Sayın Cumhurbaşkanımızın, "TÜBİTAK Bilim, Özel, Hizmet ve Teşvik Ödülleri" Töreni'nde Yaptıkları Konuşma
(Çankaya Köşkü)
Değerli Konuklar,
Değerli Bilim İnsanları,
Cumhurbaşkanlığı dönemimde dördüncüsünü gerçekleştirdiğimiz TÜBİTAK Bilim, Özel, Hizmet ve Teşvik Ödülleri Töreni’ne hepiniz hoş geldiniz.
Sizleri, hepinizi burada görmekten gerçekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. En çok önem verdiğim, en çok öncelik verdiğim birkaç konudan birisi, kültür ve sanat faaliyetleri ve bilim ve teknolojiyle ilgili faaliyetler. Bu iki alandaki faaliyetlerle ilgili en üst toplantıları da Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde yapmayı özellikle önemsiyorum ve bunu biraz önce Sayın TÜBİTAK Başkanı’nın söylediği gibi, devletimizin en üst mertebede teşviki, desteği ve yapılan çalışmaların, bütün gayretlerin tanınması, teşvik edilmesi ve devletimiz tarafından onurlandırılması olarak görüyorum. Yine bu anlayışla ne kadar çok bilimsel ve teknolojik çalışma varsa, bu konuda bilim insanlarımızın gayretleri varsa, onlarla beraber olmaya da çok önem veriyorum.
Gittiğim bütün illerde üniversitelerimizi özellikle ziyaret ediyorum ve üniversitelerimizi hep bu konuda çok teşvik ediyorum. Memnuniyetle şunu ifade etmek isterim ki: Türkiye’de son dönemde bilimsel faaliyetlerde, araştırma-geliştirme konularında büyük bir yoğunlaşma söz konusu oldu. Aslında programın başında TÜBİTAK’ın slaytını izlerken 45 sene önce bu konulara devletimizin ne kadar önem verdiğini, ne kadar çok öncelik verdiğini, bu konularla ilgili ne kadar çok teşviklerin düşünüldüğünü ve bu anlayışla işlere başlandığını görüyoruz. Ama geçen 40 yıllık süre içerisinde bütün Türkiye olarak baktığımızda, geldiğimiz nokta hiçbirimizi tatmin etmiyor; bu gayet açık. Kendimizi başkalarıyla mukayese ettiğimizde, daha çok mesafe almamız gerektiğine inanıyoruz, ama bunu çok gerçekleştiremediğimizi de açıkça itiraf ediyoruz. Bunun sebebi herhalde enerjimizi biraz farklı yerlere harcadık, önceliklerimizi Türkiye olarak çok iyi tespit edemedik. Enerjilerimizi biraz iç sürtüşmelerle çok heba ettik ve istikrardan uzak kaldık. İstikrarın olmadığı yerde tabii ki uzun vadeli düzenli planlar, programlar ve çalışmalar söz konusu olamıyor. Ama hiçbir şey için tabii ki geç değil, Türkiye bunu yakalamak üzere.
Özellikle üniversitelerimizde, gerçekten tekrar herkesin kendi ana konusunun farkına vardığını görüyorum ve çok büyük bir yarışın başladığını görüyorum. Anadolu’daki üniversitelerimizden en büyük illerimizdeki üniversitelere kadar, herkes bir rekabet içerisine girmiş vaziyette. Üniversitelerde, gittiğimde hep şunu soruyorum: "Nasıl, performansınız nedir?" Bir fabrikanın performansıyla üniversitenin performansı tabii ki aynı olmaz, ama üniversitenin de, akademik kurumların da tabii ki ölçülebilir bir performansı olması lâzım. Genellikle yayınların ne kadar çok olduğu söyleniyor ve gerçekten akademik yayınlarda çok büyük bir artış var, bu hepimizi çok sevindiriyor. İnanıyorum ki artık nitelik açısından da yayınlara bakmamız gerekir ve yayınlar ne kadar çok referans alınıyor, ne kadar çok üniversitelerde patentler üretiliyor, bu patent lisanslarından ne kadar çok gelirler elde ediliyor, uluslararası ödüller ne kadar çok kazanılıyor; bütün tabii bunlara da hep bakmamız gerekir. Bu konuda da birkaç sene içerisinde çok gözle görülür büyük atılımların olacağına inanıyorum, çünkü yakından takip ediyorum.
