11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün, D-8'in 25. Yıl Dönümü Konuşması

12.06.2022
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Genel Başkan,

Değerli Grup Başkanı,

Değerli Bakan arkadaşlar,

Sayın Milletvekilleri ve Değerli Büyükelçiler, Diplomatlar, Misafirler,

Hepinizi sevgiyle, muhabbetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Beni de bu toplantıya davet ettikleri için Değerli Temel Bey’e de ayrıca çok teşekkür ediyorum.

D-8’in 25. kuruluş yıldönümü vesilesiyle biraradayız. Ben o günleri hatırlıyorum, değerli bakan arkadaşlarımızla hep beraber kabine de çalışmıştık. Değerli hocamız Necmettin Erbakan’a Allah rahmet eylesin. Sadece Türkiye’yi değil bütün İslam Dünyası’nı düşünen, insanlığı düşünen çok farklı bir şahsiyetti. Böyle bir organizasyonun kurulmasıyla ilgili fikirlerini geliştirdikten sonra, bunu uygulama görevini bana vermişti. Dolayısıyla D-8’in kuruluş sürecinde arka plandaki çalışmaları gerçekleştiren kişi olarak benim de 25. yılda aranızda olmam benim için gerçekten onur verici.

Yine 25 yıl önce D-8’e üye ülkelerinin devlet başkanları ve başbakanlarıyla biraz önce ekranda gördüğümüz bu tarihi balkonda hep beraberdik.  Aralarında sadece Erbakan Hoca değil başka vefat edenler, ahirete intikal edenler oldu, hepsini, rahmetle anıyorum. Şüphesiz ki siyasi kararlılık sözkonusu olmasaydı böyle bir beraberlik de hiçbir zaman gerçekleşmezdi.

Değerli Misafirler,

Değerli Arkadaşlar,

Malumunuz dünyamız ve bölgemiz çok da tarihe iyi harflerle yazılmayacak bir dönemden geçiyor. Nitekim “barış ve başarılardan” değil, “savaşlardan, kavgalardan ve krizlerden” hep bahsediyoruz. Dünya kaotik bir ortamın içeresinde. O bakımdan bu daveti yaparken temanızı ‘Kaos, Çatışma ve Savaşlar Çağında bugünün İhtiyacı, Yarının Umudu D-8’ yapmanız gerçekten doğru bir tespit.

Nereden bakarsak bakalım dünyada karamsarlıklar var, öngörülemez bir durum var, istikrarsızlıklar var. Dünyanın birçok köşesinde çatışma potansiyelleri olan çok tehlikeli durumlar devam ediyor. Böyle bir ortam içerisinde niçin bu acılar çekiliyor, niçin bunlardan kurtulmuyoruz? Asıl önemli olan mesele bu.

Çünkü insanlığın çok eskiden beri gelen çok büyük sorunları var. Açlık, sefalet, hastalıklar bu sorunlar arasında. İşte son salgın, 6 milyon insanı dünyada kırdı geçirdi, bilinmeyen daha büyük rakamlar sözkonusu.

Gıda güvenliği dediğimiz mesele çok önemli bir konu. Açlıkla uğraşan, açlığın pençesine düşen milyonlarca insan var. BM Genel Sekreteri geçen hafta 250 milyon insanın açlık sınırında olduğunu ve her gün ne yiyeceğini düşündüğünü bütün dünyaya deklare etti. Böyle bir durumda, niçin o zaman savaşlar olsun? Orta Doğu’da gördüğümüz savaşların bir yenisini şimdi kuzeyimizde Rusya - Ukrayna savaşı olarak görüyoruz ve canlı canlı seyrediyoruz; her yerin yıkıldığını, her şeyin mahvedildiğini. Ne yazık ki bugün, tarihi belgesellerde seyrettiğimiz birçok olay gerçekleşiyor.

Savaş gerçekten bir şaka değil. Savaş beraberinde yıkımı getiriyor. Savaşlar arkasında binlerce, on binlerce,  yüzbinlerce yetim ve dulu bırakan, aileleri perişan eden birşey.  Bütün savaşlar da kendi yüküyle birlikte geliyor. Bu durumun altından kalkmak da çok zor oluyor.

