Gazeteci Güneri Civaoğlu'nun Sunduğu, Kanal D televizyonunda Yayınlanan ''Şeffaf Oda'' Programının Metni:
Güneri Civaoğlu : İyi pazarlar değerli izleyiciler. 2009'un ilk programında Ankara Dışişleri Konutu'ndayız. Bu kez konuklarım diyemeyeceğim çünkü Şeffaf Oda konuk bu kez. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve eşleri Sayın Hayrünnisa Gül ev sahiplerimiz. Nezaketleri için teşekkür ediyorum.
Küresel kriz nedeniyle 2008'in sonları sıkıntılı geçti, 2009'a da gri gözlük camlarıyla bakılıyor. Ama düşündüm ki ülkenin gene zor günlerinde ışık Ankara'dan yükselmişti. 2009'un ilk programını da böyle bir psikoloji ile Ankara'dan yapıyoruz. Şeffaf Oda bir siyaset programı değil, insanlık boyutu çok daha ağır basan bir program. Ama elbette hiç siyaset olmayacak demiyorum. Genelde bir Pazar programının rahatlığı içinde söyleşeceğiz. Bugünün bir diğer özelliği de Cumhurbaşkanı'nın eşleri Sayın Hayrünnisa Gül'ün de katılımı. Bunun ilk kez olduğunu da belirteyim. "Cumhurbaşkanı eşi 24 saatini nasıl geçirir, anıları nelerdir?" bunları da konuşacağız ve elbette Şeffaf Oda geleneği bozulmayacak piyanoda Musa Göçmen, Ses Sanatçısı Çiğdem Gürdal ve Tenor Dr. Zafer Mutlu söyleşimize müzikle katkıda bulunacak. Keyifli Pazar söyleşimize başlayalım.
Ben sanatçılara hep soruyorum, "Sanatçı doğulur mu, olunur mu?" Cumhurbaşkanı doğulur mu olunur mu?
Sn. Cumhurbaşkanı: Bana mı sordunuz bunu?
G. Civaoğlu: Evet.
Sn. Cumhurbaşkanı: Kader daha sonra nasıl gelişiyorsa o şekilde oluyor bu işler. Kimse öyle doğmaz. Ama sanatçı için katılıyorum ben. Gerçekten sanatçı ayrı bir yetenek, ayrı bir kabiliyet, isteseniz bile bazen olamayabilirsiniz. Çalışıp tabii belli bir noktaya gelebilirsiniz ama iz bırakan sanatçı olmak için doğuştan herhalde bazı özelliklerin olması gerek.
G. Civaoğlu: Zaten başka şey için söyleyeceğim, bunu niçin söylediğimi. Doğum hangi tarih? 29 Ekim.
Sn. Cumhurbaşkanı: Doğumum doğrusu benim saklanamaz bir gerçek. 29 Ekim evet, 29 Ekim.
G. Civaoğlu: Onun için sordum doğulur mu, olunur mu?
Sn Hanımefendi: Hep beraber kutluyoruz.
G. Civaoğlu: Doğum gününün yanı sıra bir de göbek adı var.
Sn Hanımefendi: Evet.
G. Civaoğlu: O da; Cumhur. Yani kayıtlara pek geçmemiş ama hani…
Sn. Cumhurbaşkanı: Kayıt da yazılı değil ama dayılarım, amcalarım o zamandan bana böyle seslenirlerdi. Hatta bazıları yazılı zanneder ama yazılı değil. Sonra arkadaşlarım bazen kendi aramızda konuşurken böyle seslenirlerdi.
G. Civaoğlu: Cumhur diye.
Sn. Cumhurbaşkanı: Ayrıca ben de çok değil ama bazı yazılarım benim de bazı dergilerde denemelerim falan olmuştur orada bu ismi kullanmışımdır.
Sn Hanımefendi: Aileye malum olmuş.
G. Civaoğlu: 29 Ekim'de beraberdik, sizin davetinizde.
Sn Hanımefendi: Hep beraber bütün Türkiye kutluyoruz değil mi?
G. Civaoğlu: Evet. Doğum gününü de kutladınız mı o gün? O resepsiyondan sonra ayrıca evde özel bir şey yaptınız mı?
Sn Hanımefendi: Tabii evde kutladık, aile içinde kutladık.
G. Civaoğlu: Ne yaptınız?
Sn Hanımefendi: Aile arasında pastamızı beraber yedik. Tabii ki her zaman doğum günü kutlamak, hepimiz, ailemizin fertleri için imkan olmayabiliyor bu yoğun tempo içerisinde. Ama Abdullah Bey bu bakımdan en şanslımız. Kaçırılması imkansız onun doğum gününün.
G. Civaoğlu: Peki Cumhurbaşkanı Bay Cumhur. Evde başkan kim?
Sn Hanımefendi: Ona soralım.
Sn. Cumhurbaşkanı: Vallahi evdeki yükün büyük bir kısmını, bunu daha önce de söyledim, gerçekten eşim çeker. Yani bu çocukların eğiminden tutun da evin idaresine kadar böyledir.
Sn Hanımefendi: Biz siyasete girerken bir anlaşma yaptık değil mi? aramızda. Evin, çocukların her türlü eşiyle ben uğraşacaktım, Abdullah Bey siyasette özgür, rahat ve başarılı olacaktı. Ben görevimi iyi yaptığıma inanıyorum. Gerçekten ilk yıllarda çocuklarımız çok küçüktü, Mehmet babası milletvekili olduktan 20 gün sonra doğdu. Onların en çok bana ihtiyacı olduğu dönemdi, Abdullah Bey çocukların büyüdüğünü neredeyse göremedi diyebilirim.
Sn. Cumhurbaşkanı: Doğru bu, bütün siyasetçilerle konuşuyorsunuz siz de gazeteci olarak bunun bir parçasısınız aslında. Siyasetin öyle bir acımasız bir yanı var. Eğer bunu hakkıyla yapacaksanız, o zaman evinizi çok ihmal edersiniz ve çocukları çok ihmal edersiniz. Ben de doğrusu bir dönem yani ilk iki dönem çocukların gerçekten nasıl büyüdüğünün farkına varmadım. Daha sonra birden kendime geldim ve ilgilenmeye başladım ama dönem içerisinde Hayrünnisa bu işi üstlendi ve şimdi de hala öyledir.
Sn Hanımefendi: Çocuklar benim en önemli varlığım. Gerçekten onlar küçükken onları ihmal etmediğime inanıyorum. Hep çıtayı yüksek tuttuk. Babası da tabii buna destek oldu. Her zaman onlara en iyi okullarda en iyi şekilde okumalarını öğütledim. Onlar da sağ olsun bizi hiçbir zaman üzmedi.
G. Civaoğlu: Size bir şey söyledim çünkü cevabı o kadar siyasetçi değil, diplomatikti ki. Diplomat tarafınız mı ağır basıyor, siyaset tarafınız mı? Arasında net bir fark var mı şöyle bir cümleyle özetlerseniz?
Sn. Cumhurbaşkanı: Bunları çok ayırmak mümkün değil bunların hepsi birbirini tamamlayan işlerdir.
G. Civaoğlu: İçiçe?
Sn. Cumhurbaşkanı: Tabii tabii iç içe olan şeydir. Ama bugün itibariyle baktığımızda tabii ki bunlar birazcık tecrübe haneme yazılmış şeylerdir.
G. Civaoğlu: Cemal yüz anlamına geliyor değil mi? Hangi cemalim daha iyi oluyor, diplomat cemalim mi?
Sn. Cumhurbaşkanı: Diplomatlığım tabii benim profesyonel kariyerden gelen bir diplomat değilim. Diplomatlara o zaman ayıp olur. Ama tabii ki diplomatların başında oldum Dışişleri Bakanı olarak. Dolayısıyla o siyasetçi kimliğim şüphesiz ki daha ağır basar, ama o siyasetçi kimliğimi diplomasiye taşımaya çalıştım.
G. Civaoğlu: Sizin en sevdiğiniz iki şarkıdan biri Cemalim Cemalim.
Sn. Cumhurbaşkanı: Bizim Orta Anadolu, Ürgüp, Göreme, Kayseri bütün bu…
G. Civaoğlu: Sevgili Ahmet Sever'e sorduk gelmeden, o da bize iki tane şarkı adı verdi. Şimdi Cemalim Cemalim'i dinleyelim mi hep birlikte? Bu pazar söyleşisi içinde. Musa Göçmen piyanoda, Çiğdem Gürdal da Turizm Bakanlığı Türk Dünyası Müzik Topluluğu'nun sanatçısı, Cemalim Cemalim'i söyleyecek sizin için.
G. Civaoğlu: Bu Cemalim Cemalim'in anısı nedir?
Sn. Cumhurbaşkanı: Kayseri, Ürgüp, Göreme buralar hep aynıdır. Herhalde daha öğrencilik yıllarımız da o zamandan iz bırakmış anlaşılan. Hepsinin bir hikayesi vardır, bu türkülerin biliyorsunuz.
