İran Cumhurbaşkanı Sayın Hasan Ruhani Onuruna Verdikleri Resmi Akşam Yemeğinde Yaptıkları Konuşma

09.06.2014
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Aziz Biraderim, Cumhurbaşkanı Sayın Ruhani,

Değerli Bakanlar,

Saygıdeğer Misafirler,

On sekiz yıllık bir aradan sonra Ankara’ya gelen ilk İran Cumhurbaşkanı olan siz,  Zat-ı Devletleri'ni ve heyetinizin kıymetli üyelerini ülkemizde ağırlamaktan kıvanç duyuyorum.

Ziyaretiniz, benim 2011 yılında ülkenize gerçekleştirdiğim ziyaret gibi tarihi önemdedir. İran kültür ve uygarlığının seçkin eserlerini hayranlıkla incelediğim ziyaretimin güzel hatıralarını hala muhafaza ediyorum.

Bu anlamlı vesileyle ülkemize gelen siz İranlı misafirlerimize en samimi hislerimle hoşgeldiniz diyorum. Ayrıca, İran Milli Futbol Takımına birkaç gün sonra Brezilya’da başlayacak Dünya Futbol Kupası’nda vereceği mücadelede başarılar diliyorum.

Kıymetli Misafirler,

Türkiye ile İran halkları, iki eski dost ve kardeştir. Ülkelerimiz, iki kadim komşudur. İlişkilerimiz gücünü, ortak tarihimiz boyunca birbirini zenginleştiren değerlerimizden ve halklarımız arasındaki derin beşeri ve kültürel bağlardan almaktadır.

Bu çerçevede, 1639’dan bu yana değişmeyen Türkiye-İran sınırının mazisi ise, başka birçok ülkenin tarihlerinden eskidir. 400 yıla yakın geçmişi bulunan ortak sınırımız, bölgemizde dış müdahale olmadan belirlenmiş ender sınırlardandır.

Bu köklü müktesebat, günümüzde de ilişkilerimizin ilerletilmesi için kıymetli bir hazine teşkil etmektedir.

Son dönemde bu temelde artan üst düzey temaslarla ilişkilerimizde güçlü bir ivme yakalandığını memnuniyetle müşahede ediyoruz.

Ziyaretinizin, çok yönlü ilişkilerimizin, halklarımızın ortak çıkarları doğrultusunda geliştirilmesine önemli katkılar sağlayacağına olan inancım tamdır.

Özellikle ekonomi, ticaret, ulaştırma, enerji, inşaat ve turizm gibi alanlarda işbirliği potansiyelimiz geniştir. Karşılıklı ve ortak yatırımlar için fırsatlar fazlasıyla mevcuttur. Ticaretimizin, daha da çeşitlendirilmesi gerekir. Bu zengin ve çok boyutlu potansiyeli gerektiği gibi değerlendirmeleri için iş adamlarımızı ve müteşebbislerimizi teşvik etmeyi sürdürmeliyiz.

Öte yandan, halklarımız arasındaki beşeri bağları daha da pekiştirecek adımların atılmasını öneririm. Kültür Merkezlerimizin dil, edebiyat, sinema ve mimari alanlarında faaliyetlerinin yoğunlaştırılması, ilişkilerimizin geleceğine yapacağımız en önemli yatırım olacaktır. İsfahan, Konya ve benzeri şehirlerin simgelediği ortak kültür miraslarımızın daha iyi korunması için tecrübe değişimi, iki ülkeye de fayda getirecektir.

Nitekim, 2009 yılında Topkapı Sarayı Müzesinde, İran Milli Müzesiyle işbirliği halinde düzenlemiş olduğumuz “İran Uygarlığının Onbin Yılı/Ortak Mirasımızın İkibin Yılı” başlıklı olağanüstü önemdeki sergi, geçmişte yatan ilişkilerimizin bugün de bilincinde olduğumuzu sergiyi gezen yerli ve yabancı binlerce kişiye bir kez daha göstermiştir.

