TAHA AKYOL: Değerli izleyenler Eğrisi Doğrusu Özel programına hoş geldiniz. Hakikaten çok özel bir program yapıyoruz. Çünkü çok özel bir konuğumuz var. Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül. Efendim hoş geldiniz.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Sağ olun, teşekkür ederim. Siz de hoş geldiniz.
TAHA AKYOL: Sağ olun teşekkür ederim ve Çankaya Köşkü’ndeyiz. Siz uzun zamandır, 14-15 aydır televizyonlara çıkmadınız. CNN Türk’ün konuğu oldunuz, onun için size teşekkür ediyorum.
Takdir edersiniz ki, gündemdeki konuları size soracağım. İlk soracağım konu, bu meseleyi Türkiye’de ilk gündeme getirenlerden birisi olarak size soruyorum. İlk “İyi şeyler olacak” diyerek mesaj veren bir Cumhurbaşkanı olduğunuz için soruyorum. Dış politika konularını tecrübeyle, birikimle iyi bilen bir şahıs olarak soruyorum, bir devlet adamı olarak soruyorum. Türkiye’de bir süreç devam ediyor, fakat ben önce genelini soruyorum. Anayasa’da Türk kavramının olup olmaması, milliyetçilik, Kürt meselesi bütün bunları nasıl bir çerçevede bize anlatırsınız ki, o gözle sürece bakalım? Bu kavramlar konusunda ne diyorsunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii geniş bir çerçeve çizdiniz. Aslında bütün bunların hepsi de Türkiye’nin önemli meseleleridir. Kamuoyunda çok canlı tartışmalar yaşanmaktadır. Zaman zaman doğrusu bizi çok uğraştıran konulardır. Hatta şöyle diyebilirim ki: Türkiye’nin bütün potansiyelini kullanmasına engel olan meselelerdir. Bu söylediğimiz konuları Türkiye’nin gündeminden çıkarmak, Türkiye’nin mili menfaatlerinedir. Buna hep inanıyorum. Özellikle Kürt meselesi ve terör meselesi bunu iki ayak üzerinde görmek isterim ben. Bu, Türkiye’yi uzun zamanlar çok meşgul etmiştir. Şimdi de tabii meşgul etmektedir.
Zaman zaman bunu nasıl gündemden çıkaralım diye dönemler olmuştur, fakat netice vermemiştir. Şunu da söylemek isterim; Şiddetle, terörle bu konularda bir yere varılamaz. Bunu Meclis’te yaptığım konuşmalarda da hep söylemişimdir. Terörle, şiddetle hak alma ve kazanma mümkün değildir. Bunun dönemi çoktan geçmiştir. Hiçbir devlet teröre de baş eğmez, hiçbir devlet terörle de hizaya getirilemez. Devletler, nihayetinde devlet olmanın varlığını sonuna kadar bütün güçleriyle mücadele ederek geçirirler. Devletleri idare edenler gelir geçer, ama devletler bu kararlılığını sürdürürler.
Kürt meselesi olarak baktığımızda geçmişin tabii ki bazı yanlışlarının bugünlerde maliyeti ödenmektedir. Şimdi Türkiye’de yanlışlar sadece Kürt vatandaşlarımızın şikâyetleriyle ilgili değildi. Türkiye’de geçmişte birçok yanlışlar vardı. Türkiye’de çok partili sistem uzun süredir uygulanmakta, ama özellikle tek partili sistem sırasında yapılan yanlışlıklar var. Bütün bunlar hep Türkiye’nin demokrasi eksikliğinden neşet eden problemlerdi.
Aslında bu problemlerin, Türkiye’de demokratik standartların yükseltilmesiyle, Türkiye’nin gelişmiş, modern, kalkınmış demokrasilerin standartlarını uygulamaya başlamasıyla ortadan kalkacağına inan kişilerden birisiyim. Ayrıca tabii bir de başka bir unsur var, vicdan unsuru. Nihayetinde hepimizin vicdanlı olması gerekir. Eğer vicdanlarımıza ters gelen uygulamalar varsa, vicdanlarımıza ters gelen bir durum söz konusuysa, buna açıkça yanlış dememiz lazım. Mesela Kayseri’de ben Kürtçe konuşan görmedim, yani çocukluğumda, büyüklüğümde. Ama Diyarbakır’a gittiğimde herkesin Kürtçe konuştuğunu gördüm. Şimdi ben bunu nasıl inkâr edebilirim. Bunu inkâr edersem bu benim vicdanımla ilgili bir sorunu ortaya çıkartır. Dolayısıyla bütün bunlara bu çerçeve içerisinde baktığımızda inanıyorum ki, sorunları çözebiliriz.
Bu meseleler zaman zaman komşular tarafından kullanılmıştır. Vaktiyle Soğuk Savaş döneminde, soğuk savaşın aracı olarak kullanılmıştır. Sonra komşular kullanmıştır. Şimdi yine çok kullanılmaya başlanmıştır. Türkiye’nin sanki yumuşak karnı gibi görünmüştür ve bu oyunlara gelenlerin de bunun farkında olmaları gerekir. Onun için bu ülke hepimizindir, bu vatan hepimizindir. Hiçbir ırk ve etnik grup sadece bir ülkede yaşamamaktadır. Bugün Türkler, baktığınızda koskoca Türk Dünyası var öyle değil mi? Kaç devlette yaşamaktadırlar? Tabii topluluklarımız bazılarında çoğunluk, bazılarında daha az bir şekilde yaşamaktadırlar.
Balkanlarda bıraktığımız çok acı olayların bugünlerde yüzüncü yılını yaşıyoruz. Yine Kürtler de aynı şekilde Türkiye’de, Ortadoğu’nun birçok bölgelerinde yaşamaktadırlar. Şimdi tüm bunları tabii ki ülkeler arasındaki işbirliğinin, dayanışmanın hep köprüleri şeklinde algılamak gerekir. Ama önemli olan, herkesin kendi ülkesinde barış, huzur içerisinde, birinci sınıf vatandaş olarak yaşaması.
Şimdi bu yönde bir anlayışımız var yani şunu özellikle söylemek isterim ki: “Terör arttı, şiddet arttı, dolayısıyla onun için biz buna bir çözüm bulma noktasına geldik” anlayışında değiliz. Yani bunun, bu mesajın iyi anlaşılması gerekir. Biz inandığımız için, yanlışları gördüğümüz için, doğru olanları yapma irademiz olduğu için böyle bir gayret içerisindeyiz ve ümit ederim ki iyi neticeler verir.
TAHA AKYOL: Efendim, biliyorsunuz KCK operasyonları yapıldı. Ben gazeteci olarak bu operasyonların gerekli olduğunu ve hukuka uygun olduğunu, ölçüsü kaçırılmış olsa bile ifade ettim. Desteklediğim operasyonlardı. Kandil’e operasyonlar yapıldı, Türkiye’de tutuklamalar oldu. Teröre karşı son bir buçuk-iki yıl içerisinde kararlı bir mücadele verildi. Ne oldu da şimdi hem dilimiz, üslubumuz yumuşadı hem de böyle çözüm süreci, İmralı Süreci diye başladık. Bu sert mücadelenin bir sonucu mu? Bizi şimdi de bu noktaya getiren nedir?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi doğrusu bu anlayışımız bizim yeni değil. Demin söylediniz, ben iyi şeyler olacak dediğimde, ben geçen sene söylemedim ki daha önce söyledim, arkadaşlarım da aynı şekilde. Hükümette hep aynı şekilde, aynı anlayış içerisinde olduk doğrusu. Ama bizim bu anlayışımıza karşı silahla çıkıldığında daha güçlü silahla cevap vermek durumundaydık. Ama buna karşı bir anlayış söz konusu olursa eğer, evet silahla, şiddetle bir yere varmanın bir faydası yok. O zaman tabii ki demin söylediğimiz anlayışımız çerçevesi içerisinde zaten yapılması gerekenleri yapmaktan da doğrusu kaçınmamak gerekir.
TAHA AKYOL: Efendim, milliyetçilik tartışması, Anayasa’da Türk milleti kavramı yer alması almaması bu konularda ne dersiniz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi bu konulara dar bir açıdan da bakabilirsiniz, geniş bir açıdan da bakabilirsiniz. Buna çok örnek verebiliriz. Cihanşümul Türk imparatorlukları dediğimiz Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorluğu, bunlar insanlık tarihine Türk imparatorlukları olarak geçmemiş midir? Benim şimdi bu forsumdaki 16 Türk devleti nasıl devletlerdi? Dar anlamda davranmış olsalardı, o zaman bunlar insanlık tarihinde Türklerin bu şekilde şanını mühürleyebilir miydi? Olmazdı.
Şimdi onların özgüvenine baktığımızda nasıl bir geniş, herkesin farklılığını kucaklama ve herkesin farklılığına saygı gösterme anlayışı var. Şimdi burada farklılıklar dediğimiz nokta geliyor. Farklılıkları biz eğer saygıyla karşılar ve farklılıkları biz bir zenginlik olarak görür ve saygı gösterirsek, farklılıklar zenginlik oluşturur. Ama farklılıkları tehdit olarak görmeye başladığımız andan itibaren farklılıklar gerçekten tehdit olur. Şimdi imparatorlukları imparatorluk yapan budur zaten. Farklılıkları kucaklamışlardır ve gönüllü olarak o farklılıklar bir noktada erimiştir ve bir milleti hep beraber meydana getirmişlerdir. Ama siz onu eğer ayrıştırmaya, tanımamaya; insanların soyunu, sopunu, aidiyetini, babasının, dedesinin geldiği yerleri bunları yok farz etmeye başladığınız andan itibaren, etnik bilinci adeta kışkırtmış ve etnik bilinci harekete geçirmiş olursunuz ki bu, yanlış bir şeydir.
O açıdan bu etnik meseleleri çok kurcalamamak ve çok oynamamak gerektiği kanaatindeyim. Onları hep zenginlik olarak görmek gerekir ve insanın fıtratındadır, herkes geçmişini, nereden geldiyse, atalarına, dedelerine bunlara hep saygı duyar, bunları çocuklarına öğretmek ister. Bunu normal görmemiz gerekir. Hele Türkiye gibi bir Osmanlı bakiyesi toplumda, çok büyük göçleri almış bir toplumda, aynı zamanda Ortadoğu ülkesi olan bir ülkede eğer bu tip farklılıkları saygıyla karşılarsak bunlar problem olmaz.
Bugün için de bir örnek verebilirim; Yugoslavya. Belgrad bütün Adriyatik Denizini yönetiyordu. Bütün Adriyatik Denizi Belgrad’dan idare edilirdi. Ama dar bir milliyetçilik anlayışına girdiler. Sonunda önlerinde bir avuç Belgrad kaldı. Örnekler çoktur. Bu anlamda ben milliyetçiliğe hep çok geniş anlamda bakmak gerektiği kanaatindeyim. Bu etnik ırkçılık gibi şeyler, zaten kim bu yoldan gittiyse daima küçültmüştür ve kendi ırkını da küçültmüştür.
TAHA AKYOL: Anayasa’da bir tür şu maddesinde veya başlangıcında bir yerinde Türk milleti teriminin kullanılması ya da kullanılmaması böyle bir tartışma da var…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi tabii bu tartışmalar vardı. Demin söylediğim gibi Türkiye’nin temel unsurunu herhalde tartışacak halimiz yoktur. Dediğim gibi bu forstaki her yıldız bir Türk devletini ifade etmektedir, ama bugün modern, demokratik, kalkınmış ülkelere baktığımızda, bunların anayasalarını bu konularda örnek almamız gerektiği kanaatindeyim. Bütün anayasaları incelemek gerekir. Eminim ki inceleyenler de çoktur bunu. Kurumlarımız da incelemektedir, yazarlarımız da incelemektedir. Siyasi partilerimiz de incelemektedir, düşünenler de incelemektedir. Bütün gelişmiş, demokratik, kalkınmış ülkeler, anayasalarını şöyle bir ele aldığımızda onlar bu işi nasıl çözmüşler, bizim de öyle çözmemiz gerekir.
