Değerli Bakanlar,
Türk ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Çok Değerli İş Adamları, İş Hanımları,
Hepinize önce hayırlı sabahlar diliyorum. Bugün Dubai’de sizlerle beraber olmaktan duyduğum büyük memnuniyeti ifade etmek istiyorum. Hepinizi sevgiyle, muhabbetle selamlıyorum.
Uzun bir aradan sonra Birleşik Arap Emirlikleri’ne Türkiye’den Cumhurbaşkanı seviyesinde resmi ziyaret bir ziyaret gerçekleştiriyorum. Bu çerçevede dün Abu Dhabi’de gerek resmi gerek iş çevrelerinde çok güzel görüşmeler yaptık. Bugün de Dubai’deyiz. Ve sizlerle beraberiz.
Heyetimde çok sayıda iş adamı, çok sayıda milletvekillerimiz, bakanlarımız var. Artı bölgeyle ilgilenen akademisyenler var, üniversite hocaları var ve değerli gazeteciler var. Dolayısıyla büyük bir heyetle buradayız. Bu salonda da gerek Türk iş dünyasının gerek Dubai’nin çok seçkin iş adamlarını görmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum.
İnanıyorum ki, bu ziyaretim Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkiye arasında zaten var olan güçlü ilişkilerde yeni bir sayfa açacaktır ve ilişkilerimizi her alanda daha ileri taşıyacaktır. Bundan emin olduğumu burada sizlerle de paylaşmak istiyorum. Çünkü her şeyin başında siyasi irade gelir. Eğer ülkelerin yöneticileri, liderleri, bu siyasi iradeyi açıkça ortaya koyarlarsa; o siyasi irade çerçevesi içerisinde herkes, bürokrasi de iş adamları da ne yapacaklarını bilirler ve doğru istikamete giderler. Ve çok ortak başarılar ortaya çıkar. Dolayısıyla bugünkü başarılarımıza çok daha büyük başarıları ekleyeceğimizden eminim.
Değerli İş Adamları, Değerli Konuklar, Değerli Misafirler,
Dubai’ye Dışişleri Bakanı olduğum dönemlerde de gelmiştim. Dünyanın en hızlı gelişen, dünyanın en hızlı kalkınan, dünyanın en geniş vizyonuna sahip olan bir bölgesindeyiz. Bununla gurur duyuyoruz gerçekten. Eminim ki Türkiye’nin başarılarıyla siz ne kadar çok mutlu olursanız, sizlerin başarılarıyla da biz o kadar mutlu oluruz, o kadar gurur duyarız.
En son 2005 yılında gelmiştim. Şimdi 2012 yılındayız, aradan neredeyse 6 sene geçmiş. 6 sene içerisinde inanılmaz büyük gelişmelerin olduğunu, dünden beri burada bizzat görüyorum. Uzaktan zaten takip ediyoruz. Bugünkü dünyanın en büyük gerçeği şu: Mekanların artık yakınlığı söz konusu. Mekanların içinde bulunmasanız bile, mekanların içinde geziyor, mekanların içinde yaşıyor gibi buralardaki gelişmeleri takip ediyorsunuz. Dolayısıyla bu süreç içerisinde, Dubai’ye gelmemiş bile olsam, buradaki gelişmeleri çok yakından takip ediyorum. Bir de aynı görünce insan tabii çok etkileniyor.
Bir kez daha ifade etmek istiyorum, buradaki başarının temelinde şu var: Çok büyük bir organizasyon kabiliyeti, çok büyük bir etkinlik ve büyük bir disiplin var. Yoksa Birleşik Arap Emirlikleri’nin her tarafında, bütün emirliklerde aynı şekilde gaz ve petrol yok. Dünyanın gaz ve petrole sahip başka ülkeleri de var. Oralardaki hali biliyoruz, buradaki gelişmeyi biliyoruz. Bu, tamamen vizyon istiyor. Bundan dolayı sizleri ve ülkenin liderlerini, hepinizi bir kez daha tebrik etmek istiyorum.
Eminim, sizler de Türkiye’yi yakından takip ediyorsunuz. Zaten geçmişten gelen ortak değerlerimiz var. Ortak yanlarımız var. Ortak tarihimiz var. Ortak inançlarımız, dinimiz var. Dolayısıyla ortak kültürlerimiz var. Bütün bunlardan dolayı birbirimize ayrı bir sempati duyuyoruz ve bundan dolayı birbirimizi takip ediyoruz. İstanbul bize, hepimizin adeta başkenti gibidir. Herkesin, bütün Ortadoğu’nun, Balkanların, Kafkasların, doğrusu herkesin baktığı bir şehirdir. Ve orada olup bitenleri, herkes çok yakından takip eder.
