Kıymetli Misafirler,
Hanımefendiler ve Beyefendiler,
ABD ekonomisine yön veren finansal kurumlardan böylesine seçkin bir grupla bugün bir araya gelmekten dolayı memnuniyetimi ifade etmek isterim.
Konuşmamın başında, bu harika organizasyona ev sahipliği yapan, Merrill Lynch’in son derece yetenekli ve çalışkan ekibine teşekkür etmek istiyorum.
Konuşmamda, ekonomi ve finans alanında Amerikan iş çevreleriyle güçlendirilmiş bir ortaklık tesis etme isteğimizden kısaca bahsedeceğim. Soru-cevap bölümünde, daha detaylı olarak fikir alışverişinde bulunacağımızı umuyorum.
Kıymetli Misafirler,
Konuşmama, Türk-Amerikan ittifakına ne kadar fazla önem atfettiğimizi vurgulayarak başlamak istiyorum. Gerçekten de, Başkan Obama’nın “model ortaklık” olarak tanımladığı bu ilişki, Türkiye’nin dış politikasının temel sütunlarından biridir.
Bu ortaklık demokrasi, insan hakları ve serbest piyasa ekonomisi gibi ortak değerlere ve elbette karşılıklı ve ortak çıkarlara dayanmaktadır.
Küresel ekonomik çalkantı ve belirsizliğin hüküm sürdüğü bu dönemde, ortaklığımızın önemi ve kapsamı artmıştır. Amerika, bugün, Orta Doğu’da istikrardan küresel ekonomik krize kadar çok çeşitli küresel meselelerin ele alınmasında en güçlü ortağımız durumundadır.
Diplomatik temasların kapsamı ve yoğunluğu bakımından ise sahip olduğumuz bu ilişki gerçekten eşsizdir.
Ancak, ikili ilişkilerimizin lokomotifi artık sadece Türkiye-ABD stratejik, diplomatik veya güvenlik işbirliği değildir. Bu ilişkiyi her zamanki kadar güçlü kılmak için, işbirliği alanlarını derinleştirmemiz ve çeşitlendirmemiz gerekmektedir.
Bu noktada, istatistiklere kısaca bir göz atmak yeterli olacaktır.
2012’de, ABD ve Türkiye arasındaki ticaret hacmi 20 milyar doları geçti. Ne var ki, ABD, en büyük müttefikimiz olmasına rağmen, en büyük ticaret ortağımız değil.
Yatırımlar açısından ise, Amerikan şirketleri son 10 yılda Türkiye’de 8.4 milyar dolarlık bir yatırımda bulunmuşlar. Bugün, ABD, Hollanda ve Avusturya’dan sonra Türkiye’deki en büyük 3. yatırımcı ülke konumundadır. Burada da, daha fazla yatırım için boş alan söz konusudur.
Finansal sektör entegrasyonu istikrarlı ancak yeterli değildir. Turizm konusuna gelince, iki ülke de şu anda turistlerimizin en çok ziyaret ettiği destinasyonlar arasında değil.
Ülkelerimiz arasındaki mevcut ekonomik, ticari ve yatırım ilişkilerinin, gerçek potanisyelimizin sadece küçük bir parçasında gerçekleşmekte olduğunu söylersem, eminim sizler de benimle hemfikir olursunuz.
Türk-Amerikan stratejik ilişkileriyle ekonomik ilişkileri arasındaki bu farklılık gerçekten dikkate değer.
Mesela, Türkiye’nin Soğuk Savaş döneminde rakibi olan Rusya’yla ticaret hacmi 40 milyar doları geçmiş bulunmaktadır. Tek başına bu rakam bile mevcut ekonomik ilişkilerimizi model ortaklık ruhuna uygun bir seviyeye yükseltmemiz gerektiğini göstermektedir.
Zira, bunun için devasa bir potansiyel mevcut.
ABD, bugün dünyanın en büyük ekonomisi konumunda. Türkiye ise, ekonomisi hızla büyüyen ve sanayisi hızla gelişen bir ülkedir. Türkiye, ekonomik büyüklük açısından dünyada 17. ve Avrupa’da 6. sıradadır.
Amerikan ve Türk firmalarına karşılıklı olarak teşvikler vermememiz için hiçbir sebep yok.
Önceliklerimiz son derece açıktır. Karşılıklı olarak yatırım dostu bir atmosfer vazgeçilmez bir zorunluluktur. İkili ticaretin önündeki engelleri kaldırmak da bir başka zorunluluktur.
Firmalarımızın birlikte çalışabilecekleri ülkeler sadece Türkiye ve Amerika değil. Üçüncü ülkelerdeki ortak girişimler de son derece büyük önem arz etmektedir.
Türkiye, Orta Asya, Balkanlar, Orta Doğu ve Kuzey Afrika piyasalarına ulaşabilmeniz için bir geçiş alanı olabilir.
