Kıymetli Misafirler,
Bayanlar ve Baylar,
Türk-Amerikan İş Konseyi tarafından düzenlenen bu harika etkinlikte sizlere hitap etmekten son derece mutluluk duyuyorum ve bu organizasyona ev sahipliği yapan Türk-Amerikan İş Konseyi’ne teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Biliyorum ki birçoğunuz Türkiye ve ABD arasındaki mevcut bağları geliştirmek için büyük bir özveri ve istekle emek verdiniz. İki ülke de sizin bu özverili çabalarınızdan faydalanmıştır. Sizleri çok takdir ettiğimizi bilmenizi isterim.
Kıymetli Misafirler,
Konuşmama, Türk-Amerikan ilişkilerinin kısa bir özetiyle başlamak istiyorum.
Yakın birer müttefik ve ortak olduğumuz hepimizin malumu. Onlarca yıldır, birbirimizin güvenliği adına hayati önemde ülkeler olduk. Soğuk Savaş dönemi boyunca birçok zorluk ve problemlere karşı yan yana durduk. Sonraki dönemde daha da yakınlaştık.
Ortaklığımız, zor zamanlarda ve sıkıntılı dönemlerde ne denli önemli olduğunu ispat etmiştir.
Bugün, bu ilişki ortak değerlere ve bölgesel ve küresel seviyedeki olumlu değişim gündemine dayanmaktadır. Bu, Başkan Obama’nın Türkiye’ye yapmış olduğu ilk denizaşırı ülke ziyaretinde “model ortaklık” olarak adlandırdığı bir ilişkidir.
Gerçekten, ülkelerimiz kıtalarla ve okyanuslarla birbirinden ayrılmış olmasına rağmen, demokrasi, insan hakları ve özgürlük gibi değerlere sadık iki ülke olarak birbirine bağlıdır.
Şurası açıktır ki, ortaklığımız günümüz gerçeklerini de yansıtmalıdır.
Bugünün uluslararası ortamı şu ana kadar görülmemiş bir değişim, küreselleşme ve artan bir şekilde karşılıklı bağımlılıkla şekillenmiştir.
Bugünkü dünya, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, hesap verebilirlik, şeffaflık, iyi yönetişim ve serbest piyasa ekonomisinin istikrar ve refahın sürekliliği için en iyi formül olduğu bir dünyadır.
Ne var ki, sözleri eyleme dökmek o kadar da kolay bir iş değildir. Bu küresel dönüşüm hızı beraberinde belirsizlikler, riskler ve istikrarsızlık faktörlerini de getirmektedir.
Böyle bir dünyada, ilişkimiz sadece stratejik bir ilişki olarak kalmamalıdır. Bu ilişki geniş, çok yönlü ve yeni şartlara uyum sağlayabilen bir ilişki olmalıdır.
Kıymetli Misafirler,
Bu açıdan ilerleme yavaş ve istikrarlıdır. Şimdiden, bu konuda önemli gelişme işaretlerini gözlemlemiş bulunuyoruz. 2012’de ABD ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi 20 milyar doları geçti. Bu, 2 yıl öncesine göre % 30 oranında bir artış demektir. Ancak, en büyük müttefikimiz olmasına rağmen, ABD hala en büyük ticari ortağımız değil.
Yatırımlar açısından ise, Amerikan şirketleri son 10 yılda Türkiye’de 8.4 milyar dolarlık bir yatırımda bulunmuşla. Bugün, ABD, Hollanda ve Avusturya’dan sonra Türkiye’deki en büyük 3. yatırımcı ülke konumundadır. Burada da, daha fazla yatırım için boş alan söz konusudur.
Turizm konusuna gelince, iki ülke de şu anda turistlerimizin en çok ziyaret ettiği destinasyonlar arasında değil. Ülkelerimiz arasındaki mevcut ekonomik, ticari ve yatırım ilişkilerinin, gerçek potansiyelimizin sadece küçük bir parçasında gerçekleşmekte olduğunu söylersem, eminim sizler de benimle hemfikir olursunuz.
