BM Genel Kurulu’nda konuşan Cumhurbaşkanı Gül, dün yayımlanan, İsrail’in Mavi Marmara baskınıyla ilgili BM İnsan Hakları Konseyi Veri Toplama Misyonu raporunu memnuniyetle karşıladığını belirtti.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki temaslarını bugün de sürdüren Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, BM 65. Genel Kurulu Genel Görüşmelerinin Açılış Oturumu’na katıldı. Genel Kurula hitaben bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Gül, BM’nin misyonunun tüm insanların saygınlık, güvenlik ve refahını korumak olduğunu vurgulayarak, bu nedenle barış, güvenlik, istikrar ve refahın Türkiye’nin BM kapsamındaki çalışma ve eylemlerinin temel akidelerini oluşturduğunu söyledi.
TÜRKİYE’NİN BM GÜVENLİK KONSEYİ ÜYELİĞİ: REFAH, BARIŞ VE GÜVENLİĞE KATKI
Genel Kurulun, Türkiye’yi Güvenlik Konseyi geçici üyeliği için olağanüstü yüksek bir destekle yetkilendirmesinden bu yana, uluslararası toplumun barış, güvenlik ve refahına katkıda bulunmak amacıyla samimi, nesnel ve etkin biçimde çok çalıştığını bildiren Cumhurbaşkanı Gül, “Bu iki yıl içinde, çeşitli küresel ve bölgesel konular ele alınırken, adil ve ilkeli bir tarzda kendi katma değerimizi ortaya koymaya çalıştık” dedi.
“ULUSLARARASI İŞ BİRLİĞİ OLMAKSIZIN TERÖRİZMLE BAŞA ÇIKILAMAZ”
Türkiye'nin, her zaman yüksek öncelik taşıyan bir konu olan barışı koruma ve barışın inşası hakkında konseyde cereyan eden görüşmelerde ilerleme sağlanması amacıyla çaba gösterdiğini belirten Cumhurbaşkanı Gül, terörizmin uluslararası toplum için acil ve en önde gelen küresel bir tehdit olduğuna dikkat çekerek şöyle konuştu: “Samimi, etkin, uyumlu ve somut uluslararası iş birliği olmaksızın terörizmle başa çıkılamaz. Sözde siyasi, ideolojik, etnik veya dinî amaçları ne olursa olsun, tüm terör örgütleriyle aynı şekilde savaşmadığımız sürece, terörizme karşı mücadelemizin başarısızlığa mahkûm olduğunu hatırlatmak isterim.”
MEDENİYETLER İTTİFAKI: BM’DEN SONRA EN BÜYÜK PLATFORM
Günümüzün en ciddi sıkıntılarından birine ortak cevap verilmesinin başarılı örneklerinden birini de Medeniyetler İttifakı'nın oluşturduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, İspanya ve Türkiye'nin girişimiyle oluşturulan ve bugün 122 üyesi bulunan ittifakın, BM'den sonra ikinci en büyük uluslararası platform haline geldiğini, bunun da uluslararası toplumun bağnazlık ve çatışma yerine uyum, diyalog ve iş birliğini tercih ettiğinin açık bir göstergesi olduğunu ifade etti.
