Değerli Konuklar,
Türk Çiftçisinin Temsilcisi Türkiye Ziraat Odalar Birliği’nin Değerli Temsilcileri,
Hepinizi sevgi ve muhabbetle selamlıyorum. Bugün Dünya Çiftçiler Günü. Bu münasebetle tertiplediğiniz bu toplantının hayırlı olmasını temenni ediyorum.
Başkan Şemsi Bey beni ziyaret ettiğinde, “Bütün cumhurbaşkanları toplantılara katıldı, siz katılmazsanız hiç olmaz” dedi. Ben de doğrusu, daima size ilgi ve muhabbet gösteren bir kişi olarak bugün aranızdayım. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Tabii ki bugün tarım politikalarımızla ilgili esas konuşmaları, Sayın Başbakanımız değerli siyasetçilerimiz ve muhakkak ki ilgili bakanlar yapacaklardır. Ama bu vesileyle ben de, kısaca görüşlerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Ve bugünkü toplantının tabii ki Türkiye’nin tarım politikalarına katkı yapmasını, sizlerin geleceğine katkı yapmasını, sizlere ışık tutmasını da temenni ediyorum. Gerek sabah, gerekse öğleden sonra yapılacak toplantıların hepsinin faydalı olmasını temenni ediyorum.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği, kamu niteliğindeki kuruluşlarımızdan birisidir. Dolayısıyla bunların görevleri çoktur. Tarım Bakanlığı’nın adeta ortağı gibidir. Tarım politikalarının geliştirilmesi için de elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Ve bundan dolayı da sizleri tebrik ediyorum. Çünkü sizlerin faaliyetlerinizi yakından takip ediyorum ve zaman zaman beni ziyaretlerinizde yaptıklarınızı da anlatıyorsunuz, bundan büyük bir mutluluk duyuyorum.
Aslında tarım herkes için tabii ki çok önemlidir. Ülkemiz için önemi, nüfusumuzun büyüklüğü, toprağımızın büyüklüğünden gelmektedir. Tarım sektörü gerek çok zengin ülkeler için olsun gerekse gelişmekte olan ülkeler olsun, hepsi için de çok önemlidir ve hepsi için de stratejik bir değeri vardır. Hatta bütün ideolojiler, bütün doktrinlerin, hepsinin hedefinde de insanlara yeteri kadar gıda vermek ve ülkeleri kendi kendine yeterliliğini sağlamak vardır. Dolayısıyla bu anlamda tarım sektörü temel bir sektördür ve herkes için de çok büyük bir önem atfetmektedir. Türkiye için söz konusu olduğunda tabii ki 75 milyonun beslenmesi ve gelecekteki nüfusun beslenmesi hepimiz için ayrı bir önem taşımaktadır.
Tarım dediğimizde gıda akla gelir. Gıda dediğimizde insanların aç kalmaması akla gelmektedir. Açlık, tarımla, direkt hayvancılıkla, direkt gıda ile ilgilidir. Dolayısıyla insanlar, daima açlık tehlikesiyle ve açlık korkusuyla da yaşamışlardır. Ve bunun için de zengin ülke de olsa, fakir ülke de olsa tarım sektörüne daima öncelik vermişlerdir. Ve hiçbir zaman tarım sektörünü ihmal etmemişlerdir.
Gerek AB gerek Amerika gerek Japonya, gerekse dünyanın diğer ülkelerine baktığımızda, daima tarımın üstünde titizlenmişlerdir ve daima bununla ilgili politikalar geliştirmişlerdir. Öyle ki fakir ülkelere baktığımızda, açlıktan büyük trajediler yaşanmaktadır. Zengin ülkelere baktığımızda da gelecekteki gıda güvenliğimizi temin edelim diye büyük gayret sarf etmekteler. Hatta başka ülkeler de biraz önce Başkan’ın da konuşmasında belirttiği gibi, topraklar almakta, garantiler almakta ve ilerideki nesillerinin aç kalmaması için büyük tedbirler almaktadırlar. Çok şükür Türkiye bu açıdan iyi bir ülkedir. Dünyanın kendi kendine yeterli nadir ülkelerinden birisiyiz. Tarımdaki ihracatımız, ithalatımızdan çok daha büyük. Bildiğim kadarıyla 14 milyar dolar civarında ihracatımız, 10 milyar dolar civarında ithalatımız varsa, biz sadece kendi nüfusumuzu beslemiyoruz veya Türkiye’yi ziyaret eden misafirleri, turistleri değil, aynı zamanda dışarıya da ihraç ederek, 4 milyar dolar civarında da bir iç ticaret fazlası veriyoruz. Bununla övünüyoruz ama, Türkiye’nin kapasitesini düşündüğümüzde, Türkiye’nin imkanlarını düşündüğümüzde, üretimimizin daha da ileri gidebileceğini biliyoruz. Bunun için de sizlerin daha verimli bir tarım, ziraat politikası içerisinde daha verimli olmanız, tabii ki hepimizin en büyük arzusudur. Onun için tarımın girdileri konusunda titiz çalışmaların yapıldığını da biliyorum. Gerek toprakların toplulaştırılması, ki Türkiye için çok hayati derecede önem taşımaktadır. Maalesef miras hukukumuzdan dolayı küçük küçük parçalara bölünen topraklar, verimi azaltmaktadır.