Özellikle hükümetin, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin çıkarttığı yasalar, verilen teşvikler, araştırma ve geliştirme konusunda oluşturulan çok büyük fonlar, vergi muafiyetleri; bunların hepsinin neticesinin olacağına kesinlikle inanıyorum. Uluslararası fonlara katılırdık, ama onlardan çok faydalanmazdık. Daha önceki toplantılara katılanlar belki hatırlayacaklardır, bunun altını hep çiziyorum. Uluslararası fonlara hep Türkiye katkı yapardı ve yabancı araştırmacıları ve bilim insanlarını adeta sübvanse ederdik, verdiklerimizden daha azını alırdık. Bunun en büyüğü çerçeve programları, malum. Ama yakından takip ediyorum, 7. Çerçeve Programı’nda artık tam tersi oluyor. Yine memnuniyetle gördüm ki, Türk kurumları ve Türk bilim adamlarının katıldığı proje portföyü 1.1 milyar Euro civarında. Bu çok büyük bir şey. Avrupa bilim dünyasının içerisinde Türk bilim adamları ve yine sevinilecek bir şey, bunların Türkiye’de yapılanları, Türkiye’de harcananları ise Türkiye’nin ödediğinden fazla olmaya başladı ki, bunlar doğrusu çok sevindirici. Bu bakımdan, üniversiteler, TÜBİTAK, hepiniz arasındaki bu yakın çalışma ortamı, büyük bir sinerji doğurmaktadır ve bunun muhakkak ki, getirisini hep beraber göreceğiz.
Şu kesin bir şey: Bir ülkenin güçlü olabilmesi, gerçekten büyük ve mutlu olabilmesi için bilimsel kapasitesi, kültürel faaliyetleri; bunlar çok önemli. Ben dışarıda yaptığım konuşmalarda, malum BRIC olarak ifade edilen ülkelere artı bir de "T" olacak ve Türkiye olacak diyorum. Bunun başkaları tarafından da fark edildiğini görüyorum, ama ben bunu söylerken, sadece Türkiye’nin ticaret hacmi büyüdüğü için, Türkiye’deki yatırımlar büyüdüğü için, Türkiye’ye gelen turist sayısı çok büyük bir artış gösterdiği için söylemiyorum. Türkiye’nin bilimsel faaliyetleri, teknoloji buluşları, araştırma-geliştirme konusundaki artan kapasitesinin buna en çok etkiyi yapacağına kesinlikle inandığım için söylüyorum. Bu konuda hepimiz birbirimizi çok daha fazla teşvik etmeliyiz. Bunun ortamını, tabii iklimini oluşturmamız gerekir. Bu iklim oluşursa ancak bu faaliyetler oluşabilir. Yoksa Amerika’daki, Avrupa’daki en iyi laboratuvarlarda, en iyi akademik özgürlüğün olduğu yerdeki bilim insanlarımıza gelin demek kolay değildir. Gelin demekle, gelin demeye de hiç hakkımız yok açıkçası. Ama kendileri Türkiye’deki bu iklimi görüp, bu ortamı görüp, tanıyıp kendilerinin geleceklerine kesinlikle inanıyorum ki, işte en güzel örneklerini burada görüyoruz. Biraz önce konuşan Koç Üniversitesi’nin Değerli Rektörü bunu en iyi şekilde ifade ettiler. Sadece üniversitelerde değil tabii ki, diğer kuruluşlarımızda da görüyoruz. Geçenlerde Savunma Sanayi Müsteşarlığımız bünyesindeki TAI’yi, TUSAŞ-Türk Havacılık ve Uzay Sanayii tesislerini gezdim. 4-5 sene önce orada çok az insan çalışırdı. Şimdi orada 900 tane mühendisin, 1500 mühendis var, ama 900 tanesinin sadece araştırma ve geliştirme departmanlarında çalışıyor olması, gerçekten çok heyecan verici.
Özel sektörümüzde yine çok güzel gelişmeler var. Araştırma ve geliştirmeye önem verilmekte, doktoralı mühendisler çalıştırılmakta. Özel sektör kuruluşlarının araştırma ve geliştirmeye tahsis ettiği personel sayısında ve kaynak sayısında çok önemli artışlar var.
Yine geleceği öngörebilen, teknolojinin geleceğini öngörebilen çalışmaları yapacak enstitülere ihtiyaç var. Mesela nanoteknolojide, gerek Bilkent Üniversitesi gerek Sabancı Üniversitesi’ndeki merkezler, inanıyorum ki kısa süre içerisinde çok büyük ses getirecektir. Devletin de bu enstitülere çok büyük yine katkısı var. Biyoteknolojide yine önemli atılımlar olmaktadır. Uzay teknolojisiyle ilgili, biraz önce söylediğim gibi, TAI’nin çalışmalarını yakından gidip gördüğünüzde, gerçekten heyecanlanmamak mümkün değildir.
