Aziz Dostum Endonezya Cumhurbaşkanı Sayın Susilo Bambang Yudhoyono,
Değerli Bakanlar,
Türkiye’nin ve Endonezya’nın İş Dünyasının Değerli Temsilcileri,
Hepinize önce sevgi ve saygılarımı sunarak sözlerime başlamak istiyorum. Ve Endonezya’ya geldiğimiz andan itibaren bize gösterilen çok samimi, derin konuk severlik için Sayın Cumhurbaşkanı aziz dostum başta olmak üzere herkese çok çok teşekkür ediyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın da söylediği gibi aslında bir sene içerisinde ikinci buluşmamız bu. Bu şunu gösteriyor: Türkiye ile Endonezya arasında yeni bir dönem başladı. Eğer düşünürseniz uzun yıllar sonra ilk cumhurbaşkanı ziyaretlerinin yapıldığını -ki geçen sene Sayın Yudhoyono Türkiye’ye geldiğinde 25 yıl sonra gelmişti, ben de 16 yıl sonra geliyorum cumhurbaşkanı olarak. Ama bir sene içerisinde bizim bu ziyaretlerimizin yapılması ve sizlerle ikinci kez bir araya gelmemiz- siyasi iradelerimizin ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir. Siz bu siyasi iradeden ışık alın ki yapacağınız işleri, yapacağınız iş birliğini o kadar sağlam adımlarla atabilesiniz.
Ben Endonezya’yı uzun süredir yakından takip eden birisiyim. 1980’li yıllarda, o zaman akademisyen olarak gelmiştim buraya, Cakarta’ya. 90’lı yılların sonuna doğru da o zamanki Türk hükümetinin bir bakanı olarak gelmiştim. Bugün cumhurbaşkanı olarak aranızdayım. 80–90 ve 2011, bunların üçünü mukayese ettiğimde Endonezya’nın nasıl büyük bir değişim içerisinde olduğunu, nasıl büyük bir transformasyon geçirdiğini, bunu çok yakinen görüyorum ve bütün bu değişimin de güçlü bir ekonomi ve güçlü bir demokrasiyle neticelenmesinden dolayı bir kardeşiniz olarak duyduğum mutluluğu da paylaşmak isterim ve başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere emeği geçen herkesi de tebrik etmek isterim. 250 milyon nüfusa sahip olmak ve bu nüfusun içerisinde çok fazla çeşitliliğe sahip olup sonunda birlik ve beraberlik içerisinde demokrasiyi gerçekleştirmek, istikrarı gerçekleştirmek gerçekten çok kolay bir şey değil, bütün dünyanın örnek alacağı bir davranış. İstikrar söz konusu olduğunda hukukun üstünlüğü söz konusu olduğunda ekonomik kalkınmanın da süratli bir şekilde bunu takip edeceğici bir gerçek. İşte bunu görüyoruz aslında... Dünyadaki yaşanan büyük ekonomik krizlere rağmen Endonezya'nın sürekli üst üste büyümeyle yıllarını bitirmesi, geçirmesi ve G-20 içerisinde büyük bir ekonomi olması çok açık bir göstergedir. Asya Pasifik'te büyük bir demokrasi aslında Asya Pasifik'te değil dünyanın üçüncü büyük demokrasisi dediğimizde ne kadar büyük bir anlam taşıdığı çok daha iyi anlaşılmaktadır.
