Değerli Kardeşim Cumhurbaşkanı Mursi,
Muhterem Heyet Başkanları,
Kıymetli Delegeler,
Dünyada ve İslam aleminde tarihi gelişmelerin yaşandığı bir dönemde “Yeni Sınamalar ve Genişleyen Fırsatlar” başlığıyla düzenlenen bu Zirveyi, son derece zamanlı ve yerinde buluyorum.
Bu vesileyle, tarihi olarak nitelediğim bu değişim ve dönüşümü simgeleyen Mısır’ın, tüm İslam alemini kucaklayan sıcak konukseverliği için Değerli Kardeşim Cumhurbaşkanı Mursi’yi tebrik ediyorum.
İsrail’in Gazze’ye saldırısının sona erdirilmesinde tanık olduğumuz üzere, Mısır’ın özellikle son dönemde bölge istikrarı bakımından öne çıkan katkılarını takdirle karşılamaktayız.
Bugün Dönem Başkanlığını devreden Senegal Cumhurbaşkanı Sayın Macky Sall’a, kıymetli çalışmaları nedeniyle teşekkür ediyorum.
Ayrıca, geçtiğimiz mübarek Ramazan ayında Olağanüstü İslam Zirvesi’nin Mekke’de toplanmasını sağlayan, muhterem kardeşim Suudi Arabistan Kralı Abdullah’a da buradan şükranlarımızı iletiyorum.
Bu vesileyle, Suriye ve Filistin’de baskı ve zulüm rejimlerinin yağdırdığı bombalar altında hayatını kaybeden kardeşlerimize Yüce Allah’tan rahmet diliyorum.
Suriye’de durum maalesef giderek daha trajik hale gelmekte, tüm dünyanın gözleri önünde Suriye adeta kendi kendini tüketmektedir.
Suriye’de güvenlik ve istikrarın yeniden tesisi, ancak Rejimin ayrım gözetmeden uyguladığı şiddeti sona erdirmesi ve halkın meşru taleplerinin yerine getirilmesiyle mümkün olabilir.
Bu meyanda, Suriye halkının hakları için mücadele eden Suriye Ulusal Koalisyonu’na gösterdiği evsahipliği ve güçlü destek nedeniyle teşekkür ediyoruz.
Mevcut aşamada yapılması gereken, ülkedeki çatışma ortamının süratle sonlandırılması ve demokrasiye doğru siyasi geçiş sürecinin önünün bir an önce açılmasıdır.
Bunun için, mevcut yönetimin artık gerçekleri görüp, Suriye ve Suriye halkının daha fazla imha olmasına imkan vermemek için görevi bırakması gerekmektedir.
Öte yandan, Mali’de yaşanan çatışmaların, Myanmar’daki Müslüman kardeşlerimizin gördüğü eziyetin son bulmasını diliyorum.
Değerli Kardeşlerim,
Bundan on yıl önce, yine bir İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısında; 2003 yılında Tahran’da düzenlenen İslam Dışişleri Bakanları Konferansı’nda yaptığım konuşmada; İslam dünyasının vakit geçirmeden evinin içini düzene koyması gerektiğini vurgulamıştım.
Temel insan hakları, hukukun üstünlüğü, şeffaflık, hesap verebilirlik ve cinsiyet eşitliği temelinde köklü reformların hayata geçirilmesi çağrısında bulunmuştum.
Yaşadığımız çağın bir gereği olan sözkonusu evrensel ilkelerin hayata geçirilmemesi durumunda, ya halkların ayaklanacağını, ya da dış müdahaleye davetiye çıkarılacağını belirtmiştim.
Ne var ki, o dönemde bazı liderler, tüm bu ihtiyaçlar ortadayken, çağın gidişatını okuyamadı ve halkının meşru taleplerini gözardı ettiler.
Neticede, bundan iki yıl önce Tunus’ta, Mısır’da başlayan halk hareketleri, bugün tanık olduğumuz büyük dönüşümü harekete geçirdi.
Esasen, İslam dünyasının yaşadığı bu büyük dönüşüm süreci, aslında bizim kendi değerlerimizle yeniden kucaklaşmamıza fırsat verdi.
