Önce hepinize iyi akşamlar diliyorum.
Bugün, bu akşam burada sizlerle beraber olmaktan gerçekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Ve hepinize ayrı ayrı sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum. İsterdim ki herkesin elini tek tek sıkayım. Ama gördüğünüz gibi, bu birazcık bir kargaşaya vesile olacaktır. Onun için şehit ailelerimizi, hepinizin adına onların elini sıkmış oldum. Hepinize, bir kez daha beraber olduğumuz için, gerçekten duyduğum mutluluğu ifade etmek isterim.
Tabi gerek siyasi hayatımda milletvekiliyken, gerek hükümette Dışişleri Bakanıyken, Rize’ye geldim ama Cumhurbaşkanı olarak bugün ilk defa Türkiye’nin bu şirin, güzel Karadeniz şehrinde, Rize’de sizlerle beraberiz. Daha önce aslında birkaç kez niyetlendim ama sizler de biliyorsunuz, çeşitli sıkıntılar oldu burada, tabi afetler. O zaman dediler ki, şehri bir toparlayalım da o zaman gelirsiniz, yollar falan her şey taştı. Onun için bugüne kaldı. Bütün gün boyunca yaptığımız ziyaretlerde, vatandaşlarımın, bütün Rizelilerin gösterdiği sevgiye de bir kez daha çok teşekkür ediyorum. Bu salonda bulunanlar bir noktada onların temsilcilerisiniz. Bütün sivil toplum örgütleri, şehrin önderleri, burada, değerli siyasetçiler.
Rize, her ne kadar nüfusu çok büyük bir ilimiz değilse de şimdi biliyoruz ki çok partili sisteme geçtiğimiz ta 1950’li yıllardan beri çok önemli siyasetçiler, çok önemli devlet adamlarını Türkiye’ye hediye etti. İki başbakan Rizeli, bugünkü sayın başbakan da hemşeriniz. Değerli kabine üyeleri var. Daha önce bakanlık yapmış, şimdi yine bakanlık yapan üyeler var. Bütün bu süre içerisinde, çeşitli partilerden, çeşitli siyasi eğilimlerden çıkan gerçekten çok değerli hep siyasetçiler oldu. Bununla şunu söylemek istiyorum, her ne kadar nüfusumuz küçük ama ağırlığınız çok büyük. Bunu her zaman da hissettiriyorsunuz. Bugün önce vilayette vali beyden şehirle ilgili bilgi aldık, sonra belediyeyi ziyaret ettim. Sayın Başbakanın ismini taşıyan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi’ni ziyaret ettim, rektör beyden geniş bilgi aldım, Garnizonu ziyaret ettim. Burada da güzel ifade edildiği gibi Çaykur’a gittik, çayın nasıl yapıldığını gördük ve ayrıca çay kesme nasıl ve onu da denedik doğrusu. Oradaki kızcağızlar, güzel yaptığımı da söylediler, öğrendiğimi.
Şimdi bugün defalarca şunu söyledim. Tabi bütün memleketin kıymetini bileceğiz. Buna biraz sonra değineceğim. Ama siz de şehrinizin gerçekten kıymetini bilin. Cennet gibi bir yerde yaşıyorsunuz açıkçası. Sadece bu resimler değil her yer öyle. Bir tarafta deniz, bir tarafta yemyeşil dağlar, cenabı Allah size her güzelliği vermiş. Botanik bahçesine de gittik, orada da gördüm. Hani derya içinde olur da onun kıymetini farkında olmazlar diye bir söz var. Belki çok fark edemezsiniz ama benim gibi Orta Anadolu’da doğmuş büyümüş, Kayseri’de biz yeşilin ne olduğunu sizden daha çok iyi biliriz. Çünkü üç tane bir yerde ağaç görsek, burası çok yeşilmiş deriz. Sizin gibi her tarafın bu kadar yeşil olduğu yer gerçekten cennet gibi.