Dolayısıyla Türkiye’de özellikle son 10 yıl içerisinde, olağanüstü değişiklikler söz konusudur. Bu olağanüstü değişiklikleri, ben “Türkiye’de olağanüstü bir reform sürecinin yaşandığı” şeklinde özetlemek istiyorum. Bu olağanüstü reform süreci, Türkiye’yi çok değiştirdi. Bazılarınızın, daha eski yıllarda Türkiye ile bazı tecrübeleri olmuş olabilir. O Türkiye tamamen gitti ve tamamen yeni bir Türkiye var. Önce bunu bütün dostlarımızın bilmesini isterim.
İkincisi şu: Bu köklü reformlar hem siyasi alanda hem hukuki alanda hem de ekonomik alanda yapıldı. Bunlar o kadar köklü oldu ki, çok yapısal değişiklikler yapıldı. Bunun neticesinde Türkiye’de yatırım ortamı baştan çok değişti. Gayet güvenilir bir hukuk ortamı ortaya çıktı. Türkiye’de yerli-yabancı ayrımı yapmayan, sadece kim haklı kim haksız ayrımı yapan bir hukuk düzenimiz var. Türkiye’deki bir firma sahibi Türk de olabilir, Rus da olabilir; Dubai’den herhangi biriniz de olabilir veya Amerikalı olabilir; orada eğer herhangi bir şekilde bir problem söz konusu olursa, kesinlikle “Bu firmanın sahibi kim?” diye bakılmaz. Sadece “Haklı mı haksız mı?” diye bakılır. Çünkü bu önemli, olağanüstü bir gelişmedir. Ve bütün diğer hukuk standartlarımız, Avrupa Birliği standartlarına yükseltildi.
Eminim biliyorsunuzdur ama, bir kez daha hatırlatmakta fayda var, Türkiye 1996 yılından beri, Avrupa Gümrük Birliği’nin tam üyesi. Biz 2005 yılından bu yana AB ile tam üyelik müzakereleri yapıyoruz ama, Türkiye 1996 yılında Avrupa Gümrük Birliğine girdi. Yani Avrupa’nın en sanayileşmiş ülkeleriyle; İngiltere’den Almanya’ya, hepsiyle Türkiye arasında gümrük duvarı yok. Herkes istediğini birbirine satabilir. Biz onlara satarız, onlar da bize satar. Yani Türk ekonomisi Alman sanayisiyle, İngiliz ekonomisiyle rekabet edebilecek durumda. Buna güveniyoruz ve 15 yıldır da bunu yapıyoruz. Bunu özellikle söylüyorum, çünkü Türkiye’nin piyasası sadece Türkiye değil. Geçen hafta içerisinde, Türkiye’nin nüfusu açıklandı, 75 milyon nüfusumuz var. Ama Türkiye’de imal edilen, pazarlanan mal, bütün Avrupa Birliği’ne tamamen gümrüksüz şekilde, aynı sınırlar içerisinde pazarlanabilir. Dolayısıyla market bazında düşündüğünüzde çok daha gelişmiş şekilde dağıtmanız gerekiyor.
İkincisi hukuk ve ekonomik standartlar. Bu da çok önemli. Kurallar çok önemli. Öyle ki 10 sene içerisindeki reformlar sayesinde, biz birçok AB ülkesinden çok daha dikkatli bir şekilde ekonomik kuralları uyguluyoruz. Eminim yine biliyorsunuz, AB’nin ekonomik kuralları; -Maastricht Kriterleri diye adlandırılıyor- Maastricht Kriterlerini en iyi uygulayan ülkelerden biriyiz. Niye derseniz, şundan dolayı söylüyorum: Malum sizin, bizim de kullandığımız bir atasözü vardır, “talihsizlikler meziyetleri test eder.” diye. Talihsizlikler nedir? Krizin yaşandığı dönemdir. Krizin yaşandığı dönemlerde esas kim başarılı, kim başarısız, kim krize dayanıklı, kim krize dayanıksız, bu ölçülür. Ve o zaman gücünüz ortaya çıkar.
Son iki krizde de Türk ekonomisi başarısını test etti ve gösterdi. Şöyle ki: Bugün Avrupa’nın, Avrupa ekonomisinin yaşadığı en büyük problem nedir? Büyük borçlar. Borçları o kadar çok ki, toptan milli gelirlerinin üstünde borçları var. Yüzde yüz, yüzde 120, gayri safi milli hasılalarının üstünde borçları var.