KİTLE İMHA SİLAHLARIYLA MÜCADELE
Kitle imha silahlarının yayılmasının çağdaş dünyanın karşı karşıya olduğu risklerden birini oluşturduğuna işaret ederek, nükleer silaha sahip olan ülkeler de dâhil olmak üzere, tüm üye devletlerin, kendi politikalarında adil ve ilkeli bir yaklaşım benimsemedikleri sürece bu tehdidin üstesinden gelinemeyeceğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Gül, sözlerini şöyle sürdürdü: “En hassas bölgelerin merkezindeki bazı ülkelerde nükleer silahların fiilen mevcut olduğu gerçeği göz ardı edildiği sürece, küresel düzeyde inandırıcı bir yayılmanın önlenmesi rejiminin oluşturulması mümkün olamayacaktır. Bu bağlamda, tüm üye devletlere, 1991 tarih ve 687 sayılı BM Güvenlik Konseyi Kararında öngörüldüğü ve Genel Kurul tarafından da defalarca bu yönde çağrıda bulunulduğu üzere, Orta Doğu'da Kitle İmha Silahlarından (KİS) Arındırılmış Bölge oluşturulması yönündeki çabaların yoğunlaştırılması çağrısında bulunmak istiyorum. Mayıs 2010’da New York’ta gerçekleştirilen Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması Gözden Geçirme Konferansı’nda, Orta Doğu'da KİS’lerden arındırılmış bölge teşkili amacıyla 2012 yılında bir konferans düzenlenmesi yönünde yapılan çağrıları da destekliyoruz. Bu ilk adımın, dünyanın diğer bölgelerindeki yayılmanın önlenmesi girişimleri açısından da bir ‘olmazsa olmaz’ teşkil edeceğine inanıyorum.”
“KÜRESEL SORUNLARLA MÜCADELEDE ÇOK TARAFLI BİR YAKLAŞIM BENİMSEMELİYİZ”
Cumhurbaşkanı Gül, ‘Küresel sorunların tek taraflı, ikili veya benzer düşüncelere sahip ülkelerin oluşturdukları küçük gruplar tarafından çözülemeyeceğinin akılda tutulması gerektiğini belirterek, “Bu nedenle, küresel sorunlarla ilgili olarak çok taraflı bir yaklaşım benimsememiz, bugün her zamankinden daha fazla önem taşımaktadır” dedi.
KÜRESEL KRİZ: “FİNANSAL UYGULAMALARLA İLGİLİ ÇABALARI DESTEKLİYORUZ”
Küresel ekonomik krizin bu tür sorunlardan biri olduğuna dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu: “Yavaş bir iyileşme sürecinde olmamıza rağmen, krizin etkileri bugün hala hissedilmektedir. Gelecekte benzer şokların tekrar yaşanmasını önlemek için, bu küresel krizden doğru dersleri çıkarmamız gerekmektedir. Bu krize en gelişmiş pazarlardaki bazı finansal kurumların sorumsuz davranışları neden olmuştur. Gelişmiş ülkelerdeki küçük bir kesimin hatalarından dolayı sıradan insanlar en ağır bedelleri ödemiştir. Hâlihazırdaki ekonomik kriz, sorumsuz finans kurumları üzerinde etkin yönetişim ve denetimden yoksun bulunan mevcut küresel ve ulusal mali ve ekonomik mimarilerin zafiyet ve eksikliklerini bir kez daha göstermiştir. Bununla birlikte, Türk ekonomisi, daha önce alınan kapsamlı ekonomik ve mali önlemler sayesinde dünya ekonomik krizine rağmen rotasında kalmayı başarmıştır. G-20 bünyesinde, küresel büyümeyi tekrar tesis etmeye ve finansal uygulamaları düzene sokmaya yönelik uluslararası çabaları güçlü biçimde destekliyoruz. G-20’nin bu yönde doğru politika ve tedbirlerin belirlenmesinde merkezi rol oynamaya devam etmesi gerektiğini düşünüyoruz.”
Küresel krizin en az gelişmiş ülkelerin durumunu daha da kötüleştirdiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, şöyle dedi: “Dolayısıyla, bu ülkeleri küresel ekonomiyle bütünleştirmek için icap eden her türlü çaba sarf edilmelidir. Bu çabalarımızda serbest ve adil ticaret ilkeleriyle uyumlu hareket etmeli, korumacı eğilimlerden kaçınmalıyız. Gelecek yıl İstanbul’da düzenlenecek EAGÜ ile ilgili 4. BM Konferansına, bu düşüncelerle hazırlanıyoruz.”