Türkiye de bölgesinde önemli bir ülkedir. Çok köklü bir tarihi vardır. Çok köklü bir kültürümüz var ve 1923'te Cumhuriyet'ten sonra 1940'da çok partili rejime geçmiş vaziyetteyiz. O günden bugüne düzenli seçimleri olan ve hızlı bir şekilde kalkınan ülkeyiz. 1996 yılından beri Avrupa Gümrük Birliği'nin tam üyesiyiz. Dolayısıyla Avrupa'nın bütün ülkeleriyle serbest bir ticaretimiz var. Hiç engeli olmayan, herkesin rekabet içerisinde istediğini birbirine satabildiği böyle bir ortamımız var. Bu rekabet şartları Türk sanayiinin daha verimli, daha az maliyetli ve daha kaliteli olmasının da en büyük gücü oldu. Bunun neticesindedir ki bugün Türkiye'nin gayri safi milli hâsılası 800 milyar dolara yaklaştı. Özellikle son yıllardaki köklü reformlarımız neticesinde biz de ekonomide üst üste başarılı olduk ve geçen sene yüzde 8.9 ekonomik büyümeyi gerçekleştirerek bütün OECD ülkeleri içerisinde en önde olduk. Şimdi Endonezya gibi 700 milyar doların üzerinde büyük gayri safi milli hâsılası olan, 250 milyon nüfusu olan; yerin üstünde çok dinamik bir nüfus, yerin altında da çok zengin doğal kaynakları olan bir ülke ile Türkiye gibi Asya ile Avrupa'yı bağlayan, demin söylediğim ekonomik başarıları elde etmiş bir ülke arasındaki işbirliğinin çok güçlü olması gerekir. Siyasi ilişkilerimiz sağlam, mükemmel denecek derecede sağlam. Uzaktan da olsa birbirimize karşı büyük bir muhabbet besliyoruz. Çünkü 16. yüzyıldan bu yana ilişkilerimiz var. Osmanlı İmparatorluğu'ndan beri bu dünyada Endonezyalılarla ilişkilerimiz var. Çok güzel hatıralarımız var karşılıklı. Bu güzel siyasi ilişkiler ve muhabbetin yanında ekonomik ilişkilerimizin yetersiz olduğunu Sayın Cumhurbaşkanı Aziz Kardeşim Yudhoyono da, ben de çok açık bir şekilde görüyoruz.
Bugün yayınlanan bildiride, Sayın Cumhurbaşkanı'nın da söylediği gibi iki husus çok önemli. Biri stratejik ortak olarak birbirimizi görüyoruz. Bu seviyeyi, yüksek ilişkimizi, diğeri de kapsamlı bütün alanlarda işbirliğimizi, ilişkilerimizi güçlendireceğiz. Bütün alanlar dediğimizde şüphesiz ki ekonomik işbirliği başta gelmektedir. Ekonomik işbirliği sadece ticaret değildir, ki ticaret potansiyelimiz de çok büyüktür. Sayın Cumhurbaşkanı'nın söylediği gibi iki ülkenin gayri safi milli hâsılasını topladığımızda 1,5 trilyon doları aşmaktadır. Neredeyse 2 trilyon dolara yaklaşacaktır. Harcama paritesine göre bunu hesaplarsak, 2 trilyon dolar civarında bir potansiyel var. Bundan bahsediyoruz. Bu 2 trilyon dolarlık potansiyelin ticaret hacmi asla 1,7 milyar dolar olamaz. Onun için kararlaştırdığımız gibi en kısa süre içinde bunu 5 milyar dolara çıkartacağız, sonra da 10 milyar dolara. Bunlar çok mümkündür. Birçok ülke ile bunları yapıyoruz. O bakımdan bunu değerlendireceğiz ve bunu değerlendirecekler de sizler, özel sektör olacaksınız.