İkinci çok büyük problem de, inanılmaz bütçe açıkları var. Maastricht Kriterlerine göre, AB’nin borç yükünün yüzde 60’ı geçmemesi lazım. Ama yüzde 90, yüzde 100, yüzde 120 borçları var. Türkiye’nin borç yükü yüzde 40. Şimdi en önemli testlerden birisi, yüzde 40 borç yükü olan ülkeyiz. O bakımdan çok rahatız. Avrupa kriterlerine göre bütçe açıkları bakımından da yine yüzde 4’ü geçmemesi lazım. Ama baktığımızda yüzde 7-8 borç yükü var ülkede. Türkiye’nin bütçe açığı ise yüzde1 civarında.
Şimdi bütün bunlar bizim ne kadar dikkatli bir mali disiplin uyguladığımızı ve ekonomimizin kurallarına ne kadar dikkat ettiğimizi gösteriyor. Onun için biraz önce arkadaşımız söyledi, kriz döneminde hiçbir Türk bankası sıkıntıya düşmedi. Bundan dolayıdır ki, AB içerisinde en sağlam bankacılık sektörüne sahip olan ülke Türkiye çıktı. Çünkü kriz dönemlerinde test edildi. Bugün Türkiye’nin gayri safi milli hasılası, satın alma gücü paritesine göre 1 trilyonu geçmiş vaziyette. Bunun için zaten G-20’nin içerisindeyiz. Ve dünyanın 16., Avrupanın da 6. büyük ekonomisi durumuna geldik.
Bunları şunun için söylüyorum, sizler de takip ediyorsunuz ama, sizlerin hafızanızı bir kez daha tazelemek istiyorum ve ortadaki potansiyeli biraz sonra göstereceğim. Onun için bunları size hatırlatmak istiyorum. Önce Birleşik Arap Emirlikleri’nin Dubai’nin potansiyelinden bahsettim. Büyük başarıları nasıl elde ettiğinizi, büyük yatırımları nasıl yaptığınızı, bütün bunları söyledim. Şimdi de Türkiye’ninkini söylüyorum. İşte bu iki ülke arasında zaten kardeşlik bağları da var ama, imkanları yeteri kadar değerlendirebildiğiniz kanaatinde değilim doğrusu.
İki ülke arasında bildiğiniz gibi, Karma Ekonomik Komisyon var. Bunun iki tane başkanı var, hükümetler seviyesinde. Türkiye’de Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek. Birleşik Arap Emirliklerinde ise Değerli Bakan Sultan el Mansur. Kendisi Ekonomi Bakanı. Her iki bakan da bu potansiyeli nasıl değerlendiririz diye resmi düzeyde toplantılar yapıyorlar ve bunun yollarını bulmaya çalışıyorlar ama, esas işler özel sektör tarafından yapılıyor. Esas yatırımlar, sizde de bizde de özel sektör tarafından yapılıyor.
Ticaretimiz beş milyar dolar. Bu çok az aslında. Arkadaşlarımız kararlaştırdı, en kısa süre içerisinde bunu on milyar dolara çıkartacağız diyelim, yani 2015 yılına kadar. Ama bunun daha da üstüne çıkabilecek durumdayız. Çünkü Dubai, burası reexport yapan bir ülke. Sizin ticari kapasiteniz, sizin nüfusunuzla limitli değil ki. Bunu ispatladığınız için dünyanın en büyük konteynır limanı burada. Dünyanın en büyük organizasyonlarını burada yapıyorsunuz. 50 milyon kapasiteli havaalanı burada. Dünyanın en büyük “hub”ı burada. Dolayısıyla siz buradan dünyanın her bir tarafına satıyorsunuz. Herkes üretiyor, getiriyor, burada onları tutuyorsunuz ve burada dünyaya toptan satış yapıyorsunuz. Dolayısıyla bu ticaret hacmi gerçekten çok küçük. Bunu çok daha arttırmanız gerekir.
İkincisi yatırımlar tabii. Yatırımlar karşılıklı, hem burada hem Türkiye’de. Burada gördüğüm çok seçkin Türk iş adamlarının çoğunun yatırımları var burada. Hatta bazılarının ofisleri burada. Burada yaşayanlar bile var. Burada yaşıyorlar, Türkiye’ye gidip geliyorlar. Buranın potansiyeli büyük. Dediğim gibi, 2005 yılından bu yana dünyanın en hızlı gelişen ülkesi burası.