“TÜRKİYE, YÜKSELEN DONÖR ÜLKE”
Son on yılda Türkiye'nin ekonomik göstergelerinin düzeldiğini, diğer ülkelere sağladığı kalkınma yardımlarının da arttığını belirterek, Türkiye'nin göreceli olarak artan imkânları sayesinde başkalarının kalkınmasına daha fazla yardım edebildiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye, artık yükselen bir donör ülke haline gelmiştir. Türkiye merkezli sivil toplum örgütlerinin de katkılarıyla, yıllık kalkınma yardımlarımızın toplam miktarı bir buçuk milyar doları aşmaktadır. Bu yardımı, Türkiye İşbirliği ve Kalkınma Ajansı (TİKA) aracılığıyla sağlıktan eğitime, tarımdan altyapıya kadar geniş bir yelpazedeki kapasite geliştirici projelere hasrediyoruz” dedi.
KÜRESEL ACİL MUKABELE YETENEĞİ KURMA ÇAĞRISI
Kalkınmakta olan ülkelerin, küresel ısınma, iklim değişikliği, salgın hastalıklar ve gıda güvenliği sorunlarının yarattığı ciddi risklere diğer ülkelere kıyasla daha fazla maruz kaldıklarını vurgulayarak, tüm üye ülkelere, doğal ve ekolojik afetler, gıda kıtlığı ve salgın hastalıklarla etkili biçimde mücadele edebilmek üzere bir “Küresel Acil Mukabele Yeteneği” kurulmasını tezekkür etmeleri yönünde çağrıda bulunan Cumhurbaşkanı Gül, sözlerine şöyle devam etti: “Bu yetenek; zayıf yönetişim, kamu düzeninin bozulması ve azalan doğal kaynakların yol açtığı ülke içi veya devletlerarası çatışmalardan kaynaklanan tehlikeleri azaltmak suretiyle, uluslararası barış ve istikrarın korunmasına da yardımcı olacaktır. Savunma harcamalarımızın ufak bir bölümünü, bu yeteneğin finansmanı ve tesisine tahsis ettiğimiz takdirde, küresel barış ve istikrarın korunması yolunda fayda/maliyet bakımından daha etkin sonuçlar elde edebiliriz. Dahası; askerî açıdan işlevlerini yitirmiş, ancak afet kurtarma operasyonlarında hala kullanılabilecek durumdaki savunma araç ve gereçlerimizi bir havuzda toplayabilirsek, bahsettiğim Acil Mukabele Yeteneğini hızla kurabiliriz. Mevcut bölgesel imkânlar, kuşkusuz bu küresel çabada faydalı bir rol oynayabilir. Bütün bu kaynaklar doğrudan ihtiyaç sahiplerine ulaştırılabilmeli, aşırı idari giderlerle erozyona uğratılmamalıdır.”
“GAZZE’DEKİ TRAJEDİ BİTMEDİKÇE, KALICI BARIŞ ZOR”
Orta Doğu'da kalıcı barışın tesisinin, dünyada barış ve istikrarın anahtarı olduğunun altını çizen Cumhurbaşkanı Gül, bölgenin barışa kavuşamamış olmasının, dünyanın diğer bölgeleri için ciddi ve olumsuz stratejik sonuçlar doğurduğunu belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu nedenle Türkiye, Orta Doğu’da kapsamlı barışa ulaşılmasını hedefleyen tüm çabaları her zaman desteklemiştir. Bu çerçevede, Başkan Obama’nın gayretlerini takdirle karşılıyor, İsrail ve Filistin arasında doğrudan görüşmelerin başlamış olmasından memnuniyet duyuyoruz. Bu yeni girişimin, bizleri yaşayabilir ve adil bir çözüme yaklaştırmasını diliyoruz. Diğer taraftan, Gazze’deki insani trajediye son verilmediğimiz sürece, kalıcı barış yönünde ilerleme kaydedilmesi çok zordur.”