Yatırımlar ekonomik işbirliğinin başka bir koludur. Yatırımlar dediğimizde, gerçekten Türk iş adamlarını güçlü bir şekilde buraya yatırım yapmaya çağırıyorum. Türk iş adamlarına yaptığım bu çağrının aynısını Endonezyalı işadamlarına yapıyorum, “Siz de Türkiye'ye yatırım yapın” diye. Buradaki rakamları söyleyip söylememekte tereddüt ediyorum. Çünkü hiç yok denecek kadar. Türkiye'nin Endonezya'daki yatırımı sadece 70 milyon dolar. Halbuki dünyanın her tarafında çok büyük yatırımlarımız var. Milyarlarca dolarlık, dünyanın her tarafında yatırımları olan bir ülkeyiz. Burada sadece 70 milyon dolar. Sizin Türkiye'de yatırımınız sadece 600 bin dolar. Şimdi düşünebiliyor musunuz? Türkiye gibi dinamik bir nüfusa sahip bir ülke; Asya, Avrupa ve Afrika'nın ortasındayız, Avrupa Gümrük Birliği içerisindeyiz. Endonezyalı bir firmanın Türkiye'ye yapacağı yatırımı, direkt Avrupa'nın bütün pazarlarına yapması demektir, İngiltere'ye, Fransa'ya, Almanya'ya yapması demektir. Oranın pazarları sizin pazarınız olacak. Üç saat içerisinde İstanbul'dan o kadar büyük bir nüfusa ulaşıyorsunuz ki, Pasifiklerdekiyle Amerika kıtasını dışarı tuttuğunuzda, dünyanın bütün başkentlerine, gelişmiş ekonomilerin, her yerin başkentine üç saat içerisinde gidebiliyorsunuz. Dolayısıyla Türkiye bütün bu avantajlarını sunuyor size. Onun için birbirimizi keşfetmek zorundayız. Birbirimizin potansiyelini keşfettiğimizde bu kendi çıkarımızı keşfediyor demektir. Endonezyalı yatırımcılar, tüccarlar, şirketler kendi çıkarını aslında keşfedecektir. Bizim şirketlerimiz de yine aynı şekilde Endonezya'yı tanıdıkça bizim çıkarımızı görecektir.
Türkiye çok hızlı gelişen bir ülke. Doğal kaynaklara daima ihtiyacımız var. Endonezya'nın ise doğal kaynakları adeta sonsuz denecek kadar çok geniş. Dolayısıyla bu konuyu asla ihmal etmememiz gerekmektedir. Savunma sanayii aynı zamanda sanayi sektörü demektir, yüksek teknoloji demektir ve bu konudaki işbirliğimize de çok önem veriyoruz. Bu konularda zaten geçen sene, Sayın Cumhurbaşkanı'nın Türkiye ziyaretinde İstanbul’da bir işbirliği anlaşması yapmıştık. Bugün de büyük bir memnuniyetle öğreniyoruz ki, Sayın Cumhurbaşkanı bizim toplantımızdan sonra savunma sanayii ile ilgili protokolü imzalamış. Desteğinizden dolayı şahsınıza ve bütün arkadaşlarınıza çok teşekkür ediyorum. Bu protokolün imzalanmasından da büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Ekonomik faaliyetlerin belki de bir alt kolu turizmdir. Turizm hem kültür hem eğlence, ama aslında ekonomik bir faaliyettir nihayette. Bu alanda da ilişkilerimizin neredeyse yok denecek kadar az olduğunu biliyoruz. Türk halkı Bali Adalarını ve Endonezya’nın tabii güzelliğini çok eskiden keşfetmişti. Ne kadar turist geliyor tam bilmiyorum rakamı, ama Türkiye'de çok popüler sizin buralar. Ama Türkiye'ye gelen Endonezya'dan turist sayısı sadece 23 bin. Halbuki Türkiye'ye yılda 4 milyon Alman geliyor, 3 milyon İngiliz geliyor. Yine 4 milyona yakın Rus ziyaret ediyor. Geçen sene 30 milyon turist geldi. Altyapımız da çok güzel doğrusu. Avrupa’nın en güzel otelleri Türkiye'den seçiliyor. Hizmet sektörümüz çok gelişmiş vaziyette. Bu konuda da sadece ziyaret değil tabii, 23 bin rakamı ne kadar komik, 250 milyon nüfus düşünüldüğünde. Ayrıca birbirini seven milletleriz, birbirine muhabbeti olan milletleriz.
İstanbul çok büyük bir kültür hazinesi. Sadece Türkiye'nin değil, tüm İslam dünyasınındır aslında İstanbul. Dolayısıyla, eminim ki Endonezyalılar daha çok Türkiye’ye gelecek. Türk Hava Yolları her gün sefer yapmaya başladı, bu mart ayından itibaren. Bu seferleri daha çok artırabiliriz. Sizin havayollarınız seferlerini daha çok artırabilir. Bunlardan büyük bir memnuniyet duyarız.