Ayrıca Rize’yi, alt yapısı sağlamlaşmış, görünümü her bakımdan çok daha iyileşmiş ve temel sorunları çözülmüş, diğer ihtiyaçlarının da bu yolda olduğunu, gerekli ilgi ve alakanın en dikkatli şekilde gösterildiğini de gördüm. Bundan da büyük bir memnuniyet duydum.
Şunu bilmenizi isterim. Türkiye’nin her tarafı böyle. Yani böyle derken, her tarafı gelişiyor, her tarafı çok değişiyor.
Çok şükür memleketimizdeki istikrar ve memleketimizin özellikle genel ekonomi politikalarının neticesi olarak, Türkiye’nin ekonomisinin sağlam olması, bir noktada testimizin dolu olduğunu gösteriyor ve her tarafa doğrusu yetişebiliyoruz.
Bütün şehirlerimiz olağanüstü bir değişim içerisinde. Her yerde çok büyük alt yapı yatırımları yapılıyor. Çok büyük kalkınma programları uygulanıyor her yerde. Öyle ki Avrupa’nın bir çok ülkesi çok büyük sarsıntılar geçirirken, insanlar sokaklara dökülürken ekonomik krizden, Türkiye AB’nin son 10 yılda 5 katı daha fazla büyüdü. Bunun kıymetini bilmemiz lazım her şeyden önce.
Burada değerli iş adamları, sizler çok iyi bilirsiniz ki sıkıntı olduğunda ne kadar zorlanırsınız. İşçilerinizin maaşlarını ödeyemediğiniz, malınızı satamadığınız dönemler çok geride kaldı. O açıdan memleketin kıymetini bilmemiz lazım.
Ayrıca tabi çok köklü reformlar yapıldı, siyasi reformlar yapıldı, hukuk reformları yapıldı, birçok, hayatımızda tabu dediğimiz konular, tabu olmaktan çıktı. Hukuk normlarımız yükseldi, demokratik normlar yükseldi. Türkiye’nin demokratik standartları artık Avrupa ülkelerinin seviyesine geldi. Şu son günlerde yaşadığımız olaylar bile aslında Türk demokrasisinin testi anlamına gelmektedir. Bunu açıkça daha önce de söyledim, bu olayların başladığı ilk günlerde de söyledim. Ve şunu söyledim, çevremizdeki ülkelere baktığınızda, Ortadoğu’daki, bazı Müslüman Arap ülkelerine baktığınızda, son 2-3 sene içerisinde çok büyük değişiklikler oldu, çok büyük olaylar oldu.
Maalesef onlardan biri Suriye’de,- komşumuz 900 metre sınırımız var- insanlar, bütün Suriye hiç ayırt etmeden, hepsi kardeşlerimiz ama ülkeleri, adeta yangın içerisinde. Bütün bunlar niye dediğinizde veya niye oldu dediğinizde, insanlar temel hak ve hukuk için sokağa döküldüler. Mahkemeler düzgün olsun dediler. Çünkü mahkemeler, bizdeki gibi değil ki oralarda. Bizdeki mahkemeler, bizdeki hukuk, İngiltere’deki, Almanya’daki, Fransa’daki gibi. Unutmayın bizim mahkemelerimizdeki kararları eğer sizi tatmin etmezse, siz AİHM’e bile gidebiliyorsunuz. Ve onların verdiği kararları da biz, devlet olarak, kabul ediyoruz ve uyguluyoruz. Yani bizim hukukumuz bu standartlarda. Ama oralarda, çok partili sistem olsun, seçimler adil olsun, hiç kimse yüzde 98 ile kazandı gibi gülünç işler olmasın. Her şey şeffaf olsun diye hep yollara çıktılar.