“İSRAİL, TÜRKİYE’DEN RESMEN ÖZÜR DİLEMELİ”
Konuşmasında Mavi Marmara gemisine yapılan saldırıya da değinen Cumhurbaşkanı Gül, “İsrail silahlı kuvvetlerince geçtiğimiz Mayıs ayında, uluslararası insani yardım konvoyuna açık denizlerde yapılan saldırı vahim sivil kayıplara neden olmuş; bu kabul edilemez eylem, uluslararası hukukun da açık bir ihlalini teşkil etmiştir. Uluslararası hukuk ışığında, Türkiye’nin beklentisi resmen özür dilenmesi ve kurbanların ailelerine ve yaralılara tazminat ödenmesidir. Dolayısıyla, Soruşturma Paneli’nin ve Veri Toplama Misyonu’nun çalışmalarına özel önem atfediyoruz. Dün yayımlanan BM İnsan Hakları Konseyi Veri Toplama Misyonu raporunu memnuniyetle karşılıyoruz. Söz konusu rapor, bu elim hadiseyle ilgili gerçeklerin ortaya çıkartılması bakımından sağlam bir hukuki çerçeve teşkil etmektedir. Panel’in çalışmalarının da başarıyla tamamlanmasını bekliyoruz” diye konuştu.
IRAK SEÇİMLERİ
Irak'ta 7 Mart seçimlerinin Irak halkı için yeni bir dönemin başlangıcını oluşturduğunu kaydederek, bununla birlikte, seçimler sonrasında ortaya çıkan belirsizliğin ülkedeki güvenlik durumunu olumsuz etkilediğine ve kapsamlı bir yeniden yapılanma programı başlatılmasını engellediğine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Gül, şöyle dedi: “Samimi arzumuz, Irak’ta kurulacak yeni hükümetin seçimlerde ortaya çıkan dengeyi yansıtmasıdır. Yeni hükümet kucaklayıcı, etkin ve demokratik olmalıdır. Muharip yabancı kuvvetlerin ülkeden çekilmesini izleyen bu dönemde, Irak’ın tüm komşularını sorumlu davranmaya, ülkenin toprak bütünlüğünü, siyasi birliğini ve egemenliğini desteklemeye çağırıyoruz. Hepimiz, Irak halkının daha iyi bir gelecek arayışına yardımcı olmalıyız.”
İRAN KONUSU: “DİPLOMATİK YOLLARDAN BAŞKA ALTERNATİF YOK”
İran meselesinin çözümünün, ancak Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) yükümlülüklerine uyum ve nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla kullanım hakkına saygı çerçevesinde mümkün olabileceğine işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, bu çerçevede Tahran Bildirisi ve geçen Temmuz ayında İstanbul'da düzenlenen toplantının değerlendirilmesi gereken bir fırsat penceresi açtığını belirterek, bu meselede diplomatik yollardan başka alternatif bulunmadığı kanaatinde olduklarını ifade etti.
BALKANLAR’DA BARIŞ VE İSTİKRAR
Cumhurbaşkanı Gül, Bir Balkan ülkesi olarak Türkiye'nin birinci önceliğinin, Balkanlar'da barış, istikrar ve ekonomik kalkınmanın sağlanması olduğunu ifade ederek, şöyle dedi: “Son yıllarda, Belgrad ve Saraybosna’ya üst düzeyli ikili ziyaretlerimizi yoğunlaştırarak, Balkanlar’daki sonuç odaklı girişimlerimize ağırlık verdik. Ayrıca, bir yandan Bosna-Hersek ve Sırbistan’la diğer yandan Bosna-Hersek ve Hırvatistan’la kurulan üçlü iş birliği mekanizmaları tarihî önemi haizdir. Bu mekanizmalarla, söz konusu ülkeler arasında karşılıklı anlayış ve iş birliğine dayalı yeni bir atmosfer yaratmaya çalışıyoruz. Öte yandan Kosova konusunda, Belgrad ile Priştine arasında yapıcı bir diyalog kurulabilmesine yönelik olarak ortak çaba göstermeliyiz. Bu bakımdan, Sırbistan ve AB’nin eş-sunucu oldukları Genel Kurul kararının kabul edilmesini memnuniyetle karşıladık. Batı Balkan ülkelerinin Avrupa ve Avrupa-Atlantik yapılarıyla bütünleşmesinin bölgedeki ihtilafların çözüme kavuşturulmasında belirleyici bir nihai adım teşkil edeceğine inanıyorum. Balkanlara yönelik çabalarımız gelecekte de kesintisiz olarak devam edecektir. Uluslararası toplumunun bölgeyle yakın angajmanı büyük önem taşımaktadır.”