Diğer yandan da en önemli konulardan birisi kullanılacak arazilerin tamamının sulanır hale getirilmesidir. Bu konuda da hükümetlerimiz çok büyük politikalar yürütmüşlerdir. Bunların başındaki en önemli proje Güneydoğa Anadolu Projesi’dir. Haftasonu Urfa ve Adıyaman illerimizi ziyaret etmiştim. Oradaki kurak toprakların nasıl bereketli toprak haline geldiğini görmekten büyük gurur duydum. Güneydoğa Anadolu Projesi bildiğiniz gibi, birçok baraj, sulama kanallarını kapsayan 13 büyük proje demetinden oluşur. Özellikle helikopter ile gezerken, sulama kanallarının kurak toprakları nasıl yemyeşil yaptığını görünce, insanın heyecanlanmaması, mümkün değil tabii.
Bu noktada özellikle şu hususa dikkati çekmek isterim ki: Kaynaklarımızı kullanırken, bütçelerimizi değerlendirirken, önceliklerimizi iyi bir şekilde gözden geçirmek zorundayız. Özellikle sulama kanallarının bir an önce bitirilmesi, Türk tarımını, Türk çiftçisini çok daha güçlü hale getirecektir ve üretim kapasitemizi inanılmaz şekilde arttıracaktır. Orada aldığım bilgilerde bana dediler ki, “Sulanan Urfa toprakları, sulanan Adıyaman toprakları, sulanacak Diyarbakır toprakları, topraktaki verimi en az bire kırk misli arttırmakta.” Daha önceki kurak toprakların geliriyle sulanmış toprakların verimi arasında kırk misli eğer bir fark oluyorsa, o zaman bütün gücümüzle bu sulama kanallarını bitirmemiz gerekir. Artı barajların kendini nasıl amorti ettiğini de biliyoruz. Atatürk Barajı’nın kendisini beş yıl içinde amorti ettiğini düşünürsek, o zaman kaynakları ayırırken tarıma ve özellikle de bu alanlara çok önem vermemiz gerektiğini bir kez daha hatırlatmak isterim.
Tabii ki tarım ve hayvancılığı beraber kullanıyoruz. Hayvancılık, balıkçılık, bütün bunlar da Türkiye için çok önemli sektörlerdir. Bir aileye en hızlı gelir getirmenin yolu hayvancılıktır aslında. Son yıllarda modern hayvancılığın Türkiye’de gelişiyor olmasını görmekten de büyük bir memnuniyet duyuyorum. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın gerek topraklarının toplulaştırılması gerek hükümetin son yıllarda çok inanılmaz şekilde hayvancılığa verdiği destekler, önümüzdeki yıllarda, Türkiye’nin tarım ve hayvancılıktaki üretim kapasitesini muhakkak çok arttıracaktır.
Unutmayalım ki biz sanayileşeceğiz. Hizmet sektörü giderek daha çok artacak. Zenginleşmenin yolu buradan geçmektedir. Ama bunlar aynı zamanda tarımı da zenginleştirmektedir. Çünkü tarım da daha modern bir şekilde, daha makineli bir şekilde, daha bilimsel bir şekilde yapılmaya başlandığında bire kırk işte o zaman verim vermektedir.
Türkiye’nin ilelebet kendisine yeterli bir şekilde kalması, dünyayı, bölgeyi besleyecek bir ülke olarak devam etmesi için de, tarım politikalarımıza çok büyük önem vermemiz gerekmektedir.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin tarihi bildiğim kadarıyla ta Osmanlı dönemlerine kadar gidiyor, 1880’lere, 81’lere kadar gidiyor. Her ne kadar burada 1963 yazılsa da, 1963’te bildiğim kadarıyla kamu niteliğinde kurum haline geldiniz. Kamu niteliğinde bir kurum demek, aslında Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile içiçe çalışan bir kurumdur. Nasıl Odalar Birliği, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’yla beraber çalışıyorsa, nasıl diğer kamu niteliğinde kurumlar, ilgili bakanlıklarla çok yakın çalışıyorlarsa, sizin de tabii ki çok yakın çalışmanız gerekmektedir. Tarım politikalarının, çiftçilere, köylülere her tarafa ulaşabilmesi için, sizler aslında kılcal damarlar gibisiniz.
Tarımın başka bir önemini de belirterek doğrusu konuşmamı bitirmek istiyorum. Anadolu topraklarının boş kalmaması; Türkiye’nin şehirleri çok hızlı bir şekilde gelişiyor, çok modernleşiyor ama, kırsal alanlarda hâlâ çok büyük eksikliklerimiz var. Dolayısıyla oraların da canlı olması için, oralarda da gelir düzeyinin artması için, bölüşümdeki adaletin çok daha iyi olması için de yine tarım sektörüne çok büyük önem vermemiz gerekmektedir.
Bu yılların çok bereketli yıllar olacağını hep beraber görüyoruz. Yağmurlar, iklim bunu gösteriyor ama, yılların hep bereketli olmasını isteriz. İnsanlık tarihi boyunca ta bin yıl gerilere gittiğimizde, hep bir anekdot vardır, hâlâ devam eder, “kıtlık yılları, bolluk yılları” şeklinde. Bu, bundan sonra da böyle devam edecek, iklimler açısından. Ama insanoğlu bunlara karşı tedbirler almışlar. Yüzlerce yıl önce de bolluk yılı olduğunda, bunun arkasından kıtlık yılı olacak diye tedbirler almışlar. İşte tarım politikaları bu şekilde gelişe gelişe bugünkü en modern anlama kavuşmuş. İnanıyorum ki bu politikalar neticesinde çiftçimiz daha çok kazanacak, ülkemiz daha çok kazanacak ve kendimizi çok daha güvende hissedeceğiz.
Bir kez daha hepinize başarılar diliyorum, hepinizi tebrik ediyorum ve hepinize sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum. Sağolun, varolun.