Sayın Başkan,
Kıymetli Misafirler,
Öncelikle dünyanın dört bir tarafından teşrif eden siz değerli misafirlerimize üç imparatorluğa başkentlik yapmış İstanbul şehrine hoş geldiniz diyorum.
Salona baktığımda, her biri kendi alanında büyük tecrübe ve ihtisas sahibi akademisyenleri, bankacıları ve iktisatçıları görmekten mutlu oldum.
Sekiz yıl boyunca İslam Kalkınma Bankası’nda çalışan iktisatçı bir akademisyen, bilahare Türkiye’nin ekonomi ve finans politikalarının oluşturulmasında rol oynayan bir siyasetçi ve şimdi Cumhurbaşkanı olarak salondaki bu tabloyu görmekten memnuniyet duydum.
Bugün aramızda bazı eski mesai arkadaşlarımın bulunması, IDB’deki anılarımı tazeledi; genç bir iktisatçı olarak o günlerde duyduğum heyecanı adeta geri getirdi.
Kıymetli Katılımcılar,
Değerli Misafirler,
Son yıllarda küresel ekonomi büyük bir türbülanstan geçmektedir. Özellikle gelişmiş piyasa ekonomilerinde etkileri daha ağır olarak hissedilen krizin temelinde, finansal sistemdeki sorunlar yatmaktadır.
Neticede, ortaya çıkan menfi ekonomik tablodan tüm dünya etkilenmiştir.
Dolayısıyla, küresel ekonomik krizden çıkışı hızlandıracak politikalar ve alternatif finansman yöntemlerinin, değişik bakış açılarından, her yönüyle tartışılmasında büyük yarar vardır.
Bu anlayışla, “Uluslararası Finansal Sistemler Forumu” düzenlenmesi fikrini değerli buldum ve etkinliğe Cumhurbaşkanı olarak himaye verdim.
Böylesine değerli katılımcıların iştirakiyle Forumu düzenleyen SESRIC ve ortakları IDB, Borsa İstanbul, Türkiye Bankalar Birliği ve MÜSİAD’ı tebrik ediyorum.
Değerli Katılımcılar,
Uzun yıllar, İslam ekonomisi, bankacılığı ve finansal enstrümanları konusu sadece ilahiyatçıların ilgilendiği bir alan olarak kaldı.
Bilahare, bazı iktisatçı ve akademisyenlerin yaptığı çalışmalar ise ya teorik düzeyde ele alındı ya da jenerik uygulamaların ötesine geçemedi.
Bu nedenle, konvansiyonel bankacılık ve finansal araçlar büyük hacim ve derinlik kazanırken, İslami finansman sektörü çok geri planda kaldı.
Bununla birlikte, son yıllarda İslami finansmanla ilgilenen uzmanlar; konvansiyonel bankacılıkta yetişen; ekonomi yönetimlerinde sorumluluk alan; uluslararası finansal sistemin gerçeklerine hakim ve uygulamadan gelen kişilerden oluşmaktadır.
Bugün aramızda, bu tespitimi teyit eden pek çok kişinin bulunduğunu biliyorum ve görüyorum.
Bu uzman ve yöneticiler sadece Müslüman ülkelerde veya İslam bankacılığı yapan kuruluşlarda değil, Batı ülkelerinde ve küresel ölçekte faaliyet gösteren finansman kuruluşlarında da çalışmaktadırlar.
Dolayısıyla bugün gelinen noktada, İslami finansman kuruluş ve enstrümanları, konvansiyonel sisteme tamamen bir alternatif değil; hem tasarruf sahipleri, hem de fon talebinde bulunanlar için farklı, güvenilir ve fonksiyonel bir seçenek teşkil etmektedir.
Esasen, küreselleşen dünyada ve post-modern toplum düzeninde bireylere, girişimcilere yenilikçi seçenekler sunmak, artık çağdaş ekonominin de bir icabıdır.
