TÜBİTAK Bilim Ödülleri Töreni'nde Yaptıkları Konuşma

05.12.2011
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Bakanlar, Değerli Meclis Başkanvekili, Değerli Bilim İnsanları, Onların Aileleri -görüyorum yakınlarını- ve Değerli Konuklar,

Önce hepinize hoş geldiniz diyorum.

Bugün aslında CUmhurbaşkanı olduktan sonra beşinci kez siz değerli bilim adamlarıyla bir aradayız. Daha önceki yıllar farklı bilim adamlarıyla, -ödülleri alanlar farklıydı- onlarla bu merasimleri, toplantıları yaptık, bugün de sizlerle yapıyorum.

Tekrar hepinize hoş geldiniz diyorum. Çok güzel konuşmalar yapıldı. Başta ödül kazanan değerli profesörler, Çiğdem hanım, İlhan bey ve TÜBİTAK Başkanı, Sayın Bakan, hepsi de bilimin öneminden bahsettikleri gibi, değerli bilim insanları da kendi hayat hikayelerini çok güzel şekilde özetlediler. Aslında bunların herkes tarafından takip edilmesini, gençler tarafından takip edilmesini, öğrenciler tarafından takip edilmesini, duyulmasını gerçekten çok isterim. Çünkü bunların hepsi ilham kaynağı oluyor, bunların hepsi örnek oluyor ve çocuklar, gençler bunları örnek alarak, daha azimli bir şekilde çalışmalarını devam ettiriyorlar.

Benim de Cumhurbaşkanı olarak öne çıkarttığım ayrıcalıklı konulardan birisi, bilim, teknoloji, araştırma-geliştirme konuları. Sayın Bakan güzel şekilde söylediler, burada bu toplantıyı yapmamız, kendi başına bir anlam taşıyor. Bilime devletin en üst kurumu olarak verdiğimiz değeri, teşviki ve desteği gösteriyoruz. Yapılan şeylerin takdir edildiğini gösteriyoruz. O bakımdan, Türkiye’nin önünün çok açık olduğuna gerçekten inanıyorum. Ve ben, şunun için çok önem veriyorum: Aslında, Türkiye’nin geleceği, Türk milletinin geleceği burada. Şimdi ülkelerin ve milletlerin gelecekleri, beka duyguları anlatılırken, genellikle askeri ve siyasi kontekstte bunlar anlatılır. Ve bu şekilde işlenir.

Halbuki bugün milletlerin ve devletlerin geleceğini şekillendiren şey, bilimde, araştırmada, teknolojide gelişmeleri. Dolayısıyla ben buna bir anlamda beka meselesi olarak da bakıyorum. Ve büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bu konuda Türkiye’de büyük bir bilincin ve büyük bir anlayışın oluşmasında, muhakkak ki üniversitelerimizin çok büyük katkısı olmuştur. TÜBİTAK’ın eskiden beri çok büyük katkısı olmuştur. Daha önceki dönemde Sayın Başkan Profesör Nükhet Hanımın, şimdi eminim ki aynı şekilde yeni Başkan Profesör Yücel Beyin aynı şekilde çok büyük katkıları olacaktır, yani bu bilincin uyanmasında.

Yine bu konuda yeni bir strateji oluşturuldu. Bunun "pure" bir araştırma olmaktan ziyade ülkenin kalkınmasıyla da paralel gitmesi için gördüğüm kadarıyla, Bilim ve Teknoloji de başına eklenerek Sanayi Bakanlığı amiral gemisi oldu. Dolayısıyla bu işler Türkiye’de daha çok bir koordineli bir şekilde yürütülecek ve neticelerinin de çok iyi alınacağına inanıyorum.

Aslında bilim, teknolojiye başka açıdan da bakabiliriz, bir insanlık tarihidir. Bilim tarihine baktığımızda, bunun insanlık tarihiyle de çok beraber gittiğini göreceğiz. Zenginleşme, gelişme, kalkınma, bunların itici gücü hep bilim ve teknoloji olmuştur. Bunların da tabii ki önderleri hep bilim insanları olmuştur. Bu bakımdan buna çok önem vermemiz gerekiyor.