“EGE DENİZİ, TÜRKİYE İLE YUNANİSTAN ARASINDA BİR DOSTLUK DENİZİ HALİNE GELMELİ”
Cumhurbaşkanı Gül, 2010 yılının Türk-Yunan ilişkileri bakımından fevkalade bir yıl olduğunu kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yunanistan’la bu sene kurulan “Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi” mekanizmasının, ilişkilerimizi yapılandırılmış ve kurumsal bir aşamaya ve böylelikle umut verici bir geleceğe taşıyan önemli bir adım teşkil ettiğine inanıyoruz. Buna ilaveten, Ege Denizi’ndeki tüm önemli meselelerde Yunanistan’la aramızdaki görüş farklılıklarını, uluslararası hukuka uygun biçimde, her iki ülkenin hakları ve meşru çıkarlarını gözeten bir çerçevede çözüme kavuşturmaya kararlıyız. Ege Denizi, Türkiye ile Yunanistan arasında bir dostluk ve iş birliği denizi haline gelmelidir.”
KIBRIS TÜRKLERİ ÜZERİNDEKİ İZOLASYONUN KALDIRILMASI
Kıbrıs meselesinde, adil ve kalıcı çözüm hedefine süregelen bağlılıklarının ve tam desteklerinin aynı şekilde devam ettiğini belirten Cumhurbaşkanı Gül, Genel Sekreter Ban Ki-Moon'un yıl sonundan önce bir çözümün mümkün olabileceğine dair vizyonunu paylaştıklarını, ancak bu sürecin açık uçlu olamayacağına dikkat çekerek, “Kıbrıs’taki müzakerelerden elde edilecek olumlu sonuçlar, Doğu Akdeniz’i süratle Avrupa Birliği içerisinde bir barış, istikrar, iş birliği ve refah bölgesine dönüştürecektir. Kıbrıs Türk tarafı, 2004 referandumuyla açıkça görüldüğü üzere, çözümü isteyen taraf olduğunu kanıtlamıştır; ancak hakkaniyete aykırı biçimde çözümsüzlükten muzdarip olmaya da devam etmektedir. Bu vesileyle, BM Genel Sekreteri’nin, Kıbrıs Türklerinin üzerindeki izolasyonun kaldırılması ve dünyayla bütünleşmelerini sağlayacak adımların atılması yönünde uluslararası topluma yaptığı çağrıyı yinelemek isterim. dedi.
YUKARI KARABAĞ İHTİLAFI
Kafkaslara ilişkin olarak, toprak bütünlüğü ilkesine saygı çerçevesinde bölgede kapsamlı ve sürdürülebilir bir barış arayışına yönelik çabalarını sürdürmeye kararlı olduklarını belirten Cumhurbaşkanı Gül, şöyle konuştu: “Son yıllarda, donmuş ihtilafların bölgede nasıl kolaylıkla sıcak çatışmalara dönüşebildiğine hepimiz tanık olduk. Bu bağlamda, Yukarı Karabağ ihtilafının barışçıl bir çözüme kavuşturulmasına özel önem atfediyoruz.”
