İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Akademik Yılı Açılış Töreninde Yaptıkları Konuşma

16.09.2011
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

 Değerli Konuklar,

Değerli Öğretim Üyeleri,

Değerli Öğrenciler,

Bugün 2011-2012 Akademik Yılının açılışı vesilesiyle İTÜ’de sizlerle beraber olmaktan gerçekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Hepinize sevgi ve muhabbetlerimi sunmak isterim.

Burada az önce ödül verdiğimiz başta yeni İTÜ’lü olanlar, –ki onlara ödüllerini verirken “Mezun olurken de böyle başarılı ve iddialı mezun olun” dedim. Eminim ki bu öğüdüm kulaklarından hep kalacaktır-  ve daha sonra da diğer birçok üniversitelerimizden ve İTÜ’den hep başarıları karşılığında takdir ettiğimizi gösteren ödülleri alan bütün akademisyenleri, değerli bilim adamlarını da tebrik ediyorum. Sayılarının çoğalmasını çok istiyorum. Hepimizi en çok heyecanlandıran, en çok gururlandıran şey de bu anlardır.

İstanbul Teknik Üniversitesi, tarihinde de, çok çalışkanlığı ifade eden arı ambleminde de görüyoruz, yüz yıllara dayanan geçmişi olan, Türkiye’nin en eski üniversitelerinden birisidir. Bu Üniversite Türkiye’nin kalkınmasında, gelişmesinde, mühendislerini, mimarlarını yetiştirmesinde kaynak olmuştur. Nasıl yıllardır Türkiye’nin en göz bebeği, en önde gelen üniversitelerinden birisi ise bugün de tabii ki aynı şekildedir ve daima herkes İTÜ’lü olmak için, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gelip bu arı rozetini takmak için de hep yarışmıştır.

Bugün de İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bu yarışta çok güçlü bir şekilde yerini aldığını, muhafaza ettiğini ve en önlerde geldiğini görmekten gerçekten büyük bir mutluluk duyuyorum.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin sadece mühendislikle ilgilenmediğini de biraz önce dinlediğimiz, gerçekten çok muhteşem konserde de gördük. Bir taraftan teknoloji ile ilgili bir üniversite, teknik üniversite olup, diğer taraftan kültür faaliyetlerine de önem verdiğini görmekten de ayrıca gerçekten mutluluk duydum ve bundan dolayı da tebrik ediyorum.

Yine bu Üniversiteyle ilgili aslında söylenecek çok şey vardır. Mensuplarınızın bir kısmı burada, eski-yeni görüyorum. Ama bu Üniversite sadece Türkiye’ye mühendisler, mimarlar yetiştirmedi, aynı zamanda çok değerli siyasetçiler ve devlet adamları da yetiştirdi. Türkiye’nin kalkınmasıyla ilgili kurumlarımızın genel müdürleri, müsteşarları uzun süredir bu Üniversiteden hep çıktı. Şimdi de hâlâ da tabii ki çok İTÜ mezunu var ama, bunun ötesinde siyasette bakan olarak, başbakan olarak, cumhurbaşkanları olarak da bu Üniversite çok değerli devlet adamları vermiştir. Bununla eminim ki daima hep gurur duyuyorsunuzdur ve onur duyuyorsunuzdur. Bundan sonra da aynı şekilde Türkiye’nin kalkınmasında, gelişmesinde, yönetiminde İTÜ’nün izlerini göreceğiz. Bundan hiç şüphem yoktur.

“İstanbul Teknik Üniversitesi, bu kadar köklü tarihi olan bir üniversite” dedim. Ta Mühendishane-i Bahr-i Hümayun'a kadar giden ama, ondan sonra kendisini hep yenileyerek gelen bir üniversite. İstanbul Teknik Üniversitesi’nin, Cumhuriyet döneminde, 1940’larda ve nihayet de biraz önce dinlediğim konuşmalarda gördüğüm ve daha önce de izlediğim gibi, son yıllarda kendisini yenileyen ve yarışta daima önde olacağını gösteren bir üniversite olmasından da gerçekten iftihar ettim.

Çünkü Türkiye’nin esas gücü insan kaynağından gelmektedir ve böyle olacaktır. Birçok ülkenin tabii kaynakları olabilir, başka zenginlikleri olabilir. Türkiye’nin de tabii var ama nihayetinde en önemli üstünlük, en önemli kaynak insan kaynağından gelmektedir. İnsan kaynağı zengin olan, nitelikli olan ülkeler gerektiğinde doğal kaynak noksanlığını çok kolay bir şekilde tamamlayabilmektedir. Bunun örnekleri de dünyada çoktur.