Ayrıca bugün, şu da ispatlandı ve görülüyor ki çok daha açık bir şekilde, ekonomik büyümenin, ekonomik kalkınmanın da artık itici gücü, bizim klasik olarak bildiğimiz üretim faktörlerinin dışında bilim ve teknoloji olmuş oldu. Üretim faktörleri deyince, sermaye, toprak, insan, emek, bunlar aklımıza gelirdi. Şimdi, bugün bakıyoruz ki bunlardan ziyade, bilim ve teknoloji üretimi öncüsü oluyor. İnovasyon diye çok bahsedildi, bunlar hep üretimin ve gelişmenin öncüsü oluyor ve ekonomileri ve ülkeleri esas kalkındıran, kalkındıracak olan alan, bu alan olmuş oluyor. O bakımdan, bizim bu alana çok özel önem vermemiz gerekiyor.

Nüfusumuzun neredeyse yarısı gençlerden oluşuyor. 75 milyona yaklaşan bir nüfusun yarısı 29 yaş civarında. Yani hâlâ öğrenmeye çok hazır bir nüfus var, yaşı daha geçmemiş, yaşı daha çok erken bir nüfus var. O bakımdan çok özendirmemiz gerekiyor ve çok dikkat çekmemiz gerekiyor. Şüphesiz ki bilimin, araştırmanın, teknoloji üretmenin nihayetinde ekonomiye ve ticarete kazandırılmasının yolu, üniversite, reel sektör, -bu kamu olabilir, özel sektör olabilir- bunların işbirliğine de çok bağımlıdır. Bu işbirliğini de daha çok geliştirmemiz gerekir. Yani bu alandaki bütün aktörlerin, -bugünkü deyimle paydaşlar deniyor- ortakların hepsinin de, iş dünyasının, üniversitenin, araştırma kurumlarının hepsinin de bir koordine içerisinde çalışması; bununla birlikte aralarında geçiş olacak şekilde de bir çalışma düzeninin kurulması, Türkiye’de yapılan emeklerin boşa gitmediğini, bu konuda harcanan paraların daha iyi netice verdiğini de gösterecektir.

Tabii üniversite her şeyin merkezi. Üniversite deyince üniversiteden sorumlu olan ekip burada. Üniversite sadece eğitim veren kurumlar da değil. Sadece tedrisat yapan değil, üniversite aynı zamanda bilim üreten ve onun teknolojiye yansımasını sağlayan alandır. Bu bakımdan üniversitelerimizin de bu bağlamda yine gözden geçirilip yapılandırılması; araştırma, geliştirme, bilim üretme alanında ihtisas sahibi üniversitelerin sayısının çoğaltılması; alanlarının, faaliyetlerinin buraya daha çok kaydırılmasının da, bütün bu söylediğim anlayış içerisinde önemli yeri olduğuna inanıyorum.

Bir önemli konu da şu, bunu geçen sene de aslında söylemiştim. Türkiye içinde ve Türkiye dışında, master ve doktora -ki bilimler bu şekilde nihayetinde üretiliyor- bunların da yine iyi bir şekilde koordine edilmesi gerekiyor. Yani bir öğrencinin herhangi bir konuda doktora, master veya çok derin bir araştırma yaparken kendisine referans olacak, kendisine bir perspektif verecek kurumların olması gerektiğine inanıyorum. Tamamen boş bırakmamak gerekir bu alanı. Bu, Türkiye içinde olduğu gibi, Türkiye dışına gönderdiğimiz doktora öğrencilerine de böyle bir perspektifin muhakkak verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Tabii ki bilim dünyasından kopmadan, bilim dünyasının neresinde siz zenginleşirseniz o faydadır. Ama bu faydayı ülke kalkınmasıyla da paralel hale getirmek için Türkiye’nin önceliklerinin, Türkiye’nin daha çok kendisine alan olarak seçeceği sahaların bilinmesi, bunların duyurulması ve bu yönde teşvik edilmesinin çok doğru olduğuna inanıyorum.