Bu açıdan, fırsatlar son derece fazla. Bu fırsatlar arasında, finans, bankacılık, altyapı, enerji, bilişim teknolojileri ve müteahhitlik hizmetleri sayılabilir.
Geçmişte coğrafyamızın sunduğu nimetlerin karşılığını aldık. Geçen yüzyılın hayal projeleri olan, Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı ve Bakü-Tiflis-Erzurum Doğal Gaz Boru Hattı, neler başarabileceğimizin bir ispatıdır.
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Türkiye’de neden iş yapmanız gerektiğine dair bir kaç sebepten daha bahsetmek istiyorum.
Bugünün Türkiye’si, sizin 10-20 yıl önce bildiğiniz Türkiye değil. Türkiye, son 10 yılda, büyük bir reform sürecinden geçti.
Türkiye’nin temel özellikleri bugün siyasi ve makroekonomik istikrar ile düşük risk primidir. AB’ye üyelik müzakereleri ve reformlar devam etmektedir.
Genç, dinamik ve iyi eğitimli iş gücü ülkenin istikrarlı büyümesi için itici güç olmuştur. Hareketli ve rekabetçi iş çevresi ile son derece çeşitli tüketici piyasası Türkiye’yi küresel çekim merkezi haline getirmiştir.
Türkiye’nin değerini artıran bir diğer şey de küresel ekonomik krizde dayanıklılığını ispat etmiş olan bankacılık ve finans sektörüdür, zira bu konuda geçmişteki hatalarımızdan dersler çıkardık.
2001’de, modern tarihimizdeki en derin ekonomik krizlerden birini yaşamıştık.
Bu krizden çıkardığımız dersler, mali disiplin, sağlıklı bir ekonomi ve para politikası ve sağlam hukuki düzenlemeler yapmaktı. Bugün bütün bunları başarmış bulunmaktayız.
Şurası doğru: Şu anda cari açık söz konusu, ancak Türk ekonomisi, üretim için ara mallara ihtiyaç duyan, büyüyen bir imalat ekonomisi. İç pazardaki canlılık, durgunluk ve aşırı ısınma risklerini absorbe etmektedir.
Sonuç olarak, Türk ekonomisi istikrarlı ve dikkatli bir yolda ilerlemektedir. Türkiye’nin, 2011-2017 yılları arasında, yıllık ortalama % 6.7’lik bir büyüme oranıyla, en hızlı büyüyen OECD üyesi olması beklenmektedir.
Türk bankacılık sektörü ayrıca, ortalama % 17’lik bir yeterlilik oranıyla sağlam kalmayı başarmıştır.
Türkiye’nin, bugün serbest piyasa ekonomisi olduğunu hatırdan çıkarmamak gerekir. Son on yılda, Türkiye bütün dünyada ticaret ağına sahip bir ülkedir.
Türk şirketleri ve ihracatçıları artık Afrika, Latin Amerika ve Asya gibi uzak piyasalarda iş yapmaktadır. 2012’de, toplam dış ticaret hacmi 400 milyar dolara yaklaşmıştır.
Az önce, hukuki yapımızda uygulamaya koyduğumuz değişikliklerden kısaca bahsetmiştim. Son 12 ayda, yeni ve son derece önemli bir yasa yaptığımız gibi, yepyeni bir ticaret yasası, borçlar kanunu, sermaye piyasası kanunu ve leasing, faktöring ve tüketici finansmanı sağlayan şirketler gibi banka dışı sektörle ilgili yeni bir yasa hazırladık.
Bu konuyu, biraz daha açmak istiyorum. Bugün, yabancı bir yatırımcıyla Türk bir girişimci arasında yasal haklar ve yükümlülükler açısından hiçbir fark yok. Bir yabancı, bir Türk kadar kolay bir şekilde bir şirket kurup kapatabilmektedir. Burada amaç, hangi ulustan oluşuna bakmadan tüm girişimciler için iş yapma imkânlarını ve ortamını kolaylaştırmaktır.
En önemlisi de, Başbakanlığa bağlı Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı’nı kurduk. Bu kuruluşa bir telefon etmeniz ya da bir e-mail göndermeniz yeterli. Sizinle irtibata geçerek, bu süreçte size rehberlik edeceklerdir.
Bu arada, İstanbul’u gerçek bir uluslararası finans merkezine dönüştürmek istiyoruz. Bu yönde çok önemli adımlar atılmış durumda. Dünya Bankası Uluslararası Finans Şirketi, operasyon merkezini İstanbul’da açtı. Bu ofis, kurumun Washington dışında açtığı bu türde ilk ofis. Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Bankası’nın hem Ankara hem de İstanbul’da ofisleri var. Daha geçtiğimiz günlerde, İslam Kalkınma Bankası Ankara’da bir ofis açtı. Dünya Bankası Küresel İslam Finans Merkezi de yakında Türkiye’de bir ofisi açacak.
