Sevgili Gençler,
Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı vesilesiyle, sizleri Çankaya’da şimdi misafir ediyorum. Aslında 19 Mayıs’ı yarın değil, öbür gün kutlayacağız. Belki sizler de takip ediyorsunuzdur, yarın ben NATO zirvesi için ABD’ye gideceğim. Onun için sizleri bugün burada kabul ettim. Ve 19 Mayıs resepsiyonunu Chicago’da vereceğim. Oradaki bütün Türk toplumuyla beraber, büyük bir coşkuyla yapacağız.
Türkiye’nin dört bir yanından geldiniz. Yani bütün illerimizden buradasınız. Türk gençliğini temsil ediyorsunuz. Türkiye’nin her şehrinin kokusunu, çiçeğini, rengini buraya taşıdınız. Ve bizi doğrusu çok mutlu ettiniz. Ayrıca, biraz önce Değerli Bakan da tek tek tanıştırdı; hep gurur kaynağımız olan sporcu gençlerimizi, kızlarımızı, erkeklerimizi, sizleri burada görmek de hepimiz için ayrı bir gurur kaynağıdır. Sizlerin başarınızla sadece siz ve aileniz, arkadaşlarınız değil, bütün millet olarak hep beraber gurur duymuşuzdur, övünmüşüzdür. Bundan sonra da kazandıracağınız madalyalar, kıracağınız yeni rekorlar, bayrağımızı dalgalandırmanız, oralarda İstiklal Marşımızı okutmanız, bizler için hep gurur kaynağı olmaya devam edecek. Onun için hepinize de başarılar diliyorum.
Değerli Gençler,
19 Mayıs denilince aklımıza ne geliyor? Eminim ki hepiniz tarih derslerine çok önem veriyorsunuzdur. Önce şunu söyleyeyim: Kendi tarihini en iyi şekilde bilmeyen bir nesil, daima yanlış kanaatlara varır. Onun için önce kendi tarihimizi, acısıyla-tatlısıyla, gurur duyduğumuz bütün anılarıyla, sıkıntılı günlerimizle; bütün bunları en iyi şekilde öğreneceğiz. Hatta tarihimiz dediğimizde sadece savaşlar, tarihi olaylar değil, daha geniş bir şekilde, sanat tarihini, kültür tarihini, medeniyete, insanlık medeniyetine biz neler hediye etmişiz; bütün bunları hep öğreneceksiniz. İster doktor, ister mühendis, ister sporcu, ister öğretmen, ister iş adamı, ne olursanız olun, önce bunu muhakkak aklınıza koyun. İkincisi 19 Mayıs denilince; tarihimizin çok sıkıntılı dönemlerinde, “Acaba geleceğimiz ne olacak, Anadolu ne olacak, acaba istikbalimiz nasıl olacak?” diye çok sıkıntıların çekildiği bir dönemde, Büyük Atatürk’ün arkadaşlarıyla birlikte Samsun’a ayak basması ve Samsun’a ayak bastıktan sonra büyük milli mücadele serüveninin ve büyük milli mücadele hareketinin başlaması. Eminim ki, bunları derslerinizde okuduğunuz gibi, bugünlerde daha çok okuyacaksınız. Çünkü bu Bayramın bir ismi de Atatürk’ü anlama ve bütün o tarihi olayları tekrar özümseme günleridir. O bakımdan bunu sadece bir eğlence ve spor olarak değil, ikisini bir anlamamız gerekir.
Şunu bilmenizi çok isterim: Atatürk iki şeye çok önem verdi. Birisi: “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” dedi. Çünkü yurtta barış, huzur olacak, çevrenizde de huzur barış olacak ki, ondan sonra siz kendi geleceğinizle ilgili konularla uğraşabilesiniz. Zenginlik için, kalkınma için, eğitim için, sağlık için, yani herkesi mutlu etmek için uğraşın. Onun için muhakkak ki yurt içinde ve çevrede, bütün dünyada sulh, yani barış çok önemli. Bu olmazsa, bir tarafta savaş yapılırken diğer şeylere öncelik veremezsiniz. O zaman önce güvenlik öne çıkar.
İkinci olarak, bütün bunlar sağlandıktan sonra da söylediği şey nedir? “Muasır medeniyetlerin üstüne çıkmak” hedefini koyuyor. Bu hedefi, gelecek nesillere, herkese gösteriyor. “Muasır medeniyetlerin üstüne çıkmak, muasır demek, çağdaş demek” nedir? Yani bugün bizim muasırımız olan, çağdaş olanlar kimlerdir, buna bakmamız gerekir. Atatürk’ün bunu söylediği zamanki ülkeler farklıydı, bugün tabii ki farklı. “Çağdaş medeniyetlerin üstü” dediğimizde, bugün yaşadığımız anda yeryüzünde en ileri gitmiş, hem halklarını mutlu etmekte hem halklarını zengin etmekte, yani kalkınmışlıkta ileri gitmiş ülkeleri anlamamız gerekir, Yani o günkü, bundan 100 sene kadar önce çok daha ileri gitmiş ülkeler farklı olabilirdi. Bugün baktığımızda bazıları geri kalmış olabilir, yenileri öne çıkmış olabilir. Dolayısıyla bugünkü anlayışa baktığımızda Atatürk, “Çağdaş medeniyetlerin üstü” dediğinde, kimlerin ötesine gideceğiz? Bugün yeryüzünde birçok millet var, birçok ülke var. Bu ülkeler içerisinde hangi ülkeler ekonomik kalkınmada daha ileri gitmişler, alklarını mutlu etmede daha ileri gitmişler, bunlara bakacağız ve onların ötesine geçeceğiz, onlardan daha iyi olacağız. Büyük Atatürk’ün bize verdiği hedef bu.