Biz ise çok farklı şekilde. Bizde olup bitenler, yine 2 sene önce Amerika’da oldu. Amerika’da dünyanın en gelişmiş demokrasisi, birdenbire insanlar ayaklandı, Wall Street işgali, üniversiteleri işgal ettiler, sokakları işgal ettiler, polis onlarla uğraştı. Dün akşam Taksim’de gördüğünüz, televizyondaki manzaralara benzeyen manzaralar, New York’ta da oldu veya İspanya’da oldu. Orada daha acı, insanlar işsiziz diye sokağa döküldüler. Yüzde 28 işsizlik var. Avrupa’nın önemli bir ülkesinde, sanayileşmiş, çok büyük bir ülkesinde. İnsanlar sokaklara öyle çıktılar, iş isteriz diye çıktılar. En iyi üniversitelerden mezun olmuş insanlar işsiz kaldı. Veya Yunanistan aynı şekilde oldu. İngiltere’de aynı şekilde oldu, üniversitede harcı yükseltti hükümet, dediler ki bu mali sisteme ters geliyor, herkes, sokağa döküldü, kimi farklı birikimleri olanlar, çeşitli şekilde yönetimden memnun olmayanlar çıktı, orada da hatırlarsanız neler oldu. Arabaları yaktılar kaç gün.
Dolayısıyla bizde olup bitenler, en gelişmiş ülkelerde olup bitenlere benzeyen şeyler. Bu ayrımı çok iyi yapmak lazım. Şöyle bir şey söyleyeyim, bu noktaya nasıl geldik? 10 sene içerisindeki çok köklü reformlar, hukukumuzdaki değişiklikler, ekonomideki reformlar. Tabularınız…Biz Kürt kelimesini derken bile 10 sene önce böyle zorlanarak söylenirdi. Halbuki bu memleketin bir gerçeği olduğunu, böyle bir nüfusumuz olduğunu, herkes görüyor. Bunlardan bile korkardık biz. Acaba televizyonda yarım saat Kürtçe yayın yapılabilir mi, yapılamaz mı böyle konuşulurdu memlekette. Halbuki Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kısmı az çok, böyle bir dilleri var. Gittiğiniz zaman Diyarbakır’da görüyorsunuz herkesi değil mi? O zaman saygıdan dolayı bile böyle bir şeyin olması gayet normal değil mi? Bunları biz yapamazdık. Bugün geldiğimizde görüyorsunuz, televizyon yayını yapılıyor. Şüphesiz ki daha yapacaklarımız var. Yani memleketin demokrasisinin, hukukun uygunluğunu daha mükemmelleştirmek için yapılacaklar vardır.
Dolayısıyla bu olup bitenlere baktığınızda, sakın moraliniz bozulmasın. Nihayetinde ben bu ağacı kestirmem diyor bazıları. Bana şu büyük cinayetlerin faillerini bul diye sokağa çıkıp parkları işgal etmiyorlar. Veya olağanüstü halleri kaldırın, yeter artık, bu memleket sıkıldı diye sokağa da dökülmüyorlar.
Ne diyor, bir kısım gençler? Onları da anlamamız lazım, jenerasyon farkları var. Benim jenerasyonumla, bugün 20 yaşındaki oğlumun jenerasyonu farklı. Bunları anlamamız lazım. Hayır, bugün bu binayı yapmayın, burası böyle kalsın, diyorlar.
Bunların yolu nasıldır, nasıl çözülür? Bunlar önce hukukla olur, siyasetle olur; konuşulur, kararlaştırılır. Bugün işte oturdular konuştular. Belki yarın tekrar konuşurlar. Neticede inatlaşarak da olmaz tabi ki. Herkes bütün iddiasını ortaya koyduktan sonra, bu işler eğer çözülemiyorsa mahkemeye gider ve mahkemeler bunlara karar verir. Ve herkes sevse de sevmese de kabul eder.