Bu kadar çok tecrübeyle, İstanbul Borsası bugün 200 milyar dolarlık bir piyasa değerine sahip. Ve bu rakam yükselmeye devam etmekte.
Kıymetli Misafirler,
Türk ekonomisini düşünürken, eminim, bu yaz başında Türkiye’de meydana gelen protestoların ve bölgedeki çalkantıların ne tür etkiler yaptığını merak ediyorsunuzdur.
Bunu ölçmenin zor olduğu bir gerçek. Ancak, kesin olan bir şey var. Bu olayların yükseldiği dönem, küresel piyasalarda “risk-off dönemi”ne denk gelmişti.
FED Başkanı’nın Amerika’nın para politikasında bir değişiklik ihtimalinden bahsettiği Mayıs ayındaki açıklamasını hatırlayacaksınız. Bu, dünyanın hemen her bölgesinde satışları tetikledi. Bu durum Türkiye için de geçerli.
Ancak, sermaye çıkışı son derece sınırlı kaldı. Bu, Türkiye’de başka yerlerdeki gibi, gayrı safi yurt içi hasılanın sadece küçük bir yüzdesi oldu. Olan şey piyasaların küçülmesi değil, aktiflerin yeniden fiyatlandırılmasıydı.
Brüt rakamlarla, yaklaşık 1 milyar dolar Türkiye borsasından ve 1 milyar dolar da devlet tahvil piyasasından. Fakat yeniden fiyatlandırmadan sonra dahi, Türkiye’nin borsasında 70 milyar doları ve devlet tahvil piyasasında da 70 milyar doları bulunmaktadır.
Türk ekonomistleri bu çıkışların üçte ikisinin küresel piyasaların volatilitesinden ve sadece üçte birinin iç koşullardan kaynaklandığını tahmin etmektedir. Bu yüzden, sermaye, tahvil ve döviz piyasaları birkaç hafta içinde toparlandı.
Peki bu volatilitenin sona erdiği anlamına gelir mi? Bu soruyu bir başka soruyla cevaplamak istiyorum: Bittiği bir ülke var mı? Kimse, bu durumun ne zaman istikrara kavuşacağını bilmiyor.
Bildiğimiz şey ise Türk hükümetinin mali politikasının, reel sektörün borç ve çeşitliliğinin ve Türkiye’deki güçlü bankacılık ve finans sisteminin küresel dalgalanmalara karşı son derece hayati aktifler olduğudur. Buna, düşük siyasi riski de ekleyebilirsiniz.
Türk ekonomisinin makro göstergeleri ve temelleri son derece güçlü ve sağlıklıdır. Küresel ekonomik krizden en az etkilenen ülkeler arasındayız. Avrupa’daki çoğu ulusal ekonomiler daralırken, Türk ekonomisi, sadece Çin’e geçilerek, 2010’da % 8.8 ve 2011’de % 9.2 oranında büyüme kaydetti.
Geçen yıl, birçok bölgesel ve küresel problemlerin ortasında, % 2.2 gibi mütevazı bir büyüme oranı gerçekleştirdik. Bu, hükümetin Türk ekonomisindeki aşırı ısınmadan kaçınmak için tasarlanmış dikkatli politikaları sayesinde gerçekleşti. Daha da önemlisi, bu büyüme, 2009’dan beri 5 milyon yeni istihdamı getirdi. Bu rakamlar her şeyi açıklıyor aslında.
Hanımefendiler ve Beyefendiler
Bugün, Türkiye, dünyanın önde gelen yatırım merkezlerinden birine dönüşmektedir. Büyük dönüşümlerin meydana geldiği alanlar başarılı özelleştirmeleri, kâr transfer promosyonunu, bürokratik engellerin kaldırılmasını ve vergilendirme sisteminin iyileştirilmesini içermektedir. Biz, yaptığımız işlerin doğru mecrada olduğundan eminiz.
Konuşmamı tamamlarken, yatırım ve ekonomideki ortaklığımızı önümüzdeki yıllarda geliştirmek suretiyle Türk-Amerikan ittifakını zenginleştirmemiz gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum.
Bağlarımızı uzun ve ortak tarihe sahip iki dost ve müttefik ülkeye yakışacak şekilde genişletmeli ve derinleştirmeliyiz.
Emsal ortaklığımız bu yüzyılda, barışın, refahın ve istikrarın yayılmasında bir fark yaratabilir ve yaratmalıdır da.
Şundan eminim ki, Türk-Amerikan işbirliği sadece faydalı olmakla kalmayacak aynı zamanda daha parlak ve daha huzurlu yarınlar için çalışan herkes için paha biçilmez bir değer olacaktır. Sizler, bu yarınların gerçekleşmesinde çok önemli bir role sahipsiniz.
Teşekkür ederim.