Ekselansları Veliaht Prens Alexander, Ekselansları Prenses Maksima, Sayın Başbakan Yardımcısı, Değerli Bakanlar, Hollanda’nın ve Türkiye’nin Çok Değerli İş Adamları, İş Hanımları,
Hepinizi önce saygıyla sevgiyle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum. Kraliçe Majesteleri Beatrix’in davetlisi olarak, Hollanda’ya bir devlet ziyaretinde bulunuyorum. Bu ziyaret uzun yıllardan sonra gerçekleşiyor ve 400 yıl önceki tarihi ilişkilerimizi kutlama vesilesiyle gerçekleşiyor. Dolayısıyla bu ziyaret vesilesiyle Türkiye ile Hollanda arasındaki dostluğu sağlam temeller üzerinde birçok vesileyle konuşuyoruz, birçok vesileyle hatırlıyoruz.
Bugün de biraz önce Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin Sayın Başkanı ve Sayın Başbakan Yardımcısı konuşmalarında, iki ülke arasındaki ilişkilerin ne kadar güçlü olduğundan çok bahsettiler. Ben de kısaca şunu söylemek istiyorum ki: Hollandalılar aslında gerçek tüccar bir millet. Tüccar olduğu da rakamlara bakınca hemen açıkça ortaya çıkıyor. 16 milyon nüfusu olan Hollanda’nın dünyanın en büyük ekonomilerinden birisine sahip olması, ihracatının 500 milyar doların üzerinde olması, ithalatının 400 milyar civarında olması, kendi başına bu ülkenin ne kadar tüccar bir millet olduğunu göstermekte.
İşte bunun gereği, 400 yıl önce o zamanki üç kıtada toprakları olan Osmanlı İmparatorluğu, Büyükelçi Haga, seyahat edip geldiğinde kendisine kucak açılıyor. Ve bütün Hollanda vatandaşlarına, tüccarlarına, bütün Osmanlı topraklarında seyahat izni veriliyor. Aslında bugünkü gümrük birliğine baktığımızda, nasıl iş adamlarımızın, mallarımızın serbest dolaşımı mevcut ise, o zamanki Osmanlı padişahının imzaladığı, “ahitname” dediğimiz o fermanda da ticaret yapma imkanı veriliyordu. O günden bugüne baktığımızda, ticaret, ekonomik işbirliği, iki ülke arasında daima güçlü olmuştur. Sadece tarihte değil, bugün de çok güçlü. Bugünün güçlü olmasının göstergeleri de yine biraz önce verilen rakamlarla ortaya çıktı. 7 milyar doların üzerinde ticaretimiz var ve Hollanda yatırımcılarının Türkiye’deki yatırımları 16 milyar doları geçmiş vaziyette. Son on yıl içerisinde Türk yatırımcılar da Hollanda’da bankacılık sektörü başta olmak üzere, birçok sektörde faaliyet gösteriyorlar.
Aslında Hollanda’nın çok büyük şirketleri var. Philips, Unilever, Shell gibi şirketler herkes tarafından bilinir. Şimdi buna yeni eklenenler var. ING Bank, Türkiye’de son günlerde gayet aktif, diğer büyük şirketleriniz de. Bu şunu gösteriyor ki: Ticari ilişkilerimize, ekonomik ilişkilerimize çok değer veriyoruz. Bugün de çok değer veriyoruz.
Bugün aslında bu salonda çok sayıda Türk ve Hollandalı yatırımcıyı ve iş adamını görmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Bu aslında ilginin ayrı bir işareti, ayrı bir göstergesi. Ben aslında daha çok gelecekle ilgili size seslenmek istiyorum. Gelecek, çok daha güçlü olacaktır iki ülke arasında. Çünkü Türkiye giderek ekonomik olarak, siyasi olarak ve diğer alanlarda, çok daha güçlü bir ülke haline gelmektedir. Hollanda gibi sanayileşmiş ve ekonomisini güçlendirmiş olan birçok ülke, aslında kalkınma ve gelişmesini bir nevi tamamlamış vaziyetteler. Artık bu ülkelerin daha hızlı büyüme yapmaları ancak ülkeleri dışındaki faaliyetleriyle mümkün olacak. Bizim ise Türkiye olarak dönemimiz yeni gelmekte. Biz henüz sanayileşmemizi ve gelişmemizi tamamlamış halde değiliz. Daha açıkçası, itiraf etmek durumundayım ki, bizim daha yürüyecek çok yolumuz var. Sizin vaktiyle yaptıklarınızı biz şimdi yapıyoruz. Onun içi bizim 2011 yılında yüzde 8,5 büyümemiz, 2010 yılında yüzde 9 büyümemiz ve son 10 yıl içerisinde daima büyük ekonomik gelişmeleri göstermemiz, bizim biraz geçten takip ettiğimiz bir süreç. Ve önümüzdeki yıllarda da biz büyümeye devam edeceğiz.