Devleti idare edenler, siyasetçiler olarak şunu hepimiz çok iyi biliriz ki; “savaşı başlatmak kolay ama savaşları bitirmek çok zordur”. Hele bir çıkış stratejisi yokken bir savaşı öngörüsüz, hamasetle, heyecanla, çeşitli ihtiraslarla açıyorsanız, ondan sonra onu bitirmek meşakkatlidir. Onun için önleyici tedbirler, güven arttırıcı tedbirler dediğimiz konulara eğilmek çok önemlidir. Bunu da en iyi bilen askerler ve diplomatlardır. Çünkü savaşın acımasızlığını yıkımını, savaşın ne olduğunu en iyi onlar bilir.

Burada diplomasi devreye giriyor. Diplomasi realitelerin üstüne oturur. Diplomaside retorik, hamaset, hayal yoktur. Hep gerçekçilik, hesap, analiz vardır. O bakımdan bunlar yapılmadan, devreye girmeden savaşlar başladığında, savaşların sona erdirilebilmesi de çok zordur.

 

Değerli Erbakan Hocamız, bu anlayışla, savaşlardan kavgalardan nasıl uzak dururuz diye diğer liderlerle birlikte D-8’in kuruluşunu düşünürken, hepimizin ekranda gördüğümüz gibi, önemli ilkelere atıfta bulundu.

Savaş değil barış yapalım, çatışma değil diyalog kuralım, çifte standartlar olmasın ve adalet olsun, kimsenin kimseye üstünlüğü değil eşitlik olsun, sömürü değil adil düzen olsun, baskı tahakküm değil insan hakları, hürriyet ve demokrasi yani temel hak ve özgürlükler olsun prensip ve ilkelerini ortaya çıkarttı. Bunları, sadece milletlerarası, ülkelerarası ilişkilerde geçerli gibi düşünüyoruz. Öyle değil aslında, tüm bunlar her bir ülkenin içi için de geçerli.

Ülkelerin iyi yönetilmesi, insanların mutlu ve müreffeh olabilmesi için de bütün bu ilkeler geçerli. Kutuplaşmalar, adaletsizlikler, eşit olmayan durumlar, adil olmayan gelir dağılımları bütün bunlar aslında olmasın diye bu ilkeleri, ülke yönetiminde ve içerisinde gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bunların gerçekleşmesi demek, aslında ülkelerin evinin içinin düzenli ve sağlam olması anlamına geliyor.

Kimin evinin içi düzenliyse, tertipliyse o ailede mutluluk ve huzur vardır, barış vardır. Kimin evi darmadağınıksa, o evde çatışmalar çok ileri giden adaletsizlikler, huzursuzluklar ve kavgalar olur. Bunların boyutu azdan yukarı doğru çıkabilir. Bunlar varsa tabiki neticede kavgalar oluyor. Onun için ülkelerin içi açısından düşündüğümüzde, bütün bu ilkeler ve şüphesiz ki bunların hep alt başlıkları  önem arzediyor.

Bunların hepsi evrensel ilkeler aslında. Bunları ülkelerimizde, üye ülkelerde, başka ülkelerde gerçekleştirdiğimizde o zaman bütün bu enerji, insanların mutluluğu ve müreffeh bir hayat yaşamaları için harcanacak. Onun için esas olan şey bütün enerjiyi toplayıp, kalkınmaya aktarmak.

Tabi ki ülkelerin içinin düzene konulmasının 2 temel kriteri var ki: Bunları siyasi ve ekonomik kriterler olarak ayırabiliriz. Siyasi kriterler hukuktur, biraz önce hepinizin çok güzel bir şekilde vurguladığı gibi, temel esaslar oradan başlıyor. Bunlar olduktan sonra ekonomik kurallar devreye giriyor. Kısa vadeli çıkara dayalı değil, orta ve uzun vadeli planlar, programlar, test edilmiş, denenmiş ekonomi programlarına ihtiyaç bulunuyor. Tüm bunların kararlılıkla ve layık insanlarla uygulanmasıyla nihayette evin için düzenli hale gelir.

Diğer taraftan, milletlerarası konular açısından baktığımızda şu maalesef gerçek ki; tarihin çok derinlerinden gelen bugün karşı karşıya kaldığımız adaletsizlikler, haksızlıklar ta sömürgecilik döneminden, emperyalizmin yayılmacı dönemlerinden kalma meseleler. Bunlar acılara acılar katmaktadır günümüzde.

BM, 1945 yılında,  barış ve güvenliği, insan haklarını, sosyal adaleti,  sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak gibi temel meseleler üzerine kurulmuştur, ama ne yazık ki bu temel meseleler üzerinde bugün hala neticeler alınamamıştır. Bu hedefleri yerine getirmek üzere birçok bölgesel organizasyon da kurulmuştur. D-8 de bunlardan birisi olarak düşünüldü.