Türk-Amerikan stratejik ilişkileriyle ekonomik ilişkileri arasındaki bu farklılık gerçekten dikkate değer.
Mesela, Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde rakibi olan Rusya’yla ticaret hacmi 40 milyar doları geçmiş bulunmaktadır. Tek başına bu rakam bile mevcut ekonomik ilişkilerimizi model ortaklık ruhuna uygun bir seviyeye yükseltmemiz gerektiğini göstermektedir.
Zira, bunun için devasa bir potansiyel mevcut. ABD, bugün dünyanın en büyük ekonomisi konumunda. Türkiye ise, ekonomisi hızla büyüyen ve sanayisi hızla gelişen bir ülkedir. Türkiye, ekonomik büyüklük açısından dünyada 17. ve Avrupa’da 6. sıradadır.
Amerikan ve Türk firmalarına karşılıklı olarak teşvikler vermememiz için hiçbir sebep yok. Ticaret hacmiyle başlayalım isterseniz. Önümüzdeki on yılda sahip olduğumuzun üzerine koymak için çabalarımızı birleştirmemiz gerekmektedir.
İki ülkede de yatırımları teşvik etmek de ayrı bir gerekliliktir. Bu büyük potansiyelin bir başka alanı da, üçüncü ülkelerde ortak iş yapmaktır.
Bu düşünceyle, Türk ve Amerikan iş çevreleri arasında daha yoğun bir diyalog tesis ederek bir farkındalık yaratmayı amaçlıyoruz.
Bu yüzden, 2011’de, “Stratejik Ekonomik ve Ticari İşbirliği Çerçevesi” adını verdiğimiz Bakanlar düzeyinde bir mekanizma oluşturduk. İki ülkenin ilgili bakanları, bu mekanizma yoluyla, yılda iki kez toplanmaktadır.
Bu mekanizma, ikili ticaret ve yatırım, sektörel işbirliği, üçüncü ülkelerde birlikte çalışma, enerji, tarım, sağlık, altyapı, bilişim ve fikrî mülkiyet hakları gibi konuları içeren çok geniş bir portfolyoya sahiptir.
Bu noktada, siz seçkin işadamlarına buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum: Mevcut ilişkimizi daha da ileriye taşımak ve güçlendirilmiş işbirliğinden azami ölçüde istifade etmek için iki kat çaba gösterin.
Atlantik’in iki yakasında bizler devlet adamları olarak işlerinizi kolaylaştırmak gibi bir sorumluluğumuz olduğuna inanmaktayız.
Bizler, Türkiye’nin, ABD için tercih edilebilir 6 piyasadan biri olarak gösterilmekten memnuniyet duymaktayız. Bundan istifade etmeliyiz.
AB ve ABD arasında Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı Anlaşması tesis edilme çalışmalarını eminim hepiniz yakından takip ediyorsunuzdur. Bu anlaşma, tamamlandığında, dünyanın en büyük serbest ticaret bölgesini ortaya çıkarmış olacak.
Bazıları bu gelişmeye sıcak bakmamakta. Ben şahsen onlardan değilim. Ben, bunu bir fırsat olarak görenlerdenim. Türkiye, 1996’dan beri, AB ile gümrük birliğine sahip bir ülkedir. Ve kesinlikle inanıyorum ki, Türkiye, ABD ve AB aynı ekonomik ortaklık bölgesine aittir.
Ve işte bu yüzden, aynı zamanda, Türkiye ve ABD arasında, ABD ve AB arasındaki anlaşmayla eş zamanlı olarak tamamlanacak bir Serbest Ticaret Anlaşması’nın gerçek bir fırsat olduğunu düşünüyorum.
Bu fikrin üzerinde ısrarcı olacağız. Ancak, bu noktada sizin de desteğiniz gerek. Bu fikri gerçeğe dönüştürmek için bizimle beraber çalışın. Ortaya çıkaracağımız sinerji Türk ve Amerikan halkları için büyük faydalar getirecektir.