G. Civaoğlu: O da Kayseri, Ürgüp. Sizin hayatınız da düğünler çok ilginç. Hanımefendi düğüne geliyor, daha genç kızken orada anneniz hanımefendi beğeniyor.
Sn. Cumhurbaşkanı: Biz beğeniyoruz. Doğru.
G. Civaoğlu: İstiyor. Ondan sonra ikinci düğün sünnet düğününe geliyorsunuz Cidde'den, orada size milletvekilliği teklif ediliyor ve eşiniz ağlıyor; "Eyvah, politikaya girecek." diye. Nasıl oldu, sonra nasıl razı oldunuz?
Sn Hanımefendi: Özel hayatımızdaki önemli değişiklerle siyasi hayattaki önemli değişiklikler hep çakıştı. Ben herhalde o günlerden hissetttim bizi zor bir hayatın beklediğini belki ondan karşı çıkmışımdır ama şimdi geriye dönüp baktığımda "Tabii ki de iyi ki girmiş." diyorum muhakkak.
G. Civaoğlu: Ama sizin hayatınızda bir travma var. Evleniyorsunuz daha bir haftalıkken kapı çalınıyor eşinizi alıyorlar 12 Eylül'den sonra…
Sn Hanımefendi: Tabii.
G. Civaoğlu: Bir ay kadar falan…
Sn. Cumhurbaşkanı: Onları unuttuk şimdi.
G. Civaoğlu: Hapishaneye giriyor, değil mi?
Sn Hanımefendi: Evet.
G. Civaoğlu: Yani tabii siyasete karşı bir direnç beliriyor içinizde değil mi?
Sn. Cumhurbaşkanı: Siyasete karşı bir direnç vardı o dönemde. Deminde söylediğim gibi tesadüfler, kader insanı alıyor bir tarafa götürüyor. Ben o dönem 1991 yılında çok kısa bir süre için yurtdışından Türkiye'ye gelmiştik o zaman. Eğer milletvekili seçileceğimi bilseydim, emin olsaydım herhalde o zaman aday olmazdım. Çünkü hem evden böyle bir arzu yoktu hem de işimden çok memnundum. Her bakımdan çok iyi imkânlarımız vardı.
G. Civaoğlu: İktisat doktoruydunuz o sırada.
Sn. Cumhurbaşkanı: Tabii o zaman iktisat doktoruydum.
G. Civaoğlu: İslam Konferansı'nda.
Sn. Cumhurbaşkanı: Uluslararası memur, ekonomist statüsünde İslam Kalkınma Bankası'nda çalışıyordum.
Sn Hanımefendi: Aslında ben o yıllara bir değineyim istersen gerçekten bizim hayatımızın aile olduğunu hissettiğimiz en önemli yılları.
Sn. Cumhurbaşkanı: Çok doğru o zaman hep beraberdik. Çocuklar çok küçükler o zaman, yemeğimizi hep beraber, bir ihtiyacımızı hep beraber dışarı çıkıp alırız arabayla. İş dışında bütün hayatımız, yani sekiz saatin dışında, o zaman ki tabii yurtdışı ziyaretlerim hariç, hep beraber geçerdi. O dönemde seçim sistemi çok farklıydı hatırlayacaksınız, şehirlerde, illerde yüzde 25 il barajı vardı. Yüzde 10 da Türkiye barajı vardı. O il barajını geçmek pek mümkün gözükmüyordu açıkçası. Ancak kampanyanın sonunda fark ettik ki her şey farklı olmak üzere. Yani işte hayat öyle değişti.
G. Civaoğlu: Ama galiba sizi razı eden Başbakan, sonradan başbakan olacak Recep Tayyip Erdoğan'mış, öyle mi duyduğuma göre?
Sn. Cumhurbaşkanı: Yani arkadaşlarım o zaman, sadece Tayyip Bey değil, Azmi Ateş vardı, o da milletvekili oldu, diğer bazı arkadaşlarım, hep beraber öğrencilik yıllarından arkadaş olduğumuz grup.
G. Civaoğlu: Recep Tayyip Bey'le öğrencilik yıllarından mı arkadaşsınız?
Sn. Cumhurbaşkanı: Öğrencilik yıllarından. Hatta ben üniversiteye gittiğimde o lisedeydi, ben üniversiteye başladığımda. Daha sonra o da üniversite o yıllarda Milli Türk Talebe Birliği vardı. Cağaloğlu'nda bilirsiniz belki Cağaloğlu'nda.
G. Civaoğlu: Milli Türk Talebe Birliği'nin Tiyatro Müdürlüğü
Sn. Cumhurbaşkanı: Tiyatro Müdürlüğü yaptım öğrencilik yıllarımda sinema kulubünü kurdum, fotoğrafçılık falan ama.
G. Civaoğlu: Fotoğrafçılık Kulübü'nü kurdunuz?
Sn. Cumhurbaşkanı: Tabii tabii. Yani o zaman açıkçası önde gelen bir öğrenciydim. Dolayısıyla böyle bir bilinmişliğim de olduğu için arkadaşlar bana "Aman işte gir." dediler siyasete.
G. Civaoğlu: "Bir sünnet düğününe gittim hayatım değişti." diyorsunuz?
Sn. Cumhurbaşkanı: Öyle oldu.
G. Civaoğlu: Önce bir düğüne gitti anneniz hepinizin hayatı değişti, sonra bir düğüne gittiniz…
Sn. Cumhurbaşkanı: Hayat böyle işte.
G. Civaoğlu: Peki bu Cumhurbaşkanlığı'nda da bir düğün var mı? O kavşakta da…
Sn. Cumhurbaşkanı: Yok Cumhurbaşkanlığı herkesin gözü önünde bir süreç.
Sn Hanımefendi: Ama kızımızın düğünü var biliyorsun, kızımızın düğünü var, onu lütfen atlama.
Sn. Cumhurbaşkanı: Doğru orada bir düğün var, çok haklısınız.
G. Civaoğlu: Öyle mi?
Sn Hanımefendi: Herkesin gözü önünde bunlar yaşanırken biz evde düğün hazırlıkları sürdürüyorduk. Tabii Abdullah Bey'in adaylığı açıklandığında biz düğün tarihimizi almıştık, tabii ertelemek zorunda kaldık. Tekrar ikinci kez düğün tarihi aldığımızda hatta üçüncü kez diyebilirim 22 Temmuz'u seçtiler. Nedense benim içimdeki ses o günü müsait olmayacağını söyledi ve ısrar ettim eşime, "Bana doğru bir tarih gibi gelmiyor." diye çok ısrarcı olduğumu hatırlıyorum ve erken seçim kararı alındığında Kübra çok üzülmüştü. "Başka gün bulamadılar mı erken seçim için" diye. Dışarıdan gözüken yüzü var bu tür olayların bir de evde gözüken yüzü. Çocuğunuz için de tabii üzülüyorsunuz. Hazırlıklarınız devam ediyor. Erteleniyor, onların tabii duyguları var. O kadar şeyi iç içe yaşıyorsunuz ki! Bu dışarıdan gözükmeyen yüzü.
G. Civaoğlu: Bu siyaset çünkü insanları ayırıyor. Ama Cumhurbaşkanlığında biraz daha fazla beraber olabiliyorsunuz belki de bilmiyorum.
Sn Hanımefendi: Tabii biz belki biraz daha beraber olabiliyoruz ama çocuklarımızla daha az şans yakalayabiliyoruz.
G. Civaoğlu: Öyle mi?
Sn. Hanımefendi: Kızımız evlendi. Oğlumuz yurt dışında şimdi. Küçük oğlumuz da aslında en önemli çağında ama, fazla vakit ayırabildiğimi söyleyemem. Allah'a çok şükür ki şikayet etmiyor. O her zaman bu görevden gurur duyuyor. Ve bize sitem etmiyor. O bakımdan kendimi mutlu hissediyorum. Yoksa suçlu hissedebilirdim.
Sn. Cumhurbaşkanı: Siyasetin belirsizlikleri çoktur. Program yapmanız mümkün değildir. Geceniz gündüzünüz hep birbirine karışmıştır. Cumhurbaşkanlığında günlük meselelerin dışındasınız. Ne yapacaksınız, nereye gideceksiniz ne olacak? Bunlar bazen aylar önceden tespit ediliyor.
G. Civaoğlu: Aynı şeyleri hissettiğiniz olur mu?
Sn Hanımefendi: Tabii, muhakkak, olmaz mı? Yılların getirdiği bir birliktelikten, alışkanlıktan.
G. Civaoğlu: Demek ki kalp kalbe karşı.
Sn Hanımefendi: Tabii
G. Civaoğlu: Siz çok seviyormuşsunuz o şarkıyı.
Sn Hanımefendi: Evet, duymuşsunuz
G. Civaoğlu: Sizinle birlikte dinleyelim mi? Kalp kalbe karşıyı?
Sn. Hanımefendi: Çok memnun olurum.
G. Civaoğlu: Siz de hiç şarkı söyler misiniz böyle? Arada bir?
Sn. Hanımefendi: Belki, yalnızken.
G. Civaoğlu: Yalnızken.
Sn. Hanımefendi: Dinlemeyi çok severim.