İnsanların mutlu olabilmesi için tabii ki iyi bir şekilde yönetilmeleri gerekir. Diktatörlüklerle yönetilenler, baskıyla yönetilenler veyahut da düşüncelerini ifade edemeyenler, tabii ki mutlu olamaz. Dolayısıyla çok iyi bir siyasi sistemin olması gerekir ki, bugün insanlığın bulduğu, getirdiği, en iyi sistemde, demokrasiyle idare edilmek önemlidir. Halkın iradesine, halkın görüşlerine, halkın ne istediğine dikkat etmek önemlidir. Yine sevinerek şunu ifade ederiz ki: Atatürk’ün zamanında, demokrasiyle idare edilen ülkeler çok azdır tabii ki. Birinci Dünya Harbi vardı, dünyanın hep savaşlar içerisinde geçtiği bir dönem ve dört bir cephede, sadece bizim etrafımızda değil, her tarafta savaşlar vardı. Sonra İkinci Dünya Savaşı oldu bildiğiniz gibi. Ve ondan sonra demokrasiyle idare edilen ülkelerin sayısı giderek ilerledi, çoğaldı. Ve bugün dünyaya baktığımızda, 70’in üzerinde demokrasiyle idare edilen ülke var.
Tabii ki demokrasilerde adı demokrasi olabilir, adı cumhuriyet olabilir ama, yine standartları çok düşük olabilir. Muasır medeniyetlerin, çağdaş medeniyetlerin üstüne çıkabilmemiz için, en ileri demokratik standartları uygulayabilen, özgürlükleri en geniş şekilde tadabilen; insanların, gençlerin, herkesin düşüncelerini rahatlıkla konuşabildiği ve ifade edebildiği ve onların gayet medeni bir şekilde tartışabildiği bir ülke olması gerekir. Böyle olacak ki insanlar o zaman baskı altında olmayacaklar ve kendilerini mutlu hissedecekler. Böyle bir ortam içerisinde barış da muhakkak ki, daha kolay sağlanacaktır. Çünkü herkes birbirine daha çok saygı duyacaktır. Herkes birbirinin fikrine daha çok saygı duyarak itibar edecektir. Ve kendisini başkasının yerine koyacaktır. Böyle bir ortamda tabii ki ekonomik politikalar, hukukun üstünlüğü, herkese eşit muamele, kadın-erkek eşitliğinin sağlanması, ülkede şeffaflığın olması, ülkeyi yöneten herkesin hesap verebilir olması; bütün bunlar söz konusu olduğunda, -demokrasi standardı yüksek olduğu için- o ülkede doğru ekonomik politikalar uygulanacaktır ve o ülkede mutluluk ve zenginlik sağlanacaktır. Dolayısıyla ülkemizi biz hem demokratik anlamda hem de ekonomik kalkınmışlık anlamında eğer diğer ülkelerin, en ileri gitmiş ülkelerin, seviyesine de değil, onların ötesine, üstüne taşıyabilirsek, o zaman Atatürk’ün bize ta 100 yıl kadar önce gösterdiği istikameti iyi anlamış oluruz. Ve o sözü anladığımızı ve yerine getirdiğimizi göstermiş oluruz.
Şunu da size hatırlatmak isterim: Her dönemin kendi gerçekleri vardır. Tabii ki o savaş dönemlerinde, tabii ki o dünyanın her tarafının ateş çemberi içerisinde olduğu dönemde, kurtuluş mücadelelerinin verildiği dönemde farklı düşünülecekti, bugün farklı düşünülecektir. Acaba Atatürk bugün olsaydı, ne söyleyecekti? Söyleyeceklerini, nasıl davranacaklarını, bu demin söylediğim iki veciz cümlede aslında özetleyebiliriz. Kendimizi daima yeni durumlara yeni şartlara göre ayarlayacağız.