Nitelikli insan yetiştirmek de ancak iyi üniversitelerle mümkün olmaktadır. İyi üniversitelerin nasıl olacağıyla ilgili fikirlerimi birçok değişik ortamda hep paylaşmışımdır ama, kısaca burada da şunu söylemek isterim ki: Üniversite sayısının çokluğu güzeldir, iyidir. Öğürencilerimizin, gençlerimizin önünde çok sayıda kontenjanların olması bunlar çok iyidir. Ama üniversiteleri nitelikli üniversite haline getirmek, üniversiteyi kendi alanında dünya çapındaki üniversitelerle mukayese edebilir ve bu mukayesede yeri olan, ismi olan üniversiteler haline getirebilmenin, hepimizin en önemli misyonu olması gerekir. Bununla ilgili gerekirse başta Anayasa’da ve Yüksek Öğretim Kurulu yasalarında; bütün bunlarda da değişiklik yapma azmindeyiz ve kararlılığındayız. Önümüzdeki süreç içerisinde bununla ilgili birçok değişikliklerin yapıldığını da hep beraber göreceğiz. Çünkü son yıllarda epeyce birikmiş bir deneyimimiz vardır.

Türk üniversitelerinin artık rekabete girmesi, yarışa girmesi, enerjilerini ve motivasyonlarını bu yarıştan almaları ve bunun için de biraz daha flexible, biraz daha esnek bir üniversite idaresi yönetimlerinin kurulması gerekliliğini hem üniversite öğretim üyeleri hem siyasetçiler hem de bu işle ilgilenen herkes kavramış ve anlamış vaziyettedir. Şimdi dönem bu dönemdir. Türkiye nasıl şu son 10 yıl içerisinde kendisini yenilediyse, birçok kurumlarını yenilediyse, başta kronik problemleri olan ve tamamen kontrol dışı haline gelen ekonomisini rayına koyduysa, onardıysa, eğitim sistemini ve eğitim sistemi içerisinde üniversite sistemini de gözden geçirip bunları tekrar yeniden bir yörüngeye oturtmak zorundadır. Gözden geçirme sürecinin bittiği kanaatindeyim. Çünkü çok toplantılar, çok çalışmalar yapılıyor, her üniversitenin kendi deneyimleri ve her üniversitenin kendi teklifleri var. Bütün bunları dikkate alarak üniversitelerimizin yeniden yapılanmasıyla ilgili adımların bu dönemde atılacağından herkesin emin olmasını isterim. Bunu da yakından doğrusu takip ediyorum.

Ayrıca şunu da ifade etmek istiyorum: Ülkelerin güçlü olabilmesi nitelikli insanların üreteceği bilgiyle oluyor. Tarihe baktığınızda o kadar çok büyük devletler gelip geçmiştir ki, güçlü devletler gelip geçmiştir ki, bilgi üretemedikleri için, ürettikleri bilgiyi teknolojiye ve hayata uygulayamadıkları için tarih sahnesinden silinmişlerdir. Kim bilgi üretiyorsa ve bunu teknolojiye çeviriyorsa, bunlar ancak ayakta kalmıştır, güçlü olmuştur. Neticede yeni ekonomiler yaratmışlardır ve halklarını da mutlu etmişlerdir. Şimdi bilgi üretim merkezleri buralardır.

İstanbul Teknik Üniversitesi, Türkiye’nin bütün bilgi üretim kapasitesini düşündüğümüzde bunların başında gelen ve gelmesi de gereken bir üniversitedir. Onun için Üniversitenizin dışarı açıldığını, Üniversitenizin bu konulara yoğunlaştığını görmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bu konuda herhangi bir finans eksikliği de yoktur Türkiye’de. Bunun da altını özelikle çizmek isterim. Bir zamanlar bütün kurumlarımız, üniversitelerimiz parasızlıktan, fon yetersizliğinden bahsedebilirlerdi ama, ben bugün için bunun söz konusu olmadığı kanaatindeyim ve burada bahsedilen paraların aslında büyük paralar olmadığı kanaatindeyim.