G. Civaoğlu: Dinlemeyi daha çok seversiniz.
Sn. Hanımefendi: Her türlü müziği dinlemeyi çok severim.
G. Civaoğlu: Siz?
Sn. Cumhurbaşkanı : Ben, doğrusu söyleme kabiliyetim yok açıkçası. Onun için ben de dinlerim.
Sn. Hanımefendi: Peki dans eder misiniz aranızda?
Sn. Cumhurbaşkanı : Hepimiz bir dans içerisindeyiz. Yani hayat, hayat öyle bir hızlı ki, her şey var hayatın içinde.
Sn. Hanımefendi: Hayat tam bir sudur.
G. Civaoğlu: Büyük babanız şair. Ailede bir şair var.
Sn. Cumhurbaşkanı : Evet, evet.
Sn. Hanımefendi: Amcalar da şair.
Sn. Cumhurbaşkanı : Amcalar da var.
G. Civaoğlu: Mektup yazarmış değil mi?
Sn. Cumhurbaşkanı : Mektup da. Ben hatırlıyorum hep. Mektuplar hep şiirle yazılırdı birbirlerine. İzmir'den mektuplar bize hep mektuplar şiirle gelirdi. Uzun uzun. Her dönemin bir gerçeği var işte. O dönem öyle, bugünkü dönem farklı.
G. Civaoğlu: Öğrencilik zamanınız son derece uslu bir öğrenciymişsiniz.
Sn. Cumhurbaşkanı : Çocukluğum biraz öyleydi. Benim biraz öyleydi öğrenciliğim, evet.
G. Civaoğlu: Baba da şair değil, ama iyi bir usta. Onunla ilgili anılarınız var mı?
Sn. Cumhurbaşkanı : Babam öyle evet. Babam Kayseri'de tayyare fabrikası diye bilinir ki o zaman Atatürk uçak sanayine önem verdiği için Kayseri'de kurmuş. Orada babam usta olarak uzun yıllar çalıştı. Sonra emekli oldu. Hatta çok ilginç. Size göstereyim. Cumhurbaşkanı olunca, eski Genelkurmay Başkanımız, Yaşar Paşa'nın ayrılacağı, emekli olacağı günlerdi. Bir gün elinde bir dosyayla geldi. Böyle, gülüyor böyle. "Hayırdır" dedim. "Size bir sürprizim var" dedi. Şaşırdım doğrusu, "Nedir" diye. "Babanızla ilgili" dedi. Babamın tayyare fabrikasında çalıştığı dönemlerle ilgili sicilleri resimleri, askeri düzen içerisinde neler varsa her şey, ona verilen takdirnameler, hepsini, bunlar güzel bir dosya yapılmış
G. Civaoğlu: Bu dosya değil mi?
Sn. Cumhurbaşkanı : Bu dosya. Çok böyle geniş, güzel.
G. Civaoğlu: Fotoğrafları da var.
Sn. Cumhurbaşkanımız: Fotoğraflar, taa o zamanki fotoğrafları. Gençlik fotoğrafları.
Sn. Hanımefendi: İnsan çok duygulanıyor.
Sn. Cumhurbaşkanı : Tezgahın başındaki fotoğraflarından, ilk, işte, gençlik yıllarının ilk fotoğrafları. Çok memnun oldum.
G. Civaoğlu: Ne yazıyor o şeyde, sicili falan mı var?
Sn. Cumhurbaşkanı : Siciller var evet. Hatta verdikleri takdirnameler var. Buluşları olmuş. Mesela burada bir takdirname vermişler kendisine "T 6 Tayyareleri iniş takımları dişli kutularının yaylarının imalinde şahsi buluşu"
G. Civaoğlu: Ooo, bayağı buluş falan…
Sn. Cumhurbaşkanı : O zamanın ustaları çok iyi ustalardı doğrusu. Tabii, epeyce şeyleri var.
G. Civaoğlu: Sonra özel sektöre geçti değil mi?
Sn. Cumhurbaşkanı : Emekli olduktan sonra. Emeklilik tabii, bazı insanlar emekli olunca evde oturmayı yeğliyorlar. Babam emekli olduktan sonra çalışmaya devam etti.
G. Civaoğlu: İşittiğime göre galiba Yaşar Kemal ile de bir dostlukları falan varmış.
Sn. Cumhurbaşkanı : Var. Var, o da benim için sürpriz oldu, evet. Bir gün İstanbul'da bir kültür sanat faaliyetindeydi. Ben de Dışişleri Bakanı olarak gitmiştim. Yaşar Kemal de vardı, birçok değerli sanatçıyla birlikte. Bana, arkadaş dedi, "Hamdi Ustaya selam söyle" dedi. Ben "Hangi Hamdi Usta?" dedim. Şaşırdım. "Baban Hamdi Usta'ya" dedi. O zaman daha çok tabii şaşırdım.
G. Civaoğlu: Yaşar Kemal ile ne alakası var?
Sn. Cumhurbaşkanı : "Biz beraber çalıştık", dedi. "Arkadaşım" dedi. Meğerse o askerliğini yapmış Kayseri'deki Tayyare Fabrikasında. Askeri fabrika olduğu için. Mehmet Ali Aybar, o zaman o orada askerdi.
G. Civaoğlu: Türkiye İşçi Partisi
Sn. Cumhurbaşkanı : Kendisi işte orada askerlik yapmış. Taa o zamanlar emeğe verdikleri işte değer, o zamanlarda babam tabii fabrikada tezgahın başında görünce babam da orada ustabaşı. Demek ki orada arkadaşlıkları olmuş. Sonra sordum babama, dedim, böyle böyle, dedim. Sana bir selam var baba, dedim. "Hatırlıyor musun?" Tabii hatırladı, etti, o da. Doğru, böyle bir olay var. Geçenlerde de geldiğinde tekrar selam söyledi.
G. Civaoğlu: Evet. Sizin aydınlarla yemekleriniz var.
Sn. Cumhurbaşkanı : Evet, çok doğrusu memnuniyetle ifade etmek isterim ki, kültür, sanat, bilim faaliyetlerine çok önem veriyorum ve onları hep Cumhurbaşkanlığının himayesine alıyorum. Geçenlerde, Cumhurbaşkanlığı Sanat ve Kültür armağanlarını verdik. Yaşar Kemal'e şair olarak. Turgut Cansever'e mimar olarak. Alaaddin Yavaşca müzisyen, müzik dalında o vesileyle geldiklerinde tekrar görüşmüştüm.
G. Civaoğlu: İlk hangi grupla başladınız?
Sn. Cumhurbaşkanı : İşte bir Çankaya Sofrası şeklinde de gazetelere kamuoyuna yansıdı. Önce tarihçilerle başladık. Sonra edebiyatçılar, onlardan yine seçkin bir grup. Sonra müzisyenler müzik dünyasının seçkin temsilcilerini bir araya getirdim. Onlarla oldum. Hepsinden tabii faydalanıyorum oradaki tartışmalardan konuşmalardan. Yılbaşından sonra ikinci hafta Türk sinemasının önemli yine temsilcilerini davet edeceğim. Ki Türk sineması büyük bir atılım içerisinde son yıllarda. Hem toplumun değişik kesimleriyle böyle yakından bir temas kurma imkanım oluyor. Hem de onları dinliyorum Bir taraftan tabii ki öğrendiğim şeyler oluyor.
G. Civaoğlu: Çankaya Sofralarının bir geleneği var, Atatürk döneminden.
Sn. Cumhurbaşkanı : Geleneği var. Çok doğru söylüyorsunuz. Cumhurbaşkanı olduktan sonra birçok kitabı belki çok önceki yıllarda okuduğum bazı kitapları tekrar okudum. Geçenlerde "Çankaya" Falih Rıfkı. Onu tekrar şöyle bir kütüphanemden buldum. Eski kitaplardan. Tekrar şöyle okuyunca, bugünkü gözümle tabii okuyunca, dediğiniz gibi çok canlı Çankaya Sofraları olmuş, Atatürk
G. Civaoğlu: İsterseniz, o nedenle de, Atatürk'ün sevdiği çok ünlü bir Toska, bir arya var. Onu dinleyelim
Sn. Cumhurbaşkanı : Tabii, tabii
G. Civaoğlu: Dr. Zafer Mutlu'dan.
Sn. Cumhurbaşkanı : Geçenlerde de, bu vesileyle söyleyeyim. Klasik Türk musikisi korosu yine benim himayemde Atatürk'ün sevdiği klasik Türk müziğinden parçalar, Onun bazen dışarıdakilerin bile haberi olmadan dinlediği, daima çok sevdiği. Onlardan bir konser verdiler "Ata'ya Armağan" diye.
G. Civaoğlu: İsterseniz hem Zafer Mutlu Toska'dan söylesin, hem de gene Çiğdem Hanım'ı da alalım. O da Yemen'i söylesin. Atatürk'ün bir Türk müziği, bir Batı müziğiyle.
Atatürk tabii çok farklı, renkli bir kişilik. Hem Türk müziğine aşık, hem Batı müziğini seviyor. İkisinden de seçme en sevdiği iki şarkı. Şimdi bir de Yemen'i, Yemen türküsünü dinleyeceğiz.