Şimdi bilim ve araştırmanın gelişmesi için, teknolojinin gelişmesi için, aslında iki önemli kaynak var, birisi insan, birisi de imkan diyebiliriz, fonlar. İnsan açısından, dediğim gibi Türkiye’nin genç bir nüfusu var. Türkiye’nin yurt içinde ve yurtdışında doktora yapan öğrenci sayısı çok. Hatta OECD raporlarına baktığınızda, -bunu daha önceden sizinle paylaşmıştım- ABD’de doktora yapan Türk öğrencilerinin sayısı, Fransız, Alman, İngiliz öğrencilerinin hepsinin toplamından daha fazla. Şimdi bu büyük bir avantaj. Dünyanın en gelişmiş ülkesinde bilimin en öncü olduğu bir ülkede, bu kadar doktora yapan Türk öğrencisi varsa, bunların muhakkak ki Türkiye’ye çok büyük katkıları da olması gerekir. Tabii ki bunların bazıları, orada kalıyor bazıları da geliyorlar. Ama orada kalan öğrencilerin, oradaki bilim adamlarımızın, öğrenciliği geçmiş, öğretim üyesi haline gelmiş -biraz önce gördüğümüz gibi- birçok değerli Türk bilim adamının da Türkiye’ye katkılarını bulundukları yerden temin etmek, bu da ayrı bir çalışma, ayrı bir network gerektirmektedir. Bunu geçen sene, bu vesileyle yaptığımız toplantıda tekrarladım. TÜBİTAK’ın, YÖK’ün bu konu üzerinde çok çalışması gerekmektedir.

İnsanlara oradan “kalk gel” demek kolay değil. İlhan Bey’e şimdi “bırak da gel” demek kolay değil. Eğer orada daha faydalı oluyorsa, orada kalmasını ben de doğrusu tercih ederim. Bu kolaycılık olmuş oluyor. Ama orada kaldığı yerdeyken Türkiye’ye nasıl katkısı olacak, Türkiye’ye nasıl faydası olacak, Türk bilim dünyasına nasıl faydası olacak, bunun yolunu muhakkak bulmamız gerektiğine inanıyorum.

Fonlar açısından da, yani imkanlar açısından da Türkiye eskisi gibi değil artık. Belki Türkiye’yi yakından takip etmeyenler bunu bilemeyebilirler. Ama son yıllarda gerek hükümetin öncelikleri olsun gerek diğer kurumlarımızın öncelikleri olsun gerekse uluslararası bilimsel araştırma fonlarına Türkiye’nin katılımından dolayı Türk bilim insanlarına sağlanan imkanlar olsun; bunlar inanılmaz derecede çok. Bunun en açık rakamı, bizim araştırma-geliştirmeye, gayri safi milli hasıladan ayırdığımız pay, % 1’lere yaklaştı değil mi? % 2’lere kısa süre içerisinde yükselteceğiz. Ve 2023 hedefimiz de, sizin de, Sayın Bakanımızın da söylediği gibi % 3. En gelişmiş ülkelerde bu rakam % 2 olarak tespit edilmiş vaziyette. Burada da her geçen yıl daha çok pay ayırıyoruz. Dolayısıyla hem insan hem de imkan açısından Türkiye bugün gayet iyi noktaya gelmiş bulunmaktadır.

İşte bunların neticelerini görmek, hepimizi gururlandırmaktadır. Bugün burada her iki değerli profesörün de özgeçmişlerini kendilerinden dinlerken eminim ki hepimiz çok gururlandık. Aranızdaki diğer değerli bilim insanlarının başarılarını da burada tek tek dinlediğimizde çok gururlanacağız ve kendimize olan güvenimiz, çok daha fazla artacaktır.

Son olarak şunu diyorum: Türkiye’nin gelişmesi, kalkınması, önüne koyduğu hedeflere ulaşmasında muhakkak ki bilim, teknoloji, araştırma ve geliştirmenin çok büyük bir katkısı olacaktır. Esas itici güç, esas çekici lokomotif bu alandır. Türkiye de bunu kavramıştır ve buna göre hukukunu düzenlemektedir. Buna göre imkanlarını organize etmektedir. Buna göre kurumlarına hep yeni görevler vermektedir.

Emeği geçen herkese teşekkür ediyorum. Ve ayrıca bu sene Bilim Ödülü’nü kazanan Sayın Profesör Doktor Çiğdem Kayıtçıbaşı’nı ve TÜBİTAK Özel Ödülü’nü kazanan İlhan Fuat Akyıldız’ı bir kez daha tebrik ediyorum, çok gurur duyduk. Teşvik ödülünü kazanan genç akademisyenleri, bilim insanlarını, onları da ayrıca tebrik ediyorum ve başarılarınızın hep devamını diliyorum. Sağolun.

Yazdır Paylaş Yukarı