Değerli Dostum Sayın Cumhurbaşkanı Fischer,
Değerli Bakanlar,
Değerli Milletvekilleri,
Değerli Odalar Birliği Başkanları Sayın Leitl ile Hisarcıklıoğlu ve Türk ve Avusturya İş Dünyasının Çok Seçkin Temsilcileri,
Bugün Sayın Cumhurbaşkanı Fischer’le birlikte Avusturya-Türk İş Forumu toplantısına katılmaktan gerçekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Bu toplantıyı organize ettikleri için de her iki ülkenin odalar birliğine teşekkür ediyorum ve burada öğrendik ki, her iki başkan da zaten başka platformlarda çok yakın dostlar ve çok yakın bir arkadaşlıkları varmış. Bu yakın arkadaşlık ve dostluk, eminim ki iş dünyasına da bir şekilde yansıyor ve bunun neticelerini hep beraber elde edeceğiz.
Değerli Katılımcılar,
Dünden bu yana Avusturya’ya resmi bir ziyaret yapıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Fischer’le siyasi konuları dün uzun uzun konuştuk, gayet samimi ortam içerisinde düşüncelerimizi paylaştık ve neler yapılması gerektiğini, ikili ilişkilerimizi bugün çok mükemmel olan seviyeden daha ileri nasıl götürürüz; bütün bunları konuştuk. Ayrıca diğer konuları, Avrupa Birliği başta olmak üzere, bunları da konuştuk ve Avrupa Birliği süreci içerisinde Türkiye’nin müzakereleri başarıyla bitirmesinin ilk konu olduğunu; müzakereleri Türkiye başarıyla bitirdikten sonra üye ülkeler bazıları referanduma gidecekler, bazıları isterse “evet” diyebilir, “hayır” diyebilir; Türkiye tarafından bütün bunların saygıyla karşılanacağını, ama önemli olanın, teknik bir süreç olan müzakere sürecinin başarıyla devam etmesi ve bunun herhangi bir şekilde engellenmesine fırsat verilmemesi gerektiğini, doğrusu konuştum ve bu konularda ikimiz arasında güçlü bir ortak anlaşma olduğunu görmekten de büyük bir memnuniyet duydum.
Tabii ki siyasetçilerin uluslararası konularda rahat hareket edebilmesi için, halkları tarafından da onların desteklenmesi gerekir. Şu da bir gerçek ki: Avusturya halkının bu konuda desteğinin çok güçlü olmadığını biliyoruz. Bunun muhakkak bir sebebi olması gerekir, bunu da iyi bilmek gerekir ve Avusturya halkını daha çok aydınlatmak, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğinin Avusturya halkına neler kazandıracağını, hangi imkânları sunacağını, Avusturya şirketlerinin bu sayede ne kadar daha güçlü hale gelebileceğini, kârlarının ne kadar daha çok artacağını, neticede bunun halka nasıl yansıyacağını da görmeleri gerekir. Eminim ki, bunları gördükten sonra, herkes kendi menfaatini çok daha iyi düşünecektir. Bu anlamda bu toplantının da Türkiye’nin tanıtılması açısından güzel bir vesile olduğu kanaatindeyim. Çünkü, aslında en iyi hesabı iş adamları yaparlar. İş adamları, elini taşın altına koydukları için, onlar iyi hesap yaparlar. Başka türlü de başarılı olamazlar.
Bugün sabah bazı Avusturya şirketleriyle bir kahvaltı yaptım. Gördüm ki, onların hepsi Türkiye’de önemli faaliyetler içerisindeler ve Türkiye’nin kendilerine neler vaat ettiğini çok iyi kavramış vaziyetteler. İnanıyorum ki, sizler de çok yakın takip ediyorsunuz. Ama öncelikle şunu söylemek isterim, Türkiye ile ilgili daha berrak, zihninizde fikir oluşsun diye: Türkiye 70 milyon civarında nüfusu olan bir ülke. Dinamik, genç bir nüfusumuz var ve giderek çok daha eğitimli hale gelen bir nüfusumuz var. Çok çalışkan, nitelikli bir insan gücüne sahibiz, gece-gündüz çalışırlar. Yeter ki, program ve sistem iyi olsun. Böyle heyecan veren bir nüfus ve dinamizm. Bulunduğumuz coğrafya da çok ilginç, sadece topraklarımızın bir kısmı Avrupa kıtasında değil, Avrupa’yla Asya’yı bağlamıyoruz, aynı zamanda Rusya, Kafkaslar, Orta Asya, Ortadoğu; bütün bunlar da Türkiye vasıtasıyla Avrupa’ya komşu oluyorlar ve bütün bu ülkelerle de çok özel ilişkilerimiz var.