Sn. Cumhurbaşkanı : Güneri Bey çok güzel söylediler tabii, ama ben bunu Yemen'de dinledim.
G. Civaoğlu: Öyle mi?
Sn. Cumhurbaşkanı : Bundan dört sene kadar önceydi. Hatırlıyorsun.
Sn Hanımefendi: Birlikte gitmiştik.
Sn. Cumhurbaşkanı : Yemen'e gitmiştik. İlk giden Dışişleri Bakanıydım Yemen'e o zaman. Hatta Büyükelçiliğimizde ailesinden, sülalesinden Yemen'de kalmış olan kaç kişi var dedim. Biz 25 kişi falandık. Elini kaldırsın dedim, 11 kişi elini kaldırdı. Sen de dedenin kardeşi mi?
Sn Hanımefendi: Her aileden muhakkak Anadolu'da bir kişi vardır.
Sn. Cumhurbaşkanı : Gerçekten çok acıklı
G. Civaoğlu: Giden gelmiyor.
Sn Hanımefendi:: Tabii
Sn. Cumhurbaşkanı : Giden gelmiyor. Orada bir Türk okulu vardı, oraya gitmiştik. Orada birçok aile vardı. Ailelerin bir kısmı o zaman kalan Türk askerleriyle evlenmiş ve onların devamı. Orada Yemen Türküsü, bu türkü
G. Civaoğlu: Söylediler.
Sn. Cumhurbaşkanı : Orada çocuklar söylediler. Çoğu da belki Türkçe bilmeyen çocuklar. Çok, o kadar çok hislendim ki, ben kendimi çok tutarım aslında metanetliyimdir.
G. Civaoğlu: Gözleriniz dumanlandı.
Sn. Cumhurbaşkanı : Orada gözlerim doldu ve gözyaşımı tutamadım. Orada o çocukların bu türküyü söylemesi bütün tarihi hatırlatıyor. Atatürk'ün de muhakkak ki çok hislendiği dönemler hep vardı. Zaten bütün o cepheleri çok iyi biliyordu.
G. Civaoğlu: Enteresan başka anılarınız da olmalı. Çünkü Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı. Dış ilişkilerde kimler iyi dostlarınız oldu?
Sn. Cumhurbaşkanı : Tabii bizim özellikle son yedi sekiz sene içerisindeki şahit olduğumuz şeylerimiz, hatıralarımız, bunlar aslında Türk tarihinin bir parçası olarak muhakkak ki ileride hep değerlendirilecektir. Bir kısmının içinde oldum, bir kısmına öncülük yaptım. Ama Dışişleri Bakanlığı sürecince çok tabii arkadaşım oldu. Almanya eski Dışişleri Bakanı Fischer.
G. Civaoğlu: İyi dostunuz.
Sn. Cumhurbaşkanı : Dolu bir insandı. Siyasetin üstünde entelektüel yapısı olan bir kişi. Halen devam eder dostluğumuz. Geldiğinde muhakkak uğrar. İngiliz eski Dışişleri Bakanı Jack Straw var.
G. Civaoğlu: Galiba onun doğum gününü kutlamışsınız.
Sn. Cumhurbaşkanı : Fischer'in
G. Civaoğlu: Evet
Sn. Cumhurbaşkanı : Fischer buradayken, yani kendisi bakanlıktan ayrıldıktan sonra kendisi herhalde bir konferans için İstanbul'a gelmişti. O zaman uğradı bana da. O gün doğum günü olduğunu da söylediler. Burada hep beraber kutlamıştık. Jack Straw, İngiltere eski Dışişleri Bakanı o da doğrusu.
Sn. Cumhurbaşkanı : Ailece dostuz.
G. Civaoğlu: Öyle mi?
Sn Hanımefendi: Evet
Sn. Cumhurbaşkanı : Ailece eşi de, Sayın eşi de Oxford Üniversitesi'nin mütevelli heyetinde. Onlarla da hep ailece görüşürüz. Birçok tabii arkadaşlarımız var.
Sn Hanımefendi: Aslında Avrupa Konseyi'nden de bazı dostlarımız bugün Cumhurbaşkanı oldular veya Başbakan oldular.
G. Civaoğlu: Kimler mesela?
Sn Hanımefendi: Mesela Finlandiya Cumhurbaşkanı
Sn. Cumhurbaşkanı : Evet, doğru.
Sn Hanımefendi: Bayan Halonen eski arkadaşı Abdullah Bey'in.
Sn. Cumhurbaşkanı : Evet, doğru.
G. Civaoğlu: Sonra İsveç'in Türk tarafında geçişinde de galiba bazı dostluklar.
Sn. Cumhurbaşkanı : O Anna Lindh ile ilgili, o zaman ki Dışişleri Bakanları. Daha sonra biliyorsunuz çok ucuz bir ölüme gitti o. Sapık birisi bıçakladı, bir markette ve öyle öldü. Başbakan olduğum yıllardı. O zaman Türkiye'ye gelmişti. İnsan haklarına çok önem veren ülkeler İskandinav ülkeleri. Diyarbakır'a gitmek istedi. O zaman da biz oraya gitmek isteyenlere haklı olarak da kızıyorduk. Ben o zaman ona "Peki git" dedim. Gitti. O zaman da yeni, köklü, güzel işler de yapılıyordu. Meselâ olağanüstü hal, bütün bunlar kaldırılmış falan. Gitti ve döndüğünde o kadar çok etkilendi ki, Türkiye'nin orada bu işe bakışı, bütün halkına hiç ayrım yapmadan sahip çıkışı, orada rahat, serbest herkesle konuşmasına hep müsaade ettik: O kadar çok etkilendi ki o hanım, Anna Lindh. İsveç Türkiye'yi her yerde sıkıştıran bir ülkeydi. Ondan sonra Türkiye'nin en büyük dostu oldu. Bizim olmadığımız yerlerde Türkiye'nin hakkını, hukukunu savunan ülkelerin başında geldi. Çok dostluklarımız oldu. Tabii aynı şekilde kendi bölgemizden de gerek Asya'dan gerek Arap dünyasından. Suudi Dışişleri Bakanı Faysal. Annesi Türktür, Türkçe konuşur. Geldiğinde hemen bizim diplomatların yanına "Ben Türkçe bilirim." der, ki hani konuşurken ona göre konuşun, dikkatli konuşun diye.
Sn Hanımefendi: Çok güzel konuşur.
G. Civaoğlu: Gezi notları alıyor musunuz?
Sn Hanımefendi: Ben alıyorum.
Sn. Cumhurbaşkanı : Gezi notlarını, evet.
G. Civaoğlu: Siz mi alıyor musunuz?
Sn Hanımefendi: Evet, günlük hayat tabii çok yoğun geçiyor, belki fırsat bulamıyorum ama, uçak seyahatlerinde hiç boş durmuyorum. Devamlı not tutuyorum. Giderken seyahat hazırlıkları, dönüşte de seyahat ile ilgili notları muhakkak toparlıyorum. Elimden geldiği kadar Abdullah Bey ile ilgili olanları da toparlama çalışıyorum.
G. Civaoğlu: Güzel bir kitap olur ileri de bu?
Sn Hanımefendi: Bu tecrübelerimizi gelecek nesillere aktarmak zorundayız. Ben arşivciliğe çok önem veriyorum. Hayat tecrübesini gelecek nesillerin bilmesi gerekir diye düşünüyorum ve elimden gelen gayreti gösteriyorum. Tabii çok güzel anekdotlar oluyor, çok espirili anekdotlar oluyor.
G. Civaoğlu: Neler mesela, bir iki tane söyler misiniz?
Sn Hanımefendi: O kadar çok var ki.
G. Civaoğlu: Bir tanesini anlatır mısınız?
Sn Hanımefendi: Misafirlerle ilgili olanlar var, özel hayatımızla ilgili olanlar var. Hangisini bilmiyorum ki?
G. Civaoğlu: Bir tanesini anlatır mısınız?
Sn Hanımefendi: Misafirler dışarıdan nasıl algılanıyor? Eğer halk merak ederse, mesela Kraliçe ziyareti. Ne hissettiniz diyebilirsiniz? Gerçekten bir aile yakınımızı misafir etmiş gibiydik. Hoş espriler oluyor, güzel, sıcak sohbetler oluyor. Yani hiçbir yabancılık hissetmiyorsunuz. Gerçekten bir akrabanız gelmiş ve siz onu burada ağırlıyor gibi oluyorsunuz. Gerçekten diğer misafirlerde de aynı şeyleri yaşıyoruz. Bazen protokol kurallarının aşıldığı oluyor. Mesela Prens Charles evimizde misafir olmuştu. Tabii ben misafirler gelmeden önce neden hoşlanırlar, neyi severler, sevmezler gibi hep araştırma yapıyorum. Her türlü hazırlığı yapıyorum. Prens Charles ile ilgili de yoğurt sevmediği bilgisi gelmişti. Ama o yemekte de yoğurt kullanılacaktı. Ben garsonlara tembih ettim, sakın pas etmeyin.