Şimdi bu halimizle biz, dünyanın 17. büyük ekonomisiyiz, siz 16. büyük ekonomisisiniz. Biz hızlı büyümeye daha önümüzdeki seneler devam edeceğimiz için inanıyorum ki, 2020’lerde 25’lerde Türkiye çok daha fazla dünyanın önemli ekonomik gücü haline gelecek. Bazı yapılan tahminlere baktığımızda, 2025’ten sonra 2050’lere doğru dünyanın ilk 10 büyük ekonomisinden biri, Avrupa’nın ise 2. büyük ekonomisi olacak. Bunlar finans kurumlarının araştırma kurumlarının yaptıkları tahminler böyle. Bununla ilgili hazırlıkları aslında Türkiye de yapmış vaziyette. Nasıl yapmıştır? son 10 yılda çok köklü reformlar gerçekleştiriyoruz. Bu reformlar hem siyasi planda hem ekonomik planda, her şeyden önce de hukuki planda hep gerçekleşmiş vaziyettedir. Bütün bu reformlara dayanarak söylüyorum ki çok güçlü temeller atılmıştır artık. Ve sizin de bildiğiniz gibi Avrupa Birliği ile müzakere süreci içinde de Avrupa müktesebatı Türkiye’ye aktarılmaktadır. Ama bir şeyin altını çizmek isterim, parantez içerisinde; siyasi kriterler, demokratik kriterler zaten yerine getirildiği için müzakereler başlamıştır. Bunun özellikle bilinmesini isterim. Dolayısıyla o şartlar yerine getirildikten sonra diğer şartlar Türkiye’de yerine getiriliyor.
Bu şunu göstermektedir ki: Demokrasisi güçlü, hukuki temelleri güçlü bir ülkenin ekonomik kurallarını da düzenledikten sonra önünde çok büyük potansiyel vardır. İşte şimdi biz bunu gerçekleştiriyoruz. Ve bunu yaparken de yine çok dikkatli oluyoruz. Çünkü dünya ekonomik olarak çok kırılgan olduğu için, Amerika’da, Avrupa’da yaşanan finans krizleri, ekonomik krizler, tabii ki dünyaya açık bir ülke olan Türkiye’yi de etkilemektedir. Onun için mali disipline çok önem veriyoruz. Orta vadeli programımızı vaktiyle açıkladık. Ve hükümetimiz, birçok hükümetlerden farklı olarak alınması gereken siyasi kararları, ekonomik kararları vaktinde alabilmektedir.
İşte bunun neticesinde, biz Avrupa’nın birçok ülkesinde yaşanan, Amerika’da yaşanan finans krizlerini ve otomatik krizleri yaşamıyoruz. Tam tersine birçok Avrupa ülkesi resesyondan bahsederken, birçok Avrupa Birliği ülkesi küçülmeden bahsederken Türkiye demin bahsettiğimiz yüksek büyümeleri gerçekleştiriyor. Bunlar gerçekleşirken de mali disipline çok önem veriyoruz. Bütçe açığımız yüzde 1,5 civarında. Birçok Avrupa Birliği ülkesinin bütçe açığı çok büyük boyutlara varmış vaziyette. Yine bugün birçok Avrupa Birliği üyesi ülkenin ve bazı ülkelerin en büyük sorunu büyük borç yükleri. Milli gelirlerinin, gayri safi milli hasılalarının yüzde 100’ü, yüzde 100’ünden fazla, yüzde 150, yüzde 200’lere varan borcu olan ülkeler var. İşte bunların karşısında Türkiye’nin borç yükü ise, bütün gayri safi milli hasılasının içerisinde yüzde 37 civarında.
Bankalarımız gayet güçlü, bunun da tabii ki bir sebebi var. 2001 yılında karşılaştığımız büyük bankacılık finans krizinden çok ders çıkarttık. Bankacılık dünyamızı yeniden yapılandırdık. Bankalarımız kendileri kendi bankalarını yeniden yapılandırdılar. Ve bugün geldiğimiz noktada bankaların sermaye yeterlilik rasyosu yüzde 17 civarında Türkiye’de. Ki Avrupa’da birçok bankanın sermaye rasyosu yüzde 5 civarında. Onun için birçok banka battı. Ve onun için bazı bankaların da tereddütlü halleri var.
Bütün bu söylediğim rakamlar, bize aşırı güven de vermiyor. Bunun da altını çizmek isterim. Çünkü dünya ekonomisinde hâlâ kırılganlık var. Bu hepimizi de etkiler. Onun için gayet tedbirli bir şekilde hükümetimiz geleceğe doğru ilerliyor.
