Türkiye-İran İş Forumu’nda Yaptıkları Konuşma

10.06.2014
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Aziz Biraderim Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani,

Saygıdeğer Bakanlar,

Türkiye ve İran İş Dünyasının Seçkin Temsilcileri,

Değerli Misafirler,

Öncelikle İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani’nin ülkemize gerçekleştirdiği, bu ziyaret vesilesiyle, iş dünyasının temsilcisi olan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin genel merkezinde, her iki ülkenin iş adamlarıyla bir araya gelmekten büyük bir mutluluk duyuyoruz. Eminim ki Sayın Cumhurbaşkanı Ruhani de bu toplantıya çok önem veriyor. Çünkü şunun farkındayız ki: Ülkelerin esas gücü, onların girişimci, müteşebbis insanlarıdır. Bizim burada birarada olmamız, size verdiğimiz değeri göstermekte ve sizi daha da teşvik etmektedir.

Dün resmi toplantılarımızı yaptık. Eminim sizler de takip ediyorsunuzdur, uzun bir süreden sonra, -neredeyse 18 yıl olmuş- 18 yıldan sonra, Tahran’dan  Ankara’ya bir Devlet Başkanı ziyareti gerçekleşiyor. Ben 3 sene önce, aranızdaki birçok değerli iş adamıyla birlikte, 2011 yılında Tahran’a bir devlet ziyareti yapmıştım.

Dün resmi görüşmelerimizde, hem benimle hem Sayın Başbakanımızla Sayın Ruhani’nin, değerli bakanlarının hep beraber bakanlar kurulu şeklinde gerçekleştirdikleri toplantılarda, ikili ilişkilerimizi baştan sona şöyle gözden geçirdik. Tabii ki bölgesel meseleleri de konuştuk. Ama ikili ilişkilerimizi her alanda daha da geliştirme konusunda karşılıklı siyasi iradelerimizi bir kez daha güçlü bir şekilde yeniledik ve bunun bütün kamuoyuyla da paylaştık. Siyasi ilişkilerimizi ve diğer meseleleri dün konuştuğumuz için, bugün özellikle ekonomik konulardaki noktalara değinmek istiyorum. Tabii ki ilişkimizin en önemli ayaklarından birisi bu. Birbirine kadim dost olan, komşu olan, birbirine benzer büyüklükte olan, çok köklü devlet gelenekleri olan Türkler ve İranlılar tarih boyunca birbirleriyle o kadar çok işbirliği içinde olmuş ki, öyle dönemler olmuş, bizim saraylarımızda Farsça, sizin saraylarınızda Türkçe konuşulmuş. Öyle dönemler olmuş ki, edebiyatlarımız, sanat eserlerimiz kimi yerde Türkçe, kimi yerde Farsça olmuş. Bu kadar birbirine yakın ve kaynaşmış olan iki ülkenin aynı zamanda büyük ekonomik potansiyeller arz ettiğini göz önüne aldığımızda, yapılan işlerin çok fazla olmadığını görüyoruz.

Dünkü görüşmelerimde şunu söyledim: Fransa ile Almanya, ikisi de Avrupa’nın iki büyük, önemli, güçlü ülkesi. Birbirlerine de çok benzerler. Sanayileri itibariyle, gelişmişlik itibariyle, aynı seviyede olan iki ülke. Ama ikisinin arasındaki ticaret hacmi, karşılıklı yatırımları gözden geçirdiğimizde, dikkate aldığımızda, bizim ilişkilerimizden korkmamamız lazım. Bizim ilişkilerimizin, ticari ve ekonomik ilişkilerimizin, birbirimize rakip gibi, birimiz kazanırsak öbürümüz kaybedecek gibi asla anlaşılmaması lazım. Tam tersine, ne kadar çok yan yana olursak, ne kadar çok iş birliğimizi geliştirirsek, o kadar çok karşılıklı kazançlarımızın da olacağını bir kez daha keşfetmemiz gerekmektedir. Bunu anladıktan sonra yapılacak çok şey var.

İran tabii zenginlik açısından dünyanın önde gelen ülkelerinden birisi. Gaz ve petrolde, dünyanın en büyük rezervlerine sahip ilk beş ülkenin içerisinde. Türkiye, bu anlamda zengin bir ülke değil. Bunun farkında olduğumuz için, biz daha çok beşeri sermayemize önem veriyoruz. Ve her alanda girişimciliğe, her alanda özel sektörü öne çıkartmaya çok gayret sarf ediyoruz.