Bizdeki olaylar, bu şekilde olaylar. Onun için bunlardan hemen moral bozulup sakın memleket nereye gidiyor, gibi bir şeye düşmeyelim. Şüphesiz ki koskoca bir ülkede, bazı şiddete başvuranlar da oluyor, bir sürü örgüt var. Bunları hepimiz, herkes biliyor. Onlar böyle bir yola başvurunca ona da tabi ki polis, hayır bu demokratik bir hak değil, demokratik hak şiddete başvurmadan aykırı düşünceli talebini protesto ile başka şekilde gösterebilirsin. Ama şiddet olursa, şiddete de müsaade etmem demek de polisin tabi ki görevi.
O açıdan bunları tabi ki ümit ederim ki sükunetle, anlayışla, büyük bir olgunlukla geçireceğiz. Hepimiz nihayetinde bütün olup bitenlerden muhakkak ki dersler çıkaracağız, muhakkak ki mesaj alacağız ve neticede şüphesiz ki Türkiye yoluna devam edecektir.
Yapılacak daha çok iş var bu memlekette. Bunlar hep güzel şeyler. Ama Türkiye’yi bir Almanya ile kıyasladığınızda Türkiye’yi bir Fransa ile kıyasladığınızda bizim daha yürüyecek çok yolumuz var. Onun için bizim vakit kaybetmememiz lazım. Enerjimizi halkın, milletin gerçekten beklentilerini karşılayacak, gelişmelerimizi, kalkınmamızı daha da ileriye götürecek bir şekilde harcamamız lazım. Yoksa doğrusu yazık olur gerçekten.
Herkesin kıymetini bilmesi gerekir. Doğuda da batıda da güneyde de kuzeyde de.
Nihayetinde hepimiz bu ülkenin eşit vatandaşlarıyız. Hepimiz her makama gelebiliriz. Hepimiz istediğimiz yerde yaşayabiliriz. Siz Diyarbakır’da yaşayabilirsiniz. Diyarbakırlı vatandaşımız Rize’de yaşayabilir. Kayserili gider Edirne’de yaşar. O da gelir Kayseri’de yaşar. Memleket hepimizin. Ama sorunlarımız varsa, muhakkak olacaktır, mükemmel diye bir şey yok.
İyileştirmek için, daha da iyileştirmek için daha da uğraşmamız lazım. Ama bunları aklı selimle, suhuletle ve bunları nihayetle hep el birliğiyle çözüm yoluna koymamız lazım.
Şimdi bizim fark başına milli gelirimiz işte 4-5 bin dolar civarındaydı, şimdi 10 bin doları geçtik. Eğer en gelişmiş ülkelerde kişi başına 40 bin dolar ise onlarla mukayese ettiğimizde hala yapacak işimiz çok demektir. Unutmayalım ki biz orta gelirli bir ülke olduk. Bizim yüksek gelirli bir ülke noktasına sıçramamız, ülkemizi vatandaşlarımızı oraya taşıyabilmemiz için enerjimizi oraya taşımamız lazım. Bu bir tuzak aslında. Bunu çeşitli vesilelerle söylüyorum. Bu yetmez. Yani burada diyelim ki nüfusumuzun, Rize’deki nüfusun bir kesiminin geliri yüksek olabilir ama hala geliri düşük olanlar var, sokaklara baktığınızda, köylerimize baktığınızda, Anadolu’yu gezdiğinizde. Onun için bizim daha çok yol yürümemiz gerekir, daha çok çalışmamız gerekir. Bunun da farkında olmamız lazım.
Bir taraftan yaptıklarımızla övüneceğiz, gerçekten nereden nereye geldik diye takdir edeceğiz sevineceğiz, ama hala yapacağımızın da çok olduğunu bilerek enerjimizi gücümüzü boşa harcamayacağız.