Ziyaretiniz vesilesiyle ilk toplantısı düzenlenen Yüksek Düzeyli İşbirliği Konseyi, tüm bu alanları kapsayan işbirliğimizin sistematik bir çerçevede ilerletilmesini sağlayacaktır.

Sayın Cumhurbaşkanı,

Türkiye-İran ilişkilerinin yakın bir diyalogla sağlıklı zeminde ilerlemesi, halklarımızın olduğu kadar bölgemizin huzur, istikrar ve refahı bakımından da önem taşımaktadır. Bu doğrultuda müştereken atacağımız yapıcı adımlar, etnik ve mezhep temelli ayrışma senaryolarına karşı verilecek en güçlü cevabı teşkil edecektir.

Zat-ı Devletleri’nin BM 68. Genel Kurulu’na sunduğu “Şiddete ve Aşırıcılığa Karşı Bir Dünya” başlıklı karar tasarısı, bu cümleden çok önemli bir adımdır. Türkiye, bu tasarıya kuvvetli destek vermiştir.

İslam İşbirliği Teşkilatı, Ekonomik İşbirliği Teşkilatı ve D-8 gibi İslam âleminin birlik ve beraberliğinin pekiştiren önemli platformların yanısıra, Türkiye ve İran, Afganistan merkezli İstanbul Süreci gibi önemli çok taraflı girişimler temelinde de işbirliği yapmaktadırlar.

Bu verimli işbirliğini sonuç odaklı bir yaklaşımla diğer bölgesel konulara da yoğun biçimde teşmil etmeliyiz.

Suriye’deki trajedinin bir an önce sona ermesi, Irak’ta istikrarın tesisi, terörizm tehdidinin ve mülteci sorunlarının bertaraf edilmesi, Filistin meselesinin Ortadoğu Barış Süreci çerçevesinde adil ve kalıcı çözüme kavuşturulması ancak hepimizin samimi, yapıcı ve ortak katkılarda bulunmasıyla mümkün olacaktır.

Tüm bu sıkıntılar karşısında bölgemizde akan kanın durdurulması ile zengin tabii ve beşeri kaynaklarımızın ihtilaflar için değil, kalkınma ve refahımızın arttırılması için kullanılması vizyoner bir yaklaşım gerektirmektedir.

Böyle bir vizyon, bölgemizde iyi komşuluk, içişlerine karışmama, sınırlara saygı temelinde bir işbirliği ve dayanışma ruhunun hakim olmasını ve bunun mekanizmalarının tesisini içermelidir.

Bu vizyon ayrıca, halklarımızı ekonomik ve siyasi reformlar yoluyla layık oldukları daha adil ve insan haklarına dayalı bir ortama taşımamızı da öngörmelidir.

Köklü medeniyetlerin mirasçısı olan Türkiye ile İran, güçlü devlet gelenekleriyle, böyle bir bölgesel vizyonu ortaya koyacak basiret ve sağduyuya sahiptir.

Bu doğrultudaki gayretlerimizden verimli neticeler alınması, İran’ın nükleer programıyla ilgili sorunun nihai olarak çözülmesiyle çok daha kolay olacaktır.  Bu konuda son dönemde başarıyla yürüttüğünüz diplomatik müzakereler, barışçıl bir çözüme ulaşılması için önemli bir fırsat penceresi sunmaktadır.

Bu düşüncelerle, son yıllarda muazzam bir ivme kazandırılan dostane ilişkilerimizin tüm boyutlarıyla gelişmeyi sürdüreceğine olan inancımı yineliyorum.

Zat-ı Devletlerinin “aşırılıkları sona erdirelim, ılımlılıktan başka çaremiz yoktur” şeklindeki veciz çağrısını ortak kültür mirasımızın sembollerinden biri olan Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin asırları aşan felsefesinin günümüzdeki bir yansıması olarak görüyorum.

Bu duygularla, Zat-ı Devletleri’ne ve heyetinizin kıymetli üyelerine sağlık ve mutluluk, dost ve komşu İran halkına esenlik ve refah diliyorum.

Yazdır Paylaş Yukarı