Nihayetinde eşit vatandaşlıkla bu işin rahatlayacağı kanaatindeyim. Bu ülkede hepimiz büyük bir milletiz ve bu milletin birliği ve bütünlüğü esastır. Burada ne kadar çok kucaklayıcı olursak, o kadar çok bu ülkeye hizmetimiz olur.
Bu noktada belki şunu sorabilirsiniz: 1924 Anayasası’nda yazılan tarif aslında iyi bir tarif. Çünkü o tarife baktığınızda hem vasfında hem ruhunda Türkiye’de farklı olanları tanıyor, yani onları reddeden, inkâr eden bir anlayış yok orada. Ama maalesef uygulamalarımız onun hem vasfına hem ruhuna ters bir şekilde olmuş. Bugün zaten onun problemlerini yaşıyoruz. O uygulamalar bilinçli oluşturmuş, o bilinci de o zaman ki Soğuk Savaş dönemi yıllarında kullananlar olmuş, sonunda başkaları kullanmış ve iş bugün kronik ve sıkıntılı hale gelmiş. O açıdan bu meseleyi gelişmiş, demokratik, kalkınmış ülkeler nasıl çözdüyse öyle çözmeyi doğrusu doğru buluyorum.
TAHA AKYOL: Şimdi Efendim, bir müzakere süreci devam ediyor. Bu devlet tarafından, hükümet tarafından, destekleyen partiler tarafından silah bırakma süreci diye tanımlanıyor. Neyin karşılığında silah bırakılıyor. Şurada realist sormak istiyorum, bir şeyler verilecek ki onun karşılığında silah bırakılacak. Bunu biz İRA’da gördük, biz bunu ETA’da gördük. Neyin karşılığında silah bırakılacak? Masa da ne görüşülüyor?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii herhangi pazarlık, bunu böyle görmemek gerekir. Demin başında söylediğim şey nedir? Yani siz bir şiddet karşısında sıkışırsınız ve ondan sonra pazarlığa oturursunuz. Türkiye bugün böyle bir noktada değil. Bugün güvenlik güçlerimiz başta Türk Silahlı Kuvvetleri olmak üzere gayet profesyonelce, bütün diğer güvenlik güçlerimiz büyük bir koordinasyon ve işbirliği içinde görevlerini belki bütün dönemlerden çok daha iyi bir şekilde yapmaktadırlar. Ama biz hem vicdanımız hem de Türkiye’nin demokratik standartlarını yükseltme arzumuzdan dolayı böyle bir anlayışı da görünce, o zaman bu ortam ortaya çıkmaktadır.
TAHA AKYOL: Efendim, benim de sorduğum böyle bir anlayış. İmralı’da neden ortaya çıktı?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi bu konudaki demokratik standartlarımızı yükseltme dediğimde, bunlar anayasa çerçevesi içerisinde olabilir, kanunlarla olabilir, bunlar yerel yönetimler çerçevesinde olabilir, bunlar kültürel bazda olabilir, ama bütün bunlar Türkiye’nin milli birliğini ve bütünlüğünü hiçbir şekilde zaafa uğratmayacak çerçeve içerisinde olabilir. Bunun da altını özellikle çizmek isterim ve Türkiye içerisinde ayrı bir entite yaratılmasına doğrusu kimse asla razı olmaz.
TAHA AKYOL: Ben bu sözlerinizi üniter devlet şartıyla, üniter devlet sistemi içerisinde kalmak kaydıyla diye not alabilir miyim, yani bu müzakerelerde varılacak olan netice, üniter devlet çerçevesinde içinde olacaktır diyebilir miyim?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şüphesiz ki tabii ki.
TAHA AKYOL: Ayrı bir entite olmayacak dediniz, onun için üniter devlet.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii tabii. Yani muhakkak ki bunu söylüyorum, zaten Türkiye’nin milli birliğini bütünlüğünü zaafa uğratmayacak derken bunu söylüyorum. Bunun içerisinde yapılacak şeyleri de yine iki ayrı düzende söylüyorum, yani doğrusu tavsiyelerim bu çerçeve içerisinde.
TAHA AKYOL: Efendim, dediniz ki insani duygular, vicdan, Türkiye’nin demokratik standartlarının yükseltilmesi, Türkiye’nin lehinedir. Büyük devlet büyük vizyonla olur, tamam. Benim öğrenmek istediğim karşı taraf neden terörü tırmandırmışken bir ay içerisinde birden bire Türkiye’nin dışına çıksınlar, Ağustos ayında silah bıraksınlar gibi bir söyleme yöneldi. Bunun bir backgroundu mu var? Bunu sağlayan, terörle yapılan keskin bir mücadele sonucunda böyle bir ihtiyaca mı yöneldiler? Neden böyle birden bire böyle bir mesaj geldi?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii önce yani Türkiye’nin kararlılığı, bizim kararlığımız ortada. Yani eğer birisi silahla karşımıza çıkarsa daha güçlü silahla mukabele verme ve sonuna kadar mücadele etme kararlılığımız ortada. İkincisi nihayette tabii ki herkes değerlendirme yapma durumunda. Bunun bir faydası olmadığını gördü, görmeleri de gerekir. Ne bileyim onlara çeşitli telkinler de hep çevreden oluyordur, ülkelerden oluyordur. Bunun nasıl bir acılar yarattığı da ortaya çıkmaktadır. Nihayetinde böyle bir beklenti aslında tabanda da vardır, halkta da vardı. Yani bütün halkta da vardır. Dolayısıyla bunlara da tabii ki nihayetinde kulak verilmiş olunabilir. Nihayetinde herkes girdiği yolda sonuna kadar devam edecek diye bir şey yok. Baktığımızda dünyanın başka ülkelerinde de bu tip hareketler neticede belli noktalarda belli kararları alabilmişlerdir.
TAHA AKYOL: Efendim, siz zaman zaman üslup uyarısı yapıyorsunuz. Şimdiki sorun politikadaki üslupla değil. Biraz önce dediniz ki bu etnik konularda fazla konuşmamak, fazla kurcalamamak lazım. Ben aynı kanaatteyim. Bu süreç devam ederken hem politikacılara hem entelektüellere Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı olarak nasıl bir üslup tavsiye edersiniz? Hangi üsluptan sakınmalıyız?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Bu Türk siyasetinin maalesef en negatif yanıdır ve bir gelenektir, maalesef bizim acı bir geleneğimizdir. Bundan dolayı Türkiye’nin başına nelerin geldiğini de hepimiz biliriz. Türkiye’nin bu kadar gelişmişliği, Türkiye’nin bugünkü kültür seviyesi, Türkiye’nin bugünkü eğitim seviyesiyle doğrusu çok bağdaşmamaktadır. Şimdi bu kadar büyük sorunlarla uğraşırken ve bu kadar büyük sorunları çözme tabii ki teşebbüsleri varken, muhakkak ki onun iklimini de oluşturmak gerekir. İklim tabii ki önce dille oluşur. Dilin gücü malumdur, yani dilin gücü üzerine batılı filozofların da çok sözleri vardır. Bizim mutasavvıflarımızın, şairlerimizin, düşünürlerimizin güçlü söylemleri vardır. O bakımdan artık o iklimi oluşturacak dile geçmek gerekir ki, söylediklerimiz ve düşündüklerimiz karşı taraf tarafından daha iyi algılanabilsin. Keskin dil, söylediğinizin karşı tarafa ulaşmasını önlüyor. Buna ihtiyaç var.
TAHA AKYOL: Efendim, ben Tony Blair’in hatıralarının özellikle bu Kuzey İrlanda’da silah bırakma faslını çok dikkatle, hem de birkaç defa okudum yazılarımda alıntılar yapmak için. Orada Tony Blair Başbakan, muhalefetin lideri John Major, muhafazakârların lideri, bu işi nasıl yapalım diye al-ver yapıyorlar aralarında. Hatta bir ara Tony Blair’in aleyhinde Kuzey İrlanda’da Protestanlar “hain” falan, “satıyor” diye protesto yapıyorlar. Tony Blair hemen rakibi olan John Major’a gidiyor, beraber ziyaretler yapıyorlar ki bu müzakere…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Doğrudur.
TAHA AKYOL: Bu siyasi olgunluk karşısında ben gıpta mı ettim, kıskandım mı ne diyeceğimi bilemiyorum. O olgunluk maalesef…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Ümit ederim bizde de belli noktalara geldikten sonra, yani bu süreçle ilgili iktidar ve muhalefet arasında bazı bilgilendirmeler, görüşmeler olacağını tahmin ediyorum. Bu nasıl olur, ne olur, bu ayrı bir konu. Açık olur, kapalı olur bunlar, ama ne kadar çok herkes bu işin içine girer ve ne olduğunu bilirse, o kadar çok tabii ki yapıcı davranılır.
TAHA AKYOL: Efendim tekrar soruyorum. İyi şeyler olacak mı? Öyle demiştiniz, arkasından bir takım sıkıntılar yaşandı…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Burada bir irada de var görüyorsunuz. Yani iyi şeylerin olmasıyla ilgili, ama “Ne pahasına olursa olsun” derseniz, o zaman ortaya çıkan iyi mi olur, kötü mü olur bilmezsiniz değil mi?
TAHA AKYOL: Tabii tabii. Yani bu sefer daha mı iyimsersiniz, yoksa geçen sefer ne kadar iyimserseniz o kadar mı?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şöyle, bu sefer bunun büyük bir ortamı var gördüğüm kadarıyla çevre de biraz... Çevre hem aleyhte hem lehte açıkçası.
TAHA AKYOL: Çevre dediğiniz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Yani çevre ülkeler, bölge olarak onu söylüyorum. Çünkü bölgedeki gelişmeler fırsat gibi de görülebilir teröristler tarafından, fırsat gibi de görülebilir. O çok tarihi bir yanılgı olabilir onlara. Ama diğer yanda da bölgedeki diğer ülkelerdeki Kürt liderler ve onlar da silahlı mücadelenin ne kadar yanlış olduğuyla ilgili açık çağrılarını hep yapıyorlar. O bakımdan ümit ederim ki, iyi şeyleri hep beraber yaşayacağız. Nihayetinde herkes bu toprağın çocuğu.
TAHA AKYOL: Efendim, Başkanlık Sistemi gündemdeki çok tartışılan konulardan birisi. Bu konularda çok çeşitli açıklamalar yapılıyor. Muhalefet genelde karşı, hükümet, iktidar partisi bunu savunuyor. Başkanlık Sistemi konusunda daha önce sizin mesafeli duran açıklamalarınız oldu. “Rezervlerim var” dediniz. Parlamenter sistemi daha uygun gördüğünüzü ifade eden cümleleriniz var. Ayrıca sizin içinden çıkıp geldiğiniz Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 2007 seçim bildirisinde, “Biz Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini parlamenter sisteme göre yeniden düzenleyeceğiz” yani “azaltacağız” denildi. Ben de o zaman ne güzel diye yazılar yazdım. Vay sen Ak Parti’nin seçim bildirisindeki bu cümleye ne güzel diyorsun diye bana yalaka diyenler oldu. Ama şimdi bakıyorum, Başkanlık Sistemi çıktı ortaya, ben onlara karşıyım. Başkanlık Sistemi konusunda tekrar soruyorum ne diyorsunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi Taha Bey önemli olan tabii, hangi sistem olursa olsun o sistemin ne kadar demokratik olduğudur. Malum yine gelişmiş modern demokrasilerde ve kalkınmış ülkelerde Başkanlık sistemiyle idare edilenler var ve parlamenter sistemler var. İşte birine en güzel örnek Amerika, birine belki İngiltere gösterilebilir, Avrupa ülkeleri gösterilebilir. Şimdi burada önemli olan şey, her iki sistemi de demokratik yapan temel prensiplerin ve dengelerininin muhafaza edilip edilmemesidir. Yani “check and balance” değimiz işte denge fren kontrol sistemleri. Şimdi bu Başkanlık sisteminde farklı bir şekilde, parlamenter sistemde yine farklı bir şekilde. Ama bu temel prensiplerin olması önemli. Yani bunları biraz daha açtığımızda kuvvetler ayrılığı dediğimiz, yasamanın, yürütmenin ve yargının, bütün bunların bir taraftan birbirlerinin işine karışmaması. Ama bir taraftan ahenk içerisinde çalışabilmeleri. Buna bakmamız gerekir. Bu olduktan sonra öbürü siyasi bir tercih olur. Önce bu çok önemli, yani bunlar çok önemli.