Bu nedenle, düzenlemekte olduğunuz Forum boyunca bir yandan küresel finansal sorunları ve mimariyi tartışırken, diğer yandan, özellikle risk paylaşımı ve reel ekonomi odaklı finansman modellerini irdelemenizi gerçekten çok önemsiyorum.
Yapacağınız tartışmalar ve sunacağınız önerilerin, tüm dünya ekonomisi için yeni ve uygulanabilir finansal enstrüman ve süreçler ortaya çıkarmasını temenni ediyorum.
Şimdi, küresel ekonomik, finansal mimari sorunlara ilişkin bazı görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli Katılımcılar,
Kıymetli Misafirler,
1980’lerden bu yana etkileri her geçen gün kuvvetlenen küreselleşme sürecini yaşıyoruz. Ticaretin önündeki engellerin kalktığı, sermayenin çok daha serbest dolaştığı bir süreçten geçiyoruz. Artık küresel ekonomi ve finansal mimari iç içe geçmiş vaziyettedir.
Bu durum, yeni ürünler ve yeni imkânların yayılmasını kolaylaştırdığı kadar, küresel ekonomik şokların dalga boyunu yükseltmekte ve etki alanlarını genişletmektedir. Dolayısıyla, hiç kimsenin sınırları dışında yaşanan gelişmelere kayıtsız kalma lüksü yoktur.
2008’de ABD’de mortgage piyasasında başlayan kriz, kısa süre içinde önce Avrupa’yı, daha sonra tüm dünyayı tesiri altına almıştır.
Başlangıçta finans sektörünü kurtarmak için büyük fonlar harcayan devletler; zamanla bozulan kamu maliyesi nedeniyle kendileri kurtarılmaya muhtaç hale gelmiştir.
Neticede kriz reel ekonomiyi de etkilemiş, birçok ülke ya küçülmüş, ya da potansiyelinin çok altında büyüme kaydetmiştir.
Bu konuyla ilgili değerlendirme yapılırken, krizin hala tam olarak atlatılamadığı hatırdan çıkartılmamalıdır. Tüm çabalara rağmen, ekonomik büyümeye yönelik küresel riskler ve belirsizlikler devam etmektedir. Piyasalara olan güven tam anlamıyla hala tesis edilememiştir.
Uluslararası ekonomik sistem adeta bir “ekonomik dehşet dengesi” üzerinde hareket etmektedir.
Bu nedenle, küresel finans sisteminin mimarisi artan bir şekilde sorgulanmaya başlanmıştır.
Kanaatimce bunun en önemli sebebi, ekonomi ve finans sektörünün yönetiminde amaçlarla araçların birbirine karıştırılmasıdır.
Hiçbir zaman unutulmamalıdır ki, ekonomik faaliyetlerin nihai amacı toplumların refah düzeyini yükseltmek ve insanların mutluluğu olmalıdır.
Finans sektörünün temel fonksiyonu ise, bu hedefe ulaşılması için ilave kaynak oluşturulması ve böylece ekonomide atıl potansiyelin harekete geçirilmesidir.
2008 krizini getiren süreçte bu temel ilkeler maalesef tamamen unutulmuştu.
Küresel finansal mimari, reel ekonomik değer ve karşılık yerine, geleceğe dönük beklentiler üzerine inşa edilmiştir.
Geliştirilen finansal araçlar da iş, aş, gelir ve refah sağlamak için değil, sektördeki aktörlerin ifrata kaçan açgözlülüğünü tatmin için kullanılmıştır. Neticede sistem tersten kurgulanmış ve risk doğru yönetilememiştir.
Bu bağlamda, finansal aktörlerin sorumluluk üstlenmek yerine, üzerlerindeki riski diğerlerine transfer etme temayülü, sistemin bütünü açısından altından kalkılamayacak bir yük oluşturmuştur.