G. Civaoğlu: Ne, mantı mı yapıyordunuz?
Sn Hanımefendi: Evet mantı istemişlerdi. Sevdikleri yemekleri biz soruyoruz, teklif ediyoruz, onlar da istediklerini söylüyorlar. Tabii bizlere yoğurt pas edilip de kendisine edilmeyince, "Orada ne var?" dedi. "Yoğurt var." dedim. "Neden bana vermediler?" dedi. "Ama sizin sevmediğinizi söylemişlerdi." dedim. "Boş verin siz protokolcüleri. Onlar ne bilirmiş benim neyi sevip sevmediğimi. Tabii ki ben de istiyorum." dedi ve zevkle yedi. Hiç unutamıyorum.
G. Civaoğlu: Ben de yedim sizin mantınızı, gayet de güzeldi.
Sn Hanımefendi: Afiyet olsun.
G. Civaoğlu: Beraber yedik.
Sn Hanımefendi: Şimdi mantıdan bahsedince her zaman mantı yaptığımızı zannedecekler ama, bizim evimizde Türkiye'nin her yöresinin yemekleri pişiyor. Hatta tükenmeye yüz tutmuş, bilinmeyen yemeklere de çok öncelik veriyorum.
G. Civaoğlu: Siz yapıyor musunuz?
Sn Hanımefendi: Ben yemek yaparım.
G. Civaoğlu: Yoksa nezaret mi ediyorsunuz?
Sn. Cumhurbaşkanı : Bakın bir şey daha söyleyeyim. Cumhurbaşkanı olunca bu işlere girince en büyük kayıplarımızdan biri de bu oldu. Çok güzel yemek yapardı doğrusu Hayrünnisa.
Sn Hanımefendi: Şimdi girmekten üşenmem.
Sn. Cumhurbaşkanı : Şimdi ona, bu iş en çok bana oldu diyorum . Yani sen yemek yapmıyorsun, unutacaksın diye takılıyorum.
Sn Hanımefendi: Yok zaman zaman mutfağa giriyorum, birlikte yapıyoruz.
Sn. Cumhurbaşkanı : Ama mutfağa girer, ahçıların hep başındadır.
G. Civaoğlu: Neyi yaparsınız en güzel?
Sayın Hanımefendi: Her türlü yemeği çok severim, sebze yemekleri de dahil: Yöresel yemekleri diyorum ya, çok önem veriyorum. Onları canlı tutup, ben nasıl gittiğim ülkelerde o ülkenin mutfağını, kültürünü, tarihini tanımak istiyorsam, gelen misafirlerin de aynı ölçüde, aynı şeyleri hissedeceklerini düşünerek onlara soruyoruz. Onların sevip sevmedikleri şeylere de önem vererek, onlara göre bir mutfak hazırlamaya dikkat ediyoruz.
G. Civaoğlu: Onlardan en yakın hissettiğiniz dostluklarınız var mı?
Sayın Hanımefendi: Hepsi, inanın, çünkü çok uzun yılların birikimi bu dostluklar tabii. Avrupa Konseyi'nden arkadaşlarımız halen devam ediyor. İşte Dışişleri Bakanlığı döneminde, Başbakanlık döneminde, şimdi Cumhurbaşkanlığı döneminde. O kadar eski dostluklar var ki. Hangi birini sayayım bilmiyorum.
G. Civaoğlu: Bir de kitaba çok meraklıymışsınız, kitap okuyor muşsunuz
Sn Hanımefendi: Kitap çok okuyorum, okuyoruz.
Sn. Cumhurbaşkanı : Okuyoruz.
Sn Hanımefendi: Bizim evimizde kitap çok okunuyor ve
G. Civaoğlu: Arada bir kıskançlık da varmış galiba? Nedir o?
Sn Hanımefendi:: Tatlı bir rekabet diyelim.
G. Civaoğlu: Bazen ben fazla okumuşum, ne zaman okumuşum falan diyormuş bazı kitapları değil mi?
Sn. Cumhurbaşkanı : İster istemez bazen oluyor. Bakıyorum masasının başucundaki kitapların sayısı fazla olunca takılırım bazen.
Sayın Hanımefendi: Valla ben çabuk okuyorum tabii. Abdullah Bey de çabuk okumaya gayret ediyor ama ben günü mutlaka kitap okuyarak noktalamak isterim. Güncel kitaplar olabilir, yabancı kitaplar olabilir, gündemi muhakkak takip etmeye çalışırım.
Sn. Cumhurbaşkanı : Çok okur, onu itiraf edeyim.
G. Civaoğlu: Şimdi en son ne okuyorsunuz?
Sn Hanımefendi: En son Ayşe Kulin'in, "Umut Hayat Akan Bir Sudur", onu bitirdim. Orhan Pamuk'un Masumiyet Müzesi'ni bitirdim. Bir yandan Cherie Blair'in anılarını okuyorum, İngilizce, Obama'yı okuyorum.
G. Civaoğlu: Hangisini, iki tane var?
Sn Hanımefendi: İkisine de başladım şimdi. Abdullah Bey ile değiştiriyoruz arada.
Sn. Cumhurbaşkanı : Ben çok roman açıkçası, eskiden okurdum, ama şimdi okuyamıyorum. O bakımdan romanları biraz daha çok okuyor görüyorum. Ben daha çok tabii şu anda işime yarayacak, faydalanabileceğim şeylere zamanımı ancak ayırabiliyorum.
G. Civaoğlu: Bir Obama'nın kitaplarının okutulması aslında yetişme tarzınızı ortaya koyuyor
Sn Hanımefendi: Tabii
Sn. Cumhurbaşkanı : Ve nihayet büyük bir ülkenin başına gelen kişinin zihniyetini, değerlerini, neye bakıyor, yapısı ne, onu bilmek lazım. Ben iki sene önce, Amerikalı bir arkadaşım, kendisinden bahsetmişti. Böyle bir senatör var, eğer seçilirse çok büyük değişiklikler olur. Müthiş cazibe merkezi konuşurken demişti. O zaman kitaplarını da vermişti doğrusu. O zaman pek vakit bulamadım. Biraz da doğrusu böyle bir ismin seçilebileceğine ihtimal vermedim iki sene önce. Yani inanılmaz bir şey. Adı Barak Hüseyin Obama ve siyah bir kişi ABD'de seçilecek. Bu aslında Amerikan sistemine olan hayranlığını insanın artırıyor açık söyleyeyim. Kendisini aşan bir toplum olduğunu gösteriyor. Kendine nasıl bir ayar veriyor toplum, tepkisini gösteriyor olup bitenlere. Bu işte demokrasi dediğimiz şey, soft power dediğimiz şeyin gücünü gösteriyor, hayranlık duyuyorum doğrusu. Şimdi doğrusu ben biraz okuyorum ve çok ilginç.
G. Civaoğlu: Siz bir de sinemaya da meraklısınız galiba. Biraz evvel baktım iki tane film, DVD vardı masanızda.
Sn. Cumhurbaşkanı : Sinemaya eskiden daha sık gidiyorduk, değil mi?
Sn Hanımefendi:: Birlikte, ailece de çok gidiyorduk.
Sn. Cumhurbaşkanı : Dışarı gittiğimizde gittiğimiz yer sinema oluyordu. Ama Cumhurbaşkanı olduktan sonra açıkçası mümkün olmuyor. Sinemanın yerine kasetler giriyor, evde seyrediyoruz.
G. Civaoğlu: Issız Adam'ı izlediniz mi?
Sn. Cumhurbaşkanı : İzlemedim.
G. Civaoğlu: Sessiz sedasız 2 milyona erişti, hiçbir reklamı yapılmadan. Çağan Irmak'ın gene. Çok güzel bir film.
Sn. Cumhurbaşkanı : Hemen seyrederiz.
G. Civaoğlu: Hemen seyredersiniz. Ama ben onun müziğini size dinletmek istiyorum.
Sn Hanımefendi: Ben aldım, hazırladım.
G. Civaoğlu: Daha doğrusu orada o kadar güzel müzikler var ki, onlar yeniden canlandı ve müthiş şimdi satılıyor bu filmle birlikte. Ne kadar güzel müziklerimiz varmış. İsterseniz dinleyelim mi? "Anlamazdın."
Sn. Cumhurbaşkanı : Tabii çok memnun oluruz. Gerçekten Türk sinemasında büyük bir canlılık var. Onun için ben demin söyledim, iki hafta sonra sinema temsilcileriyle bir araya geleceğim.
G. Civaoğlu: Mesela Almodovar'ın bütün filmlerinde hoş bir müzik vardır, insanın böyle içine bal damlaları gibi sıcacık akan. Bu filmde de onu hissettim. Çok güzel müzikler kullanmış ve bizim kendi müziklerimizden.
G. Civaoğlu: Sevdiniz mi şarkıyı ?
Sn Hanımefendi: Çok çok güzel. Eski günlere götürüyor.