TAHA AKYOL: Efendim, sizim tercihiniz hangisi?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi siyasi tercih derken de, bu gibi ülkeler hangi sistemi seçtilerse, idare ediliyorsa, bunlar nihayetinde toplumların yapıları, kültürleri bütün bunlarla bir şekilde bütünleşerek gelişmiş oluyor veya hepsi birbirlerinin noksanlıklarını törpüleyerek nihayetinde olgunlaşmış oluyor. Ama bütün bunlara rağmen her iki sistemin noksanlıkları var, avantajları var. Sadece bir tarafına bakarak almamak gerekir.
Siyasi tercih yaparken de şuna doğrusu dikkat edilmesini isterim: Bir sistem değişikliği yapıldığında bunun konjonktürel olmaması gerekir, yani bugüne göre değil veya bir anayasa değişikliği yaptığımızda, yeni bir anayasa değişikliğine ne kadar zorlanılıyor ki, bu bir değişiklik, yeni bir anayasa değil. Hele bir sistem değişikliği söz konusu olduğunda…
TAHA AKYOL: Çok daha zordur. Sistem değişikliği çok daha zordur.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Sistem değişikliği olduğunda ondan bir şekilde vazgeçmek söz konusu olsa, o çok ayrı bir şey olur. O bakımdan iyi tahlil edilmesi gerekiyor ve bu yapıldığında bugün biz, yarın başkası, öbür gün başkası neyse sistemi değiştirecek, yani bir yol açılacak, açıldı. O yolda bugün ben, yarın öbürü, öbür gün başkası tabii ki geçecek. Bütün bunları düşünerek, doğrusu neticede o tercih artık ona göre yapılır. Aslında tabii bu noktaya gelirken esas bir anayasa yapmakla ilgili yola çıkıldı ve anayasa yapılırken bir Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Uzlaşma Komisyonu’nda çalışırken, tabii ki herkes tekliflerini verdi. Uzlaşma Komisyonu’nda eğer bir uzlaşma olamazsa iktidar partisi alternatif teklif olarak Başkanlık Sistemini önerdi. Şimdi doğrusu bakmak gerekir. Eğer Uzlaşma Komisyonu bir uzlaşmaya varacak olursa iktidar partisinin de birinci tercihi gördüğümüz kadarıyla o, ama olmazsa o zaman diğer sistemi öneriyor. Ama nihayetinde doğrusu ne olursa olsun bu sistemlerin içine bakmamız gerekir. İçinde de dediğim gibi, ne kadar demokratik, ne kadar temel ilkeleri muhafaza ediyor.
TAHA AKYOL: Efendim, sizin çok uzun bir siyasi kariyeriniz var, dünyayı tanıyorsunuz. Devlet Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Başbakanlık, Cumhurbaşkanlığı. Ayrıca her konuşmanızda ben sizin siyasi kavramlara ne kadar hâkim olduğunuzu görüyorum. Dolayısıyla bu Başkanlık Sistemi ve parlamenter sistem konusunda bir araştırmaya ihtiyacınız olduğu kanaatinde değilim. Sizin tercihiniz hangisi onu soruyorum. Araştıralım, bakalım noktasında değilsiniz. Muhakkak bu birikiminiz var, çok iyi biliyorsunuz. “Check and balance” diyorsunuz, “İçine bakmak lazım” diyorsunuz, “Dengeler” diyorsunuz. Bunlar bir siyaset bilimi uzmanının konuşacağı kavramlar. Dolayısıyla bu bilgi ve tecrübe birikiminizle ben sizin tercihinizi soruyorum.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi ben onu birazcık tartışmaya bırakayım. Dediğim gibi şu anda benim doğrusu, nihayetinde esas üstünde duracağım nokta. Hangisi olursa olsun bu temel prensiplerdir. Biz şimdiye kadar parlamenter sistemden şikâyet ederken, parlamenter sistemin demokrasi noksanlığından dolayı şikâyet ettik değil mi? Hep onu tamamlamak için… Çünkü anayasalarımızda, işte vesayet sistemi değimiz çeşitli şeyler vardı. Seçilmiş hükümetlerin yanında adeta gölge hükümetler ortaya çıkıyordu falan ve bunu gelişmiş demokrasilerin gerisinde görüyorduk. Şimdi herhangi bir başkanlık sistemi düşünülürse onda da buna benzer bir noksanlıklar olmaması lazım.
Yani benim birinci derecede doğrusu söyleyeceğim şey bu. O zaman başka bir şekilde yine eksik demokrasiyle karşılaşmış oluruz. O açıdan bu tartışmaları, tartışma safhasında tabii bunlar…
TAHA AKYOL: Efendim ben...
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Dikkatli analizler tahliller yapılacaktır.
TAHA AKYOL: Bu sözlerinizi olağanüstü derecede önemli ve aydınlatıcı buluyorum. Parlamenter sistemde demokrasi eksiklerinden şikâyet edip onu gidermeye çalışırken, Başkanlık Sisteminde de bir demokrasi eksiği olmasın uyarısını çok önemli buluyorum. Doğru anladım sanıyorum sözlerinizi.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şayet öyle bir sistem olursa…
TAHA AKYOL: Evet, evet. Efendim, “Türk usulü Başkanlık” diye de bir kavram da var. Tabii o zaman Amerika’da şöyleydi demenin de manası kalmıyor. “Türk usulü Başkanlık” diye böyle bize özgü laiklik, bize özgü demokrasiden sonra, şimdi bize özgü başkanlık. Bu kavramı nasıl karşılıyorsunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: İşte biraz önce söylediklerim belki bunu kapsar diye düşünüyorum. Daha önce bizim işte Türk usulü demokrasimiz vardı, ama noksandı değil mi, parlamenterler sistemimiz? O bakımdan burada kriterler çok önemli. Hangi standartta, kriterde demokrasiyi tercih ediyorsun, bu çok önemli.
Bizim yüksek seviyedeki standartlarda demokrasiyi tercih etmemiz gerekir. Türkiye’yi de güçlü yapan bu. Müslüman bir ülke olarak, -nüfus olarak- Türkiye’nin yüksek standartlarda bir demokrasiyle yönetiliyor olması Türkiye’yi çok güçlü yapmaktadır. Türkiye, İslam dünyası içerisinde de, Türk dünyası içerisinde de çok büyük bir ilgi ve çok büyük bir cazibe merkezi haline gelmektedir. O açıdan benim üstünde durmak istediğim şey, bu kriterler. Bu kriterler dediğimizde, değerlerdir nihayette. İşte kuvvetler ayrılığı dediğimiz temel mesele, eşitliktir, kadın - erkek eşitliği meseleleri, açıklık, şeffaflık, hukukun üstünlüğü meseleleri, hesap verebilirlik. Bütün bunlar aslında bizim kendi değerlerimizdir, ama farklı terminolojilerle belki biz ifade ediyoruz. Hak, hukuk, adalet diyoruz. Batı terminolojisi içerisinde farklı bir şekilde ifade ediyoruz. Bütün bunları ne kadar gerçekleştirirsek, o kadar güçlü oluruz doğrusu, o kadar büyürüz.
TAHA AKYOL: Efendim bir soru soracağım, bu biraz Zat-ı Âlinizin siyasi geleceğiyle ilgili. Bugüne kadar gerek siz gerek Başbakan bu konuda bir beyanda bulunmadınız, ama Başbakanın çevresinden birtakım açıklamalar oldu, sizin çevrenizden birtakım açıklamalar oldu. Sayın Sayın Cumhurbaşkanımız:, önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aday olur mu? “Niye olamasın, elbette olabilir” diye bir açıklamalar oldu, arkasından birtakım tartışmalar falan oldu. Bir de ben sorayım size bulmuşken, ne yapacaksınız 2014’te?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Taha Bey siz bu soruyu sormasaydınız size program bittikten sonra herkes derdi…
TAHA AKYOL: Niye sormadın. Tabii tabii…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Yani böyle bir soru sorulmaz mı derdi. Dolayısıyla bu soruyu sorma hakkına…
TAHA AKYOL: Soruyu da süsledim ki sizden net bir cevap alayım diye.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Üstelik net bir cevap diye de, gayet tabii siz tam yerinde sordunuz bu soruyu, ama siz şimdi benim yerimde oturuyor olsaydınız, şimdi benim vereceğim cevap gibi cevap verecektiniz.
TAHA AKYOL: Öyle mi?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Ondan da emin olun. Tabii bunun vakti var doğrusu. Bunun daha vakti var. Başkalarına da baktığınızda hep böyle olmuş. Bunun daha vakti var. Vakti geldiğinde muhakkak ki ben de arkadaşlarım da konuşacağız, kendi aramızda tartışacağız ve ondan sonra ne yapacağıma ona göre karar veririm.
TAHA AKYOL: Bu cevap benim için yeterli zaten. Hayır, olmayacağım dememek, evet olacağım dememek ikisinin arasındaki bu cevap, çok dikkatli bir politika gözüyle baktığınızın ifadesi, bu cevap yeterli zaten.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Yani net oldu o zaman.
TAHA AKYOL: Net oldu evet. Satır arasını okuyunca net oldu. Efendim, bu konuda Sayın Ahmet Sever’in bir açıklamasından sonra biliyorsunuz sizin Basın Başdanışmanınız, çok değerli gazeteci arkadaşımız, birtakım tartışmalar oldu. Siz bu meseleyi Sayın Başbakan’la konuştunuz mu? Mesela Cumhurbaşkanı, bugüne kadarki Cumhurbaşkanları akla gelen Sayın Cumhurbaşkanımız: tabii bir daha aday olmaz diye bir kanun çıkması, Anayasa Mahkemesi’nin iptali, arkasından Sayın Ahmet Sever’in ‘Niye aday olmasın, aday olabilir’ diye açıklama yapması.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii bu konuların o zaman dikkat ederseniz daha çok vardı. Neredeyse iki seneden fazla bir vakit varken falan bunların tartışılması açıkçası hoş değildi tabii. Biz konuyu kendi aramızda kısa bir şekilde konuştuk evet.
TAHA AKYOL: Biraz bize de bir şeyler fısıldar mısınız? Kimse duymaz ne konuştuğunuz aramızda kalsın. Efendim, ben konuyu şu şekilde sorayım, bunu önemsiyorum da ısrar ediyor diye de lütfen düşünmeyin, bu konuda ısrar ediyor diye düşünmeyin. Ben Fransız tarihini çok iyi inceledim. Sebebi de jakoben bir cumhuriyet olması. Bizimle benzerlik, farklılık, çok büyük benzerlikleri var. En çok dikkatimi çeken şahıslardan biri de General de Gaulle, hakikatten Büyük Charles sıfatını kazanmayı hak etmiş bir büyük devlet adamı. Bu köyünden çıkıp yeniden siyasete girdiğinde 70 yaşındaydı. Yaklaşık 9 sene 10 sene, yani 80 yaşına kadar da Fransa’yı yönetti, yeni bir sistem falan getirdi. Sizin yaşınız çok erken. 2014’te görev süreniz dolduktan sonra ben Sayın Cumhurbaşkanımızın siyasette kenara çekilip hatırat yazacağını, zaman zaman üst düzeyde danışmanlık yapacağını düşünemiyorum. Hiç olmazsa aktif siyasete devam ederim, etmem diye bir şey alamaz mıyım, yani bir manşet çıkmaz mı?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Dediğim gibi bütün bunlar için vakit var. Tabii ki biz tabiri caizse vatan millet meseleleriyle çocukluğumuzda, doğrusu kendimi o işlerin içinde buldum, bu faaliyetlerin içinde buldum. Neredeyse bütün lise hayatım, üniversite öğrencilik hayatım, özel hayatımız adeta zevkimiz olmayacak şekilde hep bu hareketlerin içerisinde geçti. Üniversite hocalığı da aynı şekilde. Sadece yurtdışında çalıştığım süre içerisinde biraz Türkiye’den uzak kaldım, ondan sonra da hep işte devlet hizmetinde ve milletin hizmetinde oldum. Tabii ki hep milletin hizmetinde muhakkak ki olmaya devam edeceğim. Nasıl olur, ne olur, Allah sağlık, sıhhat versin, ömür versin, bunlara bakalım. Gelecekle ilgili şimdi pek söylenecek, somut söyleyeceğimiz şey yok.