Zira, adalet, istişare ve hesapverebilirlik gibi ilkeler, her zaman İslamiyetin temelini oluşturmuştur. Dolayısıyla, bugün modern anlamda demokrasinin de özünü oluşturan bu değerler, bizim yabancısı olmadığımız değerlerdir.
İslam aleminin kalbinde cereyan eden bu demokratikleşme süreci, şüphesiz İslam toplumlarının çağı yakalamalarının ve uluslararası sistemde hak ettikleri yeri almalarının yolunu açacaktır.
Demokrasi yolculuğu, elbette kolay bir yolculuk değildir. Bu yol, uzun, ince ve meşakkatlidir. Bu yolculukta menzile ulaşmak, sabır, sebat, azim, hoşgörü ve empati gerektirir.
“Arap Uyanışı”yla başlayan büyük dönüşümün kıymetini bilmeliyiz. Ortaya çıkan tarihi fırsatı, halklarımız için demokrasi, barış ve refaha tahvil etmek için hep birlikte çaba göstermeliyiz. Maazallah, bu sürecin geriye gitmesinin vebalini, İslam alemi olarak kaldıramayız.
Dolayısıyla, bu süreçte, İslam âlemi olarak azami işbirliği ve dayanışmayı sergilemek mecburiyetindeyiz.
İslam dünyası olarak, bu değişim dalgasının konjonktürel sancılarının kargaşasında kaybolmadan, ulaşmak istediğimiz ufuklara bakmalıyız. Zira, fırsatlar ufuklarda başlar.
Değerli Kardeşlerim,
Cehalet, israf ve yolsuzlukla mücadele yolunda gereken kapsayıcı reformları gerçekleştirmekte geciktiğimiz her dakika, uzlaşmazlığı, radikalleşmeyi ve şiddeti araç edinmiş mihraklara zemin kazandırır. Bundan ancak radikalleşme ve şiddeti İslam’a mal etmek isteyenler kazançlı çıkacaktır.
Bizim projemiz, uzlaşı ve hoşgörü temelinde, dünya Müslümanlarına umut vadeden girişimlerle, küresel sorunların çözümünde saygın ve etkin bir ortak olduğumuzu her vesileyle gösterebilmektir.
Benim bu konudaki ilk önerim, bugünden demokratik tekâmül ve barışa yatırım yapmamızdır.
Bunu bildik söylemlerimizi tekrar ederek değil, ülkelerimiz arasında ve bölgemizde karşılıklı anlayış ve güveni artıracak, mütevazi, fakat etkin adımlar atmaya başlayarak yapabiliriz.
Güvenlik alanında diyalog ve ortaklık ilkelerinin getirdiği refah ve dayanışmadan, Avrupa ülkelerinin sağladığı faydalar hepimizin malumudur.
Üstelik bu süreçleri, İkinci Dünya Savaşı’nın büyük yıkımının ardından ve Soğuk Savaş’ın en kesif günlerinde gerçekleştirdiklerini unutmayalım.
İkinci önerim, ekonomik alanda ülkelerimizi ve halklarımızı birbirine bağlayacak, yapılandırılmış ve dinamik bir entegrasyon mekanizmasının hayata geçirilmesidir.
Kalkınma, sadece bir hedef değil, dayanışmamızın ortak paydası haline gelmelidir.
İSEDAK Başkanı olarak, geçtiğimiz dönemde ortaya koyduğumuz stratejinin, bu hedefe yönelik ortak çabalarımıza etkinlikle hizmet edeceğini vurgulamak isterim.
Ve nihayet, temel hak ve özgürlüklerin, insan onuruna yakışır standartların hayata geçirilmesi ve güçlendirilmesi için ortak çabalarımızı güçlendirelim.
İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde “Bağımsız Daimi İnsan Hakları Komisyonu”nun çalışmalarına başlaması gibi kurumsal adımlar, bu yönde sağlam bir başlangıç oluşturmuştur.
Üyelerimiz arasında insan haklarının korunmasına ve demokratik standartların yükseltilmesine dair işbirliği mekanizmalarının ihdas edilmesi, halklarımızın huzur ve mutluluğuna doğrudan katkıda bulunacaktır.