Kısa vadeli kar maksimizasyonu ve spekülatif eğilimlerle birleşince, adeta felakete davetiye çıkartılmıştır.
Diğer yandan, krizin insani maliyeti de göz ardı edilmemelidir. Herkes refah kaybı yaşarken, düşük gelirli gruplar krizden çok daha fazla etkilenmektedir.
Zengin ile fakir arasındaki makas giderek açılmakta, gelir dağılımındaki adaletsizlik büyümektedir.
Dünya nüfusunun %1’den daha az bir kısmı toplam servetin %40’ına yakınına hükmederken; nüfusun %70’ine yakını servetin yaklaşık %3’üne sahiptir.
1 milyara yakın insan, açlık ve yetersiz beslenmeyle karşı karşıyadır.
İşsizlik özellikle gençler arasında giderek artmaktadır.
İnsanların harcanabilir gelirlerinde de ciddi azalma olmuş, borçluluk oranları artmıştır. Sonuç olarak sıradan insanlar için hayat çok daha zor hale gelmiştir.
Bu şartlar altında toplumsal huzursuzluk riski de üst seviyeye tırmanmıştır. Uluslararası sistemdeki bu tür yapısal sorunlar çözülemezse, krizin etkileri toplumların kumaşını da yırtan bir mahiyete bürünmektedir.
Şimdi herkesin artık şapkasını önüne koyup durum muhasebesi yapma vakti gelmiştir. “Nerede ve nasıl hata yapıldı?”, “Gelinen bu noktanın aşılması için neler yapılmalı?” gibi soruları herkes sormalıdır. Sorup, Cevap arama gayreti içindedir, bugünlerde.
Sorunların aşılması noktasında, öncelikle finansal piyasalarda erken uyarı, gözetim ve denetim mimarisindeki eksiklikler muhakkak giderilmelidir.
İkinci olarak, arkasında reel varlık bulunmayan türev ürünlerden kaynaklanan risklerin minimize edilmesi ve hatta tamamen yok edilmesi gerekir.
Son olarak, kriz ortamında likidite, kredi ve finansal araçlara erişim sorunun giderilmesi, üzerinde ciddiyetle durulması gereken diğer bir husustur.
Tüm bu hususlar, finansal mimariyi düzenleyecek yeni küresel mekanizmaları ve araçları elzem kılmaktadır.-- Bretton Woods kurumları ve geleneksel finansal araçlar bu konuda yetersiz kalmıştır.
Kapsayıcı, temsil kabiliyeti yüksek, eşitlikçi ve sistemdeki tüm aktörlerin çıkarlarını gözeten yeni düzenleyici yapılara ve enstrümanlara muhakkak ihtiyaç vardır.
Yeni finansal mimarinin, gelişmekte olan ülkelerin küresel ekonomideki ağırlıklarını daha iyi yansıtması gerektiği ise aşikardır.
Bu bağlamda, G-20, önemli bir platform olarak ön plana çıkmaktadır. G-20’nin amacı karşılıklı anlayış, işbirliği ve sağduyuya dayanan sağlıklı, güçlü ve iyi işleyen bir küresel finansal mimari olmalıdır.
Türkiye, aktif üyesi olduğu G-20 bünyesindeki bu çabalara katkı sağlamayı sürdürmektedir.
Değerli Misafirler,
Uluslararası finansal mimari yeniden yapılandırılırken, risk paylaşımını destekleyen alternatif yaklaşımların desteklenmesi de çok önemlidir.
Bu bağlamda, faizsiz finans mevcut sistemi tamamlayıcı bir seçenek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sözkonusu sistemde tüm sözleşmelerin reel varlıklara dayalı olması, krizlere zemin hazırlayan istismara açık uygulamaların önüne geçilmesi bakımından çok önemli bir avantajdır.