Ziyaretlerin ötesinde müşterek oteller yapmak da, turizme yatırım yapmak da, ayrıca bir yatırım alanı. Sizin sayısını bilinmeyecek kadar çok güzel adalarınız var. Dünyanın en beğenilmiş, en güzel tabii zenginlikleri bu taraflarda. Dolayısıyla, Türk iş adamlarıyla beraber oteller yapılabilir, yeni turizm bölgeleri açılabilir, Türkiye’deki turizm bölgesine de sizler yatırım yapabilirsiniz.
Aslında ekonomik işbirliğimizin hukuki alt yapısında çok mesafe aldık. Yatırımların Karşılıklı Korunması Anlaşması yapıldı, biliyorsunuz. Vergi Muafiyeti Anlaşmaları var. İşte savunma sanayii alanında işbirliği anlaşmalarımızı detaylı şekilde yapmış vaziyetteyiz. Geriye sadece bir Serbest Ticaret Anlaşması kalıyor. Bununla ilgili de bir çalışma grubu kuruldu, onlar çalışmalarını yaptı ve raporları gayet müspet, net, iki ülkenin de çıkarına olacak şekilde. Ümit ederiz ki, bu da yakında imzalanır.
Bütün bunları sizler için yapıyoruz, sizlere söylüyoruz açıkçası. Artık devlet sektörü, ticaret yapmayacak. Devlet yatırım da yapmıyor, biliyorsunuz. Ancak çok özel konularda devlet faaliyetlerini gösterecektir. Esas ticareti, yatırımları özel sektör yapacak, sizler yapacaksınız. Bizdeki ekonomik büyümenin esas dinamosu, açıkçası özel sektördür. “Yüzde 8.9 büyüdük” derken, devlet eliyle büyümedik, özel sektörle büyüdük.
Endonezya da, demokrasiye geçtikten sonra, ekonomisini çok liberal bir ekonomi haline getiriyor ve serbest piyasa ekonomisini burada en güzel şekilde uygulamaya çalışıyorsunuz. Dolayısıyla, bu iş, işbirliğini geliştirmek size kalmış vaziyette. Yeter ki daha çok faaliyet gösterin, daha çok birbirinizi tanıyın. Birbirini tanımadan, ne alınır, ne satılır, bilinmez. Birbirini tanımadan nereye, nasıl ortaklık kurulur, bu da bilinmez. Onun için, öncelikli olarak birbirinizi tanımanız, daha sonra ülkeleri en iyi şekilde tanımanız ve size gösterdiğimiz bu istikamette, güvenli bir şekilde işleri yapmanız gerekmektedir.
Neticede şuna önem veriyoruz: Karşılıklı kazanç. Türk halkı da kazanacak, Endonezya halkı da kazanacak. Her iki ülkenin de refahı bu şekilde daha çok gelişecek, daha çok kalkınacak ve kalplerimizde olan karşılıklı muhabbet, iş alanında da, icraatta da ortaya çıkacaktır. Bugün ve daha önce attığımız imzalar, yayınladığımız deklarasyonlar, bunların hiçbiri kağıtta kalacak değil. Tam tersine, takip edeceğimiz, uygulayacağımız ve sonunda başaracağımız hedefler olacaktır.
Tekrar, Endonezya’yı ziyaret etmekten duyduğum memnuniyeti, mutluluğu sizlerle paylaşıyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Yudhoyono’nun geçen yıl Türkiye’ye yaptığı ziyaret ne kadar başarılı geçtiyse, kendileri ne kadar çok mutlu Türkiye’den ayrıldılarsa, biz de aynı şekilde çok mutlu bir şekilde buradayız ve mutlu bir şekilde de yarın buradan ayrılacağız. Bütün Türk halkının selam ve sevgilerini Endonezya halkına da bu vesileyle iletmek istiyorum. Hepinize teşekkür ediyorum, başarılar diliyorum.