Avrupa Gümrük Birliği içerisinde 15 yıldır bulunuyoruz ve 15-16 yıldır da herhangi bir Avrupa Birliği üyesi ülkeyle gümrük duvarımız yok. Bununla aslında şunu söylemek istiyorum: Almanya, İngiltere, Fransa, Avusturya olsun, dünyanın en önemli sanayileriyle Türk sanayisi, serbestçe rekabet edebilme güvenine sahip. “Siz bize istediğinizi satabilirsiniz, biz de size istediğimizi satabiliriz” diyoruz. İhracatımızın yarısından fazlası da Avrupa’ya ve bunun da yüzde 95’i sanayi ürünleri.
İkinci söyleyeceğim şey şu: Türkiye’deki demokratik ve hukuk nizamı, bir ülkeye yatırım yapabilmeniz ve bir ülkeye uzun vadeli çalışabilmeniz için, güvenmeniz ve istikrarın olup olmadığına bakmanız gerekir. İstikrar ve güven ancak şöyle olur: Sağlam bir demokratik sistem, çok sağlam bir hukuk sistemi ve insan haklarına saygı; bunlar varsa, o ülkeye güvenebilirsiniz. Avrupa Birliği’yle üyelik müzakerelerine başlamanın iki tane temel şartı vardır. Bu şart yerine gelmezse, müzakereler başlamaz. Bunlardan biri, Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni gerçekleştirmektir. Bazıları hâlâ, “Türkiye’de şu var mı, bu var mı?” diyorlar. 10 sene, 20 sene önceki Türkiye hâlâ geçerli zannediyorlar. Türkiye, Kopenhag Siyasi Kriterleri neyse, bunları gerçekleştiren ve bugün uygulayan bir ülke. İkincisi, bu sadece siyasi kriterlere dar anlamda değil, geniş anlamda bakmak lâzım, hukuk ilkeleri açısından da bakmak lâzım. Ticaret hukuku açısından, yatırımlarla ilgili hukuk açısından, ekonomiyle ilgili kurallar açısından Türkiye’de geçerli olan hukuk, bugün Avusturya’da geçerli olan hukukun aynısıdır. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum ve bu cümlemi bilerek tekrarlamak istiyorum. Bugün Avusturya’da ticaret hukuku, yatırımlarla ilgili hukuk, şirketlerle ilgili hukuk ve kurallar ne ise, bunların aynısı Türkiye’de geçerlidir. Eğer “Bu böyle değil” diyen varsa, konuşabilir rahatlıkla. Bazı firmalar, bazı iş adamları 10 sene önce Türkiye’yle iş yapmış olabilirler, bazı bürokratik kurallara takılmış olabilirler, mahkemelerde bazı sıkıntılarla karşılaşmış olabilirler. Onlar “Ama biz biliyoruz, Türkiye’yle iş yapmak zor” diyebilir. Onlar haklıdır da, ama ben bugünkü Türkiye’den bahsediyorum. Bugünkü Türkiye’nin kurallarından bahsediyorum, eski Türkiye’nin kurallarından bahsetmiyorum.
Bizde enflasyon bir zamanlar yüzde 80’di, yüzde 70’ti. Eskiden 30 sene Türkiye yüksek enflasyonla yaşadı. Ama bunların hepsi tarih oldu, geçti, gitti. Bugün enflasyon Türkiye’de yüzde 4. Türkiye’nin bütçe açıklarının, Türkiye’nin milli gelirine oranı yüzde 3. Birçok Avrupa Birliği ülkesinde bu rakamlara ulaşılamadı henüz. Maastricht Kriterleri’ni yakalayan nadir ülkelerden birisidir Türkiye. Türkiye’nin toplam dış borç yükü, Türkiye’nin milli geliri içerisinde yüzde 40. Birçok Avrupa Birliği üyesi ülke, bu rakamlara ulaşamadı. Onun için, birçok Avrupa Birliği üyesi ülke, büyük ekonomik krizler geçiriyor, bazıları da geçirecekler yakında. Çünkü bunu biliyoruz, görüyoruz. Çünkü borç yükleri, milli gelirlerinin çok çok büyük oranlarını teşkil ediyor. Ama bizim borç yükümüz, milli gelirimizin yüzde 40’ı. Bütçe açıklarımızın milli gelire oranı yüzde 3, enflasyon yüzde 4. Bunlar çok temel kurallar. Böyle bir ülkeye güvenilir mi, güvenilmez mi; böyle bir ülkede istikrar var mı, yok mu; bunu en iyi sizler bilirsiniz. Onun için, bugünkü Türkiye’yi iyi tanıyın ve bugünkü Türkiye’nin sunduğu fırsatları kaçırmayın.