Keza, tasarruf sahipleriyle yatırımcılar arasında sadece kazanca değil, riske de ortak olunmasını gerektiren paylaşımcı yapısı, bu sistemi çekici hale getiren diğer bir özelliktir.
Riske ve kazanca ortak olunmasını öngören bu sistemin yaygınlaştırılması için kamuoylarındaki algı yönetimine ve uygulanabilir ürünlerin çeşitlendirilmesine azami özen gösterilmelidir.
Neticede, adil gelir dağılımı, istikrarlı büyüme ve serbest rekabet esas alınarak şekillendirilecek yeni küresel finans mimarisinde, insanlar kabul ve talep ettiği ölçüde faizsiz sisteme yer olacaktır. Her hâlükârda bu konudaki çaba ve gayretlerin desteklenmesi gerektiği açıktır.
Bu arada, Başkanlığını yaptığım ve 57 üyesi olan İslam İşbirliği Teşkilatı Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi’nin bu kapsamdaki faaliyetlerine de kısaca değinmek isterim.
Bünyesinde farklı kalkınma düzeylerine sahip ülkeleri barındıran İSEDAK, üye ülke borsaları, sermaye piyasası kurumları ve Merkez Bankaları arasında düzenli bir işbirliği imkânı sunmaktadır.
Bu kapsamda geliştirilen İSEDAK-S&P Endeksi gibi enstrümanlar, dünya çapında faizsiz finansmana yönelik artan talebe cevap vermektedir. ISEDAK’ın bu yöndeki çabalarına katkı sağlamanızı sizlerden bilhassa rica ediyorum.
Kıymetli Misafirler,
Türkiye son dönemde gerçekleştirdiği istikrarlı ekonomik büyümeye ve atılımlara paralel olarak finans alanında da önemli adımlar atmıştır.
Kuşkusuz bu adımlardan en önemlisi 2009 yılında yürürlüğe giren “İstanbul Finans Merkezi (IFM) Stratejisi ve Eylem Planı”dır.
Hazırlıkları büyük bir hızla yürütülen İstanbul Finans Merkezi (IFM), sadece ülkemiz için değil bölgemiz için de büyük kazanç olacaktır.
IFM ile birlikte, başta İslami finans alanında olmak üzere, yeni mali enstrümanların küresel mali sisteme kazandırılmasına yardımcı olmayı öngörüyoruz.
Esasen Türkiye İslami finans alanında en hızlı gelişme gösteren ülkelerdendir. Faizsiz finansın sistemimize dahil edildiği 1980’lerden bu yana büyük mesafe katedilmiştir.
Ekonomik aktörlere, geleneksel bankacılık sistemine ilave seçenekler sunan bu uygulama, Türk ekonomisine de dinamizm kazandırmıştır.
Katılım bankaları olarak adlandırılan ülkemizdeki faizsiz finans kuruluşları, bankacılığı düzenleyen yasalarla aynı kapsamdadır.
Bu, son derece isabetli bir yaklaşımdır. Zira, faizsiz iş modeli bu tür bankaları faiz riskinden muaf tutuyor görünse de, likidite riski tüm finans kuruluşları için geçerlidir.
Katılım bankaları, yeterli mevduat toplayabildikleri ve gerektiğinde varlıklarını satabildikleri ölçüde bu riski aşabilir. Bu açıdan katılım bankaları ile diğer bankalar arasında fark yoktur. Hatta katılım bankacılığı, ilave bazı kısıtlamalarla karşı karşıyadır.
Faizli işlemlerden uzak durulması, bu bankaların likidite ihtiyaçlarını karşılamalarını zorlaştırmakta ve maliyetleri arttırmaktadır.
Örneğin, bankalararası para piyasası, mali enstrümanların işlem gördüğü ikincil piyasalar ve en önemlisi Merkez Bankalarının sağladığı son kredi mercii kolaylığı gibi likidite yönetim enstrümanları, faiz bazlı işlemler olduğu için katılım bankalarınca kullanılamamaktadır.