TAHA AKYOL: Peki. Efendim, yargı sorunları. Sayın İlker Başbuğ tutuklandığında siz ki bende bir hukukçu olarak o kanaatteyim, yargılanması gereken yerin Yüce Divan olduğunu, özel yetkili mahkeme olmadığını söylediniz. Ben bu mülakattan önce sizin bütün Meclis konuşmalarınızı inceledim. Şunu belirteyim, çok dolgun, muhtevalı konuşmalar. Her defasında bir uzun tutukluluk uyarısı yapmışınız sürüp gidiyor. Sayın Adalet Bakanı Sadullah Ergin, ben onu çok başarılı buluyorum, hakikatten çok itibarlı Avrupa’da da, Avrupa hukuk çevrelerinde de itibarlı bir bakan. O, bu konuda çok gayret sarf etti, hükümet üçüncü paketi çıkarttı, dördüncüsünü hazırlıyor. Sayın Sadullah Ergin’in verdiği rakamlara göre tutukluluk oranı, cezaevlerindeki tutukluluk oranı %50’den %23’e düşmüş. Bu çok sevindirici bir olay, ama kamuoyunda geniş kitlelerin hassasiyetini ifade eden konularda böyle bir vicdan rahatsızlığı var. Meclis’te gerçeği konuştunuz, ama gelinen bu aşamada size tekrar soruyorum, ne diyorsunuz? Yargı konusunda ne diyorsunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii önce Genelkurmay Başkanı’nın, evet beraber çalıştığım bir Genelkurmay Başkanı’nın tutukluluğu ilk günden beri bizim için bir üzüntü kaynağıdır. Bunu ifade etmek isterim.
Sizin de söylemek istediğiniz gibi, benim görüşüme göre yargılanma yeri farklıydı, ama nihayetinde mahkemeler öyle karar verdiler. Şimdi söylediğiniz mesele tabii bugünkü mahkemeler ve yargıyla ilgili konular.
Burada tabii bir de Devlet Başkanı olarak önce şunu söylemem gerektiğine inanıyorum: Anayasamıza göre yargı konularında telkinde bulunmak, müdahalede bulunmak, onları herhangi bir şekilde yönlendirmek olamaz, böyle bir şey olamaz. Bu anayasa maddesi. Tabii ki ona en çok riayet etmesi gereken kişi bir Cumhurbaşkanı’dır. Ama diğer yanda da tabii Türkiye açık bir toplumdur ve tartışmalar, görüşler ifade edilmektedir ve ifade edeceğim görüşlerin de bu çerçeve içerisinde algılanmasını isterim önce.
Şimdi ben bugün şimdi siz sorduğunuz için demiyorum. Biraz önce sizin de ifade ettiğiniz gibi, üç senedir neredeyse önemli platformlarda bu konuyla ilgili görüşlerimi gayet ilkeli şekilde açıklıyorum. Nerede? Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışında yaptığım konuşmalarda uzun uzun bahsediyorum. Yani bütün milletvekillerinin, parti liderlerinin, hükümet üyelerinin önünde söylüyorum görüşlerimi. Sonra yine yargıyla ilgili önemli toplantılarda bu görüşlerimi yine ifade ediyorum.
Tutukluluğun bir cezaya dönüşmesi ve dönüşür şekilde ortaya çıkıyor olması üzücü tabii. Her ne kadar yeni düzenlemelerle bu sayılar azalıyorsa da, özellikle sizin ifade ettiğiniz, şu andaki herkesin takip ettiği kamuoyunu çok meşgul eden davalarda bu devam ediyor.
Tutukluluk tabii bir hukuki bir araç, ama yine de şunu biliyoruz ki, tutukluluk başvurulabilecek son çare ve orada da iki unsur çok öne çıkıyor; birisi kaçma, birisi de delillerin yok edilebilmesi. Bu noktalardan baktığımızda daha dikkatli olunabilirdi diye düşünüyorum.
Hele hele usul yönünden hiç tartışmalara fırsat vermemek gerekir. Yine konuşmalarımda bunun da altını çizdim. Çünkü bunlar takip edilen mahkemeler, takip edilen davalar olduğu için hiç fırsat vermemek gerekir. Tabii ki hâkimlerin işi kolay değil, onların dosyalarında neler var, onları doğrusu bilemiyoruz. Onları da en nihayetinde kendilerini bağlayan kanunlar var, dosyalar var, ama ben özellikle bu konularda belki yol birazcık uzun olabilir, ama usul konusunda özellikle daha çok titiz davranmanın gerekliliğine inanıyorum ve bir de bütün imkânlarımızı seferber ederek bu davaların kısa süre içerisinde bitirilmesini tabii ki sağlamamız gerek.
Şunu da söylemek isterim: Özellikle bazı subayların yaşlarının ileri derecede olduğu da ortada. Nihayetinde hepimiz insanız, belli yaşlardan sonra belli sağlık problemleri tabii ortaya çıkmakta. Bütün bunların da bu süreçlerde dikkate alınmasının çok doğru olacağına inanıyorum.
TAHA AKYOL: Efendim, Sayın Başbakan söyledi. Biberonla beslenen yani özel süt rejimiyle sağlığı devam ettirebilen 80 yaşında aylardır tutuklu olan insanlar var, burada isim zikretmiyorum. Size soruyu ben şöyle tevcih edeyim. Bizim Anayasamıza göre Cumhurbaşkanı hükmen Başkumandandır. Yani tüzel olarak emir vermez, orduyu sevk ve idare etmez, ama Başkumandanlığı temsil eder. Sayın Başbakan, orduda tayin edecek subayları bulamıyoruz diye bir yakınma yaptı. Gerek terörle mücadele bakımından gerekse kademelerde terfilerde. Siz Milli Güvenlik Kurulu’nun başındasınız, bütün Askeri Şuralar ancak sizin tasdikinizle gündeme giriyor. Bu sıkıntı nedir?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii mevcut Genelkurmay Başkanımız, komuta heyetimiz onlar doğrusu işlerine çok hâkimler ve profesyonelce, doğrusu görevlerini büyük bir fedakârlıkla gerçekten yapıyorlar.
TAHA AKYOL: Terörle de kahramanca mücadele ettiler.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii. Belki de hiçbir dönemde olmadığı kadar etkin, bu kadar koordineli bir dönem doğrusu olmamıştır. Bugün de yine bölgedeler kendileri.
Devamlı bölgeyi geziyorlar. Ve gerçekten büyük, çok büyük bir üstün gayretle ve çok profesyonel yani kendi mevzularını kendi sorumluluklarını üstlenerek yapmaları gereken işleri yapıyorlar. Bunun altını özellikle çizmek isterim.
Şu tabii ki hepimiz için, yani sıkıntı oluyor. Acaba “Kurunun yanında yaş da yanıyor” misali, buralarda daha titiz yani davranılması ve masumiyet ilkesinin daha çok öne çıkartılması, bunlara daha çok dikkat edilmesi gerektiği kanaati doğrusu var bizde. Şunu söyleyemeyiz tabii ki: Savcıların iddialarının hepsi, o zaman bunların hepsi hayalden mi üretilmiş denemez. Şüphesiz ki nihayetinde geçmişimize baktığımızda seçilmiş hükümetlerin görevlerine neredeyse birçok müdahalelerin olduğunu da nihayetinde hepimiz biliyoruz. Türkiye bunları yaşadı. Ama burada askeri disiplin içerisinde bulunan insanlar nasıl hareket edebilirdi, ne olurdu, o bakımdan onları biraz daha iyi anlamak gerektiği kanaatindeyiz. Bazen bu anlamda sıkıntılar oluyor. Mesela bakıyorsunuz çok önemli bir görevdeki bir komutanı yurtdışına göndermişsiniz, önemli bir görev yapıyor orada, yani getirseniz bir türlü getirmeseniz bir türlü. Bu tip sıkıntılar, çok sıkıntılı bir süreç. Tabii onun için bunun süratli bir şekilde bitirilmesinde büyük bir fayda var.
TAHA AKYOL: Efendim, sıkıntı daha çok Deniz Kuvvetleri’nde galiba değil mi?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Biraz öyle gözüküyor herhalde. Bu arada şunu da söylemek isterim: En rahatsız edici unsur şu olmuş oluyor burada, şimdi siz hukukçusunuz tabii katalog suçları falan deniyor. Şimdi terör dediğimizde, terörden hepimiz neyi anlıyoruz bu belli. Diğer taraftan suçlamalara baktığımızda seçilmiş hükümetin çalışmalarına mani olma veya seçilmiş hükümete karşı suçlamalar, onu değiştirme bütün bunlar. Şimdi bütün bunlar terör olarak sınıflandırılınca bu biraz, bu biraz değil, yani gerçekten bu rahatsız edici bir durum ortaya çıkartıyor. Burada tabii yani nihayetinde hâkimleri de suçlayamayız. Nihayetinde kanunlar nasıl yapıyoruz, kanunlar onları bağlıyor. Ben bir hukukçu değilim, bunu siz hukukçu olarak çok çalışıyorsunuz, görüyorsunuz. Mesela diyelim ki şimdi değiştirilecek, terör örgütü mensubu olmasa dahi terör örgütü üyesi gibi bir muamele edilir diye bir kanunu yaptık ve hâkimin önüne verdiysek, o hâkim de terör örgütü üyesi gibi muamele ediyorsa birisine, biz şimdi “İşte pankart açtı, şunu yaptı, bunu yaptı ondan sonra bunu hapse attı” diye hâkimi suçlayamayız doğrusu veya savcıyı suçlayamayız.
O zaman yapacağımız şey nedir? Yasalarımızı tekrar gözden geçirmek ve yasalarımızda bu tür düzenlemeleri yapmak. Nitekim üçüncü yargı paketini de yaptık, dördüncü yargı paketi de geliyor. Orada bu tip bazı aksaklıkları giderici düzenlemeler yapılıyor.
TAHA AKYOL: Efendim, görüyorum bu işleri çok yakından takip ediyorsunuz, yani hükümet çalışmalarını çok yakından takip ediyorsunuz, yargı paketi konusunda içeriğini gayet iyi biliyorsunuz. Bu son görüşmeler sürecinde MİT size düzenli bilgi veriyor mu ,yani MİT’le iletişiminiz nasıl o şekilde sorayım?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii, bizim devlet günlerimiz var biliyorsunuz. Perşembe günleri Sayın Başbakan, Sayın Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı beni ziyaret ederler ve hepsiyle işte o günkü gündemimizdeki konuları görüşürüz. MİT Müsteşarı da düzenli olarak bilgi verir bana. Bu son süreçle ilgili de bilgileri verir, ben de dikkat etmeleri gereken konuları uyarırım, söylerim.
