De Volkskrant

14.04.2012
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

“İSLAMOFOBİA’NIN YÜKSELMESİ SON DERECE TEHLİKELİ”

CUMHURBAŞKANI ABDULLAH GÜL İLE RÖPORTAJ

TÜRKİYE CUMHURBAŞKANI HOLLANDA’YA GELİYOR

– De Volkskrant, 14/04/2012, p. 7. By Arjen Van Der Ziel

Türkiye Cumhurbaşkanı Avrupa’da görülmekte olan yabancı düşmanlığını, 2. Dünya Savaşı dönemindekine benzetiyor.

“Avrupa’daki bugünkü durumu görmek gerçekten üzücü.”

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, önümüzdeki hafta Türkiye ve Hollanda arasındaki diplomatik ilişkilerin 400. yıl kutlamaları çerçevesinde Hollanda’yı ziyaret edecek. Bu ziyaret, Geert Wilders’in partisi PVV’nin muhalefeti sebebiyle, siyasi açıdan hassas bir önem taşımakta. “Evet, Wilders’ten haberim var,” diyen Gül ekliyor: “Son gelişmelerden tam olarak haberdar değilim.”

Türkiye Cumhurbaşkanı, kişi bağlamında herhangi bir politikacı hakkında konuşmayı tercih etmiyor ancak endişesini de gizlemiyor: “Avrupa’da İslamofobia’nın yükseldiğini görüyorum ve bunun çok tehlikeli bir gelişme olduğunu düşünüyorum. Belli bir ırk ya da bir dine yönelik husumet ve yabancı düşmanlığı son derece dehşetli sonuçlara yol açabilen hastalıktır. İkinci Dünya Savaşı’nda Avrupa’da neler olduğuna bakın.”

Cumhurbaşkanı Gül, Hollanda ziyaretine çıkmadan önce bizi Ankara’da Çankaya Köşkü’nde ağırladı. Türk başkentinde hava, tüm öğleden sonra hafif yağmurluydu. Çankaya Köşkü, son derece sıkı güvenlikle donatılmış bir parka benzeyen geniş bir arazi üzerine kurulu.

Cumhurbaşkanı Gül, kır saçlı orta boylu birisi. Röportajımız boyunca, kendisine beş tane Cumhurbaşkanlığı personeli eşlik etti. Bu personelden biri, zaman zaman bloknotuna büyük harflerle bir anahtar sözcük yazdı ve Cumhurbaşkanı’nın bu notlardan bahsetmesi gerektiğini düşündüğü anlarda okuması için kendisine gösterdi.

Cumhurbaşkanı’nın makamı icracı bir makam değil ancak Başbakan Erdoğan’dan sonra, iktidardaki AKP içinde en kuvvetli kişi kendisi ve etkinliğini sağlayan bütün yetkilere de sahip.

Gül, İslamofobia ile ilgili, Avrupalıların vicdanına hitab ediyor: “İslamofobia’yı Avrupa’nın bir çeşit kendisini inkârı olarak görüyorum, zira Avrupa çoğulculuğa dayalı bir kıtadır ve öteden beri bu özelliğiyle övünmektedir. Bugünkü durumu görmek gerçekten üzücü.”

Size göre bunun sebebi nedir?

“Bence siyasiler bu meseleyi oy devşirmek adına kullanıyor. Ancak böyle yaparak son derece tehlikeli bir oyun oynamaktalar.”

Bunun için bir çözüm görüyor musunuz?

“Avrupa şehirlerinde milyonlarca göçmenin yaşadığı bir gerçek.  Bu göçmenler yaşadıkları ülkeleri kendi ülkeleri gibi benimsemişler ki oralarda kalmaya karar vermişler. Esasen, bu insanların çoğu kendi istekleriyle gelmiş de değiller buralara davet edildiler esasen. Şimdi de içinde bulundukları toplumlara entegre olmaları gerekiyor.”

Nasıl?

“Göçmenler, öncelikle yaşadıkları ülkelerin dillerini iyi bir şekilde öğrenmek durumundalar. Ayrıca, eğitim, herkes için erişilebilir olmalı elbette.”

Hollanda’da çok sayıda insan kültürel farklılığın en azından eşit rol oynadığı kanaatinde.

“Şüphesiz göçmenlerin farklı kültür ve dinleri var. Ancak, yaşadıkları ülkelerin dillerini iyi öğrenirler, o ülkenin kurallarına sadık vatandaşlar olarak uyarlar ve yaşadıkları ülkelerin başarısı için mücadele ederlerse, kendi inanç ve kültürlerini de yaşayabilmelidirler. Bu, çok kültürlü bir toplumun özelliklerindendir.”

Bir araştırmaya göre, Hollanda’da yaşayan en genç nesil Türk nüfusun Hollandalı vatandaşlarla en az iletişimi olan grup oldukları görülüyor. Bu gençlere bir tavsiyeniz olur mu?

“Türkiye’de olup bitenlerden ziyade kendi çevrelerindeki olaylarla ilgilenmeleri yerinde olacaktır.