Burada önemli mesele ekonomik işbirliği. Daha gerçekçi olabilmemiz için yalnız şunu da hatırlatmak isterim ki bu tip işbirliklerinin netice verebilmesi için temel bazı prensipleri kendi ülkelerimizde de gerçekleştirmek gerekiyor. Avrupa Birliği önümüzde çok somut bir örnek. Demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi çerçevesi içerisinde biraraya geldiler ve neticede bugünkü dünyanın, herkesin çok büyük takdirle izlediği bir refah toplumunu oluşturdular. Bu ülkeler, 50-60 yıl önce birbirlerini yok eden ülkelerdi. 60 milyona yakın insan öldürülüp katledilmişti Avrupa’da.

D-8 ülkelerinin de gerçekçi bir şekilde işbirliği temellerini yükseltmeleri gerekiyor. Realist olmalıyız. Hepimiz ayrı coğrafyalardayız. Rejimlerimiz farklı, kültürlerimiz farklı, gelişmişlik seviyelerimiz çok farklı. Bunları dikkate aldığımızda önce siyasi işbirliğini başaran, siyasi açıdan kavga etmeyen, birbiriyle barışık ülkeler olmamız şart.

Öyle dönemler oldu ki maalesef D-8’in içerisinde üye ülkeler bile bazen birbirlerini tehdit algılamalarının içerisine koydular. Öyle oldu ki üye ülkelerin iç politikalarına karışılmaya başlandı. Samimi olarak söylemek isterim ki bu kayıtsız kalma anlamına da gelmez. Eğer gerçekten üye ülkelerin içerisinde vicdanları çok yaralayacak gelişmeler varsa, düşmanlıkla yaklaşmak yerine, onların bu sıkıntıdan, dar boğazdan çıkmalarına yardım edecek politikalar izlenirse onlara ancak faydalı olunabilir. Yoksa bugünkü dünyada başka ülkelerin rejimlerini değiştirme çabalarının hiçbir netice vermediğini, böyle bir tavrın çok daha fazla kaosu ortaya çıkarttığını görmekteyiz.

 

Söyleyeceğim şeylerden birisi de son olarak şudur: Eğer siyasi güven, karşılıklı dayanışma olursa tabi ki o zaman ekonomik işbirliği çok hesap kitap işidir. Özellikle sektörel alanlarda yapılacak işbirliği, aslında çok büyük avantajlar ortaya çıkartmaktadır. Çok daha büyük ölçekte üretimlerin yapılabilmesi, insan kaynaklarının biraraya getirilebilmesi, pazarların ortaya çıkartılabilmesi bütün bunlar işbirliğini kolaylaştıran ve önünü açan fırsatlardır.

Ümit ediyorum ki D-8 üye ülkeleri bunları hep gerçekleştirir. Değerli Temel Bey’in de dediği ve hepimizin de gördüğü gibi arzu ettiğimiz gelişmelere ne yazık ki çok şahit olamadık. Hep hayallerin gerisinde kalındı. Ama hiçbir şey için geç değil, bunların hepsi gerçekleştirilebilir. Yeter ki ülkelerimizin yöneticileri , liderleri siyasi iradelerini gayet vizyoner, tarihten ders almış, analizlere dayanan bir çerçeve içerisinde sergileyebilsinler. Böylelikle, adım adım, sektör sektör ülkeler arasında ikili, üçlü, sonunda sekizli olacak ve daha da genişleyecek şekilde işbirliğinin güzel örneklerini hep beraber ileride veririz.

Şunu da belirtmek isterim ki zamanında Mısır’dan Endonezya’ya, Pakistan’dan Nijerya’ya ikili ilişkilerimizin arttırılması yönünde çok çaba sarfettim. Nijerya’daki olmak üzere D-8 Zirvelerine iştirak ederek bu örgüte verdiğim önemi sergiledim. Dolayısıyla, üye ülkelerle ikili münasebetlerin geliştirilmesini ve D-8 bünyesi içerisindeki ilişkilerin güçlenmesini oldukça önemsiyorum.

Bir kez daha bu toplantıları gayet istikrarlı bir şekilde 25 yıl hiç tereddüt etmeden, her türlü sıkıntılı durumlarda organize eden Saadet Partisi Değerli Genel Başkanı Temel Bey’e ve yardımcılarına teşekkür ediyorum. Aranızda olmaktan duyduğum memnuniyeti bir kez daha ifade ediyor, sevgilerimi ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Yazdır Paylaş Yukarı