TAHA AKYOL: Şimdi efendim, hukukçusunuz dediniz. Şu cümleyi izin verirseniz söylemeden geçemeyeceğim: Bir Genelkurmay Başkanını, kuvvet komutanlarını o maddeden yargıladığınız zaman kanunen terörist demek zorundasınız, onu da isabetle belirttiniz. Fakat başka bir maddeden yargılayarak bunu ceza hukuku uzmanları da söylüyorlar, suç işlemek üzere anlaşmak, o vakit hem terörist demiyorsunuz hem de değişiyor. Yani zihniyet meselesi son derece önemli burada. Bunu Anayasa Mahkemesi Başkanı söyledi, Yargıtay Başkanı falan söyledi. Sadece kanunlarda değil, zihniyette de problem var diye düşünüyorum. Sanıyorum…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Kesinlikle tabii ki ben demin meselenin bir yönünü işaret etmiş oldum. Muhakkak ki zihniyet meselesi söz konusu. Üçüncü yargı paketi çıktıktan sonra bazı beklentiler vardı. Mesela…
TAHA AKYOL: Siz ne bekliyordunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Milletvekili olan…
TAHA AKYOL: Seçilmiş olanlar.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Seçilmiş olan tutuklularla ilgili falan. Tabii ki bir zihniyet meselesi, ama bu zihniyet meselesi toplu hepimizde, her şeyde var.
TAHA AKYOL: Anladığım kadarıyla siz üçüncü yargı paketinde adli kontrole bağlayarak tahliye sistemi en ağır cezalar için bile getirilince, birtakım tahliyeler olacak diye umutlandınız.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Haklısınız, tabii. Şimdi diyelim ki, yaşı ileri seviyede olan ve ayrıca kaçma ihtimali, delilleri değiştirme ihtimali ne kadar söz konusu olabilir. Bir de adli kontrol olunca zaten o birçok şeyi engelliyor. Dediğiniz gibi burada biraz zihniyet meselesi oluyor. Onun için şimdi bütün bu konuları şimdi kanunlarla düzenlemek de doğru değil. Başka bir noktaya gelmek istiyorum. Her şeyi kanunlarla düzenlemek demek, her şeyi detaylandırmak demek. Her şeyi detaylandırmaya başladığınızda o elastikiyetin kaybolması anlamına gelir. Bu, başka sıkıntıları ortaya çıkartır. O açıdan zihniyet değişikliğine bakış açılarının daha toleranslı olması daha doğrudur diye düşünüyorum.
TAHA AKYOL: Efendim, tolerans deyince tabii benim soracağım konu kendim de bir gazeteci olarak Türkiye’de basın özgürlüğü. Bir ara Zat-ı Âlinize takdim etmek için Türkiye’deki basın özgürlüğüne ilişkin yurtdışındaki raporları derledim, sonra ihtiyaç görmedim, Sayın Cumhurbaşkanı nasıl olsa bunu takip ediyordur diye. Bunun içerisinde birtakım uçuk raporlar var. Yakalanmış, mahkûm olmuş, silahlı eylemden mahkûm olmuş teröristi bile gazeteci diye yazmışlar, ama bazıları da ciddi yani bir genelleme yapılarak bunların hepsini terörist böyle yapıyorlar denilemez. Ciddi olarak Türkiye’de bir basın özgürlüğü probleminin olduğuna ben şahsen özel hayatımda da inanıyorum, var böyle bir problem. Çevreden görüyorum, arkadaşlarımdan görüyorum, kendimden hissediyorum. Ayrıca Amerika Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Birliği’nin İlerleme Raporu, Stefan Füle’nin bu konuda açıklamaları oldu. Bu basın özgürlüğü konusunda sadece tutuklama falan değil, bir gazetecinin ben şunu yazacağım acaba bir şey olur mu diye bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin chilling effect dediği, caydırıcı bir atmosferin olması. Bu basın özgürlüğü konusunda siz Devlet Başkanı, Cumhurbaşkanı olarak ne düşünüyorsunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şöyle tabii, yani basın özgürlüğünün gölgelendiği bir ülkenin demokrasisi gölgelenmiş oluyor. Nihayetinde basın özgürlüğünün var olması veya basın özgürlüğünün gerçek anlamda var olmasının hepimiz için gurur kaynağı olması gerekir. Zihniyet olarak önce böyle bakmamız gerekir. Şimdi burada birkaç noktayı söylemek isterim. Bunlardan birisi şu ki ben bunu kamuoyuyla da paylaştım. Bazı tutuklamalar ve bazı uzun süren tutuklamalar ki, dört-beş gazeteci vardı ve gazetecilik kimlikleri ve gazetecilikleri, başarıları öne çıkmış olan kişilerdi bunlar. Seversiniz, sevmezsiniz, fikirlerini beğenirsiniz beğenmezsiniz bu ayrı. Bunların tutuklanması ve bunların tutukluluğunun biraz uzun sürmesi Türkiye’ye böyle bir gölge düşürdü açıkçası.
TAHA AKYOL: Bu arkadaşlar kitap yazmışlardı, örgüt diye alıp içeri attılar.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi o zamana kadar Türkiye’de bu eleştiri yoktu. O zamana kadar da bazı tutuklu gazeteci diye bilinenler vardı. Onlar, belki gazetecilik kartı vardı, ama aslında gerçek anlamda gazetecilik yapmıyorlardı, yani terör örgütlerinin içinde ve terör faaliyetinin şiddeti içerisinde olan insanlardı. Bunu da herkes bildiği için onları hiç kimse mesele yapmıyordu, ama ne zaman ki gazetecilikleriyle sivrilmiş, farklı fikirleri olabilir, aykırı fikirleri olabilir, o insanlar tutuklanıp da tutukluluk süreleri biraz terörle ilgilendirilip uzayınca bu gölge düştü.
TAHA AKYOL: Düştü bu gölge evet.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Ve o şiddet içerisinde olan, eli silahlı, ama gazeteci kimliği olanlar da gazeteci olarak sayılmaya başladılar.
TAHA AKYOL: O gölgeye sığındılar.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Önce onlar zikredilmiyordu, şimdi onlar da zikredilmeye başladı. Şimdi neyse ki bazı tahliyeler oldu, falan. Şimdi bu konu çok tabii önemli Türkiye’nin geldiği…
TAHA AKYOL: Sanırım Ergenekon ve Oda TV davalarındaki tahliyelerden bahsediyorsunuz. Çünkü bahsettiğiniz gazetecilerin uzun süre tutuklanıp bırakılması…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Malum şeyler. Şimdi Türkiye’nin bugün geldiği noktada, Türkiye’nin gerçekten çok parlayan bir imajı var. Hepimiz çok gurur duyuyoruz, hiçbir dönemde olmadığı kadar Türkiye gerçekten parlamaktadır. Yani bugün dışarıda ben Türküm diyen herkes, Türk pasaportunu taşıyan herkes bunun farkındadır.
TAHA AKYOL: Merkel geldiğinde bunu hissetiniz mi? Durmadan sordum ben de bu heyecanı duyuyorum. Türkiye’nin hakikaten imajı yükseliyor. Buna her Türk vatandaşı olarak iftihar etmemiz lazım. Merkel’de bunu gördünüz değil mi?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Bakın, ben size söyleyeyim. Bir Cumhurbaşkanı bana dedi ki “bak” dedi, “Osmanlılardan sonra Türk’ün bayrağının bu kadar şahlandığı dönem olmamıştı” dedi. Yani ben bir Türk Cumhurbaşkanı olarak da tabii ki gurur duydum. Muhakkak ki Türk ekonomisinin bu kadar güçlü olması, çevremizde bu kadar istikrarsızlıklar varken, bu çok köklü reformlar bütün bunlar. Şimdi buna gölge düşmemesi lazım. Benim en çok doğrusu kaygılandığım ve dikkat çekmek istediğim nokta bu. Buna gölge düşürmememiz lazım bizim. Çünkü bunlar Türkiye’nin sadece ekonomisi değil, Türkiye’nin soft power dediğimiz yumuşak gücü. O da Türkiye’nin, yükseldi. Bunlara gölge düşürmememiz lazım. O açıdan biraz daha dikkatli olmamız gerekmekte, diğer yandan tabii ki herkesin korkusuzca düşündüğünü yazması gerekir açıkçası. Eğer insanlar da düşündüğünü yazmıyorsa, biraz da onların sorunu onu da söyleyeyim. Düşündüğünü herkes yazsın etsin. Muhakkak ki yazmanın, çizmenin bir adabı vardır, ama farklı düşüncesiyle tenkidi insanların bunlar tabii ki bunlar olacaktır yani.
TAHA AKYOL: Efendim şimdi izin verirseniz bir reklam arası verelim. Reklam arasından sonra değerli izleyenler Sayın Cumhurbaşkanımıza anayasa yapımı nasıl gidiyor konusunu soracağım, dış politika Suriye meselelerini soracağım. Efendim Suriye’yle ilgili çok soru var. O kadar çok soru geldi ki bugün biz bunları konulara göre tasnif ettik, bir kısmı da doğrudan benim de düşündüğüm sorulardı. Mesela diyorlar ki bu Suriye işi sürüp giderse ne yapacağız? Ama bir reklam arası veriyoruz reklamlardan sonra, bizden ayrılmayın lütfen…
TAHA AKYOL: Değerli izleyenler, Sayın Cumhurbaşkanımızla sohbetimize devam ediyoruz. Soracağım konular dış politika konuları, başta Suriye olmak üzere soracağım fakat önce anayasa yapımıyla ilgili bir sorum var. Efendim anayasa yapımında maalesef istenen sürat, istenen uzlaşma sağlanamıyor. Tabii her gün kavga edince öbür odaya çekip anayasa, çekilip anayasa yapmak da zor oluyor. Cemil Çiçek olgun bir devlet adamı, gayret ediyor falan, ama sürecin gidişatından siz memnun musunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şöyle, Uzlaşma Komisyonu’nun kurulması önemliydi. Ayrıca Uzlaşma Komisyonuna gelene kadar çok iyi çalışmalar yapıldı biliyorsunuz. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’yle de işbirliği içerisinde Anadolu’nun neredeyse bütün şehirlerinde müthiş toplantılar yapıldı, yani çok katılımcılığın en güzel örnekleri verildi. Şimdi Uzlaşma Komisyonu’nun şöyle bir şeyi var, vardıkları bir prensip, bir ilke var. Kimse bize müdahale etmesin diyorlar yani parti başkanları. Biz burada her şeyi konuşalım diyorlar. Anlaştıkları tabii maddeler var epey, anlaşamadıkları maddeler var. Bu çabaların boşa gitmesi hiç düşünülmemeli açıkçası. Eğer boşa giderse yazık olur, memlekete yazık olur. O bakımdan maksimum anlayışı göstermeleri gerekir orada ve bunu artık bu sene içerisinde bitirmeleri gerekir. Çünkü böyle bir fırsat bir daha…
TAHA AKYOL: Bu sene deyince Nisan diye bir sınır koymuyorsunuz siz 2013…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Yani ben doğrusu o sınırlara ona karışamam, bilmiyorum bir şey diyemem, ama ben bu yani bu fırsatın kaçmaması gerekir. Bu fırsat kaçarsa bir daha da konuşulmaz bu iş. Hiçbir zaman bir daha gündeme gelmez bu işler, böyle güçlü bir Meclis ortaya çıkmaz. Böyle temsil kabiliyeti güçlü bir meclis de ortaya çıkar mı çıkmaz mı bilmiyorum. Bu kadar çalışmaların da heba olmaması gerekir.
TAHA AKYOL: Şimdi efendim, bu anayasa yapımı sırasında gündeme gelen bir konu Türkiye’nin temel müesseseleri bakımından çok önemli. 2010 yılında bir referandum yapıldı. Anayasa Mahkemesi’nin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı değiştirildi, arkasından Danıştay ve Yargıtay takviye edildi. Bunlar Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel kurumları arasında. Ben de o referandumu destekledim. Çünkü Avrupa kriterlerine göre Venedik Kriterlerine göre, uluslararası hâkim standartlarına göre bir düzenleme yapıldı. Şimdi yeni baştan hadi bir düzeleme yapalım, 2 yıl geçti. Ne dersiniz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii ben de o anayasa değişikliğini destekledim Cumhurbaşkanı olarak. Çünkü daha önce bizim yargı sistemimizde şöyle bir noksanlık vardı, onun demokratik meşruiyeti noksandı, yani o ayağı noksandı. Onun için gerek Avrupa Konseyi gerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, gerek Venedik Komisyonu, yani Türkiye’nin işbirliği içerisinde olduğu bu kurumların hepsinde bu noksanlığı gösteriyorlardı ve o paket hazırlanırken çok işbirliği yapıldı, çok çalıştılar. Gayet açık fikirli olarak çok çalışıldı ve tabiri caizse akredite bir yeni bir yapı. Yani neyle akredite? Modern demokrasilerle akredite bir yargı sistemi ortaya çıktı. Ben doğrusu bunun değiştirilmesine gerek olmadığı kanaatindeyim. Yani bu düzenleme, iyi bir düzenleme.