G. Civaoğlu: Küresel bir kavram bu bütün dillere yerleşmiş.Firs Lady yani Birinci Hanımefendi bir gününü nasıl geçirir?
Sn Hanımefendi: Dışarıdan nasıl algılanıyor bilmiyorum ama, biz gerçekten çok hareketli bir hayat yaşıyoruz. Ama daha önce de yaşıyorduk. Onun başka bir türlüsü oluyor. Haftalık, günlük, aylık programlar, gelen talepler, randevu talepleri gelen mektuplar… Ben ulaşılamaz bir Fırst Lady olmak istemiyorum. Bana gelen bütün taleplerin hepsine bakabilmeme imkân yok ama asistanlarım ince bir titizlikle bakıyorlar. Çoğunu bana iletiyorlar, onların talepleriyle ilgileniyoruz. Çoğunu takip ediyorum. Bazen bizzat cevap veriyorum. Günün belli bir bölümü randevulara ayrılmış oluyor. Bazen gelen misafirlere hazırlık yapıyoruz, bazen gideceğimiz seyahatlere hazırlık yapıyoruz, bazen gideceğimiz yurt içi seyahatleri oluyor; şehirlere hazırlık yapıyoruz. Ben yurt dışı seyahatlere giderken özellikle çok iyi hazırlanarak gitmeyi severim.
G. Civaoğlu: Yani gideceğiniz yeri inceliyorsunuz?
Sn Hanımefendi: O ülke hakkında, o şehir hakkında, gideceğimiz yerler hakkında, muhatabım hakkında önceden bilgilendirilirim. Onlarla ilgili araştırma yapıp öyle gitmeyi seviyorum. Aynı şekilde gelen misafirler hakkında da; onlar neyi sever, neden hoşlanır. Ülkemi en iyi şekilde nasıl tanıtabilirim diye araştırmalar yapıp, asistanlarımla beraber hazırlanıyorum.
G. Civaoğlu: Eşinize de bunlarla ilgili notlar veriyor musunuz?
Sn Hanımefendi: Tabii, uçakta muhakkak o da göz gezdiriyor.
G. Civaoğlu: Okuduğunuz kitapları da notlar özetler verip veya anlatıyormuşsunuz.
Sn Hanımefendi: Tabii ki birbirimizle paylaşıyoruz. Projelerimiz var.
G. Civaoğlu: Sosyal sorumluluk projeleri var.
Sn Hanımefendi: Tabii projelerimize de çok vakit ayırmak istiyorum. Şimdi aşağı yukarı sistemimizi kurduk, oturdu. Bundan sonra daha da ağırlık vereceğiz. Biliyorsunuz ulusal kitap şenliğimiz oldu.
G. Civaoğlu: Konuşan Kitap Şenliği…
Sn Hanımefendi: Ben kendimden örnek vererek bir proje başlatmak istedim. Kendim çok sevdiğim için iyi bir örnek olacağımı düşünerek çocuklara. Biliyorsunuz şimdiki çocuklar internet başında çok vakit harcıyorlar Tabii bu güzel bir şey ama kitap okuma alışkanlığının kaybedilmemesi lazım. Onlara örnek olarak sanatçıların ağzından kitapları okutarak onlara bir kampanya başlattık. Biliyorsunuz ilki İstanbul'da oldu. Nisan ayında Urfa'da yapacağız ve bu böyle devam edecek.
G. Civaoğlu: Yani sanatçılar kitap okuyorlar çocuklara…
Sn Hanımefendi: Başka projelerimiz de var.
Sn. Cumhurbaşkanı : Güneri Beyi de çağır, birine
Sn Hanımefendi: Tabii siz de okursanız çok memnun oluruz.
G. Civaoğlu: Memnuniyetle
Sn Hanımefendi: Bilişim sınıfları kuruyoruz, özellikle Doğu Anadolu ve Güney Doğu Anadolu'da, Van'da Hakkari'de onlar bitti, hatta şu anda Diyarbakır da yapılıyor. Çok projelerimiz var. Onları geleceğe biraz bırakmak istiyorum.
G. Civaoğlu: Spor yapıyor musunuz?
Sn Hanımefendi: Spor yapıyoruz
G. Civaoğlu: Ne yapıyorsunuz?
Sn Hanımefendi: Ben yüzmeyi çok seviyorum. Yürüyüş, yüzme. Abdullah Bey de her gün sporunu hiç aksatmaz.
G. Civaoğlu: Ne yapar?
Sn. Cumhurbaşkanı : Ben yürürüm
G. Civaoğlu: Bantta mı yürüyorsunuz?
Sn. Cumhurbaşkanı : Dışarıda yürümeyi çok severim. Daha önce çok daha fazla yürürdüm. Yani geceleri çıkıp çok yürürdüm. Şimdi de yapıyorum ama çevremden rahatsız oluyorum, şu şekilde; Yalnız gidemiyorsunuz. Siz isteniz de istemesiniz de bir çok tedbirler alıyor. Onları da yoruyorum. Bir baskı hissediyor açıkçası. Öyle olunca dışarı eskisi kadar fazla gidemiyorum. Ama evde yapıyorum.
G. Civaoğlu: Giyimini de eşinizin siz mi düzenlersiniz? Alış-verişi falan…
Sn Hanımefendi: Tabii ben seçer, getiririm.
Sn. Cumhurbaşkanı : Onu söyledim ama…
G. Civaoğlu: Bugünkü giysi kimin?
Sn. Cumhurbaşkanı : Söyledim, ev işini havale ettim diye. O öyle devam ediyor.
Sn Hanımefendi: Kendisi içinden, seçiyor. Tabii ki ona da seçme hakkı tanıyoruz ama.
G. Civaoğlu: Bugünkü giysiyi kim seçti?
Sn Hanımefendi: Kendi söylesin.
Sn. Cumhurbaşkanı : Ama, duydunuz mu bana da seçme hakkı tanıyormuş.
Sayın Hanımefendi: Ona hayatı kolaylaştırmak için bir yol bu aslında. Tabii ki vakit ayıramayacağını bildiğim için getiriyorum. Bugünkünü ben seçtim.
Sn. Cumhurbaşkanı : Sağ olsun gerçekten getiriyor, uğraşıyor.
G. Civaoğlu: Gayet hoş bir seçim. Hatta Rahmi Koç'un bir sözü vardır, Kahverengi pabuç, deri olursa giyilmez, sadece süet giyilir diye. Baktım süet pabuç gayet bilinçle seçilmiş. Yürüyüş anınız var mı, yürüyüşten spordan bir anınız var mı?
Sn Hanımefendi: Korumaları bayılttığını ben hatırlıyorum, şu an…
Sn. Cumhurbaşkanı : Dediği doğru akşamları çıkardık işimiz bitince. Gece 12'de çıkıp en az bir saat hızlı yürürüm. Öyle bir alışkanlığım var. Bizim arkadaşlar alıştılar tabii onlar rahat. Birinde Belçika da arkamızdan yürüyen Belçika ekibinden bir polisin düştüğünü hatırlarım. Düştü arabaya alıp götürdüler onu.
G. Civaoğlu: Yetişemedi?
Sn. Cumhurbaşkanı : Birinde de İtalya da oldu aynı şey.
G. Civaoğlu: Hayatta kader kavşaklarını konuşuyorduk. Aslında bir gazoz testinden geçmiş eşiniz. Nedir o ?
Sn. Cumhurbaşkanı : Kayseri de eskiden çocuklar ilkokulu bitirince onları bir üst okulu gönderip göndermemek için aileler bir test yaparlardı. Baba bir arkadaşının dükkanına verir bir bak bakalım bu çocukta iş var mı yok mu, ticarete yatkın gözü açık biri mi değil mi diye. Eğer çocuk gözü açık atılgan, girgin bir çocuksa ticarete devam ettirirlerdi. Eğer çocuk biraz içe kapalı, utangaçsa bunu okula gönder, okul bunu temizler derlerdi. Bunu bana yaptılar mı yapmadılar mı bilemem ama ben gazoz satamadığımı hatırlıyorum.
G. Civaoğlu: Evet bir kasa gazoz koymuşlar sat diye…
Sn. Cumhurbaşkanı : Vita tenekeleri vardı, buz koymuşlardı, gazoz. Bir de testere onunla vurup açacaksın. Rahmetli dedemin dükkânı vardı. Kayseri'nin önemli mevkisinde "Düvenönü" deriz orada. Kaldırımdan birçok insan gidip geliyor, ben o gazozu satamadığımı biliyorum. Amcam, beni ikaz ediyordu, o bazı sloganlar söylüyordu bunları söyleyeceksin diye.
G. Civaoğlu: Dişleri keman çaldırıyor gibi…
Sn. Cumhurbaşkanı : Otuz iki dişine keman çaldırıyor, buz gibi gazoz falan, bir testere vurur patlatılır, hemen birkaç tane satılırdı. Ben yine herhalde bağıramıyordum, veyahut da bağırıyorsam da sadece kendim duyuyordum, anlaşılan. O imtihanı kaybettim herhalde ki bana devam dediler.
Sn Hanımefendi: İyi ki kaybetmiş değil mi?
