"Atlantic Council" Ekonomi ve Enerji Zirvesi Açılışı’nda Yaptıkları Konuşma

21.11.2013
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Majesteleri Lüksemburg Büyük Dükü,

Saygıdeğer Bakanlar,

Kıymetli Misafirler,

 

Atlantik Konseyi tarafından beşincisi düzenlenen Ekonomi ve Enerji Zirvesi’nin açılışında böyle seçkin bir heyetle  beraber olmaktan duyduğum mutluluğu ifade etmek istiyorum ve hepinize hoşgeldiniz diyorum.

Bu önemli etkinliği İstanbul’da düzenleyen Atlantik Konseyi’ne ve emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Kamu ve özel sektörden üst düzey katılımla tertiplenen bu yılki Zirve’de enerji dinamiklerinde meydana gelen değişiklikleri, Güney Gaz Koridoru’nu, küresel ekonomik kalkınmayı, Modern İpek Yolu’nu ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu geniş coğrafyada vuku bulan güncel gelişmeleri tüm boyutlarıyla ele alacaksınız.

Zirve kapsamında düzenlenecek panellerin, ufuk açıcı tartışmalara zemin oluşturacağına inanıyor ve başarılı bir etkinlik diliyorum.

 

Değerli Misafirler,

 

Enerji ve ekonomi gibi birbirleri için vazgeçilmez ve tamamlayıcı nitelikteki iki kavramı, küresel ve bölgesel düzeyde çok önemli gelişmelerin yaşandığı bir konjonktürde tartışıyoruz.

Bugün, küresel jeopolitiğe iki güncel gelişme yön vermektedir.

Bir yanda, ABD ve Avrupa başta olmak üzere, tüm dünyayı tesiri altına alan ve henüz içinden çıkamadığımız ekonomik krizin yansımaları yeralmaktadır.

Diğer yanda ise, Kuzey Afrika ile Ortadoğu’nun çehresini değiştirmeye namzet, ancak sonuçlarını şu anda kestirmekte zorlandığımız bir tarihi değişim ve dönüşüm süreci bulunmaktadır.

Bölgesel ve küresel barış ve istikrar ile güvenlik, büyük ölçüde bu sürecin ne yönde şekilleneceğiyle doğrudan bağlantılı olacaktır.

Bu açıdan bakıldığında, herhangi bir ülkedeki iç çatışmanın etki ve yansımalarının, sadece o ülkeyle sınırlı kalmadığını, tüm bölgenin istikrarına tehdit oluşturduğunu, Suriye örneğinde olduğu gibi hepberaber görüyoruz.

Bu vesileyle buradan bir uyarıda bulunmak istiyorum ve dikkat çekmek istiyorum. Krizlere zamanında ve gerektiği gibi müdahale edilmediği her durumda, Suriye gibi acı örnekler yaşanması kaçınılmazdır. İki yıl öncesine kadar herhangi bir kimsenin telaffuz ettiğinde inanamayacağımız sayıda insanın hayatını kaybetmesi, çok acı ve vicdanları sarsan bir durumdur.

Dolayısıyla, ‘’krizler ertelenebilir’’ anlayışının herkes için olumsuz sonuçlar doğuracak daha büyük krizlere yol açacağını görmek gerekmektedir.

Bugün kendi coğrafyasından ve sınırlarından uzak gördüğü bir kriz karşısında, adeta gözünü kapatanların, çatışmaların ve terörün kendi topraklarına ve ülkelerine bir gün muhakkak sıçrayacağını, hayat tarzlarını tehdit edeceğini görmeleri gerekir.

Diğer taraftan, bir ülkedeki istikrar sorununun bölgesel ve küresel ekonomik dengelere de olumsuz yansıması muhakkak olacaktır.

Hepimizin çok iyi bildiği gibi, hidrokarbon kaynaklarına sahip ya da mücavir ülkelerde çıkan bir çatışma, enerji fiyatlarında hızlı yükselişlere yol açmakta; dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın, insanların ekonomik refahına doğrudan olumsuz etkide bulunmaktadır.

Bu genel tespitlerden sonra, birbiriyle doğrudan bağlantılı enerji ve ekonomi konularına değinmek istiyorum.

 

Değerli misafirler,

 

Enerji güvenliği, çeşitliliği ve enerji kaynaklarına güvenli ve makul fiyatlarla erişim, her ülke için artık bir ulusal çıkar ve güvenlik konusu haline gelmiştir.