TAHA AKYOL: Efendim bu da çok önemli, ben de aynı kanaatteyim. Değerli İzleyenler, Sayın Cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi’nin ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bugünkü yapısında iki sene geçmeden henüz bir düzenleme olmaması gerektiği kanaatinde olduğunu beyan etti. Önemli olduğu için ben bunu Sayın Cumhurbaşkanı’nın izniyle bir gazeteci olarak tekrarladım, spotu çıkardım yani o manada söyleyeyim. Şimdi efendim dış politikaya gelelim Suriye hakikatten giderek çok problemli hale geliyor. Bizim açımızdan hem bir güvenlik problemi hem Suriye’de bir takım Türkiye için tehdit olacak Irak benzeri bölgeler ayrışmalar ortaya çıkar mı? Ayrıca 600 milyon dolara mal olan bir sığınmacılar meselesi var. Sığınmacılar meselesinde de giderek güvenlik, çatışma, hırsızlık bugün gazete, televizyonlardan birinde gördüm. İstanbul’da Suriye’den gelen ufacık çocuklara dilencilik yaptırıyorlar filan. Türkiye bu kadarını görmüyordu hatta haftalarla değilse bile, aylarla diye resmi açıklamalar yapıldı Esad gidecek diye. 2 yıla yaklaşıyor yani ben endişeliyim siz endişeli misiniz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Her şeyden önce çok üzüntülüyüm. Şöyle üzüntülüyüm, Suriye dediğimizde uzak bir ülkeden bahsetmiyoruz. Bildiğimiz şehirler, Halep, Şam. Bildiğimiz insanlar, nihayetinde akraba bağları var ve 900 kilometre komşunuz olan böyle bir ülkenin gözümüzün önünde adeta kendi kendini imha ettiğini görüyoruz. Böyle bir ülkenin gözümüzün önünde tükendiğini görüyoruz. Her şeyden önce bu çok ıstırap verici bir şey. Çok büyük bir acı yaşanıyor, büyük bir yıkım yaşanıyor.
Şimdi düşünebiliyor musunuz, bir rejim kendi halkı için balistik füze kullanıyor. İnsanlık tarihinde ilk defa herhalde kendi halkına karşı balistik füzeler kullanılıyor. Hani silahlar, toplar filan kullanılmıştır, ama balistik füzenin ülke içinde kendi halkına karşı kullanılması, ilk defa tarihe geçiyor. Şimdi böyle bir durum var. Diğer taraftan bir ülkenin kendi uçakları, kendi helikopteri kendi halkı tarafından düşürülüyor. O bakımdan bir ülke kendi kendini imha ediyor. Bu çok tabii acı bir şey. Allah hiçbir ülkeyi bu duruma düşürmesin.
Bizim açımızdan baktığımızda tabii ki komşumuzda güvenlik problemleri, başta birçok Suriyeli Türkiye’ye sığınmak durumunda kaldı. Şu anda 180.000 civarında bizim kurduğumuz kamplarda Suriyeli var. Burada hemen şunu söylemek isterim: Bunu Türkiye için büyük bir şeref olarak söylerim. Yani böyle bir yıkımdan, böyle bir acıdan, böyle bir katliamdan ne olursa olsun -yani suçlu- suçsuz o ayrı bir hikâye- kaçan insanlara, komşusuna Türkiye’nin evini açması ve onlara her türlü yeme, içme, barınma imkânı veriyor olması, Türkiye’nin şerefidir. Bu bakımdan doğrusu hükümetin bütün bu gayretlerini çok takdir ediyorum ve bunu bütün dünya da aslında takdir ediyor. Ama her şeyden önce çok vicdani bir meseledir bizler için bu. Bunun dışında neredeyse 100.000’e yakın bir insan da kendi imkânlarıyla bizim şehirlerimizde hayatlarını idame ettiriyor. Dolayısıyla Türkiye’de büyük bir nüfus oluşmuş oldu. Tabii güvenlik problemleri çıkıyor, bunun büyük bir mali külfeti var, ama insanlık adına yaptığımız bu vazifeyi hiç küçültmememiz lazım. Yani bazen duyuyorum işte Suriyeliler geldi de onlara işte fazla yardım yapılıyor falan gibi. Bunlar bizi küçültür, bunları hiç yapmamak lazım. Biz zorda olana kucağını açan bir milletiz. Bu Türk milletinin asaletidir. Onun için bu işe böyle bakmamız lazım.
Ama bu böyle gitmez. Yani ne olacak, böyle gider mi? Şimdi bunun böyle gitmesi ne demektir biliyor musunuz? Bunun böyle gitmesi savaşan herkesin çok daha radikalleşmesi, savaşan herkesin çok daha ayrışması ve savaş sonu bir şekilde rejimi yönetenlerce olabilir, yok olabilirler, ama ondan sonra Suriye’yi yönetmek çok zor olur. Onun için bu tip süreçlerin mümkün olduğu kadar kısa olması lazım. Burada üzülerek ifade edeceğim, şimdi yine bazıları Suriye’nin kendi kendini imha etmesini bir fırsat gibi görenler, sanki var gibi.
TAHA AKYOL: Nerede? Dünyada mı bizde mi Avrupa’da mı, Amerika’da mı nereyi kast ediyorsunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Uluslararası camia içerisinde söylüyorum. Çünkü işin başında bu kadar yüksek retorikle karşı çıkanlar, yüksek retorikle halkı destekleyenler, bugün baktığımızda anlamlı bir destek içerisinde değiller.
TAHA AKYOL: Bu hem Amerika için söylüyorsunuz sanıyorum hem Avrupa için değil mi?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii ki. Bunu bütün Amerika ve Avrupa için hep söylüyorum açıkçası. Buna karşı ise rejimi destekleyenler, var güçleriyle destekliyorlar.
TAHA AKYOL: Rusya, Çin, İran…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii ki Rusya da. Yani şimdi bu durumda bunun böyle gidiyor, sürecek olması doğrusu çok acı. Bu demektir ki uzun sürdükçe daha çok insan ölecek, Suriye daha çok yıkılacak, her şey mahvolacak ve ondan sonra da ne çıkacak orada. Yani bu çevreyi ne kadar çok etkileyecek. Onun için uluslararası camianın doğrusu çok sorumluluğu var. Çok daha kararlı bir şekilde bu işin içerisine girmesi gerekir.
Türkiye olarak biz elimizden geleni yapıyoruz. Biz tabii ki halkın yanında olabilirdik, biz başında hepimiz çok uğraştık. Bugünkü Suriye’yi yönetenlere Suriye’nin bugüne geleceğini gösterdik biz. En son Dışişleri Bakanımızla gönderdiğimiz mektupta o kadar çok açık yazdım ki, “Bir gün kendi ülkenize yabancıların karıştırmayın. Bir gün kendi ülkenizin kendi kendini imha ediyor olmasına fırsat vermeyin, bir gün kendi ülkenizin bel kemiğinin kırılmasına yol açamayın. Siz süratli adımlar atın. Yarın belki ben şunu yapıyorum diyeceksiniz, ama o çok az olacak, too-little olacak, bunlara çok dikkat edin.” Bunlar çok açık.
Başbakan gitti konuştu, Dışişleri Bakanı, herkes her şeyi yaptı, sonunda tabii ki halk çok fazla kıyıma uğramaya başlayınca, biz de halkı desteklemek zorunda kaldık.
TAHA AKYOL: Efendim, çizdiğiniz bu tabloda iki unsur benim dikkatimi çok çekiyor. Bir Avrupa ve Amerika yüksek retorikle Suriye halkının ayaklanmasını destekledi, şimdi geri çekildiler. Bu tabloda acaba Suriye’de Esad’tan sonra, Baas’tan sonra radikal İslam Selefi bir iktidar gelir korkusu mu onları geri çekti birincisi bu, ikincisi onlar geri çekilince biz yalnız kalmadık mı?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi şöyle, birinci tahlilinizde tabii ki geçerlilik payları var. Çünkü Arap Baharı çerçevesi içerisinde diğer ülkelerde de ortaya çıkan demokratikleşme hareketleri neticesinde herkes bir şok geçirdi önce. Ondan sonra biraz toparlanmaya başladılar herhalde yani ne oluyor, nereye gidiyor kontrolümüz dışı yönetimler mi olacak diye birazcık tereddütler ortaya çıktığı kanaatindeyim ve belki böyle bir anlayışın geliştiğini görür gibiyim onun üzerine. Dediğiniz gibi Suriye konusunda çok geri durmaya başladılar. Tabii ki Suriye’yi, rejimi destekleyenler de bunu gördüler açıkçası.
TAHA AKYOL: Sizin öyle bir endişeniz var mı? Selefiler iktidara gelir bir Afganistan olur Suriye diye?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şöyle, bu iş çok uzun sürerse ancak o zaman olur. Ama bu iş uzun sürmezse böyle bir şey olmaz. Çünkü Suriye aslında Akdeniz ülkesi biliyorsunuz. Suriye halkı gayet ılımlı bir halk ve yaşayış tarzları itibariyle serbest bir halk. O açıdan böyle bir baskıcı bir yönetimi Suriye halkının büyük çoğunluğu kesinlikle kabul etmez, onu söyleyeyim. Ben Suriye’de öyle bir şey görmüyorum, ama bu çok uzun sürerse o zaman herkes bu savaş süreci içerisinde radikalleşir, herkes çok farklı mecralara kayar, bu kötü olur.
TAHA AKYOL: Savaş radikalleştirir, yani bu genel kuram. Yani bugün Afganistan diyoruz, o da nereden çıktığı belli, savaştan çıktı o da. Efendim bu işte fundementalist İslam, Radikal İslam, Ortadoğu, Arap Baharı bunları konuşurken benim sizin çok önemsediğim bir konuşmanız var. Zamanında da bu konu da birkaç yazı yazmıştım. 2003 yılında Tahran’da yaptığınız konuşma. Yanılmıyorsam ilk defa İslam dünyasından bir ülkenin lideri İslam dünyasına reform çağırısı yaptı. 2003-2013, 10 yıl geçti. O çağrınızı 10 yıl geriye baktığımızda böyle hatırlıyoruz. O çağrıdan bugüne baktığımızda beklediğiniz reformist hareketler İslam dünyasında gelişti mi?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi o zaman ben orada konuşurken, kendimizi de işin içine koydum ve şunu söyledim, hepimiz kendi evimizi düzene koymamız gerekir. Bu demektir ki köklü reformlar yapmamız gerekir
TAHA AKYOL: Kadın-erkek eşitliğini çok özel olarak vurguladınız evet.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Dilinden tutun da açıklık, şeffaflık, hukukun üstünlüğü, iyi yönetim ki; bu önemli. İyi yönetim, işte eğer arkamızdan bu ülkeden bu kadar rüşvet var diyorlarsa, kral olsak, cumhurbaşkanı olsak, başbakan olsak ne işe yarar. Bütün bunları orada konuştum ve onun için “Çok köklü reformlar yapmalıyız, evlerimizin içini düzene koymalıyız, bunu yapmazsak iki ihtimal var” dedim. “Ya halklar ayaklanır veyahut da bugünkü dünyada dış müdahaleler kaçınılmaz olur” dedim. Buna fırsat vermeyelim, kendi işimize…
TAHA AKYOL: Evet. Ayaklanma oldu.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi baktığımda biz Türkiye olarak çok köklü reformlar yaptık gerçekten. Yani o günden bugüne baktığınızda çok köklü reformlar yaptık ve o reformların neticesinde bugün çok şükür Türkiye çok güçlü hale geldi. Noksanlıklarımız, eksikliklerimiz, bunlar tabii ki var. Yani ben bir yöneticinin, bir liderin en önemli vasıflarından birinin, noksanlıklarını da görmesi gerektiğine inanırım. Siz noksanlıklarınızın da farkında olacaksınız ki, onu da kapatmak için uğraşın.