Buradan hepinize şu çağrıyı yapmak isterim: Bunları niçin söylüyorum? Bunlara açıkçası Türkiye’ye güvenmeniz ve Türkiye’ye daha çok yatırım yapmanız için söylüyorum. Zaten Hollanda şirketleri ve yatırımcıları, Türkiye’yi yakından takip ettikleri için ve Türkiye’ye güvendikleri için, 16 milyar dolar civarında yatırımı son 10 yıl içinde yaptılar. Ben eski şirketlerden bahsetmedim. Dediğim gibi, dünyanın her tarafında faaliyet gösteren şirketler, demin ismini saydığım Shell, Unilever ve Philips ve diğerleri, bunlar zaten geleneksel olarak yatırım yapıyorlardı ama, son 10 yıl içindeki yatırımlar özellikle tabii dikkat çekici. Bütün bu reformları takip ettikleri için, Türkiye’yi yatırım yapılır bir ülke gördükleri için daha çok geliyorlar. Ama potansiyel daha çoktur. Bu potansiyeli hep beraber değerlendirmek gerekir. Türkiye’nin daha çok büyüyeceği yıllar vardır. Ama Avrupa’da birçok şirket, kendi ülkelerinde daha fazla büyüyemez. Ancak yeni inovasyonlara dayalı şirketler değilse, onların da yine büyüyeceği sınır bellidir. Çünkü, açıkçası ben şu çevreye baktığımda yeni yapılacak alt yapı yatırımı göremiyorum, ki her şeyi vaktiyle yaptığınız için göremiyorum. Ama Türkiye olarak bizim daha yapacak çok alt yapı yatırımlarımız var. Belediyelerimiz şehirlerimizi adeta yeniden inşa ediyorlar. Birçok semtte evler yıkılıyor ve onun yerine daha yeni evler yapılıyor. Biz otobanlarımızın bir kısmını yaptık ama, hâlâ yapacak çok otobanlarımız var. Çünkü coğrafyamız da büyük, nüfusumuz da büyük. O bakımdan alt yapı yatırımları Türkiye’de devam edecektir.
Ve ayrıca tabii Türkiye’nin çevresinde de öyle ülkeler vardır ki, adeta Türkiye’yi çok örnek alırlar. Ve o ülkeleri de çok yakın tanıdığımız için, Türk iş adamlarının o coğrafyalarda iş yapmaları çok kolaydır. O açıdan Türk ve Hollanda firmalarının gerek ortak olarak gerek tek başlarına, Türkiye’de, Türkiye’nin çevresinde veya Avrupa’da başka yerlerde iş yapma imkanlarının çok olduğuna inanıyorum ve sizleri daha çok işbirliğine teşvik ediyorum.
Bugün birçok toplantılar yaptık, İş Forumu’nu da, o toplantıların en değerlilerinden birisi olarak görüyorum. Zaten bildiğim kadarıyla daha önceden sizler kendi aranızda toplandınız, görüştünüz. Bu potansiyelleri sonuna kadar araştırıyoruz. Bizim rolümüz sizlere çağrıda bulunmaktır. Sizin karşılaşacağınız problemler varsa, bu problemlerin önünü açmak ve onları çözmektir. Türkiye’de son yıllarda yine oluşturduğumuz Yatırım Promosyon Ajansı var. Bu Ajans, yabancı yatırımcıların bütün işlerini üstleniyor ve bütün onların bürokratik işlerini tek elden çözüyor.
Belki eski tecrübesi olanlar, Türkiye’de bürokrasinin çok olduğundan yakınabilirler. Ama bütün bunlar, hepsi artık devre dışı kalmıştır ve tek elden yönetilen bir sistem vardır. O açıdan ben tekrar burada çağrımı tekrarlamak istiyorum, Türkiye ile Hollanda arasında tarihten gelen dostluğu -ki dostluğun temeli ticarete, ekonomiye dayalı- bugün bunu başka bir şekilde gelecek nesillere taşımamız gerekir.
Şüphesiz ki bugün öğrenebileceğimiz başka imkanlarımızdan birisi de şu: Hollanda’da bulunan Türkler. Sayısı 400 bine varan ama, 300 bini Hollanda vatandaşı olan ve burada iş hayatının içerisinde olan çok sayıda Türk var, Hollanda vatandaşı Türk. Ayrıca buradaki yeni jenerasyon, en güzel eğitimi alan, hem Hollanda dilini bilen hem Türkçe’yi bilen hem de bunun yanında İngilizce, Almanca gibi başka dili bilen yeni gençlik de, önümüzdeki yıllarda şirketlerimizin en güzel yöneticileri olacaktır. En güzel onların mensupları olacaktır. Bu büyük avantajı da tabii ki unutmamamız gerektiğine inanıyorum. Tekrar bu ziyaret vesilesiyle duyduğumuz ve gördüğümüz çok sıcak samimi ev sahipliğine bir kez daha teşekkür ediyorum. Ve hepinize başarılar diliyorum. Sağolun.