Değerli Misafirler,
Böyle güzel bir bahar gününde, yedi bin yıllık tarihiyle bu coğrafyanın en önemli kültür merkezlerinden biri olan Erzurum’da, sizlerle bir araya gelmekten büyük mutluluk duyuyorum.
Toplumda okuma bilincini geliştirmek ve çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırmak amacıyla İstanbul, Şanlıurfa, Kayseri, Ordu ve İzmir’in ardından bugün de, dadaşlar diyarı Erzurum’dayız. Öncelikle bizleri yalnız bırakmayan Sevgili Erzurumlulara teşekkür ediyor, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Değerli Misafirler
İzin verirseniz küçük bir hikaye ile sözlerime başlamak istiyorum, kahramanını tüm dünyanın çok iyi tanıdığı, yaşanmış, gerçek bir hikaye ile:
Bir zamanlar ülkenin birinde küçük bir çocuk varmış. Fakir bir aile tarafından evlat edinilen bu çocuk, yaramazlığıyla etrafındaki herkesi canından bezdirirmiş. O kadar yaramazmış ki, ilkokul üçüncü sınıfta bir dönem okuldan bile uzaklaştırılmış.
Derken dördüncü sınıfta hayatının seyrini tamamen değiştirecek bir öğretmenle tanışmış. Bir gün bu öğretmen çocuğa bir kitap vermiş: “Bu kitabı bitirmeni istiyorum. Eğer bitirirsen sana beş dolar vereceğim” demiş. Çocuk kitabı bitirmiş ve beş doları öğretmeninden almış. Ama o kitabı okumakla kazandığı tek şey o beş dolar değilmiş. Çünkü o kitap, kendi ifadesiyle “içinde öğrenme tutkusu başlatmış”. Çocuk, o günden sonra çok hızlı bir gelişim göstermiş ve büyüdüğünde dünyayı değiştiren insanlardan biri olmuş.
Aranızda bu çocuğun kim olduğunu tahmin edenler vardır. Henüz bulamayanlar için bir ipucu daha vereyim isterseniz.
Çocuğun ailesi o kadar yoksulmuş ki, okuldaki öğle yemeklerine her gün sadece bir elma götürebilirmiş. Arkadaşlarının beslenme çantaları kekler, çörekler, kurabiyelerle dolu iken, bu çocuk getirdiği elmayı da tek bir seferde değil teneffüslerde parça parça yermiş.
Herhalde tahmin ettiniz: Hikayemizin kahramanı bu çocuk, geliştirdiği teknolojilerle bugün milyarlarca insanın hayatına yön veren dünyanın ikinci büyük şirketinin kurucusu Steve Jobs’tan başkası değil.
Değerli Misafirler,
Steve Jobs ömrü boyunca pek çok kez “Bir kitap okudum hayatım değişti” demiştir herhalde...
Evet, bir kitap bir insanın hayatını ve hatta bütün dünyanın kaderini değiştirebilir, değiştirmiştir de…
Bizler ilk emri “oku” olan bir dinin mensupları olarak, okumanın ibadet sayıldığı, kitabın, yazarın mukaddes görüldüğü bir kültürden geliyoruz.
Tarihimiz ömrünü okumaya, öğrenmeye adamış kahramanların destanlarıyla dolu. Gecelerini okuma ve yazmayla geçiren, ‘El Kanun Fi’t Tıp’ isimli eseri altı yüzyıl boyunca Batı’da ders kitabı olarak okutulan İbni Sina’nın; sabahlara kadar kitap okuyan, 19 yaşında altı dil bilen Fatih’in; Mısır seferine giderken beraberinde üç katır yükü kitap götüren Yavuz’un torunlarıyız biz…
Her konuda olduğu gibi okuma konusunda da ecdadımıza layık olmalı; geçmişin gerisinde kalmamalıyız.