Türk şirketleriyle ortak olarak, kendiniz tek başına yatırımlarınızı yapabilirsiniz. Aslında bu yenileşmiş olan bugünkü Türkiye’yi en iyi keşfeden ve en erken fark eden ülkelerden birisi Avusturya’dır. Değerli dostum Fischer, 2008 yılında Türkiye’ye geldiğinde, iş adamlarımızla, -bazılarınız da katıldınız- toplantılar yapıldı ve o günden bugüne görüyorum ki, yatırımlar arttı. Geçen sene Türkiye’ye sadece sizin şirketleriniz, 1.8 milyar dolar yatırım yaptılar. Türkiye’deki yatırımlarınız 5 milyar dolar. Ticaret hacmimiz de giderek artıyor, daha da artacağına inanıyorum.
Bütün bunlar hangi anlama geliyor; bir Avusturya vatandaşı için? Viyana’daki, sokaktaki herhangi bir vatandaşınız için hangi anlama geliyor? Sizin kendi şirketlerinizin büyümesi, sizin kendi şirketlerinizin giderek daha çok kâr elde etmesi, herhalde sizin vatandaşlarınıza da bir şekilde yansıyacaktır ve yansıyordur. İşte Türkiye, Avrupa Birliği’yle beraber olduğunda, Avrupa Birliği pastasını büyütecektir. “O büyümüş olan pastadan kendisine düşen hisseyi alacaktır” dediğimizde, bunu söylemek istiyorum. Türk ekonomisi 2010 yılında yüzde 8.9 büyüdü. Dünyadaki 3-4 ekonominin arasındadır. Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisidir. Bütün OECD ülkeleri içerisinde en hızlı büyüyen ekonomidir. Geçen sene de büyüdük. Bu sene de yüzde 8 civarında büyüyeceğimizi tahmin ediyoruz. Bir yerde siyasi istikrar varsa, bir yerde demokrasi eğer kökleşiyorsa, bir yerde ekonomik kurallar evrensel anlamda veya serbest piyasa ekonomisinin kuralları geçerli hale geldiyse, o ülkenin bir de kendi potansiyeli varsa, tabii ki orada büyüme olacaktır ve bu büyüme, önümüzdeki yıllarda da güçlü şekilde devam edecektir.
Uluslararası finans kurumlarının yaptığı analizlere baktığımızda, onların yazdığı raporlara baktığımızda, 10 sene sonra Türkiye’nin, dünyanın ilk 10 ekonomisi içerisine gireceğini görüyoruz. Bugün Türkiye’nin toplam gayrisafi milli hâsılası, 1 trilyon dolara yaklaşmış vaziyettedir. Harcama paritesine göre hesapladığınızda, bunun çok daha fazla olduğunu herkes bilmektedir. İşte böyle bir ülkeyle Avusturya firmalarının daha çok iş yapması için bugün Sayın Cumhurbaşkanı Fischer’le birlikte buradayız.
Tekrar söylüyorum, tek başınıza iş yapabilirsiniz, ama Türkiye’nin çok iyi iş adamlarıyla, başarılı şirketleriyle de ortaklıklar yapabilirsiniz. Türkiye’nin dünya çapında kendisini ispatlamış şirketleri vardır. Bu şirketlerle, Türkiye içinde veya Türkiye dışında beraber olabilirsiniz. Türkiye’nin etrafı da çok büyük heyecan vericidir. Altyapı yatırımları açısından, çok büyük noksanlıkları vardır. Tabii kaynakları çok olan, ama altyapıları noksan olan birçok ülke vardır etrafımızda. Bu ülkelerde Türkiye’nin büyük avantajı vardır. Türk müteahhitleri dünyada kendini ispatlamışlardır. Havaalanı yapımı, liman yapımı, yol yapımında, dünyanın en zor coğrafi şartlarında gerçekleştirdikleri projelerle kendilerini ispatlamışlardır. Bunda da hep beraber olabilirsiniz.
Enerji başlı başına ayrı bir sektördür. Türkiye’nin baştan kendisinin enerjiye çok ihtiyacı vardır. Türkiye’de petrol ve doğalgaz yoktur, ama Türkiye alternatif enerji imkânları açısından birçok imkânlar sunan bir ülkedir. Hidroelektrik santralleri konusunda çok başarılıyız, dünyanın başarılı ülkelerinden biriyiz. Bu alanda, Avusturya firmalarıyla çok büyük işbirliği yapıyoruz; özellikle türbin ve diğer alanlarda. Büyük barajlar Türkiye’de gerçekleştirilmektedir. Bunlardan bazılarında ortak da çalışıyoruz, çalıştıklarımız da olmuştur.