Bu itibarla, bu mesele, sadece ülke içi ekonomik dengeleri ve ekonomik büyüme, refah, sürdürülebilir kalkınma gibi dinamikleri değil; devletler arasındaki ilişkilerin doğasını, ittifak ilişkilerini, dış politika tercihlerini ve savunma politikalarını etkileyecek bir nitelik kazanmıştır. Dolayısıyla, enerji güvenliği, uluslararası gündemde öncelikli maddelerden birisi olmaya devam edecektir.

 

Değerli Katılımcılar,

 

Yenilenebilir ve kaya gazı gibi konvansiyonel olmayan enerji kaynaklarının vaat ettiği büyük potansiyele rağmen, insanoğlunun orta vadede hidrokarbon kaynaklarına olan bağımlılığının da süreceğini anlıyoruz ve bunu görüyoruz.

Yapılan projeksiyonlar, en azından 2040’lı yıllara kadar bütçelerimizin temel girdisini fosil yakıtların oluşturacağına işaret etmektedir.

Bu şartlar altında, fosil yakıtların güvenilir ve sürdürülebilir farklı kaynaklardan, olabildiğince çeşitlendirilmiş güzergâhlar üzerinden, uygun fiyatta ve kesintisiz olarak akışının, enerji güvenliğinin ana hedefi olmayı sürdüreceğini göstermektedir. Bu durum, Orta Doğu, Rusya, Kafkasya, Orta Asya ve OPEC merkezli enerji üretiminin önemini koruyacağına da işaret etmektedir.

Bir diğer önemli husus, nükleer enerjiye olan ihtiyacın süreceğidir. Fukushima’ da yaşanan son facia, bazı ülkeleri nükleer santrallerini kapatma kararı almaya sevketmişse de, genel eğilim, yeni nesil teknolojilerle nükleer enerjiye yatırım yapmayı sürdürmek yönündedir.

Bununla beraber, son yıllarda küresel enerji görünümünde büyük çaplı değişimlere de şahitlik ediyoruz. Bu kapsamda dünya enerji haritası değişmekte ve enerji alanında yeni aktörler ortaya çıkmakta, talebin hızla arttığı görülmektedir. Ayrıca, oyun değiştirici büyük gelişmeler meydana gelmektedir.

Daha önce çeşitli vesilelerle dile getirdiğim üzere, komşumuz Irak, küresel enerji denkleminde çok daha büyük bir rol oynamaya hazırlanmaktadır. Uluslararası Enerji Ajansı, 2035’e giden süreçte Irak’ın, dünya petrol üretimindeki toplam artışın %45’ini gerçekleştireceğini tahmin etmektedir. Irak’ın, 2030’larda Rusya’nın önüne geçerek, dünyanın ikinci büyük petrol ihracatçısı olması beklenmektedir.

Geliştirilmesi ciddi şekilde ihmal edilen doğal gaz kaynakları bakımından da Irak, son derece önemli bir ülkedir. Irak’taki doğal gaz kaynakları, aynen petrolde olduğu gibi, paralel şekilde geliştirilmeli ve dünya enerji güvenliğine daha çabuk katkı verecek hale getirilmelidir.

Bir diğer önemli gelişme, ABD ve Kanada’da konvansiyonel olmayan enerji kaynaklarının en önemlilerinden olan kaya gazının yaygın şekilde kullanılmasının önünün açılmasıdır. Latin Amerika, Meksika, Çin ve Avustralya’ da devasa rezervler bulunduğu tahmin edilmektedir. Bu yeni gelişmenin, dünya sıvılaştırılmış doğal gaz piyasasını doğrudan etkileyeceği de açıkça görülmektedir.

Bu durum, şimdiye kadar Doğu-Batı ve Güney-Kuzey istikametinde şekillenen enerji denklemini, uzun vadede kapsamlı bir dönüşüme tabi tutmaya adaydır. O kadar ki; kaya gazı devrimi olarak da nitelendirilen bu yeni kaynak, çevresel ve teknolojik sınamalar karşısında rüştünü ispat edebildiği takdirde, küresel enerji jeopolitiğinde yeni bir milat teşkil edebilecek potansiyeldedir.