Değerli Misafirler,
Sevgili Erzurumlular,
Çocuklarımıza okuma alışkanlığı kazandırmak bireylerin, ailelerin ve öğretmenlerimizin sorumluluğu olduğu kadar devletimizin, milletimizin, kısacası hepimizin sorumluluğudur.
Yaptığımız ziyaretlerde görüyoruz ki, gelişmiş ülkelerin hemen hepsinde bu konuyla özel olarak ilgileniliyor. Çocuklara kitap sevgisi aşılamak amacıyla ulusal okuma programları hazırlanıyor, kütüphaneler kuruluyor, yaygınlaştırılıyor ve çocuklar için cazibe merkezi haline getiriliyor.
Ülkemizde de 900 yıllık bir kütüphane geleneği var. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk dönemlerinden itibaren kütüphaneler, camii, türbe, medrese ve imarethane gibi kurumlar içinde yer almıştır. İmparatorluğun büyümesi ile birlikte Anadolu’nun birçok yerinde de kütüphaneler kurulmuştur.
Dönemin devlet ve din büyükleri tarafından kurulan ve vakıflar yoluyla yaşatılan bu kütüphanelerden bazıları, koleksiyonları ile günümüzde de varlığını sürdürmektedir.
Çocukluk anılarımda müstesna bir yeri olan ve her okul çıkışı uğrak yeri yaptığım Beyazıt Kütüphanesi de bunlardan biri… Osmanlı döneminde devlet eliyle kurulmuş ilk kütüphane olan Beyazıt Kütüphanesi, yüzyıllardır benim gibi binlerce çocuğa kitap sevgisi aşılamıştır.
Ancak günümüzde ne yazık ki, kütüphanelerimiz nitelik ve nicelik bakımından gelişmiş ülkelerin oldukça gerisinde. Uluslararası standartlara göre Türkiye’deki halk kütüphanelerinde 123 milyonu aşkın kitap bulunması gerekirken sadece 13 milyon kitabımız var.
5 milyon nüfuslu Finlandiya’da bin 202 kütüphane bulunurken 70 milyonluk Türkiye’de bu rakam sadece bin 434.
Bu durumun bize, ülkemize, geçmişimize hiç de yaraşır bir tablo olmadığı aşikar... Unutmayalım ki, çocuklarımıza kitabı sevdirmenin yolu kütüphanelerden geçer. Toplum olarak kitapla ilişkimizi güçlendirmek, yeni nesillere okuma alışkanlığı kazandırmak istiyorsak kütüphane geleneğimizi canlandırmalıyız.
Bu konuda belediyelerin önemli bir misyon üstlenebileceğini düşünüyorum ve buradan belediyelerimize bir çağrı yapmak istiyorum: İfa etmiş olduğunuz pek çok önemli hizmetin yanında, gelin illerinizde, ilçelerinizde ve hatta beldelerinizde kütüphaneler kurun. Bu kütüphaneleri, binlerce kitapla, çeşitli etkinliklerle, oyun alanları ve teknolojik imkanlarla çocuklarımız için ilgi çekici mekanlar haline getirin. Tek bir çocuğun bile hayatını değiştirecek kitaba ulaşmasına vesile olursanız, inanın hem bu dünya hem de ahiretiniz için arkanızda bırakacağınız en kıymetli eser, bu olacaktır.
Değerli Misafirler,
Bu duygu ve düşüncelerle hepinizi bir kez daha sevgiyle selamlıyor, katılımlarıyla kitap şenliğimize gönüllü olarak destek veren yazar, sanatçı ve aydınlarımıza, iş dünyamızın değerli temsilcilerine, sponsorlarımıza, başta Sayın Vali olmak üzere kendilerine yakışır bir misafirperverlikle bizleri ağırlayan Sevgili Erzurumlulara ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Şimdi sizlere, ünlü şair ve yazarımız Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ‘Beş Şehir’ adlı kitabında Erzurum’u anlattığı bölümden bir parça okumak istiyorum.