“KIRGIZİSTAN’A YARDIM ETMEK ORTAK SORUMLULUĞUMUZDUR”
Orta Asya'nın, Avrasya'nın stratejik bir bölgesi olduğuna işaret eden Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye, Orta Asya’nın barış, istikrar ve kalkınmasına katkıda bulunmak azmindedir. Kırgızistan’daki son olaylar özellikle endişe kaynağı olmuştur. Bu nedenle, Kırgızistan’da istikrar ve uzlaşma sağlama çabalarını desteklemeye yönelik bir eylem planı uygulamaktayız. Sağlam bir demokratik sistemin tesisine doğru ilerleyecek bu geçiş safhasında, Kırgızistan’a yardım etmenin ortak sorumluluğumuz olduğu kanısındayız. Karmaşık bölgesel sorunların başarıyla üzerine gidilebilmesi için, öncelikle güven ve dayanışma duygusunun tesisi esastır. Kanımızca, Asya'da İşbirliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı (AİGK/CICA) bu yönde etkili bir araç olabilir. Geçen Haziran ayında devraldığımız ve iki yıl sürecek olan AİGK dönem başkanlığımız boyunca bu anlayışla hareket edeceğiz” şeklinde konuştu.
“AFGAN HALKI İHTİYAÇ DUYDUĞU SÜRECE YARDIMLARIMIZI SÜRDÜRECEĞİZ”
Afganistan'daki çabaların başarısız olmasının, uluslararası toplum açısından öngörülmesi güç sonuçlar doğuracağını kaydederek, bu bakımdan Afganistan’a yakın ilgi ve samimi bağlılığın devamının gerekli olduğunu vurgulayan Cumhurbaşkanı Gül, “Afganistan tarihî bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Devam eden askerî harekâtlarla eşzamanlı olarak, sivil yardım çabalarına artan bir şekilde önem verilmelidir. Türkiye’nin Afganistan’a desteği açık uçludur. Afgan halkı ihtiyaç duyduğu sürece yardımlarımızı sürdüreceğiz. Afganistan’da başlatılan süreçleri geri döndürülemez hale getirmek bakımından, bölgesel ölçekte bilhassa Afganistan’la komşuları arasında daha etkin ve sonuç odaklı bir iş birliği sağlanmasının elzem olduğuna inanıyoruz” dedi.
PAKİSTAN’DA DEMOKRASİNİN DESTEKLENMESİ
Pakistan'daki demokrasinin desteklenmesinin de sadece bu ülke için değil, bir bütün olarak bölgenin istikrarı bakımından istisnai önemde olduğunu belirten Cumhurbaşkanı Gül, ülkedeki sellerin neden olduğu korkunç felaketin sonrasında da Pakistan halkının ve demokratik yönetiminin yardımına koşarak yaralarını sarmalarının hayati önem taşıdığını söyledi.
GÜNEY ASYA, UZAK DOĞU VE PASİFİK ÜLKELERİNE AÇILIM
Cumhurbaşkanı Gül, Türkiye'nin, Asya-Pasifik bölgesinin artan ekonomik ve siyasi önemi ışığında, bölge ülkeleriyle ilişkilerinde yeni bir yaklaşım benimsediğini kaydederek, “Bu doğrultuda, “Güney Asya, Uzak Doğu ve Pasifik Ülkelerine Açılım” adıyla bir eylem planı başlattık. Türkiye, ahiren bölge ülkeleriyle iş birliğini derinleştirecek önemli bir adım atmış, ASEAN 43. Bakanlar Toplantısı marjında, Güneydoğu Asya’da Dostluk ve İşbirliği Antlaşması’na taraf olmuştur. Bu Antlaşma, Türkiye ile ASEAN arasındaki ilk kurumsal bağdır. Bu gelişme, Türkiye’nin hem ASEAN hem de üye devletlerle ilişkilerini geliştirmesinin yolunu açmaktadır” dedi.
TÜRKİYE’NİN PASİFİK VE KORE YARIM ADASINA OLAN İLGİSİ
Türkiye'nin, Kore Yarımadası'nın güvenlik ve istikrarına da önem atfettiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, yarımadadaki istikrarsızlığın bölgenin ötesine geçen sonuçları bulunduğunun bilincinde olduklarını, bu nedenle, ilgili tüm taraflara, mevcut sorunların barışçıl yollardan çözümlenmesi ve bölgenin güvenliğini tehdit edebilecek eylem ve tutumlardan kaçınılması çağrısında bulunduklarını kaydetti.