Avrupa, ayrıca Türkiye üzerinden kıtaya giriş yapan çok sayıdaki yasadışı göçmenlerden dolayı da endişeli. Türkiye, bu insanların sadece küçük bir kısmını geri alıyor. Bunun sebebi nedir?

“Bu insanlar orjinal olarak Türkiye'dense onları geri alıyoruz, ama şayet başka ülkelerden iseler, Türkiye insan deposu bir ülke gibi bu göçmenlerin getirebilecekleri bir ülke olamaz. Uygun olanı, bu insanları doğrudan kendi ülkelerine geri göndermek olmalıdır.

Türkiye, şayet vatandaşlarına AB ülkelerinde vizesiz seyahat izni verilirse daha fazla göçmeni geri alabileceğine dair bir görüş belirtti.

“Türkiye, zaten 15 yılı aşkın bir süredir AB ile Gümrük Birliği’ne taraftır ve AB üyelik görüşmelerini de hali hazırda sürdürmektedir. Mallarımız, AB ülkelerine girmekte fakat bu malları imal edenlere ise izin verilmiyor. Bu son derece haksız bir durum. Halbuki, AB ile hiç alakası olmayan ülkelerin vatandaşları ya da bizden çok daha kısa bir süreden beri AB ile üyelik müzakerelerini yürüten, mesela Balkan ülkeleri gibi ülkelerin vatandaşları vizesiz AB ülkelerinde seyahat hakkına sahip.”

Talebiniz, vatandaşlarınızın AB ülkelerine vizesiz girmeleri yönünde mi?

“Elbette. Avrupa mahkemeleri de zaten Türk vatandaşlarının AB ülkelerinde vizesiz seyahat edebilmeleri gerektiği yönünde karar vermiştir. Ancak maalesef, hükümetler bu yargı kararlarını uygulamayı reddediyor.

Bu arada, Türkiye AB üyelik müzakerelerini 7 yıldır sürdürmekte, ancak görüşmeler bir çıkmaza girdi. Bunun sebebi nedir?

“Sebeplerden biri Kıbrıs. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, müzakerelerde yeni fasılların açılmasını engelliyor. Bazı üye ülkeler de iç politikaları yüzünden bizim üye olmamızı istemiyor ve Kıbrıs meselesinin arkasına saklanıyor. Bunun yanı sıra, Türkiye büyük bir nüfus ve ekonomiye sahip bir ülke. İspanya ve İngiltere gibi diğer büyük ülkelerle yürütülen müzakereler de sancılı ve uzun soluklu olmuştu. Mesela İngiltere, müzakerelerin başlamasından ancak 12 yıl sonra birliğe kabul edilmişti.”

Sizce Türkiye bir Avrupa ülkesi mi?

“Şayet Avrupa tarihini bir Hıristiyan kulübü olarak değerlendirirseniz, Türkiye bu tarihin bir parçası değildir elbette. Ancak, Avrupa’yı, bütün tarihi, ekonomisi, coğrafyası ve siyasi geçmişi ile değerlendirecek olursanız, Türkiye kesinlikle bunun bir parçasıdır. Ayrıca, Avrupa son iki senedir büyük bir ekonomik kriz yaşamasına karşın Türkiye Maastricht kriterlerine sıkı bir şekilde uyum göstermiştir. Bankacılık sistemimiz sağlıklı bir şekilde işlemektedir. Ekonomimiz ise son iki senede yıllık % 8,5’ten daha fazla bir büyüme kaydetmiştir. Türkiye Avrupa değerlerine giderek daha fazla yaklaşmaktadır ve AB ile daha yakın bağlar tesis etmeyi hak etmektedir.”

Ancak Türk hükümeti aynı zamanda otokratik eğilimler de sergiliyor. Reporters Without Borders (Sınır Tanımayan Muhabirler)’in yayımladığı basın özgürlüğüne göre ülkeler sıralamasında Türkiye kendisine listenin çok altında yer buldu. Şu an cezaevlerinde yaklaşık 100 gazeteci var.

“Şahsen tek bir gazeteciyi dahi hapiste görmek istemem. Ne var ki, bu konu Türkiye’nin dışarıdaki algısına zarar vermek adına istismar ediliyor. Bu insanların hiçbiri düşünce suçundan ya da yazdıkları şeyler sebebiyle içerde değiller. Yarısından fazlasının aslında gazeteci olmamalarına rağmen bir şekilde basın kartı var.”

Bu söyledikleriniz Rusya ya da Çin gibi ülkelerde iktidar sahiplerinin söylemlerine benziyor.

“Eğer gerçekten Türkiye’yi Çin veya Rusya ile kıyas edebileceğinizi düşünüyorsanız, daha fazla söyleyecek bir şey yok demektir. AB kriterlerini karşılamamış olsak, sizce müzakerelere başlayabilir miydik? Türkiye, son yıllarda, daha fazla demokratik olmak ve yargı sistemini iyileştirmek adına onca reform gerçekleştirdi. Ancak ne yazık ki bu gibi şeyler yüzünden bu ilerlemeler gölgede kalıyor. Umuyorum, bir an evvel bu meseleler sonlanır.”

Yazdır Paylaş Yukarı