TAHA AKYOL: Bu çok önemli. Bir lider, yönetici kendi noksanlarının da fark etmeli ki, kapatabilsin.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii ki yani bizim de noksanlıklarımız var. Ama bugün geldiğimiz nokta, doğrusu örnek gösterilen bir noktadayız. Herkese ilham kaynağı oluyor Türkiye bugün. Doğu’ya da Batılı ülkelere de oluyoruz, birçok ülkeye oluyoruz.
TAHA AKYOL: Avrupa’dan diz çökerek gelecekler diye değil mi sesler geliyor?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii ki yani gerçekten şimdi diğer ülkelere baktığımızda işte adım atanlar oldu, yapamayanlar oldu. Neticede bu bir sürpriz olmadı, Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da. Şimdi düşünebiliyor musunuz Libya’da 40 yıl boyunca bir kişinin mutlak hâkimiyeti vardı.
TAHA AKYOL: Kâbus gibi bir şey.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Ben Libyalılarla bir araya geldiğimde yani gerek bakanlık dönemlerimde gerek diğer dönemlerimde hep bir araya geldiğimde hayret ederdim. “Gerçek Libyalılar nerede?” diye sorardım. Geçen bana Libya’nın yeni liderleri geldiğinde onlara dedim ki, “Ben hep sorardım” dedim, “Gerçek Libyalılar nerede?” diye dedim. Ağladı adamcağız, yeni cumhurbaşkanları. Eski bir diplomat, insan hakları savunucusu. Yani öyle eksantrik insanlar çıkardı karşımıza. Ve çok üzülürdüm, korku… Ve sonunda kimse beklemezdi birden nasıl ayaklandılar. Kahire’ye baktığımızda Kahire’de ekonomik reformlar yapılıyordu ve Kahire toparlanıyordu, Mısır. Ama diğer reformlar, siyasi reformlarda hiç ilerleme olmuyordu yani. Mübarek’in 80 küsur yaşında yeniden aday olması, seçilmesi konuşuluyordu. Oğlunu belki aday yapsaydı, o çok tatmin edecekti toplumu. Onun bile, oğlu Cemal’in adaylığına razı olunmuyordu ki. O kabul görecekti ama kendisi…
TAHA AKYOL: Siyaset böyle efendim yani babayla evladın bile arasına giriyor.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi, ekonomik reformlarla, siyasi reformlar paralel gitmediği için halk ayaklandı. Tunus’ta zaten bir Habib Burgiba gelmiş tek başına. Ondan sonra yeni bir liderdi. Bütün bunlar tabii oldu. Şimdi tabii çok kritik bir süreç bu ülkeler için. Bunlar eğer çok maliyetli olursa yazık olur. Suriye mesela çok maliyetli oluyor. Suriye’nin nereye gideceğini bilmiyoruz. Mısır’da, Tunus’ta maliyetli olmadı bu devrimler. Şimdi tabii şu anda iktidarda olanların ki, çok yakın konuşuyoruz onlarla, çok doğrusu samimi paylaşıyoruz şeylerimizi. Hükümetimiz, onlarla çok maddi yani işbirliği, ekonomik dayanışma içinde oluyor. Dikkatli olmaları gerekiyor. Bu dönem eğer iyi idare edemezlerse tekrar karışıklıklar olur ki, çok yazık olur.
TAHA AKYOL: Efendim, Türkiye’nin Barzani ile çok iyi münasebetleri var. Bu rahmetli Özal’dan beri Türkiye’nin projelerinden birisi. Çatışmak yerine işbirliği yapmak, bir tür entegrasyon sağlamak. Bu çok iyi, ama Bağdat’la aramız açık. Barzani’yle isabetli bir şekilde bu kadar iyi bir işbirliği yaparken, Bağdat’la aramızın açılması neticeten Irak’ın bölünmesine Türkiye’nin de katkıda bulunması gibi bir istenmeyen, öngörülmeyen efekt yaratmıyor mu?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii ki komşularımız, iki önemli komşumuz güneyde Suriye ve Irak. Hele Irak çok zengin bir komşumuz. Yani Irak petrolleri, Irak gazı, enerji alanında baktığınızda çok zengin ve birkaç sene sonra belki Suudi Arabistan’dan daha çok petrol ihraç edebilen bir ülke haline gelecek Irak. Yani o kadar zengin. Uluslararası Enerji Ajansı’nın yaptığı bütün çalışmalar Irak enerjisinin potansiyelini ortaya koyuyor ve önümüzdeki yıllarda nereye gideceğini…
TAHA AKYOL: Bu hem Kuzey’de var hem Bağdat’a doğru Körfez’de var değil mi?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii yani şöyle. Irak enerjisinin yüzde 20’si Kuzey’de, yüzde 80’i Güney tarafında yani aşağıda. Biz Irak’ın birliğini, bütünlüğünü başından beri hep savunan bir ülkeyiz.
TAHA AKYOL: Ama netice böyle olmuyor mu?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi hatırlarsanız Irak’ta, Irak savaşından sonra o zaman bizim Türkiye olarak attığımız ilk adım, inisiyatiflerden biri, Irak’a komşu ülkeler toplantıları yapmıştık. O birkaç yıl devam etti. Oradaki maksadımız bütün komşular bir araya gelip Irak’ın parçalanmasına fırsat vermemekti. Yani İran’ı da bu işin içine soktuk ki, herkes bir araya gelip toplu fotoğraf veriyorduk. Diyorduk ki bakın biz Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyoruz. Çok anlamlıydı. Bugün de biz Irak’ın toprak bütünlüğünü savunuyoruz. Yalnız şöyle tezatlı bir durum var doğrusu. Eskiden bizim Iraklı Kürtler, Kuzey Iraklılarla ilişkilerimiz iyi değilken dostlarımız, müttefiklerimiz bize, “Aman onlarla iyi olun” derlerdi. Şimdi onlarla ilişkilerimiz iyi olunca da bakıyorum rahatsızlık görüyorum biraz. Yani dostlarımız rahatsız oluyorlar.
TAHA AKYOL: Efendim dostlarımız derken bilhassa Amerika’yı mı kastediyorsunuz? Bende öyle bir izlenim var. Amerika, Türklerle Barzani’nin bu kadar yakın ilişkide olmasını istemiyor.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Böyle tezatlı durumlar söz konusu oluyor.
TAHA AKYOL: Ülke adı vermek istemiyor musunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Efendim?
TAHA AKYOL: Ülke adı vermek istemiyor musunuz? Ben Amerika dedim…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Neyse siz işte veriyorsunuz benim adıma, artık öyle söyleyelim. Şimdi tabii ki Bağdat bizim için önemli kesinlikle. Yani biz de tezata düşemeyiz. Yani ülkenin birliğini ve bütünlüğünü savunurken biz eğer Bağdat ile olan ilişkilerimizi zayıflatırsak, o zaman biz de tezata düşeriz. Dolayısıyla bizim böyle bir tercihimiz yok açıkça söyleyeyim. Yani Bağdat’ı zayıflatmak diye bir şeyimiz yok. Ama maalesef biraz Bağdat yönetimi Türkiye aleyhinde ifadelerde bulunuyor. Türkiye aleyhinde aleni konuşmalar yapıyorlar televizyonlarda.
TAHA AKYOL: Bunda Şii olmalarının, İran ile ilişkilerinin rolü var mı?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Bu biraz üzücü oluyor tabii. Yani buna nihayetinde biz de tahammül edemeyiz. Yani insanların fikirleri olabilir, bir odada da konuşabilirsiniz nihayette ama eğer işte televizyonlarda açık bir şekilde aleyhte konuşmalar olursa o zaman o tabii ki bir soğukluk yaratır. Bazı uygulamalarda yine bizi üzücü davranışlar söz konusu oldu. Bundan dolayı biraz rahatsızlık var orada da ama arzu ediyorum ki…
TAHA AKYOL: Efendim, Bağdat’tın Türkiye’ye karşı bu tavrında İran’ın rolünü sormuştum. İran’ın rolü var mıdır Bağdat’tan Türkiye’ye karşı böyle, Bağdat’la İran çok yakınlar biliyorsunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi ben İran’ın özel bir gayreti olduğunu söyleyemem. Tabii ki İran ile Türkiye’nin ayrı çıkarları var. Yani bu ayrı bir şey. İran’ın özellikle bölgeyle ilgili politikası ayrı. İşte Suriye üzerinde İran farklı düşünüyor, biz farklı düşünüyoruz. Adeta Suriye üzerinde bizim tezlerimiz karşı karşıya geliyor değil mi? Yani bu gayet açık bir şey.
TAHA AKYOL: İran’la birçok konuda karşı karşıya geliyoruz.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Burada şuna bakmak gerekiyor, İran’ın bu tavrı Türkiye karşıtlığından ziyade İran’ın kendi tehdit algılamaları var. İran’ın kendi tehdit algılamalarından dolayı kendisi ön bariyerler kuruyor kendisine. Bu, Irak’tır, Suriye’dir. Ve Irak üzerindeki etkinliği de çok açık. Çünkü bunu önceden düşünmek gerekirdi. Irak işlerine girerken bunu düşünmek gerekirdi.
İran Türkiye karşıtlığından ziyade kendi tehdit algılaması çerçevesi içerisinde hareket ediyor ve bizimle ters düşüyor. Yoksa İran’la Türkiye arasında direkt bir şey, ciddi bir anlaşmazlık ortaya koyamayız. Tabii ki farklı rejimlerimiz var, farklı düşüncelerimiz var, ama unutmayalım ki 20 milyar dolar civarında geldiğimiz en yüksek seviyede dış ticaret hacmimiz var. 20 milyar doların üstüne çıkmış bir dış ticaret hacmimiz var. İran ile Türkiye arasında ki bu noktaya hiç gelmemiştik.
Irak’ın yani sonunda söyleyeceğim şey şu, Irak bizim için önemli. Irak’ın toprak bütünlüğü önemli. Kuzey ile olan ilişkilerimizin gelişmesinden tabii de bir şey olamaz. Çünkü bize çok yakın nihayetinde Erbil’e gittiğinizde Türk Kalesi vardır. Kerkük’e gittiğinizde böyledir. Oradaki bütün şehir merkezlerinde herkes işte Türkçe konuşur. Oradaki bütün mağazalara girdiğinizde işte Türkiye’deki Arçelik’leri görürsünüz, İstikbal’leri görürsünüz, neyse Türkiye’deki bütün malları görürsünüz. İnşaatı yapanlar Türkler. O bakımdan Türkiye ile bütün Irak’ın, ama Irak içerisindeki özellikle de Kürtlerin dost olmasından daha tabii bir şey olamaz. TAHA AKYOL: Onlar da akraba çünkü.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Böyle olması gerekir.
TAHA AKYOL: Efendim son sorularımı soruyorum. ABD’nin Irak konusunda Türkiye ile arasında bir çatışma diyemem ama bir mesafe teşekkül etmesi, bize diyorlardı ki aman Barzani ile iyi geçinin değil mi? Kuzey Irak’ta PKK’ya karşı Barzani ile işbirliği yapın. Şimdi işbirliği yapıyoruz diyorlar ki fazla ileriye gitmeyin. Ayrıca Bağdat’la da çok iyiler. Bağdat ile de bizim aramız açık…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi biz tabii ki kendi politikalarımızı başkalarının üzerinden yapamayız.