Yaratacağı sonuçları bir düşünün: 75 milyon müşterisi olan dinamik bir piyasaya kolayca erişecek ve oradan da sadece 4 saatlik bir uçak yolculuğuyla 1.5 milyarlık nüfusa sahip 50 ülkeye ulaşabileceksiniz. Şüphesiz bu, dünya nüfusunun dörtte birine ve toplamda 23 trilyon dolarlık bir Gayrı Safi Yurt İçi Hasılaya erişim anlamına gelmektedir.
Kıymetli Misafirler,
Türkiye’de neden daha fazla iş yapmanız gerektiğine dair bir kaç sebepten daha bahsetmek istiyorum. Bugün Türkiye, dünyanın gelişmekte olan çekim merkezlerinden biri ve bölgesinde kalıcı bir güç olarak hizmet etmeyi amaçlayan bölgesel bir güç merkezidir.
Türkiye, aynı zamanda Avrupa’ya, Kafkaslara, Orta Doğu’ya ve Kuzey Afrika’ya erişimi olan istikrarlı bir ekonomik ve ticari çıkış yoludur. Şu anda, Türkiye, dünyadaki en dinamik, en hareketli ve en dayanıklı ekonomilerden biridir. Türkiye’nin, 2011-2017 yılları arasında, yıllık ortalama % 6.7’lik bir büyüme oranıyla, en hızlı büyüyen OECD üyesi olması beklenmektedir.
Bütün bunlar, 2001’de yaşadığımız ekonomik krizin ardından uygulamaya başlattığımız yapısal reformlar sayesinde başarılmıştır.
Bugün Türkiye’nin siyasi ve makroekonomik istikrarı son derece sağlamdır. Ekonomik büyüme istikrarlıdır. Bankacılık finans sektörleri son derece iyi bir şekilde denetlenmekte ve yönetilmektedir. Türk ekonomisi, küresel ekonomik kriz sırasında dayanıklılığını ispat etmiştir.
Özetle, bugün Türkiye, risk priminin düşük iş potansiyelinin son derece yüksek olduğu bir ülkedir. Aynı zamanda genç ve dinamik bir nüfusa sahibiz. Türkiye’de yaş ortalaması 29.7’dir.
Aktif işgücü 26 milyon civarındadır-ki bu rakam AB içinde 5. en büyük işgücüdür. Ancak, bu tamamen rakamlardan ibaret değil; çalışanlarımız iyi eğitimli ve büyük bir motivasyona sahiptir.
Ayrıca, son on yılda Türk ekonomisi “sessiz bir devrim” yaşamış ve bilgi temelli gelişmekte olan bir ekonomiye dönüşmüştür. Türkiye, gittikçe artan bir oranda, eğitime, bilim, teknoloji ve inovasyona ve araştırma geliştirmeye yatırım yapmaktadır.
Konuyla ilgili, bazı rakamlardan bahsedecek olursak; ülkemizde yaklaşık 20 milyon akıllı telefon kullanıcısı vardır ki bu rakam bizi bütün Orta ve Doğu Avrupa’da liste başı yapmıştır.
Yine ülkemizdeki, geniş bantlı internet ağına erişim ve sosyal medya kullanım oranları gerçekten son derece etkileyicidir. Son yıllarda, online alışveriş tercihinde ciddi bir artış söz konusudur ancak geleneksel alışveriş alışkanlıkları da aynı oranda yaygın kalmaya devam etmiştir. Bu dinamizm, Amerikan şirketlerinin gözünden kaçmamıştır elbette. Microsoft, Google, Apple, Facebook ve Twitter Türkiye’deki bu kârlı iş fırsatlarından faydalanmışlardır.
E-Bay Türkiye’deki benzer bir kuruluş olan “gittigidiyor.com” adlı siteyi 2011’de satın almıştır. Amazon ise aynı yıl, bir Türk online çiçekçi şirketi, “ciceksepeti.com” u almıştır.