Dün akşam geldiğimde bir kitap buldum masamda. Malum, geçen aralık ayında Birleşik Arap Emirlikleri’nin kuruluşunun 40. yıldönümünü kutladınız. 40 yıl içerisinde neler yapıldığını gösteriyor. 1950 yılındaki Dubai, 1960-1970 ve tam bağımsızlık, 1970’de bağımsızlık, daha sonraki yıllarda yapılanlar. İnanılmaz bir süratle burada yatırımlar yapılmış. Bunlar sadece sizin kendi kaynaklarınızla yapılan yatırımlar değil, dünyada herkes gelip buraya yatırım yaptı. Dolayısıyla burası yatırım açısından büyük imkanlar sunuyor. Bu büyük yatırımlarda Türk şirketlerinin de önemli roller almasından tabii ki çok büyük memnuniyet duydum. Bazıları yalnız, sizlerle ortaklık içerisinde çok büyük prestijli projeleri gerçekleştirdiler. Dün akşam gelirken, metroyu gördüm ki, Türk şirketimizin de onda çok büyük payı oldu. Gerçekten iftihar ettim. Aynı şekilde gördüğüm gökdelenler bunların içerisinde. Görünen ve görünmeyen yatırımlarda Türklerin katkısı var. Bunun daha çok olmasını açıkçası arzu ederiz. O bakımdan fırsatlar burada çok.
Türkiye’de de aynı şekilde çok büyük fırsatlar var. Demin söylediğim gibi, Türkiye çok büyük bir potansiyele sahip. 75 milyon nüfus, AB’nin bütün nüfusu, ona hitap edebilirsiniz ve büyüyen bir ekonomi. Avrupa ekonomileri artık büyümüyor. Çünkü büyüyecekleri kadar büyüdüler. Yeni yapacakları bina yok, yeni yapacakları yol yok, yeni yapacakları metro yok, yeni yapacakları havaalanı yok açıkçası. Zaten nüfusları da yaşlanıyor gördüğünüz gibi. Bazı ülkelerin en büyük problemi nüfusunun küçülüyor olması. Türkiye’ye baktığınızda ise nüfusu 75 milyon. Son on sene içerisinde ortalama yüzde 5 büyüyen bir ülke. Geçen sene yüzde 9 büyüdü. Daha önceki sene yine büyüdük biz. Bu sene, 2012 yılında yüzde 4 civarında büyüme öngörüyoruz. Biraz soğutalım büyümeyi diye hükümetimizin bir gayreti var ama, ben size şunu söyleyeyim ki: Türkiye bütün bunlara rağmen yüzde 4’ün çok üstünde büyüyecek. Çünkü kabına sığmayan bir dinamizm var Türkiye’de. Şimdi böyle bir ülke, eminim ki sizler için de çok caziptir.
Burada özellikle altını çizmek istediğim bir cümle var, bunu söyleyeceğim size. O da siz yatırım yaparken neye bakarsınız? İki şeye bakarsınız, yani siz derken, biz de, herkes. Bir gerçekten potansiyel var mı o ülkede, güvenli bir ülke mi ve getirisi iyi mi? İki riskler nasıl? Riski çok olur, getirisi de büyük olabilir. Ama riski minimum olan, getirisi de büyük olan nadir ülkelerden biridir Türkiye. Riski şundan biliyorum, işte gördünüz kriz dönemlerinde test ettik bunu. Avrupa Birliği’nin ekonomik kriterlerini çok kesin, katkısız uygulayan bir ülkeyiz. Onun için tüm makro ekonomik göstergelerimiz kontrol altında. Ama çok büyük de fırsatlar var.
Aranızdan bildiğim bazı şirketler var, onların Türkiye’deki yatırımlarını düşünün, geçen 10 sene içerisinde çok karlı oldular. Dolayısıyla hepinizi Türkiye’ye birçok sektöre yatırıma davet ederim. Türkiye’nin ayrı cazibesi şu: Her sektöre, sanayiye girebilirsiniz, tarıma girebilirsiniz. Gıda güvenliği, bugün en büyük konularından birisidir. Hayvancılığa girebilirsiniz, turizme girebilirsiniz, sağlık sektörüne girebilirsiniz, ulaştırmaya girebilirsiniz; bütün alanlara girebilirsiniz. Yeter ki girdiğiniz alanda dikkatli analizler yapın. Çok iyi ortaklar bulabilirsiniz. Çok hızlı büyüme potansiyeli olan şirketler Türkiye’de çok sayıda. Dolayısıyla sizin için de Türkiye, gerçekten çok büyük imkanlar sunmaktadır. Ayrıca beraber başka ülkelere şüphesiz ki gidilebilir. Türkiye’nin gelişmiş insani gücü, gerek teknik kadroda, gerekse çalışma gücü olarak eminim sizler tarafından da yakinen bilinmektedir.