İstanbul Teknik Üniversitesi gibi mezunları dünyanın en büyük şirketlerini, dünya çapında şirketlerini kurmuş; dünya çapında üne kavuşmuş şirketlerin CEO’ları, genel müdürlerı, sahipleri olan bir üniversite yeter ki bu konuyla ilgilensin. Yeter ki bu konuya dikkat verilsin ve yeter ki biz nasıl olacak da kendimizi harekete geçireceğiz, mensuplarımızı harekete geçireceğiz, mensubu olmasa bile bu yönde yatırım yapacak olan, bu yönde fon yaratmaya, fon vermeye hazır olan kurumları harekete geçirelim niyetiyle hareket edilsin, düşünülsün ve bu konuya enerji harcanılsın.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nin her türlü mukayesede üstünlüğü vardır. Hiç kimseyle mukayese edilemeyecek kadar üstünlüğü vardır. Yeter ki böyle bir politika uygulansın, böyle bir açılım yapılsın, böyle bir bilinçlenme ve böyle bir niyet içerisinde olunduğu gösterilsin. Bu fonları çok daha büyütüp, çok daha rahat bir şekilde toplayabilirsiniz. Üniversite öğretim üyelerinizi çok rahat bir şekilde ek gelirlerle finanse edebilirsiniz, destekleyebilirsiniz ki, bunun da olması gerektiğine inanıyorum. Çünkü özellikle bugünkü devlet üniversitelerindeki ücret sisteminin yeterli olmadığını hepimiz görüyoruz ama, nihayetinde bir devletin imkânları dağıtılırken çeşitli ölçüler var. O zaman bundan yakınmak yerine buna ek imkânları doğurabilecek teşebbüslerde, gayretlerde ve çalışmalarda olmak gerekir. Dünyanın farklı üniversitelerinde bunlar nasıl varsa, bu Üniversitede de bunların olacağına inanıyorum.

Türkiye’de mühendislik, mimarlık ve teknolojinin öneminin birçok ülkeye göre hâlâ çok ağır ve çok önemli olduğu kanaatindeyim. Bunu söylerken gelişme ve kalkınma açısından baktığımızda tarımdan sanayiye, oradan hizmet sektörüne bir kayış görülmektedir. Klasik bir değerlendirme ve analiz vardır: “Türkiye eğer nüfus olarak küçük bir ülke, coğrafya olarak küçük bir ülke ve daha da önemlisi Türkiye siyasi değeri açısından da küçük bir ülke olsaydı hizmet sektörü Türkiye için yeterdi ve hizmet sektörünün birçok çeşitli avantajları ve çeşitli imkânları, geleceğimizi de götürebilirdi.” Ama Türkiye nüfus olarak büyük bir ülke, Türkiye alan olarak büyük bir ülke, Türkiye’nin hinterlandı çok geniş ve Türkiye’nin siyasi değeri çok büyük. Bazılarımız bu siyasi değeri çok ihmal etmişizdir ama, yeni yeni bunun fark edildiğini görmekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Böyle bir ülkenin sanayisinin, endüstrisinin ve dolayısıyla bunun alt yapısı olan mühendislik, mimarlık; bütün bunların çok güçlü olması gerekir. Bunu ihracat-ithalat dengelerimizden, ihracatımızın ithalata bağımlılığından, son dönemlerde çok konuşulan ama, her zaman Türkiye’nin problemi olan dış açık analizlerini de yaptığımızda hep görürüz. 1960’lı ve 1970’li yılarda siyasi istikrarsızlıklar nedeniyle yapamadığımız ve yoğunlaşamadığımız alanların, teknolojilerin noksanlığını bugün görüyoruz. Bugün 1 dolarlık ihracat için 80 cent’e yakın ithalat yapmak zorunda olduğumuzu düşünürseniz neyi kastettiğimi çok iyi anlarsınız. Hâlâ Türkiye için sanayinin ne kadar önemli olduğunu, üretimin ne kadar önemli olduğunu ve endüstrinin ne kadar önemli olduğunu anlarsınız. O bakımdan mühendislik fakültelerimiz, endüstriyle ilgili, teknolojiyle ilgili fakültelerimiz, teknik üniversitelerimiz, Türkiye için daima kıymetli olmaya devam edecektir.

Bunların Türkiye’nin bir çok şehrine yayılmış olmasından da tabii ki büyük bir memnuniyet duyuyorum ama, nitelikli üniversiteler haline getirmek şartıyla bu üniversitelerin tabii ki Türkiye’ye olan katkısı çok daha büyük olacaktır.

Başında söylediğim gibi bilimi kim üretirse ve bunu kim teknolojiye transfer ederse ve onu ekonomiye kim kazandırırsa o devamlı büyüyebilmektedir. Onun için eskiden sadece bir ders olarak okutulan bilim dallarının, bugün çok geniş dallar haline geldiğini hepimiz görüyoruz ve bütün bu dallarda İstanbul Teknik Üniversitesi’nin dünya standartlarında bir duruma gelmiş olması da, tabii ki hepimiz için çok büyük bir övünç kaynağıdır.

Dolayısıyla şimdi gün, bütün enerjimizi sorumluluk alanlarımız ne ise buna yoğunlaştırma günüdür. Ve hedefimiz, daha önce çeşitli yıllarda kaybettiğimiz zamanı, kaybettiğimiz birçok fırsatları bugün ve önümüzdeki zaman süreci içerisinde kaybetmemek, aynısını tekrarlamamak, tam tersine geçmişte kaybettiğimiz fırsatların acısını çıkartır şekilde daha üstün, daha çok, daha büyük bir gayret içerisinde olmak ve daha çok çalışmak, daha çok buluşlar ortaya çıkartmak, daha çok teknolojiler üretmek ve bunları ülkeye kazandırmak insanlığa kazandırmak, dünyaya kazandırmak olmalıdır.