Bunun neticesinde Türkiye önemli mesafeler kat etti. Tabii ki komşunuzu çok yakinen biliyorsunuz. Ama kısaca şöyle özetlemek gerekirse, bugün gayri safi milli hasılası 850 milyar doları aşmış olan bir ülkeyiz. Avrupa’nın 6. büyük ekonomisine, dünyanın da 17. büyük ekonomisine sahibiz. Avrupa Gümrük Birliği’nin tam üyesiyiz. Bu anlamda, Almanya, Fransa, İngiltere gibi, dünyanın önemli sanayi ülkeleriyle Türkiye arasında, herhangi bir gümrük duvarı söz konusu değil. Onlar bize istediklerini satabilirler, biz de onlara istediğimizi satabiliriz ve satıyoruz. Bu anlamda baktığımızda, Türkiye’nin ihracatının neredeyse yarısı Avrupa ülkeleriyle ve ihracatımızın %95’ni de sanayi malları teşkil etmekte. Bu anlamda rekabetten çekinmiyoruz. Almanya ile İngiltere ile Fransa ile yaptığımız rekabet, son 15 sene içerisinde Türk sanayisini güçlü hale getirdi. Ve Türk sanayicisi, ürettiklerini Almanya’ya, İngiltere’ye satabilir oldu. Bu bakımdan bazı büyük Avrupa ülkeleriyle ticaret fazlalığı veriyoruz. Mesela İngiltere’ye sattıklarımız, İngiltere’den aldıklarımızdan daha fazla. İngiltere’ye birçok beyaz eşyadan tutun da sanayi mallarına kadar Türkiye’den satıyoruz. Otomobil ihracatımız, Türkiye’nin ihracat kalemleri içerisinde, en büyüğü olmuş vaziyette.

Şüphesiz ki, ülkemizin takip ettiği politikalar, dışarı çok büyük bir güven verdiği için, Türkiye’ye büyük bir sermaye akımı da vardır. Son 10 sene içerisinde değerli konuklar, Türkiye’ye gelen yabancı sermaye yatırımı 150 milyar dolardır. Geçen sene, 12 milyar doların üzerinde yatırım gelmiştir ki, durgun olan bir sene idi. Bütün bunlar, şunu göstermektedir ki: Türkler rekabetten çekinmemektedir. Aynı şekilde, Türk özel sektörü de Türkiye dışında yine çok faaldir. Türk özel şirketlerinin dışarıdaki yatırımları 30 milyar dolar civarındadır. Özellikle Türk müteahhitleri, Türkiye dışında 275 milyar dolarlık projeyi tamamlamışlardır. Bütün bunlar, şunu göstermektedir ki: Dışa açılmaktan ve diğer Türk olmayan yabancı gördüğümüz yatırımcıları Türkiye’ye davet etmekten hiç çekinmemekteyiz. Bu anlamda kendimizde bir özgüven oluşmuş vaziyettedir. Bütün bunların neticesinde de son on sene içerisinde, Türkiye’nin ekonomik büyümesi, ortalama yüzde 5,5 olmuştur. Dünyanın yaşadığı, büyük finans krizlerini de düşündüğümüzde, bu on sene içerisinde ortalama yüzde %5,5’luk büyümenin gayet değerli olduğu takdir edilecektir.

Bütün bu noktalara gelirken, Türkiye komşularıyla ilişkilerine çok önem vermiştir. Bütün komşularımızla, ticaret, ekonomik işbirliği tabii ki önceliğimizdir. Bu bağlamda, İran ile olan ticaretimiz bir önceki sene 20 milyar doları geçmişti. Ama daha sonra, geçen sene 15 milyar dolar civarına geriledi maalesef. Bu, bizim 30 milyar dolarlık azmimizi, hedefimizi asla kırmamalıdır. İran ve Türkiye’nin potansiyeli, 30 milyar dolarların üstündedir. Buna, Türk ve İranlı tüccarlar vakıftır. İstanbul’daki Tahtakale, Sultanhamam neyse, Tahran’ın çarşısı da aynı şekilde, aynı heyecan, aynı dinamizm ve aynı müteşebbislik ruhunu taşımaktadır. Yeter ki değerli biraderim, biz Türk ve İranlı iş adamlarının önünü açalım.

Devletlere düşen, hükümetlere düşen, alt yapıyı hazırlamaktır, iş yapmaktır. Alt yapı nedir? Alt yapı önce hukuki alt yapıdır. Ticaret anlaşmalarını imzalamak, gümrük anlaşmalarını imzalamak, hukuki düzenlemeleri yapmaktır. Aslında Türkiye ile İran arasındaki bu ahdi hukuki alt yapı tamamlanmış vaziyettedir. İkincisi nedir? Bunun uygulanmasını temin etmektir. Bunun uygulanmasında gerek burada gerek İran’da, pratikte zorluklarla karşılaştığımız, bu bir vakıadır. Bu uygulamayı gerçekleştirmemiz lazım.