G. Civaoğlu: Ama oğlunuz galiba mısır testini geçti. Kaç yaşındaydı, başardı mı oldu mu o iş?
Sn. Cumhurbaşkanı : O iş aslında amcasının. O daha çok bu bilgisayar işleriyle çok uğraşıyor. Bir "Genç Düşünce" diye bir platform kurdular. Bir gün bir baktım, çok ciddi, büyük adam gibi orada yayınlar yapıyorlar, fikirler falan. "Kaç kişi burada var" dedim. "Burada 20 ye yakın moderatör var" dedi. Beşiktaş için birisi Galatasaray için birisi tahlil için birisi, günlük politika için birisi falan. Seni biliyorlar mı kaç yaşında olduğunu falan dedim."Bilseler bu iş olur mu?"dedi
Sn Hanımefendi: Ama 11-12 yaşında o zaman.
G. Civaoğlu: Daha bir teste sokmadınız henüz?
Sn. Cumhurbaşkanı : Yok liseyi, üniversiteyi bitirsin.
Sn Hanımefendi: Benim için okul hayatı çok önemli, okul dersleri çok önemli. Ben her zaman notlarının çok yüksek olmasını çok başarılı olmasını öğütlüyorum.
G. Civaoğlu: İyi mi notları?
Sn. Cumhurbaşkanı : Notları iyi, her zaman başarılı oldu. İnşallah bundan sonra da başarılı olur. Önemli olan okul testi.
G. Civaoğlu: Biraz da siyaset sormam lazım. İlginç konular da var; Mesela Başbakandınız Recep Tayip Bey seçime girdi milletvekili oldu. Hemen Başbakanlığı ona verdiniz. Aranızda daha evvel bir sözleşme falan var mıydı? Söz verilmiş falan?
Sn. Cumhurbaşkanı : Yok. Öyle bir şey söz konusu değildi. "Lütfen siz devam edin" diye ısrarcı da oldu. Ama ben onun Türkiye'nin siyasi istikrarı açısından doğru olmayacağına inandığım için "yok dedim: bu işi geciktirdiğimiz andan itibaren bir sürü spekülasyonlar doğar, hemen yapmak lazım bu işi.
G. Civaoğlu: Peki Cumhurbaşkanlığına da birlikte mi karar verdiniz?
Sn. Cumhurbaşkanı : Tabii muhakkak ki o zaman grubun başkanı olarak nihayetinde onun kararı çok önemliydi. Ben önceden de söyledim kendisine her türlü desteği vermiştim. Ama kendisi arzu etmedi. Bunu gayet açıklıkla söyleyeyim kendisi arzu etmedi ve ondan sonra da kamuoyunun grubun arzusu istikametinde, benim olmamı arzu ettiler ve desteklediler.
G. Civaoğlu: Kürdistan dedikleri özerk bölgeye, Kuzey Irak'a gidecek misiniz?
Sn. Cumhurbaşkanı : Daha Bağdat'a gitmedim.
G. Civaoğlu: Gidecek misiniz?
Sn. Cumhurbaşkanı : Henüz yapılmış bir plan yok, ama Bağdat'a gitme arzum var. Ama her şey normal olsa tabii ki de Irak'ın her tarafını dolaşmak isterim.
G. Civaoğlu: PKK'yı bir etkisizleştirme süreci gerçekten hissediliyor mu? Var mı?
Sn. Cumhurbaşkanı : Terör örgütü ile nasıl mücadele edilir, bunlar belli tabii. Dünyada bunların örnekleri olmuş. Önemli olan terör örgütünü etkisizleştirmek, minimize etmek, hatta şüphesiz ki bunu bitirmek. Ama ,"Sonuna kadar ben elinde silahla devletle uğraşacağım" diyen insanın karşısına da daha güçlü silahla çıkacaksanız. Ama önemli olan şey; onu da izole etmektir. Bu açıdan bir çok çalışmalar yapılıyor.
G. Civaoğlu: Peki bu izolasyon sağlanıyor mu?
Sn. Cumhurbaşkanı : Irak Türkiye'nin komşusudur. Komşularla eğer iyi ilişkileriniz yoksa siz de kaybedersiniz, o da kaybeder. Komşuluk ilişkisine çok önem veriyoruz, Irak deyince de, Irak'a komşu olduğumuz yerde Irak'ın kuzeyindeki bir bölge var ki, orası Irak'ın Kürt nüfusunun olduğu bölgedir. Onlar da aslında bir noktada bizlerin komşularımız akrabalarımızdır.
G. Civaoğlu: Türkiye yumuşatacak bir Kürt açılımını.. Kürtçe Televizyon gibi, Kürtçe eğitim gibi….?
Sn. Cumhurbaşkanı : Yapılan şey aslında Türkiye'nin demokratik standartlarını topyekun yukarı çıkartmaktır. Bunun çerçevesi içerisinde de birçok problemli konular da cevabını buluyor. TRT'nin bu tür bir yayın faaliyetine girmesi aslında bu konuları istismar edenlerin elinden o istismar edilecek konuyu almak. Ben faydalı olduğu kanaatindeyim. Bu aynı zamanda bütün nüfusumuzu bütün vatandaşlarımızın devletine olan bağlılığını aidiyet duygusunu daha çok pekiştirecektir. O açıdan doğru buluyorum ve ümit ediyorum ki herkes de takdir edecektir.
G. Civaoğlu: Sizin bir de dış politikada da ağırlık koyan bir konumunuz var. Gazze için girişimleriniz var mı?
Sn. Cumhurbaşkanı : Bütün Türkiye meselesi olduğu için benim de birçok katkılarım oluyor. Gazze de olup bitenler gerçekten seyreden herkesin içini gerçekten dağlıyor, yani çok üzücü şeyler. 1996 yılıydı o zaman Avrupa Konseyi'nde Türk Delegasyonu içindeyken Orta Doğu alt komitesi üyesiydim. Alman İngiliz Fransız Türk ve birkaç başka Avrupa ülkesinden milletvekiliyle birlikte Filistin'e gitmiştim. Gazze'yi gezdim. Gazze'yi görmeyen orada ne oluyor, ne bitiyor inanın ki düşünemez, tasavvur edemez. Yani çok acı bir yer, kapalı bir hapishane.
G. Civaoğlu: Hamas'ın da bir olumsuz katkısı var mı?
Sn. Cumhurbaşkanı : Tabii ki her şeyden önce Filistin içindeki bu bölünmüşlük Çok tehlikeli. İşte Hamas'ın fırlattığı o füzeler. Aslında çok ilkel şeyler. Füze deyince insanın aklına füze geliyor. Attığı şeyler bin yılın başında bir tane adam öldürüyor belki, ama tabii halkı tedirgin de ediyor. Bunlar çok gereksiz, lüzumsuz olan şeyler. Biz bunları onlara da hep söyledik. Ama İsrail'in yaptığı bu büyük bir acımasızlık.Yani göz göre göre dünyanın en ağır silahlarıyla saldırması, kadın, çocuk, polis ne olursa olsun insan öldürülmesi çok acı. İşin üzücü yanı bu olayların olacağı çok açık belliydi. Ama yeteri kadar bütün dünya ilgi gösterip bu işin tedbirini alma konusunda faal olmadı.
G. Civaoğlu: Konuşuyor musunuz İsraillilerle?
Sn. Cumhurbaşkanı: Konuşuyoruz aslında. Olmert geçen hafta buraya gelmişti. Ben kendisiyle baş başa yaptığım görüşmede dikkatini çekmiştim. "Sakın ha, yeni bir şiddet sarmalına girmesin bölge. Gazze'deki bu sosyal felakete fırsat vermeyin" diye burada söylemiştim. Şimdi tabii görüşmeler yapılıyor. Sayın Başbakan bölgeyi geziyor, Dışişleri Bakanı herkesle görüşüyor, benim görüşmelerim var.
G. Civaoğlu: Shimon Peres'le konuştuğunuz söylemi var.
Sn. Cumhurbaşkanı: Shimon Peres'le de konuştum. Kendisine de söyledim. "Dikkatli olun, ateşkes bir an önce sağlansın" diye. ABD'de yeni bir yönetim işbaşına geliyor. Ona böyle bir kargaşa teslim etmemek gerekirdi. Onun için ben açıklamalarımda, "Büyük bir sorumsuzluk İsrail'in yaptığı" dedim.
G. Civaoğlu: Obama'yı ziyarete gidecek misiniz?
Sn. Cumhurbaşkanı: İlk defa NATO Zirvesi'nde görüşeceğiz Nisan ayında tahmin edersem. Ama bir telefon görüşmesi yaptık biliyorsunuz. Güzel bir telefon konuşmasıydı. Belli ki, yakın çalışma arkadaşları Türkiye ile ilgili kendisini çok geniş, detaylı bir şekilde bilgilendirmişler. O telefon konuşmasında duymak istediğim birçok şeyi duydum ve çok memnum oldum. Memnuniyetim şuradan, Türkiye'nin farkında olduğunu gösteriyor. Başkan Yardımcısı Biden, o da aradı kendisi, daha önceden de tanıyorum onu, bakanlık süreci içerisinde, Dışişleri Komisyonu Başkanıydı o da. Tecrübeli bir politikacı. O da Türkiye'yi çok iyi bilir. Türkiye'nin dünya olaylarına katkılarını çok iyi bilir. Türk-Amerikan ilişkileri önemlidir. Türk dış politikasının temel direklerinden birisidir. Bu önem devam edecektir.