Değerli Gençler,
Ben size bunu niye anlatıyorum, şunun için anlatıyorum: Hepimizin bu mantaliteye sahip olması gerekir. Hepimizin kendisini yenilemesi gerekir. 100 yıl önce, 200 yıl önce, 300 yüz yıl önceki olaylarla tabii ki onları anlarız ve onlarla övünebileceğimiz şeyler var. Çok büyük kahramanlıklar göstermişiz, çok büyük savaşlar kazanmışız. 1000 kişilik orduyla, binlerce büyük orduları yenmişiz, Yahya Kemal’in şiirlerinde en güzel şekilde ifade ettiği gibi, bunlarla hep övüneceğiz, gurur duyacağız. İstiklal Harbi’ndeki büyük başarımızla hep gurur duyacağız. Atatürk’ün yok olmak üzere olan bir ülkeyi nasıl tekrar heyecana getirdiğini, nasıl ayağa kaldırdığını, bütün milleti nasıl etrafında toplayıp o büyük mücadeleyi verdiğini anlayacağız. Ve bundan hep gurur duyacağız. Ama biz geçmişle yaşamayacağız, geleceğe bakacağız. Gelecek sizlersiniz. Geleceği daha iyi yapmak için uğraşacağız. Geleceği daha iyi yapmanın yollarını da demin söyledim. Onun için hepimizin arzusu bu ülkeyi temsil eden, bu ülkeyi yönetenler olarak, size daha iyi bir ülke bırakmak, size daha iyi şartlarda bir Türkiye vermek. Bunun için uğraşıyoruz, sizleri daha iyi eğitmek için uğraşıyoruz. Bunun için artık Türkiye Cumhuriyeti bütçeleri yapılırken en büyük pay milli eğitime ayrılıyor. En büyük paralar sizin geleceğiniz için ayrılıyor. En büyük pay okullara, öğretmenlere, eğitime, üniversitelere veriliyor.
Bütün bunlar yapılırken, size de çok görev düşüyor. Bütün bu fırsatlardan en iyi şekilde faydalanmak; yani okuyorsanız, okulunuzda en çalışkan talebe olmak için hepinizin yarışması. Hepiniz sınıfınızın en çalışkanı olmak için yarışırsanız, sınıfın değeri ve sınıfın ortalaması, o kadar çok yükselir ki, bu yükseliş Türkiye’nin geleceğinin yükselişi demektir. Eğer üniversiteye gidiyorsanız, üniversitede hangi branşı okuyorsanız okuyun, hiç önemli değil, her şeye ihtiyaç var. Hangi bölümü seçtiyseniz, hangi bölümü kazandıysanız, o bölümün en iyi talebesi olmaya çalışın. Lisedekiler, kendisini üniversiteye en iyi şekilde hazırlasınlar. Sporcular, hedef olimpiyat olunca bunun daha ötesi ne olabilir ki. Hedeflerinizi büyük tutun, büyük madalyalar, büyük başarılar kazanmak için hep çalışın. Bu dönem, sizin çalışma döneminizdir. Elinizde kürekle çalışma değil, kazmayla çalışma değil, hâlâ onu yapan çocuklarımız da var. Onları da bu durumdan kurtarıp, onları da okullarda, üniversitelerde çalışır hale getirmek hepimizin hedefi. Ama imkânlar eğer değerlendirilmezse, seneler boş giderse, eğer eğitim için biz çırpınırken, öğrenciler, gençler, herkes, siz yeteri kadar çırpınmazsanız, o zaman lise biter, üniversiteler de biter, diplomalar da alınır ama, onlar size ne kadar yardımcı olur, ailenize ne kadar yardımcı olur, Türkiye’ye ne kadar yardımcı olur, işte orası şüpheli hale gelir.
Onun için bu Bayram vesilesiyle hepinize bunu hatırlatıyorum. Hepiniz bu dönemleri en iyi şekilde değerlendirin. Türkiye’yi yönetecekler, sizin aranızdan çıkacak. Sizin aranızdan büyük devlet adamları çıkacak, siyasetçiler çıkacak, komutanlar çıkacak. Sizin aranızdan büyük sanatçılar çıkacak, sporcular çıkacak. Çıkmaya başladı işte. Sizin aranızdan büyük bilim adamları çıkacak, büyük insanlar çıkacak. Ve o zaman Türkiye çok daha güçlü olacak. O zaman Türkiye çok daha iyi olacak. Onun için bunları böyle bir anlamlı günde, sizleri burada kabul ederek paylaşmak istedim.
Ayrıca tabii ki bir bayram olduğu için, gençlik ve spor bayramı olduğu için, bunu coşkuyla da kutlamak gerekir. Bunu her yerde, Türkiye’nin her şehrinde, her okulda, coşkuyla kutlamak gerekir. Bunun için de her yerde çok güzel hazırlıkların yapıldığını biliyorum. Başta, Değerli Bakan olmak üzere, bütün illerin valileri, bütün okulların müdürleri, rektörler, herkes bunun için hep hazırlıklar yaptı. Bugünü coşkuyla kutlayın.
Tekrar, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramınızı tebrik ediyorum. Geleceğin çok daha parlak olmasını, hepiniz için ayrı ayrı, bütün Türkiye için ve bütün insanlık için temenni ediyorum.
Döndüğünüzde şehirlerinize de, bütün arkadaşlarınıza, ailelerinize ve okullarınıza bu güzel duygularımı, sevgi ve muhabbetlerimi iletmenizi sizden özellikle istiyorum.
Sağ olun, var olun.