BM Güvenlik Konseyi’nin “Barışı Koruma-Barışı İnşa” konulu zirvesinde konuşan Cumhurbaşkanı Gül, Konseyin, sarf edilen tüm çabalara rağmen, kendisini değişen şartlara uyarlama yönünde nispeten yavaş kaldığına işaret etti.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BM Güvenlik Konseyi’nin ''Barışı Koruma-Barışı İnşa'' konulu zirve toplantısında Türkiye adına bir konuşma yaptı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün BM Güvenlik Konseyi Kapanış Konuşması
“TOPLANTI ŞİMDİDEN AMACINA ULAŞTI”
Şu ana dek yapılan konuşmalardan edindiği izlenimle toplantının şimdiden amacına ulaştığını söyleyebileceğini ve bu görüş alışverişinin Türkiye için özellikle önem taşıdığını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, “Zira Türkiye, Balkanlardan Orta Doğu'ya, Karadeniz ve Akdeniz'den Kafkaslar ve Orta Asya'ya kadar uzanan geniş bir coğrafyada birçok klasik ve asimetrik risk ve tehdidin kesiştiği stratejik bir konumda bulunmaktadır. Bu nedenle, Türkiye çoğunlukla gerek kendi, gerek daha ötesindeki bölgelerin güvenliğini etkileyen çok yönlü sorunlarla boğuşmak durumunda kalmakta ve bu geniş alanda barış ve istikrar üretmek için gayret göstermektedir. Bunu yaparken de uluslararası toplumun birçok diğer üyesi gibi, önleyici diplomasi, arabuluculuk, barışı koruma ve barışı tesis gibi çok çeşitli araçları kullanmakta ve bu imkânlardan yararlanmaktadır” şeklinde konuştu.
“TÜRKİYE'NİN ARABULUCULUK ATAKLARI TESADÜF DEĞİL”
Türkiye'nin son dönemde arabuluculuk ve kolaylaştırıcılık alanındaki aktif çabalarıyla öne çıkmasının bir tesadüf olmadığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, “Zira biz, önleyici diplomatik girişimleri mevcut ve potansiyel sorunların çözümü bakımından en etkin ve düşük maliyetli yöntem olarak görmekteyiz. Bu nedenle de uluslararası toplumun sorunları önleyici yeteneklerinin geliştirilmesine büyük önem atfetmekteyiz” dedi.
Devam eden fiili ihtilaflar bakımından ise Türkiye'nin, gerek BM gerek diğer uluslararası barışı koruma operasyonlarına kayda değer ölçüde birlik ve polis katkısında bulunan ülkeler arasında yer aldığını kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin sürdürülebilir barış için gerekli şartların yaratılmasına yardımcı olmak amacıyla kalkınma yardımları başta olmak üzere, ihtilaf sonrası barışı tesis çabalarında da aktif bir rol oynadığını belirtti.
“İŞ BİRLİĞİ ÖNCELİKLE BM’DEN BAŞLAMALI”
İlk olarak, önleyici diplomasiden başlamak kaydıyla uluslararası toplumun, faaliyetlerini daha sağlıklı bir eşgüdüm içinde yürütmesi, mevcut güvenlik ortamının bölünmez ve çok boyutlu niteliği göz önüne alındığında, ilgili tüm aktörlerin iş birliği içinde çalışması gerektiğini söyleyen Cumhurbaşkanı Gül, bu iş birliğinin öncelikle BM’den başlaması gerektiğini ifade ederek, “Özellikle Güvenlik Konseyi, BM sistemi içindeki ve dışındaki ortaklarına iş birliği elini uzatmalı ve ortak hedefler doğrultusundaki mevcut kıyaslamalı üstünlüklerden daha etkin şekilde yararlanabilmelidir” dedi.