Türkiye'nin, Pasifik Adaları Forumu ve Pasifik Adalarıyla da bağlarını geliştirdiğini, Pasifik Ada Ülkeleri-Kalkınma Ortakları'ndan biri olduğunu belirterek, gelişen bu ilişkilerin, Türkiye'nin Pasifik ülkelerine etkin bir şekilde ulaşmasına ve Pasifik bölgesi halkının sosyo-ekonomik durumunun iyileştirilmesine katkıda bulunmasına zemin hazırlayacağını öne süren Cumhurbaşkanı Gül, bu amaç doğrultusunda, Türk İşbirliği ve Kalkınma İdaresi Başkanlığı (TİKA) vasıtasıyla yardım programları uyguladıklarına dikkat çekti.
AFRİKA KITASI VE TÜRKİYE
Cumhurbaşkanı Gül, son yıllarda ilişkilerin çeşitli alanlarda giderek geliştiği başka bir bölgenin de Afrika olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Afrika, uluslar arası toplumun ortak sorumluluğunu ve müştereken harekete geçmesini gerektiren bir diğer bölgedir. Bu kıtanın ağır sorunlarının çözüme kavuşturulması yükümlülüğü, yalnızca Afrikalıların omuzlarına yüklenemez. Türkiye, Afrika’ya kıta çapında barış ve istikrar getirmeye yönelik uluslar arası çabalara imkânları dâhilinde katkıda bulunmaya kararlı olup, ekonomik ve insani kalkınmaya desteğini somut öneri ve girişimlerle sürdürecektir. Bu anlayışla, Türkiye, BM çerçevesinde 21-23 Mayıs 2010 tarihlerinde düzenlenen İstanbul Somali Konferansı’na ev sahipliği yapmıştır. Konferans, Cibuti Barış Süreci ile Geçici Federal Hükümete önemli bir destek sağlamıştır. Konferans’ta kabul edilen İstanbul Deklarasyonu, Somali sorununun çözümü açısından bir yol haritası teşkil etmektedir.”
LATİN AMERİKA HAVZASI
Türkiye'nin, Latin Amerika ve Karayipler bölgesiyle ilişkilerinin gelişmesi ve derinleşmesine de büyük değer verdiğini belirterek, Türkiye'nin bölgeye açılma yönünde birkaç yıldır izlemekte olduğu politikanın, her geçen yıl daha çok ivme kazandığını ifade eden Cumhurbaşkanı Gül, “Türkiye, bu havzadaki bölgesel iş birliği projeleriyle bağlarını güçlendirmeyi de arzulamaktadır. Bu çerçevede, Türkiye, Amerika Devletleri Örgütü ve Karayip Devletleri Birliği'nde daimi gözlemci statüsüne sahiptir ve Güney Ortak Pazarı (MERCOSUR) ve Karayipler Topluluğu (CARICOM) ile de resmî ilişkiler kurmayı amaçlamaktadır” dedi.
“TÜRKİYE, ÇOCUKLARIMIZA MÜREFFEH BİR DÜNYA BIRAKMA ARAYIŞINDA DAİMA BM’NİN YANINDA OLACAKTIR”
Cumhurbaşkanı Gül, konuşmasını şöyle sonlandırdı: “Sonuç olarak, BM'nin, insanoğluna daha iyi bir gelecek sunulması çabalarında daha da büyük bir rol oynayabileceği ve oynaması gerektiği yönündeki görüşümüzü yinelemek isterim. BM'ye, bu işlevini yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyacağı siyasi desteği ve somut araçları sağlamak biz üye devletlere düşmektedir. Sizi temin etmek isterim ki kendi adına Türkiye, çocuklarımıza daha güvenli, müreffeh, temiz ve sağlıklı bir dünya bırakma arayışında, bu seçkin örgüte tam destek vermeye ve onunla iş birliği içinde olmaya devam edecektir.”
Cumhurbaşkanı Gül daha sonra, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un heyet başkanları onuruna verdiği öğle yemeğine iştirak etti.