Böyle bir dönüşüm olduğu takdirde, yine hatırda tutulması gereken bir diğer gerçek de, stratejik anlamda öneme sahip enerji kaynaklarının, değerini hiç bir zaman kaybetmediğidir. Bir başka deyişle, örneğin kömürden petrole geçildiğinde kömür önemini tamamen kaybetmemiştir.

Önümüzdeki bir diğer mesele de, çevreye duyarlı karbon yakalama teknolojilerinin ekonomide yeni uygulama alanlarına entegre edildiği temiz kömür teknolojilerinin geliştirilmesi zorunluluğudur.  Kanaatimce, bu son husus iklim değişikliği sorunu bağlamında, küresel anlamda olduğu kadar, çok büyük ve zengin kömür kaynaklarına sahip ülkemiz bakımından da büyük önem arzetmektedir.

Son olarak, iklim değişikliği ve çevresel etkenler yüzünden son yıllarda enerji verimliliği ve enerji tasarrufu ile yenilenebilir enerji kaynaklarının önemini de göz ardı etmemek gerekir. Özellikle enerji verimliliği açısından yapılan çalışmalar ne kadar çok büyük kaynağın tasarruf edildiğini çok açıkça göstermektedir. O bakımdan belki yeni kaynakları kullanmak yerine kullandığımız kaynakların çok daha verimli ve etkin şekilde kullanılmasına yönelik çalışmaları, araştırma-geliştirme çalışmalarının ve bunları desteklemenin çok önemli olduğunu bir kez daha burada vurgulamak isterim. Kendi ülkem açısından da bunun çok önemli olduğunun farkındayız ve bakanlık bu konuda önemli çalışmalar yapmakta.

Güneş, rüzgar, jeotermal ve hidroelektrik, sürdürülebilir kalkınma hedefleyen her ülkenin enerji sepetinde artan bir ağırlığa sahip olmalıdır.  Dünyamızın yaşanabilir bir gezegen olarak gelecek nesillere bırakılabilmesi hedefiyle, bu kaynakların geliştirilmesine hız kesmeden, bilakis artan ölçüde yatırım yapmaya ve bilimsel teknolojiler geliştirmeye devam etmeliyiz. Ar-Ge ve inovasyon faaliyetlerinin geleceği, bu sektörün küresel enerji denklemindeki payı üzerinde belirleyici olacaktır.

 

Kıymetli Misafirler,

 

Konuşmamın bu bölümünde, çifte kırılgan bir mahiyet arzeden küresel ve bölgesel dinamikler karşısında, Türkiye’nin istikrar, sürdürülebilir kalkınma ve enerji güvenliğine yaptığı katkılara da değinmek istiyorum.

Türkiye dünyanın en büyük 17. ekonomisine sahiptir. Dünya ortalamasının neredeyse üç katı hızla artan enerji talebinin, 2023 yılında şimdikinin iki katına çıkması beklenmektedir. Bu nedenle Türkiye, dünya enerji güvenliğini geliştirerek, sürdürülebilir ve kapsayıcı ekonomik büyümenin teminine yönelik çalışmalara kararlılıkla katkı sağlamaktadır.

Bu kapsamdaki çalışmalarımızı, Enerji Bakanımız Sayın Taner Yıldız, eminim ki sizlere kapsamlı şekilde anlatacaktır. Bu nedenle, detaylara girmek istemiyorum. Ancak, önem verdiğim bir konuya da değinmekte yarar görüyorum.

Başta Azeri gazı olmak üzere, orta ve uzun vadede Kafkasya, Orta Asya ve Ortadoğu kaynaklı doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya nakli konusunda Türkiye’nin dahil olduğu ve geliştirdiği stratejik projeleri şüphesiz yakından takip ediyorsunuz.

Bu projelerin, kendi enerji güvenliğimizin sağlanmasının yanısıra, Avrupa’nın da güvenlik, istikrar ve refahının pekiştirilmesine yardımcı olacağına inanıyoruz.

Bu konudaki tüm katkılarımıza rağmen, AB ile üyelik müzakerelerimizde tıkanan fasıllardan birinin de enerji olmasının ne kadar büyük bir çelişki ve talihsizlik olduğunu vurgulamakta yarar görüyorum. Bu çelişkiyi gidermesi gereken taraf, kuşkusuz AB’dir ve AB’li dostlarımızın bu gerçeğin farkında olduklarına inanıyorum.