“KONSEYİN BARIŞ VE GÜVENLİĞE YAKLAŞIMI DAHA KAPSAMLI OLMALI”
İkinci olarak, Konseyin barış ve güvenliğe yaklaşımının daha kapsamlı ve stratejik bir nitelikte olması gereğini dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, bugüne kadar, konseyin elindeki imkânların daha ziyade, önleyici diplomasi, barış yapma, barışı koruma ve ihtilaf sonrası barışı tesis sırasını izleyecek şekilde ayrı ayrı kullanılması yönünde bir eğilim hakim olduğunu, bunun yerine, eldeki tüm araçları bütünlüklü ve tutarlı bir çerçeve içine oturtabilecek kapsamlı bir siyasi stratejinin oluşturulmasına ihtiyaç bulunduğunu vurguladı.
UZUN VADELİ BARIŞI TESİS PERSPEKTİFİ
Arabuluculuk ve kolaylaştırıcılığın sadece belirli uzlaşılara varılana kadar başvurulan bir yöntem olarak görülmemesi, bu alandaki çabalar barış anlaşmalarının uygulanması sürecinde de gerektiği ölçüde sürdürülebilmesi gerektiği örneğini veren Cumhurbaşkanı Gül, “Keza, giderek daha karmaşık ve iddialı bir nitelik kazanan barışı koruma operasyonları da sadece polis ve askerî birliklerin yürüteceği istikrar sağlama unsurları olarak görülmemeli, kalıcı başarının elde edilebilmesi için, uzun vadeli bir barışı tesis perspektifinin barışı koruma harekâtlarının yönergelerine erken bir aşamada dercedilmesine çalışılmalıdır. Bu bağlamda, güvenlik ve kalkınma veya insan hakları, demokrasi ve güvenlik arasındaki önemli bağlantılar dikkate alınmalıdır” dedi.
“KARŞIMIZA ÇIKAN RİSK VE TEHDİTLER SÜREKLİ BİR DEĞİŞİM GÖSTERMEKTE”
Cumhurbaşkanı Gül, sürdürülebilir barış ve güvenlik için ihtilafların kökünde yatan nedenlerin tespit edilmesi ve bunların üzerine gidilmesi gerektiğini belirtti. Aynı şekilde, iyi yönetişim, hukukun üstünlüğü, insan hakları, ekonomik ve insani kalkınma alanlarındaki sivil yeteneklerin hem ulusal hem de uluslararası düzeyde geliştirilmesi ihtiyacını dile getiren Cumhurbaşkanı Gül, “İfade etmek istediğim son husus, içinde bulunduğumuz güvenlik ortamının hızla değişen ve öngörülemeyen bir nitelik taşıdığı gerçeğine ilişkindir. Gerçekten de günümüzde karşımıza çıkan risk ve tehditler sürekli bir değişim göstermekte, bu da bizi eylem ve tepkilerimizi gelişmelere göre uyarlama gereğiyle karşı karşıya bırakmaktadır” şeklinde konuştu.
“KONSEY, KENDİSİNİ DEĞİŞEN ŞARTLARA UYARLAMADA YAVAŞ KALIYOR”
Konseyin, sarf edilen tüm çabalara rağmen, kendisini değişen şartlara uyarlama yönünde nispeten yavaş kaldığına işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, ‘bu eksikliğin giderilmesi için, Konseyin, Konsey üyesi olmayan ülkelerle daha fazla etkileşim içinde olması, şeffaf ve geleceğe dönük bir tavır sergilemesi’ gerektiğini vurguladı.
“ARTIK SIRA SOMUT ADIMLARI ATABİLMEKDE”
Konseyin ayrıca, erken uyarı ve değerlendirme yeteneklerini geliştirmesi, esnek finansman mekanizmalarına kavuşması ihtiyacı bulunduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, bugünkü toplantının Konseyin barış ve güvenlik çabalarına yeni bir canlılık kazandırmasını ümit ettiğini belirterek, “21. yüzyılın henüz yelken açılmamış sularında, uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması için daha etkin bir Güvenlik Konseyi'ne ihtiyaç duyduğumuza hiç kuşku yoktur. Bugünkü toplantımız bu hedefin esasen rahatlıkla ulaşılabilir olduğunu göstermiştir. Şimdi yapmamız gereken bu yönde gerekli somut adımları atabilmektir. Türkiye, bu onurlu ve adil yolculukta Konseyin ve daha geniş anlamda uluslararası toplumun daimi ve güvenilir bir ortağı olacaktır” dedi.