TAHA AKYOL: Niye? Amerika’nın çıkarı nedir bunu sorayım?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şöyle. ABD bizim müttefikimiz tabii ki. Türk dış politikasında çok önemli bir sütundur. Yani birçok konuda terörle mücadeleden tutun da ta Afganistan’dan enerji işlerine kadar, NATO’dan birçok meseleye kadar işbirliği içerisindeyiz. Ben Amerikalılarla bir araya geldiğimde, Amerikan başkanlarına, dışişleri bakanlarına hep şöyle derim, “Şimdi siz elinize bir kâğıt alın bir de ben kâğıt alayım” derim. “Siz ilgilendiğiniz konuları yazın ben de Türkiye olarak ilgilendiğim konuları yazayım” derim. Bakalım ne kadar çok birbiriyle benzer konular ortaya çıkacak.
Siz bir İngiltere ile belki başka bir ülkede bulamazsınız bu kadar ortak konularla uğraşan ülke. Bu kadar, böyle önemli.
Ama Ortadoğu söz konusu olduğunda Ortadoğu’yu biz daha iyi biliriz, bizim coğrafyamız. Ortadoğu’nun dinamiklerini Türkiye’nin daha iyi bilmesi gerekir. Ortadoğu’daki hafızamız, tarihimiz, kazandıklarımız, kaybettiklerimiz, bütün bunlara eğer biz vakıf değilsek ve bu konularda başkalarının danışmanlığıyla biz hareket edersek doğrusu o zaman yanlışa gideriz. O açıdan bizim gerek Irak ile gerek diğer ülkelerle yakın işbirliğimiz, ilişkimiz bunları hep normal görmek gerekir.
Bazıları işte Türkiye’nin tekrar Ortadoğu’ya dönüşü şeklinde görüyorlar. Bu doğru. Tabii ki ülkelerin içişlerine yani çok fazla girmek hiçbir zaman doğru değildir, bunu söylemek isterim. Çünkü o da ayrı bir girdaptır. Alır sizi götürür yani. Hele Ortadoğu dediğimizde Ortadoğu’nun çok şeyleri vardır. Ülkelerin hepsinin çok dengeleri vardır. O açıdan biz ülkelerle ilişkilerimizi sağlam tutmamız gerekir.
TAHA AKYOL: Efendim Merkel ile görüştünüz. Fransa Cumhurbaşkanı Hollande geliyor, AB yolu yeniden açılıyor mu? Biraz ben mi fazla veyahut da benim gibi düşünenler mi biraz fazla iyimser?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Biliyorsunuz Almanya ve Fransa’nın Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili rezervleri var. Merkel, Almanya Şansölyesi yani Başbakanı ve açıkçası o daha dürüst davranıyor. “Benim fikirlerim böyle, tereddütlerim var, ama ben ahde vefa ilkesine sadığım, dolayısıyla bir engel çıkartmam diyor” ve en çok fasıl da Almanların dönem başkanlığında açıldı biliyorsunuz. Fransızlar daha farklı. Özellikle Sarkozy’nin başkanlığı döneminde bir felaket yaşandı.
TAHA AKYOL: Felaket…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Biz yeni Cumhurbaşkanı Hollande ile ilk defa Chicago’da NATO Zirvesinde bir araya geldik. Çok uzun konuştuk ve ben gayet açık bir şekilde Türk – Fransız meselelerini ve ilişkilerini ortaya koydum. Etkilendi ve o da doğrusu gördü. Daha sonrasında Sayın Başbakan aynı şekilde görüştü. Onlar pozisyonlarını değiştirmeye çalışıyorlar, ama ben köklü bir pozisyon değişikliği görmüyorum açıkçası.
TAHA AKYOL: Biraz yumuşuyorlar, ama köklü pozisyon değişikliği görmüyorsunuz.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Yani köklü pozisyon değişikliği görmüyorum. Onun için bu konularda biz kendimiz hareket etmemiz gerekir. Kendi fasıllarımızı açıp kendimiz kapatmamız lazım. Şunu unutmayalım ki, bu müzakere süreci bizim işimize yarıyor. Nasıl yarıyor? Bizi güçlü yapıyor. Yani AB ülkeleri niye güçlü? Demokratik ve ekonomik olarak nihayetinde prensipler, uyguladıkları formülden dolayı. Biz bu formülü alıyoruz öyle değil mi?
TAHA AKYOL: Doğru, doğru…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Yani biz, adaptasyon dedikleri şey nedir? “Sağlıkta şöyle hareket edeceksin, işte ulaştırmada sağlıkta şöyle hareket edeceksin. İhaleleri yaparken şöyle açık, şeffaf yapacaksın. Kuralların şu olacak. Efendim işte eğitimde şöyle yapacaksın, bilimde şöyle yapacaksın.” Yani bunlar hepsi formül olmuş oluyor. Bu formülleri alıp da, uyguladığın andan itibaren işte o ülkelerden birisi oluyorsun.
TAHA AKYOL: Ve o iksiri siz de içmiş oluyorsunuz.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Yani işi eğer sadeleştirirsek. Tabii ki burada kendi özellikleriniz var, kendi farklılıklarınız, bunlar ayrı konular. Türkiye bunu yaptıkça güçleniyor ve yaptıkça o zaman Türkiye’ye onların ilgisi daha çok artacaktır. Şimdi bütün Avrupa’nın Türkiye’ye olan ilgisi daha çok. Yani fasıllar açılır veya açılmaz, ama işte görüyorsunuz eskiden Türkiye’ye hiç sempatik olmayan bir kişiydi Avrupa Konseyi’ndeki bir komiser. Geçenlerde şöyle diyor: “İşte sürünerek Türkiye’ye gidilecek…”
TAHA AKYOL: Evet. Avrupa, dizlerinin üzerinde Türkiye’ye sürünerek gidecek.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Yani gidip de secde edeceksiniz önlerinde anlamına gelen bir şey söylüyor. İşte baktığınızda o Enerji Komiseri. Çünkü işin içine girince görüyor ki Türkiye ne kadar önemli bir ülke. Önce Almanya’da bir siyasetçiyken Türkiye aleyhindeki bazı düzenlemeleri savunmuş ve çıkmasını sağlamış bir kişi ama işin içine girince… Şimdi Türkiye güçlenince geliyor bu lafı bile söyleyebiliyor. Önemli olan bizim yerimizde saymamamız, bizim yükselmemiz. Yükselebilmek için de iyi formülleri kullanalım biz. Formüller aslında elimizde bizim. Biz o süreci geçtik biliyorsunuz. Kendi irademizi gösterelim. AB’ye böyle bakmamız gerekir. Çünkü AB de kendi içinde farklılaştırılmış Avrupa gibi tartışmalar yaşıyorlar.
TAHA AKYOL: İngiltere ayrı bir…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Belki iki AB olacak. Bir AB’nin bütün kurumlarının üyesi, bir de AB’nin bazı kurumlarının üyesi. Mesela işte İngiltere böyle, para sisteminin dışında. Türkiye de yani nihayetinde eğer gerçekleşirse İngiltere gibi olacak bir ülkedir açıkçası, yani para birliğine falan girmeyecek bir ülkedir.
TAHA AKYOL: Şu anda Türkiye’nin parası Avrupa’nın paralarının hepsinden güçlü.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Şimdi Türkiye yani nereye gidecek işte tartışmalar çok canlı.
TAHA AKYOL: Bu çok önemli yani siz Türkiye’nin İngiltere gibi AB para birimine girmeden bir Avrupa üyesi…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: İngiltere, AB’nin içinde, tam üye.
TAHA AKYOL: Tam üye ama kendi poundunu kullanıyor.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Evet, yani daha doğrusu bu parayı kullanmaktan ziyade bütün para sisteminin içerisinde değil.
TAHA AKYOL: Onun için kendi parasını kullanıyor zaten. Bu çok enteresan.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Ben de doğrusu yani Türkiye’nin de belki işin gidişatı o şekilde olacak.
TAHA AKYOL: Evet, bu hakikaten son derece önemli. Efendim, bu AB girince Şanghay Beşlisini nereye koyuyorsunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Bunlar tabii farklı farklı şeyler biliyorsunuz. Yalnız bu arada söyleyeyim biz Şanghay Beşlisi’ne diyalog ortağı olduk. Dolayısıyla ilişkimiz var. Orada da ayrı büyük bir şey var. O farklı bir şey tabii ki. Farklı bir oluşum, ortaya çıkışı.
Demin söylediğim yumuşak güç unsurları, demokrasi, hukuk, bunlar yok oralarda. Orada daha başka şeyler var. Ekonomik işbirliği, dayanışma daha ziyade. Siyasi dayanışma var. Biz orayla diyalog ortaklığına girdik. Gözlemci olmayı mesela arzu ediyoruz. AB ise tamamen başka bir şey.
TAHA AKYOL: Efendim, Beşiktaş Stadı konusunu takip ediyor musunuz?
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Beşiktaş’ı tabii. Bizim fazla rengimiz olmuyor, bunlar kısıtlı konumumuz gereği. Onun için en büyük özel meşgalem maçları televizyondan seyretmek, o oluyor. Evet, Beşiktaş’ı ilgiyle tabii ki takip ediyorum. Beşiktaş Stadyumu ile ilgili de gelişmeler, işte sizin de söylediğiniz gibi. Şöyle, aslında biliyorsunuz bir sahil bahçesinde bir stadyum, yani sarayını böyle yıkıp da sarayının içine stadyum yapan bir maalesef ülkeyiz. Ama onun korunabilmesi, oranın bu şekliyle bile korunabilmesi ve oraya yeni başka böyle gökdelenler, binalar falan yapılmasının önlenmesi, o stadyumun orada olmasıyla sağlanır.
TAHA AKYOL: O stadyum giderse oraya bir gökdelen gelebilir. Yeni bir kafes gelebilir.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Bazen diyorlar ki, işte bu stadyum gitsin burasını yeşil saha yapalım diyorlar. O 10 sene yeşil saha olarak kalır ondan sonra oraya bir şekilde yine bir bina çıkar, gökdelen çıkar. Yani bu hiç kaçınılmaz. Onun için orayı artık korumanın ve böyle topluma açık bir halde tutmanın yolu yine stadyum. Doğayla uyumlu, tarihi dokuya uygun bir stadyum projesini yapıyorlar. Daha önce çeşitli projeler oldu. Ben de gördüm, ama çok şey değildi, yani çok iyi değildi onlar. Ümit ederim ki şimdi daha güzel bir proje yapılmıştır hep tavsiyeler çerçevesi içerisinde.
TAHA AKYOL: Efendim, sınırlı hareket edebiliyorum dediniz, ben de size son soruyu bu sınırlı hareketiniz ve sınırlı boş zamanınız içerisinde izlediğiniz filmler neler mi diyeyim, diziler neler mi diyeyim, okuduğunuz kitaplar yahut belgeseller neler mi diyeyim oradan bitirelim…
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Tabii ki kitap en büyük şeyimiz. Bazı önemli filmleri yani izlemeye değer…
TAHA AKYOL: Efendim, Lincoln filmini muhakkak seyretmek lazım.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Evet, bu filmi doğrusu aldım. Genel Sekreterimiz verdi bana. Onu ilk fırsatımda seyredeceğim. Bugünlerde okuduğum bazı kitaplar var masamda duruyor. Benim de şöyle bir huyum var, bir-iki kitabı bir okuyorum. Yani bazıları bir kitaba başlar, onu bitirir, ondan sonra öbürüne geçerler.
TAHA AKYOL: O da bir metot, öbürü de bir metot.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Ben, bir-iki kitabı böyle bir okuyorum. Daha çok doğrusu, kitaplarla vakit geçiriyorum.
TAHA AKYOL: Efendim size çok teşekkür ediyorum, sağ olun. Çok güzel bir program oldu. Güler yüzlü, içimizi açan bir sohbet oldu. Çok teşekkür ediyorum, sağ olun. İnşallah artık kaç ay sonra olursa bir daha yaparız diyelim, çok teşekkür ediyorum.
SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Sağ olun.
TAHA AKYOL: Değerli İzleyenler, Sayın Cumhurbaşkanı ile yaptığımız bu mülakat sona erdi, sizlere iyi geceler diliyorum.