Dün de sizlerle gayet samimi bir şekilde paylaştım, şöyle bir intiba oluşuyor: Türkler ve İranlılar çok konuşuyorlar, anlaşıyorlar, çok güzel hedefler koyuyorlar, ama bunu uygulamaya geçiremiyorlar. Bu intibayı muhakkak yıkmamız lazım. Bu intibayı yıkmamız için, sizin bu seferinizin, ziyaretinizin önemli bir dönüm noktası olacağına inanıyorum. Çünkü neredeyse kabinenizin tamamıyla geldiniz buraya. Ve Türkiye’den de bütün kabine üyeleriyle, Sayın Başbakanla bir araya geldiniz, bütün detayları konuştunuz. Ayrıca baş başa da siyasi konuları hep konuştuk. Dolayısıyla bu intibayı, bu anlayışı yıktıktan sonra, meşru bir şekilde herkesin kazancını da saygıyla karşılamamız lazım. Ve bu karşılıklı “kazan-kazan” ilkesi çerçevesi içinde olacaktır muhakkak ki.

Diğer bir nokta da şu tabii ki: Bu iradeyi açıkça gösterdiğimizde, fiziki alt yapıları kolaylaştırmak. Ulaşım ki, siz buna çok önem veriyorsunuz, dün çok dikkat çektiniz. Karadeniz’i Akdeniz’i Tahran’a demiryollarıyla, karayollarıyla niye birleştirmeyelim, -eninde sonunda bu olacak da- niçin daha erken olmasın bunlar? Havayollarını ne kadar sıklaştırırsak, şehirlerimizi birbirine havadan ne kadar çok bağlarsak, o kadar çok iş yaparız. İnsanlar kolay gider gelirler. Gümrüklerimizi standartlaştıralım. Niçin gümrüklerde, insanlar ve eşyalar vakit kaybetsin? Her şey, hukuki bir nizam içerisinde, düzenli bir şekilde, süratli bir şekilde yapılabilir. Biz, birbirimize bu kadar komşuyuz. En zor mesele, aslında sınır meselesi. Biliyorsunuz, sınır meseleleri yüzünden, kavgalar, savaşlar, küslükler çıkar. Bizim ise 400 yıldır, barış içerisinde, karşılıklı iradeyle kurduğumuz sağlam bir sınırımız var. En zor meseleyi gerçekleştirdikten ve 400 sene en ufak bir şüphe uyandırmadıktan sonra, niçin ticaretimizi hızlandırmayalım? Niçin yatırımları, ortak yatırımları, sonuna kadar teşvik etmeyelim? Bunların hepsinin gerçekleşebileceğine inanıyorum.

Bunun için muhakkak ki, hukuki düzenlemeler ve güven çok önemlidir. Türkiye’de iş yapan İranlı bir tüccar veya yatırımcı, hiçbir tereddüdü olmamalıdır ki, bir Türk iş adamıyla bir İranlı iş adamına aynı muamele yapılır. Sadece haklı ve haksıza göre muamele edilir. Eğer Türk iş adamı İranlıya karşı haksızsa, muhakkak ki Türk hukuku ve mahkemeleri, İranlıya “sen haklısın” diyebilmeli. Aynı şekilde İran’da da aynı güven ortamını oluşturduğumuzda, orada da bir Türk ve İranlı iş yaparken, olur ya herhangi bir şekilde bir anlaşmazlıkları söz konusu olduğunda, mahkemeye gittiklerinde sadece haklı kimse, ona göre karar verebilme güveni oluşturulduğunda, inanıyorum ki milyarlarca dolar Türkiye’ye gelecek, milyarlarca dolar İran’a gidecektir.

Türkiye pazarı, sadece Türkiye sınırıyla ilgili değil. Türkiye pazarı dediğimizde; Türkiye’den, ta İngiltere’ye, Hollanda’ya kadar, Fransa’dan Almanya’ya Bulgaristan’a kadar, gümrüksüz mal satılan bir ortam. Bu İranlı yatırımcılar için büyük bir avantaj. Türkler için de İran kendi başına zaten çok büyük bir pazar. Ve İran’ın komşuları, İran Asya’ya açılan çok büyük bir kapı. Bütün bunları sonuna kadar gerçekleştirebileceğimize inanıyorum. Bütün bunlar için de önce tabii ki siyasi irade geçerli. Siyasi iradelerimizi bugün tekrar yenilediğimize göre, siz değerli iş adamlarıyla, değerli hanımefendilerle - Türklerin ve İranlıların arasında çok sayıda iş hanımını, yatırımcıyı görüyorum- bir araya gelmemizin sebebi; sizleri daha çok teşvik etmek, daha çok iş yapmanızı sağlamaktır. Sizler ne kadar çok iş yaparsanız, İran’da ve Türkiye’de o kadar çok gelir artar, istihdam artar, ihracat artar ve sonunda her iki ülke “kazan-kazan” ilkesi içerisinde ileriye doğru giderler.

Ben bu ziyaretin bu konularda büyük bir ivme kazandıracağına inanıyorum. Tekrar, Değerli Kardeşim Ruhani’ye “Türkiye’ye hoş geldiniz” diyorum. Türkiye ve İran arasındaki ilişkilerin, çok güçlü bir şekilde, ileriye taşınacağına olan inancımı da bir kez da yineliyorum. Hepinize sevgi ve muhabbetler sunuyorum. Sağ olun.

Yazdır Paylaş Yukarı