Dolayısıyla, önümüzdeki dönemde katılım bankaları için en önemli meydan okuma, bu sorunların çözüme kavuşturulması meselesidir. Bu nedenle, bugün aramızda bulunan akademisyen, politika yapıcıları ve bankacıların mesailerini bu gibi konular üzerinde de yoğunlaştırmalarında fayda vardır.
Yoğunlaştırmalarında çok büyük fayda olduğuna inanıyorum. Aslında bu toplantıya onun için teşvik ettim, bunu da burada ifade etmek isterim. Çünkü biraz önce konuşmamın başında da söylediğim gibi konvansiyonel sistem başından beri uygulandığı için her soruna çözüm bulmuş ve alanını çok geliştirmiş ve derinleştirmiştir. Ama faizsiz sistemde uzun bir dönem donukluk olduğu için uygulama olmadığı için her şey en küçük meseleler bile şimdi çözülmeye başlamıştır. Bunun için de bir taraftan teorik bilgisi çok derin olanlar diğer yandan da uygulamada bütün çağdaş finans sistemlerini, konvansiyonel sistemleri her şeyi bilen insanların bir arada olmasına çok önem veriyorum. Ve burada bu topluluğu başta da söylediğim gibi gördüğüm için büyük bir memnuniyet duyuyorum. Sizlerden gerçekten bu anlamda beklentimizin de çok büyük olduğunun altını bir kez daha çizmek istiyorum.
Öte yandan, bu konuda bazı umut verici gelişmeler de yaşanmaktadır.
T.C. Merkez Bankasının da aralarında bulunduğu 15’e yakın ülkenin Merkez Bankası’nın, likidite yönetimini kolaylaştırmak üzere “International Islami Liquidity Management Corporation (IILM)” adlı bir şirket kurduğunu memnuniyetle biliyoruz.
İslami kurallarla uyumlu, kaliteli, likit; ulusal ve uluslararası piyasalarda alınıp satılabilir bir enstrümanı ihtiva eden bu sistem, şüphesiz yeni ufuklar açmaktadır. Yeni ufuklar açacaktır ve faizsiz bankacılığa çok önemli şeyler getirecektir.
Doğru yönde atılmış ve heyecan verici bu girişimi çok önemli buluyorum. Teminat olarak gösterilebilecek bu enstrüman, Merkez Bankalarının son kredi mercii işlemlerinde de kullanılabilecektir.
Değerli Katılımcılar,
Dünya çapında 2 trilyon Dolar’a yaklaşan işlem hacmi; hukuk ve kira sertifikası gibi enstrümanları ile faizsiz finansman piyasası, geniş bir potansiyele sahiptir.
Bu tür enstrümanlar özellikle kalkınma hamlelerinin temelini oluşturan altyapı yatırımlarının finansmanında yerel ve merkezi yönetimlerce kullanılmaya elverişlidir.
Siz değerli akademisyenler, sektör temsilcileri ve politika yapıcılarının gayretleriyle, önümüzdeki dönemde İslami geleneklerle uyumlu pek çok yeni finansal enstrümanın geliştirilebileceğine olan inancım tamdır.
Sözlerime son verirken, başta SESRIC Başkanı Dr. Alpay olmak üzere Forum’un gerçekleştirilmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Ve bu vesileyle, tekrar aramızda, burada gördüğüm, başta Sayın Başkan
Dr. Ahmet Muhammet Ali olmak üzere birçok değerli bankacı ve birçok değerli uzmanı hep sevgi ile selamlıyorum.
Maliye Bakanımız, O’nun da uluslararası piyasalardaki deneyimi eminim ki buradaki konuşmasında sizlere yeni ufuklar açacaktır. O bakımdan bu toplantıdan beklentilerimiz büyüktür. Tekrar hepinize başarılar diliyorum. Ve sevgiler saygılar sunuyorum.