Boru hatları konusunda yine Türkiye, dünyanın en ilginç, önemli ülkelerinden birisidir. Avrupa’nın alternatifli güvenli enerji kaynaklarına ulaşabilmesi için Türkiye’den daha iyi bir yol yoktur. Nabucco Projesi, bunlardan birisidir. Bu projeyle ilgili, hükümetlerarası anlaşmalar yapılmıştır. Buna yatırım yapacak şirketle bugün sabah da görüştüm. Onlarla daha geniş bir şekilde düşüncelerimi paylaştım. Nabucco’ya kaynak çoktur. Vaktiyle Bakü-Tiflis-Ceyhan, Türkiye üzerinden Akdeniz’e ulaşan petrol boru hattıyla ilgili aynı münakaşalar yaşanmıştı. Ama 1800 kilometre uzunluğundaki bu petrol boru hattını gerçekleştirdi Türkiye. Sadece Kafkasların petrolü değil, Orta Asya’nın, Kazakistan’ın petrolü de Akdeniz kıyılarında dünya pazarlarına pazarlanmaktadır. Türkiye üzerinden yapılmaktadır bütün bunlar. Bugün bu boru hattı dar gelmekte, genişletilmekte. Onun için, Nabucco projesi gerçekleşir mi, gerçekleşmez mi, yeteri kadar gaz var mı, yok mu münakaşalarının çok anlamsız olduğuna inanıyorum. Sadece Kafkaslardan değil, Güney’den de, Irak başta olmak üzere, çok büyük imkânlar vardır. Bütün bunlar bu hatta bağlandığında, Avrupa’nın, Avrupa Birliği’nin en güvenli şekilde alternatif enerji kaynaklarına ulaşacağı kesindir.
Bugün Türkiye üzerinden gelen bazı gaz boru hatları, Avrupa Birliği’nin bazı ülkelerini desteklemektedir. Azerbaycan-Kafkas doğalgazı, Türkiye üzerinden Yunanistan’a satılmaktadır. Geçen yıllarda Avrupa’nın bazı ülkelerinde, Ukrayna’da yaşanan krizden dolayı, çok büyük sıkıntılar çıkarken, Yunanistan bunu hiç hissetmemiştir. Çünkü Türkiye üzerinden çok güvenli bir gaz Yunanistan’a gitmiştir. O hattın daha da genişletilmesi, Balkanların, Adriyatik’in başka ülkelerine de gitmesiyle ilgili projeler geliştirilecektir. İşte bu açıdan, enerji alanı çok önemlidir. Avusturya’nın çok büyük firmaları vardır ve bu firmalar da bununla ilgilenmektedirler.
Turizm ayrı bir alandır. Biraz önce de bahsedildiği gibi, Türkiye önemli destinasyonlardan birisidir. Turizm alanında da Avusturya’yla Türkiye arasında çok tarihi işbirliği vardır. Efes Harabeleri, dünyanın en gözde, en zengin arkeolojik zenginliği aslında; Avusturyalı arkeologlar tarafından çıkartılmıştır. Türkiye sadece coğrafi güzelliği açısından değil, yeraltı zenginliği açısından da turizmde çok dikkati çeken bir ülkedir. İstanbul’un üzerinden üç büyük imparatorluk geçmiştir; Roma, Bizans, Osmanlı İmparatorluğu. Anadolu’da birçok büyük imparatorluklarun, insanlığın çok eski tarihlerine giden izler vardır. Bütün bunlar aslında Türkiye’yi turizm alanında da çok cazip bir ülke olarak ortaya çıkarmaktadır ki, Avusturya şirketleriyle bu alanda da mevcut işbirliğini genişletebiliriz kanaatindeyim.
Bu ziyaretimin çok başarılı geçtiğine inanıyorum. Bugün akşam kısmet olursa, Sayın Cumhurbaşkanı’yla birlikte Strasbourg’a gideceğiz. Orasi Mozart’ın şehri. Mozart deyince, onun Türkler için yazdığı marşlar vardır; Türk Marşı, Saraydan Kız Kaçırma gibi.
İki ülkenin de emperyal geçmişi vardır; Avusturya’nın da, Türkiye’nin de. O zaman birçok ortak işbirliklerimiz olmuştur ve son yüzyıl çok güçlü bir işbirliği, ittifak içerisinde geçmiştir. Bütün bunları hep hatırladığımızda; kültür, sanat, tarih alanında da yapılabilecek birçok şeyler vardır. Bunların hepsinin ticari boyutu vardır. Bu konuları gerçekleştirecek olanlar sizlersiniz, siz ticaretçiler, yatırımcılar ve iş adamlarısınız. Biz siyasetçiler, devlet adamları da sadece sizin önünüzü açarız ve sizleri teşvik ederiz. Gördüğüm kadarıyla bu işbirliği, güçlü bir şekilde zaten devam ediyor. Bunun devamı bizleri de mutlu edecektir.
Tekrar hepinize başarılar diliyorum. Sayın Cumhurbaşkanı’na ve ekibine, bizlere gösterdikleri misafirperverlik için de tekrar teşekkür ediyorum.