Yapacağınız iş, o zaman daha çok çalışmak ve daha ileriye gitmek ve gerçekten yüksek gelirli ülkelerin sınıfına atlayabilmek. Bunun için demokrasimizi de hukukumuzu da daha da geliştirmemiz lazım. Kim noksanının farkındaysa onun yolu doğrudur. Hepimiz bir taraftan büyük bir özgüven içerisinde olacağız, ama bir taraftan da yapacaklarımızın çok olduğunu bilerek çalışmamız lazım. Bu, Rize için neyse, Kayseri için neyse, Edirne için neyse, bütün Türkiye için de böyledir. Başkaları başka şeylerle uğraşırken, Avrupa büyük ekonomik krizlerle uğraşırken, maalesef üzülerek söylüyorum, komşularımız, çok büyük siyasi sıkıntılarla uğraşırken hatta Suriye gibi büyük bir iç savaşın içinde yaşarken, biz memleketin kıymetini bilip enerjimizi bir yere harcamadan, her şeyi dikkatimizi toplayarak, memleketi ileri götürmeyi, daha da büyük hızlı bir şekilde yürümeyi gerçekleştirmemiz lazım, bunu yapacağımıza inanıyorum. Çünkü hepimizin yeteri kadar tecrübemiz var ve hepimiz dünyada nelerin olup bittiğini görüyoruz. Bakın, Suriye diyorum. Hepiniz ne kadar üzülüyorsunuzdur. Bizler çok daha üzülüyoruz, çünkü bildiğimiz şehirler, bildiğimiz insanlar, bir ülke gözümüzün önünde kendi kendini yok ediyor adeta, kendi kendini imha ediyor adeta. Allah hiç kimsenin başına vermesin böyle bir şeyi.
Bizim de terörden neler çektiğimizi hepimiz biliyoruz. İnşallah o günler tekrar gelmeyecek, hepimiz bunun için uğraşıyoruz, o acılar tekrar çekilmeyecek. Ama bütün bunlar tabi ki memleketin kıymetine her seviyede, en üstten en aşağıya kadar, her seviyede bilmekle olacaktır.
Rize’de bugün konuştuğum gerek devlet görevlileri gerek diğer vatandaşlar, büyük bir huzurun uyumun olduğunu gördüm. Hangi şehirde bir böyle bir uyum varsa, hangi şehirde şehrin ileri gelenleri birbiriyle çok yakın işbirliği içindeyse, o şehrin problemleri kolay çözülür ve o şehir iler gider. Bazen de gittiğim yerlerde görürüm ve üzülürüm doğrusu; hep onlara müdahale ederim. Bakarsınız devletin oradaki yöneticileri veyahut da şehrin önemli insanları arasında sıkıntılar var. O zaman da orada çok büyük şehirde güzel şeyler olmaz. Burada gördüğüm şey beni çok memnun etti. Herkes birbiriyle büyük bir dayanışma içerisinde.
Muhakkak ki Türkiye’de olduğu gibi, burada da farklı fikirler, farklı düşünceler, farklı siyasi partiler, hepsi muhakkak ki var. Ama Rize dediğimizde muhakkak ki herkes müthiş bir dayanışma içerisinde. Bunun bir çok örnekleri görüyorum işte. Rizespor’un bile Süper Lig’e çıkmış olması, övünülecek şeydir. Çok daha büyük şehirlerimiz var, açık söyleyeyim, bir İzmir, koskocaman bir Adana. Onlara gittiğimde de söylüyorum, bu şehirde Süper Lig’de bir takım olması için oturun düşünün diyorum, elinizden ne gelirse yapın, diyorum. Bunlar, şehirlerin morali oluyor. Şehirleri motive eden konular oluyor. Herkesi birleştiren hususlar oluyor. O bakımdan ne kadar tabi övünseniz azdır.
Son olarak şunu söyleyeyim. Tabi ki bütün siyasi hayatım boyunca ve onun dışında da iş dünyasıyla olan ilişkilerimde de tanıdığım çok yakın Rizeli dostlarım oldu. Bazılarını bu vesileyle burada görmekten de çok büyük memnuniyet duyuyorum.
Hepinize başarılar diliyorum. Herkes, komşularına, ailelerine, bütün Rizelilere, herkese sevgilerimi ve muhabbetlerimi iletirse bundan büyük bir memnuniyet duyacağım.
Hepinize başarılar diliyorum, afiyet olsun.