İnsan hakları ve demokrasi alanında kendi evimizi düzene koyduğumuz takdirde, hem halklarımız, hem de uluslararası camia nezdinde meşruiyet ve saygınlığımız yükselir. Demokratik standartlar konusundaki eksikliklerimizi zaaf olarak algılamadan, tüm samimiyet ve kararlılığımızla gerekli iyileştirmeleri hayata geçirmeliyiz.
Kendi ülkelerimizde yaşayan bireylerin inancına, düşünce ve etnik kökenlerine bakmadan, insanlık onuruna yakışan tüm hak ve özgürlüklerini güvence altına almalıyız. Ancak bu takdirde, diğer ülkelerdeki Müslüman azınlıkların haklarını tam bir tutarlılık içinde savunabiliriz.
Nihai tahlilde, ister büyük olsun, ister küçük; ister gelişmiş olsun, ister az gelişmiş; tüm Müslüman ülkelerin büyük bir potansiyeli vardır. Bu potansiyeli harekete geçirmek, ancak iyi hukuki ve iktisadi kurallar ile bu kuralları uygulayacak iyi yönetimler sayesinde mümkün olabilir.
Değerli Heyet Başkanları,
Soğuk Savaşın son bulmasıyla birlikte uluslararası örgütlerin misyon ve vizyonlarını yeniden tanımladıklarını, küreselleşme gerçeğini hesaba katarak, yeni stratejiler oluşturduklarını gördük. Benzer çalışmaları bizde Teşkilat bünyesinde yaptık.
Bugün de, önümüzdeki on yıl içindeki meydan okumaları, fırsat ve beklentilerimizi karşılayacak bir “Küresel Strateji” ihtiyacı kendini göstermektedir.
Yeni Küresel Stratejimizin temel parametreleri arasında, bugüne kadar fazlaca üzerinde durmadığımız, ancak Teşkilatın küresel erişim ve iletişimi bakımından kritik bir vazife göreceğine inandığım, “ortaklıklar” konusu gelmektedir.
Dışa açılmalıyız. Bunun en iyi yolu, diğer örgüt ve ülkeleri, belirli parametre ve hedefler çerçevesinde, “ortaklarımız” olarak tanımlayabilmektir.
Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, Afrika Birliği, MERCOSUR, ECOWAS, ASEAN ve diğerleriyle eşitlik ve müşterek fayda temelinde, ortaklık kurmamızın yararına inanmaktayım.
Sayın Başkan,
Değerli Kardeşlerim,
Yapacak çok işimiz var. Ama her zorlu görev, her uzun yol, birlikte atacağımız ilk adımla başlar. Bunun da ilk şartı, göstereceğimiz iyi niyet ve samimi iradedir.
Toplantılarımız, ziyaretlerimiz ve mesajlarımız güven tesis etmeli, bize yönelik algıları sistemli ve olumlu biçimde güçlendirmelidir.
Türkiye olarak bu “ortak küresel iletişim çabalarımıza” katkıda bulunacak bir “Medya Merkezi”ne İstanbul’da evsahipliği yapmaya hazır olduğumuzu bu vesileyle teyit etmek isterim.
Ayrıca, önümüzdeki son derece kritik dönemde tüm İslam alemine daha iyi hizmet edebilmek amacıyla, Türkiye’nin 13. İslam Zirvesi’nin ev sahipliğine ve 2015-2016 dönemi için BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine aday olduğunu siz Değerli Kardeşlerimim dikkatine getirmek isterim.
Sözkonusu adaylıklarımızın kardeşlerimizce destekleneceğine inancımı sizlerle paylaşıyor ve desteğiniz için teşekkür ediyorum.
Burada ayrıca, Genel Sekreter Profesör Ekmeleddin İhsanoğlu’na, Teşkilatın dönüşümü ve yenilenmesindeki rolü başta olmak üzere, görevi süresince yapmış olduğu kıymetli katkılar nedeniyle teşekkür ediyoruz.
Bu önemli göreve dost ve kardeş Suudi Arabistan tarafından aday gösterilen Dr. İyad Emin Medeni’yi destekliyoruz.
Önümüzdeki yılların bir buçuk milyarlık Müslüman dünyası ve tüm insanlık için hayırlara vesile olması temennisiyle, hepinizi içtenlikle selamlıyorum.