Tıp fakültelerimizin başarısı, herkes tarafından çok yakından bilinmektedir. Tıp fakültelerinin belki de en büyük avantajı, üniversite ve hastane işbirliğinin gerçekleşmiş olmasıdır. Mühendislik fakülteleri uzun süre sanayiyle işbirliğini çok kolay gerçekleştirememişlerdi, ama şimdi bütün üniversitelerde teknokentler neredeyse kuruldu ve bunlara verilen teşvikler, muafiyetler; inanıyorum ki bu konuda da çok büyük farklılıklar kısa süre içerisinde gerçekleştirilecektir. Bunlar gerçekten Türkiye’yi esas güçlü yapan, hepimizi en çok onurlandıran faaliyetlerdir. Bu faaliyetler, çok nitelikli faaliyetlerdir. Bilim insanlarının faaliyetleri, sanatçıların faaliyetleri, kültür adamlarının faaliyetleri, bunlar çok nitelikli, ayrıcalıklı faaliyetlerdir. Bu faaliyetler de, bu konularda Türkiye’nin tanınmışlığını, Türkiye’nin itibarını, Türkiye’nin muhakkak ki gururunu çok artıracaktır. O bakımdan, bunları her seviyede en güçlü şekilde destekleyeceğiz ve desteklemeye devam edeceğiz. Büyük bir memnuniyetle yine ifade etmek isterim ki, TÜBİTAK sosyal bilimlerde de artık fon ayırıyor, projeleri destekliyor ve gördüğünüz gibi, özel ödüllerden birisini de yine çok değerli bir bilim adamımıza, Princeton Üniversitesi’nde yaptığı çalışmalarla çok doğrusu dikkati çeken, kitapları Türkiye’de çok dikkati çeken değerli bir hocamıza vererek bunu gösterdi. Bundan dolayı da hem TÜBİTAK’ı hem de bütün bilim adamlarımızı tebrik etmek istiyorum.
Son olarak, bu ödülleri kazanan Sayın Seza Özen’i hem bir hanım olarak hem akademisyen olarak, ama akademisyen kimliğiniz daha önce, açık söyleyeyim. Yani o buluşu yapan, o başarıyı gösteren; önce başarıya, kritere bakılıyor, ondan sonra şüphesiz ki erkek veya hanım… Ama şüphesiz ki haklısınız, nüfusun yarısı hanımlarsa, onların daha çok teşvik edilmesi ve onların içerisinden birinin böyle bir ödülü kazanması, o kriteri daha doğrusu gerçekleştirmesi, hepimiz için ayrı bir tabii ki gurur kaynağıdır. Sizi, ailenizi, hepinizi çok tebrik ediyorum.
Yine Koç Üniversitesi’nin Değerli Rektörü Prof. Umran İnan Bey, sizi de çok tebrik ediyorum. Eminim ki siz bir örnek de olacaksınızdır, Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’daki birçok değerli bilim insanına. Bu sene Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantısına gittiğimde, New York’tan dönerken Boston’a uğradım. Orası çok sayıda üniversitenin olduğu ve çok sayıda Türk bilim insanının bulunduğu bir bölge biliyorsunuz. 50’nin üzerinde, çok seçkin gerçekten, hepsi birbirinden değerli, dünyanın en iyi üniversitelerinde kürsüleri olan bilim insanlarımızla bir araya gelip, onlarla bir yemekte buluşmanın zevkini hâlâ unutamam. Dolayısıyla, oradaki potansiyelimizin bir şekilde buraya gelmesi, dönmesi veya orada bulunan bilim insanlarının imkânlarını Türkiye’yle paylaşarak değerlendirmelerinin, yine Türkiye’nin öncelikli konularından birisi olduğunu, bilim dünyasında hep ifade ediyorum, burada da ifade ediyorum. Bunun bir networku muhakkak kurulmalı, bu TÜBİTAK çatısı altında, başka çatı altında. Gerekirse Cumhurbaşkanlığı olarak burada bunun bir formülünü yapmamız gerekir. Yurtdışındaki Türk bilim insanlarının potansiyellerini orada kalmadan, imkânlarını Türkiye’yle paylaşabilmeleri ve oradan Türkiye’ye katkı sağlamalarını temin etmemiz. Bu bakımdan Sayın İnan siz tabii ki bir doğrusu örnek olacaksınız.
Ayrıca sosyal bilimlerde de Sayın Şükrü Hanioğlu’nun böyle bir ödüle layık görülmesini de çok gerçekten takdir ettim. Kendisinin gerçekten Osmanlı İmparatorluğu’nun, yani büyük bir imparatorluğumuz, Türk İmparatorluğu’nun son yüzyılıyla ilgili çok değerli kitabını okumuştum. Gerçekten çok etkileyici çalışmalarınız. O bakımdan sizi, ailenizi tebrik ediyorum ve diğer bütün ödül alanları, herkesi aileleriyle birlikte tebrik ediyorum ve inanıyorum ki, önümüzdeki yıllarda çok seçkin Türk bilim insanları, çok dünyanın dikkatini çeken buluşları, çalışmaları, araştırmaları gerçekleştireceklerdir.
Hepinize tekrar sevgiler sunuyorum ve tebrik ediyorum.