Üretimde ise, Türkiye bugün dünyanın en büyük 16. otomotiv üreticisi ve Avrupa’daki en büyük ticari araç üreticisi konumundadır. Bu sahadaki ihracatımız, 2012’de 19 milyar doları geçmiştir. Gerçekten, “New York şehir taksisi” olmak için yarışan üç modelden ikisi Türkiye’de üretilmiştir-seçilen Ford modeli de buna dahil.
Geçen sene, küresel ekonomik krize rağmen, Türkiye bir rekor kırarak 31.7 milyon turiste ev sahipliği yapmıştır. Dünya Turizm Örgütü verilerine göre, Türkiye, dünyada en çok ziyaret edilen 6. ülkedir. Turizm gelirlerimiz, 2012 yılında 29 milyar doları aşmıştır.
Bu istatistikler detaylı değil sadece bir ipucu vermesi açısından belirttim. Bütün bunlar, Türk iş çevresinin girişimcilik kapasitesini ve son on yılda başarılmış iyi yönetişim atmosferini göstermektedir.
Değerli Konuklar,
Elbette, Gezi Parkı eylemlerinin ve Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da devam etmekte olan çalkantıların Türk ekonomisine ne gibi etkileri olduğunu sorgulayabilirsiniz. Aslına bakılacak olursa, bunu ölçmek oldukça zor zira bu olaylar küresel piyasalardaki olumsuz şartlarla aynı ana denk geldi.
Bu olaylar aynı zamanda, FED Başkanı’nın Mayıs ayında Amerikan para politikasında muhtemel bir değişiklik konusunda yaptığı açıklamaya rastladı. Şüphesiz, bu hepimizi etkiledi ve Türkiye’de buna dahil.
Ancak, başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye’den sermaye çıkışı GSYH’nin sadece küçük bir yüzdesi kadar oldu. Piyasalar ciddi ölçüde daralmadı. Sadece yeniden fiyatlandırma söz konusu oldu. Bu yüzden, sermaye, tahvil ve döviz piyasaları birkaç hafta içinde toparlandı.
Peki bu volatilitenin sona erdiği anlamına mı gelir? Sanırım değil. Kimse, bu durumun ne zaman istikrara kavuşacağını bilmiyor. Ancak, Türk hükümetinin mali politikasının, reel sektörün borç ve çeşitliliğinin ve Türkiye’deki güçlü bankacılık ve finans sisteminin küresel dalgalanmalara karşı son derece hayati aktifler olduğudur. Buna, düşük siyasi riski de ekleyebilirsiniz. Ayrıca, Türk ekonomisinin makro göstergeleri ve temelleri son derece güçlü ve sağlıklıdır. Küresel ekonomik krizden en az etkilenen ülkeler arasındayız. Avrupa’daki çoğu ulusal ekonomiler daralırken, Türk ekonomisi, sadece Çin’e geçilerek, 2010’da % 8.8 ve 2011’de % 9.2 oranında büyüme kaydetti.
En önemlisi de, bu büyüme, 2009’dan beri 5 milyon yeni istihdamı getirdi. Bu rakamlar her şeyi açıklıyor esasen. Elbette, böylesine canlı bir ekonomi ortaklarımıza da dinamik iş fırsatları sunmaktadır.
Kıymetli Misafirler,
Türk iş dünyasında ABD’ye artan bir ilginin olduğunu müşahede etmekten de ayrıca memnuniyet duyuyorum. Umarım bu yeni ilgi iki ülkenin iş çevreleri arasında daha büyük işbirliği imkânlarına kapı açar.
Konuşmamı sonlandırırken, bir kez daha sizleri iş, ticaret, yatırım ve diğer faaliyetleriniz için Türkiye’yi dikkate almaya davet ediyorum. İkili ilişkilerimizin geleceğine umutla bakmaktayız. Ve sizlerle bu parlak geleceği inşa etmek ve paylaşmak istiyoruz.
Teşekkürler.