Şimdi biz hükümetler olarak, resmi çevreler olarak sizin daha da iyi işbirliği yapacağınız iklimleri oluşturuyoruz. Bu nedir? Anlaşmalar imzalıyoruz, toplantılar yapıyoruz. Siyasi irademizi ortaya koyarak sizi teşvik ediyoruz. Gerektiğinde gerek Birleşik Arap Emirlikleri’nde gerek Türkiye’de olsun, iş adamlarımızın büyük projelerini dinliyoruz. Siz Türkiye’ye geldiğinizde, biz sizi dinliyoruz ve önünüzü açıyoruz. Ben bu tür örnekleri bilirim. Ben de buraya geldiğimde Türkler’in büyük projelerini, buralardaki büyük iddiaları, değerli kardeşlerimle konuşuyorum. Bunlarla ilgili değerli kardeşlerime müzahir olmalarını söylüyorum ve onlar da gerçekten müzahir oluyorlar. Bundan dolayı bütün yöneticilere buradan bir kez daha teşekkür etmek isterim, Türk şirketlerine gösterdikleri ilgiden ve güvenden dolayı.
Eğer iş yapmak istiyorsak potansiyel çok, ona yol buluruz. Ama iş yapmak istemiyorsak ona sebep de bulabiliriz. Bildiğim kadarı ile bu da bir atasözü. Bizde buna benzer bir atasözü var ama, asıl Arap atasözü olduğunu biliyorum; “İş yapmak isteyen yol da bulur, iş yapmak isteyen ona sebep bulur.” Bir sürü sebep çıkartabiliriz. Ama şimdi biz muhakkak ki iş yapmak için çok yol var, yollar da çok açık önünüzde, bir de sizi destekleyen devlet adamları var.
Şimdi doğrusu iş camiamız bilir, onlara her zaman destek veririm. Biliyorum ki sizin yöneticileriniz de aynı şekilde sizleri destekliyorlar. Dolayısıyla yapılacak çok şey var. Gelin hep beraber bunu değerlendirelim. İş birliğinin, dayanışmanın örneğini verelim.
Siz, Türkiye’ye geldiğinizde, İstanbul’a geldiğinizde yabancılık hissetmezsiniz. Türkler de Dubai’de yaşarlarken hiçbir yabancılık hissetmiyorlar. Herkes gayet güvenlik içersinde, emin. Kültürlerimiz demin söylediğim gibi benzer, birbirimizi gayet iyi anlıyoruz. O zaman bunu işe de yansıtmamız lazım. Geçici işbirlikleri, geçici olarak stratejik ortaklıklar kurmanız lazım. Büyük ortaklıklar kurmanız lazım. Türkiye’nin dünya çapında çok büyük şirketleri var. Sizlerin de şüphesiz ki aynı şekilde var. Dolayısıyla bu şirketler arasında çok daha uzun vadeli büyük ortaklıkları kurmanın zamanı geldiği kanaatindeyim.
Şüphesiz ki güvenlik alanında işbirliğimiz çok önemli. Bunu, dün konuştuğum için burada fazla girmek istemiyorum. Türkiye’nin Birleşik Arap Emirlikleri’yle ve bütün Körfez ile işbirliği stratejik bir perspektiftendir. Bunu özellikle dostlarımızın bilmesini isterim. Biz, uzun süredir bütün Körfeze gayet stratejik açıdan bakıyoruz. Siyasi, güvenlik ve şüphesiz ki ekonomik işbirliği. Bununla ilgili Körfez İşbirliği Teşkilatı ve Türkiye arasında stratejik ortaklık vardır. Bundan daha üç gün önce dış işleri bakanlarımız İstanbul’da oturdular, her şeyi geniş geniş konuştular. Ekonomi bakanlarımız sık sık bir araya geliyorlar. Yarın da tekrar bir araya gelecekler.
Dolayısıyla işbirliği alanı çok geniş. Bütün bu konularda sizlerin daha çok faal olmanızı istiyoruz. Hiçbir tereddüdünüz olmasın. Tıkandığınız bir yer olursa gelin doğrusu, biz önünüzü açalım sizin. Yeter ki sizler daha çok iş yapın ve biz de bunları görelim ve bu başarılardan gurur duyalım.
Tekrar, hepinize sevgi ve muhabbetlerimi sunuyorum. Türk halkının, Türk iş dünyasının yine sevgilerini sunuyorum. Sizlerle her zaman burada, Türkiye’de beraber olmayı daima arzu ediyorum. Çünkü işi yapan sizlersiniz. Bizler, tekrar söylüyorum sizin önünüzü açacağız. Hepinize sağlık, mutluluk diliyorum. Allah’a emanet olun.