G. Civaoğlu: Bir de iç politikadan sorayım. Politika sayılırsa, İstanbul Üniversitesi Rektörü'nün atanmasıyla ilgili. Bu konuda da polemik oldu. Ne dersiniz?
Sn. Cumhurbaşkanı: Güneri Bey, üniversitelerin ben Türkiye'de yeni bir döneme girmelerini arzu ediyorum. O dönem şu: Türkiye'nin gelişmesi, kalkınması, araştırma, geliştirme, bilişim, teknoloji bütün bu konularda büyük bir atılım yapması, lokomotiflik görevi yapması. Bunu yapıyor muhakkak. Ama bunu çok daha fazla yapmasını ve lüzumsuz, günlük, konjonktürel siyasetin dışına çıkmalarını arzu ediyorum. Bununla asla şunu söylemiyorum, "Ülke meseleleri, Türkiye meseleleri, bunlarla uğraşmasınlar" değil. Üniversiteler bunlarla uğraşacaktır, fikirlerini söyleyecek, tavsiyelerini yapacak. Siyasete de girmeleri serbesttir üniversite hocalarının biliyorsunuz. Bunların hepsini destekliyorum. Ama günlük kavganın içinde olmalarını doğrusu çok doğru bulmuyorum. Türkiye'ye bunun zararı var. Onun için ben üniversitelerde köklü bir reformun yapılmasını çok arzu ediyorum ve ümit ederim bununla ilgili anayasa değişiklikleri yapılır. Bu çerçevede rektör seçimleri de farklı bir şekilde yapılmalı. Ne Cumhurbaşkanlığının ne YÖK'ün görevi olmalı bu iş. Onun için cesur bir şekilde, "Bu görevlerimi bırakabilirim" dedim. Burada tekrar ediyorum. Son mevcut sisteme göre Cumhurbaşkanı'nın mutlak bir yetkisi var. Rektör seçimleri, üniversitelerdeki seçimler nasıl olursa olsun Cumhurbaşkanlarının mutlak takdirlerine bırakılmış bir konu. Daha önceki seçimlerde de böyle olmuş. Öyle olmuş ki, üniversitede bir iki oy almış kişi bile, veya üniversitede en son sıraya gelmiş bir kişi bile Cumhurbaşkanları tarafından rektör olarak atanmışlar. Ben bu sistemin doğru olduğuna pek inanmıyorum. Bu çerçeve içerisinde, mevcut sistem devam ettiği için benim önüme gelen isimlere baktığımda, "Hangisi üniversite için daha faydalı olur, hangisi üniversiteyi daha güçlü hale getirir?" ona bakıyorum açıkçası ve bu şekilde tayinler yapıyorum. İstanbul Üniversitesi ile ilgili de kararımı verirken sadece bu noktadan hareket ettim.
G. Civaoğlu: "Başbakan'ın aile doktoru" gibi söylemler oldu?
Sn. Cumhurbaşkanı: Yok, hiç aslı yok. Bunlar işte o günlük politika meselesi.Kendisi çocuk doktoru. Başbakan'ın çocukları yetişmiş, evlenmiş insanlar. Kendisi koca insan. Yani onlar doğru değil. Ayrıca bildiğiniz gibi bazı hukuki konular da ortaya çıkıyor. Dokuz Eylül Üniversitesi ile ilgili yaptığımız atamada, mahkemeye gittiler, mahkeme kararı aldılar ki, "Tam gün çalışma halinde olmayan bir kişi rektör olamaz" diye mahkeme karar verdi. Birinci aday da mahkemenin o verdiği karara göre, yine rektör olamaz. Gerçi ben ona katılmıyorum ama bu tip hukuki tartışmalar da var.
G. Civaoğlu: Ben hanımefendiye sormak istiyorum. Eşiniz ile George Colonoey arasındaki benzerlik için ne düşünüyorsunuz?
Sn Hanımefendi: George Colonoey üzülecek belki ama eşim tabii ki daha yakışıklı. Bu herhalde Türkiye'de daha çok gündeme geldi. Ama gerçekten benzetenler var mı bilmiyorum ama benim eşim bana özel.
G. Civaoğlu: Peki. İsterseniz. Sizin Kayseri'nin Gesi Bağları'nı dinleyelim mi?
Sn. Cumhurbaşkanı: A evet, bugün güzel sürprizleriniz var.
Sayın Hanımefendi: Evet.
G. Civaoğlu: Sevdiğiniz iki şarkı da Kayseri yöresi. Damardan Kayserilisiniz. Baba sülalesi kaç yıllık Kayserili?
Sn. Cumhurbaşkanı: Valla Güneri Bey, bildiğimiz kadarıyla çok eskiye gidiyor. Ailemiz. Kayseri'de çok bilinir. Hem annem, hem babam.
G. Civaoğlu: Anne tarafı Satoğulları değil mi?
Sn. Cumhurbaşkanı: Evet, hem anne tarafım hem baba tarafım Kayseri'de biz, Kayseri'nin yerlisi bir aileyiz ve çok eski yıllara kadar gider. Zaten eskiye gidince, bir avuç bir şehir ortaya çıkar. Herkes birbirini bilir.
G. Civaoğlu: Peki sizden bir de yeni yıl mesajı alalım mı?
Sn. Cumhurbaşkanı: Evet. Yeni yılın ben Türkiye için iyilikler getireceğine inanıyorum. Türk halkına inanıyorum, Türkiye'ye inanıyorum. Belki günlük birçok problemlerimiz var. Şöyle düşünün: Günlük meselelere, detaylara baktığınızda işin içinden çıkılmayacak gibi görünür. Ama şöyle biraz yukarıya çıkıp da tepeden baktığınızda onun büyüklüğünü, ihtişamını ve geleceğini de görürsünüz. Ben Türkiye'nin geleceğini böyle görüyorum. Türkiye demokrasisi giderek güçlenen, derinleşen Avrupa standartlarını yakalama yolunda önemli gelişmeler sağlamış bir ülke. Ekonomisi yine çok güçlü olan bir ülke. Dünyada olmadık şeyler oluyor. Dünyanın en büyük şirketleri batıyor bugün. Binlerce insan, milyonlarca insan işsiz kalıyor. Tabii ki Türkiye'yi de bütün bunlar etkiliyor. Ama Türkiye'nin aldığı tedbirlerden dolayı yine bundan en az zayiatla çıkacağına inanıyorum. Bazen biz problemlerle ilgilenirken bu gücümüzün farkında olmayabiliriz ama dışarıdan, yukarıdan baktığınızda bu güç göz kamaştırıcı bir güçtür. Ve bunun gideceği yer bellidir. Muasır medeniyetlerin üstüdür. Muhakkak böyle olacaktır. Yeni yılın ben buna bir adım daha ekleyeceği, buna yeni güzellikler ekleyeceğine inanıyorum. Ve bu vesileyle bütün vatandaşlarımın yeni yılını kutluyorum. Hepsine mutluluklar diliyorum. Ayrıca yeni yılın herkese iyilik getirmesini istiyorum. Sadece Türkiye için değil, ırk, din, dil ayrımı yapmadan herkes için iyilikler getirmesini temenni ediyorum.
G. Civaoğlu: Teşekkür ediyorum. Hanımefendi sizin de annelere bir mesajınız var mı?
Sn Hanımefendi: Bütün annelerin ilk önce yeni yılını kutluyorum, sağlıklı, huzurlu, mutlu… Bütün annelerin, bütün Türkiye'nin ve bütün dünyanın tabii. Kadının çok güçlü olması gerektiğine inanıyorum. Kadın kendi kabuğunu aşmalı. Kendi gayret etmeli diye düşünüyorum kadınların. Eğitim konusunda, sosyal hayata katılım konusunda, sivil toplum örgütlerine katılım konusunda, kendilerini evden dışarı çıkarıp, bunları talep edip ulaşmalarını diliyorum. Böylelikle çocuklarımıza çok güzel bir gelecek vermiş olacaklar.
G. Civaoğlu: Kanın durması için de bir mesajınız var mı?
Sn Hanımefendi: Hepimizin yüreği yanıyor. Allah hiç kimseye bu acıları yaşatmasın. İnşallah yeni yılda da hiçbir annenin yüreği yanmasın.
G. Civaoğlu: Teşekkür ederim.
Sn Hanımefendi: Sağolun
G. Civaoğlu: Değerli izleyiciler. Bir Pazar söyleşisinin daha sonuna geldik. Bundan sonraki programımızda da yine çok özel konu ve konuklarla aynı saatte randevumuz var. Keyifliydik. 2009'un sizlere barış, sağlık ve mutluluk getirmesini diliyoruz. Ben ve arkadaşlarım iyi bir Pazar, iyi bir hafta diliyoruz. Hoşçakalın.