Diğer taraftan, Doğu Akdeniz’de keşfedilen ve hâlihazırda 3,5 trilyon m3 civarında tahmin edilen doğal gaz kaynakları konusu da büyük önem taşımaktadır.

Bu kaynakların, bölgede süregelen istikrarsızlıkların ve Kıbrıs dahil bölgesel problemlerin çözümüne katkı sağlayacak şekilde çıkartılmasını; refah ve karşılıklı bağımlılık yaratacak projeler temelinde istifadeye sunulmasını arzu ediyoruz. Şüphesiz, bu kaynakların Avrupa pazarlarına nakli için en makul ve gerçekçi alternatif Türkiye güzergahıdır. Bu itibarla, Doğu Akdeniz’deki kaynaklar meselesini, bölgeyi gerçek bir istikrar, refah ve işbirliği havzası haline getirebilecek; bölgesel ve küresel ekonomi ile enerji jeopolitiğini olumlu yönde etkileyecek bir perspektifle ele almamız gerektiğini düşünüyorum.

Bu vesileyle, Türkiye’nin etkin, kapsayıcı, kapsamlı ve hukuki bakımdan bağlayıcılığı olan uluslararası bir iklim değişikliği rejimi oluşturulmasına yönelik taahhüdünün de altını çizmek isterim. Tüm aktörlerin bu yöndeki taahhütlerine dünyamızın ihtiyacı vardır.

 

Saygıdeğer Katılımcılar,

 

Türkiye, küresel ekonomi ve enerji jeopolitiği bakımından merkezi konuma sahip bir ülke niteliğindedir.

Hayata geçirdiğimiz ve çalışmalarını sürdürdüğümüz tüm projeler, Türkiye’nin içinde bulunduğu geniş coğrafyanın siyasi, sosyal ve ekonomik görünümünü olumlu yönde değiştirme amacına matuftur.

Bizim bu çalışmaları sürdürdüğümüz konjonktürde, uluslararası sistemin dayandığı temel varsayımlar da değişmeye başlamıştır. Yeni küresel düzenin temel parametreleri arasında güvenlik, refah ve barışın bölünmezliği,  öncelikli bir yere sahip olacaktır. Enerji de bu parametrelerin ayrılmaz ve önemi giderek artan bir parçasıdır.

Bu şartlar altında, uluslararası işbirliği ve dayanışma, çok daha büyük önem kazanmaktadır.

Ortaya çıkan risk ve tehditlerin bertaraf edilmesi ve fırsatlardan azami ölçüde faydalanılmasında anahtar kavram demokratik ve küresel değerler etrafında  “bölgesel işbirliği”dir.

Türkiye’nin içinde yeraldığı tüm ikili ve çok taraflı projelerin temelinde yatan ilke ve başarısının sırrı da budur.

Karşılıklı çıkarları gözetmek suretiyle hayata geçirmeye çalıştığımız projeler, ancak mevcut işbirliği mekanizmalarından etkin bir şekilde istifade edilmesi ve daha kapsamlılarının ihdas edilmesiyle mümkün olabilecektir.

Türkiye, bölgesel sahiplenme, ortaklık ve işbirliği ruhu içinde çevremizde yeralan ülkelerin ve diğer küresel ortaklarımızın yararına ekonomik değer üreten projeler geliştirmeyi ve bunları kararlılıkla hayata geçirmeyi sürdürecektir. Irak ve bütün bölümleriyle yaptığımız son temaslar, son yakınlaşmalar doğrusu bunun çok açık örneklerinden birisidir.

 

Değerli katılımcılar,

 

Bu düşüncelerle, bu konferansın ve bu platform vesilesiyle sunulan tebliğlerin hepsinin ufuk açıcı olacağına inanıyorum ve katılımın yüksek olması, dünyanın dört bir yanından ABD ve Irak gibi enerjinin en önemli kaynaklarına sahip olan ülkelerin değerli temsilcilerinin burada olmasını çok önemsiyorum ve toplantı süresi içerisinde ortaya çıkacak değerli düşüncelerin, fikirlerin herkese çok büyük fikirler vereceğini; yeni politikaların oluşturulması, yeni projelerin hayata geçirilmesinde çok büyük katkısı olacağına inanıyorum.

Ve tekrar herkesi katılımlarından dolayı tebrik ediyorum ve başarılar diliyorum.

 

 

Yazdır Paylaş Yukarı