İnanıyorum ki bu Üniversite bunların en güzel örneklerinden birisini verecektir. Bunu yaparken üniversitenin kendisini yenilemiş olmasından gerçekten memnuniyet duyduğumu bir daha belirtmek isterim. Bu memnuniyet şu açıdan da önemlidir: Biz geleneksel yapımızı sarsmaktan bazen çekiniriz. Çekinirken bazen bireysel pozisyonlarımız da bunu engelleyebilir. Bu hepimiz için geçerli olabilir. Hepimiz aynı pozisyonda olduğumuz için böyle düşünebiliriz. Ama topyekun bir değerlendirme yapıp da, kurumların, ülkenin geleceğini düşündüğümüzde, bu yeniliklere açık olmamız gerekir. Ve bu çerçeve içerisinde iyi bir teknik üniversite dışa alabildiğine açık olmalıdır. Bu dışa açıklık sadece dışarıdan yabancı öğrencilerin gelmesi açısından değil. Aynı zamanda yabancı öğretim üyelerinin de gelebilmesini temin etmemiz gerekir. Unutmayın ki, 1940’lı yıllarda Türkiye’ye sığınan çok öğretim üyesi olmuştu. Bizim üniversitelerimize, büyük üniversitelerimize, İstanbul Üniversitesi’ne, İstanbul Teknik Üniversitesi’ne, Ankara’daki bazı üniversitelere -Onlar boğaza sığınanlar diye, dışarıda çok iyi bilinir- bu bilim adamlarının çok büyük bir katkısı oldu ve heyecan getirdiler. Şimdi bugün bizim kendi cazibemizle Türkiye’ye yabancı hocaların gelip burada bir sene, iki sene isterse daha uzun süreli kalabilmesinin yolunu açmamız lazım. Nasıl Türk bilim adamları başka ülkelere gidiyorlar ve başka ülkelerdeki üniversitelerde eğitim verebiliyorlarsa aynı işi buraya yapmamız lazım. Bu aynı zamanda otokontrol da olacaktır. Öğretim üyeleri arasında olacaktır. Aynı zamanda yabancı öğrencilerin de bizim Türk gençlerine dünyanın sadece bizden ibaret olmadığını, dünyanın çok büyük olduğunu, bu dünyada bizlerden başkalarının da olduğunu ve bizim artık çalışma alanımızın sadece Türkiye değil, bütün dünya olduğunu gösterme açısından çok önemlidir diye düşünüyorum.

Buralarda bazen çok içine kapalı duygularla hareket edilerek dirençler gösteriliyor zaman zaman. Bu dirençleri kırmamız lazım. Onun için bu Üniversite’nin bu işlere de öncülük yapmasını doğrusu güçlü bir şekilde tavsiye ederim. Madem böyle bir yola çıktınız. Ve diğer üniversitelere de örnek olmanız açısından bunun çok değerli olacağı kanaatindeyim.

Ben tekrar İstanbul Teknik Üniversitesi’nin önce bütün öğrencilerine; yeni öğrenciler veyahutta mevcut öğrencilerin hepsine başarılar diliyorum. En seçkin üniversitelerden birinde olduğunuzu daima hatırlayın. Gerek şahsınıza, ailenize, hocalarınıza ve ülkenize olan sorumluluğunuzu düşünerek bu yıllarınızı en iyi şekilde değerlendirin. Her türlü imkan sizin için verilmiştir. Sonuna kadar bu imkanları değerlendirin ki, mezun olduktan sonra güçlü bir şekilde piyasaya veyahutta iş hayatına katılabilirsiniz. Sizin çalışmalarınız, demin de söylediğim gibi sadece Türkiye değil, bütün dünya sathıdır. Dünyanın her türlü şirketinde, dünyanın her yerinde çalışabilecek veyahutta iş kurabilecek halde olmanız gerekir.

Yine -ta başından beri- İstanbul Teknik Üniversitesi’ni bu duruma getiren bütün değerli hocalara, yöneticilere, rektörlere hepsine de doğrusu şükranlarımı sunmak istiyorum. Çünkü herkesin gayretiyle Üniversite bugünlere gelmiştir. Bugünkü yönetim ve değerli öğretim üyelerine de sonsuz başarılar diliyorum.

Sizlerin başarısı Türkiye’nin başarısı olacaktır. Bununla da hepimiz gurur duyuyoruz, gurur duymaya da devam edeceğiz. Hepinize sevgiler ve muhabbetler sunuyorum.

Yazdır Paylaş Yukarı