Adana Çukurova Üniversitesi Teknokent Açılış Töreni'nde Yaptıkları Konuşma

11.12.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Konuklar,

Çukurova Üniversitesi’nin Çok Değerli Mensupları ve Öğretim Üyeleri,

Değerli Basın Mensupları,

Sözlerimin başında hepinize sevgi ve muhabbetlerimi sunmak istiyorum.

Adana’ya yaptığım ziyaret vesilesiyle Çukurova Üniversitesi’ne de gelmiş olmaktan ve Çukurova Üniversitesi’nin bu güzel Teknokent tesislerinin açılışını yapmaktan, ayrıca büyük bir mutluluk duyuyorum.

Dünden beri ifade ettim. Adana, Türkiye’nin en zengin illerinden birisidir. Şu anlamda en zengin illerinden diyorum: Türkiye’yi zengin yapan, Türkiye’yi doyuran, en bereketli topraklara sahip olan bir ilimizdir. Adana, sadece Türkiye’yi ve bu dar bölgeyi değil, daha geniş bölgeye hitap edebilecek ve çok daha geniş bölgeyi doyurabilecek, büyük bir potansiyele sahiptir. Yine çok köklü kültürü olan, binlerce yıl geriye giden köklü kültürü olan ve bugün de kendine has bir kültürü olan, kimliği olan çok seçkin bir ilimizdir.

Bu büyük ilde, şüphesiz ki, bilimsel faaliyetler, üniversiteler, sanat-kültür faaliyetleri, bunlar da ayrı bir yer tutmaktadır. Adana sadece çiftçilerin, ziraatın, tarımın yoğun olduğu bir şehir değil. Sanayi de var şüphesiz ki, turizm de var, ama çok köklü bir kültür ve bilimsel faaliyet de var. Çukurova Üniversitesi işte, bunun en güzel örneklerinden birisi. 1973 yılından beri, Türkiye’nin en seçkin üniversiteleri arasına girmiş. Biraz önce Rektör Bey’in de söylediği gibi, 35 bine yakın öğrencisi olan, ama çok daha önemlisi, 5 binin üzerinde akademisyeni olan, önemli bir üniversitedir.

Dün de ifade ettim, gönlüm şunu çok arzu eder: Adana'nın, Çukurova'nın birkaç üniversiteye daha muhakkak ihtiyacı vardır. Önce devlet üniversitesi, sonra vakıf üniversiteleri, bu üniversiteler arasında güzel bir rekabet ve dayanışma, eminim ki bu şehrin ihtiyaçları içerisindedir ve ümit ediyorum ki, kısa süre içerisinde bunları da göreceğiz. Çünkü Çukurova Üniversitesi zaten kendi içerisinde birçok üniversiteleri doğurmuş, kendi birçok üniversitelere önderlik yapmış, öncülük ve liderlik yapmış bir üniversite. Şimdi artık Adana’nın içinde de yeni üniversitelere liderlik yapacak, onları besleyebilecek potansiyeli olan bir üniversite. Ümit ediyorum ki, önümüzdeki kısa süre içerisinde bütün bunlar Adana’da gerçekleşir ve bilimsel faaliyetler, üniversiteler arasında da hem dayanışma hem güzel bir rekabet, Adana’ya, dışarıya ve nihayet Türkiye’ye çok büyük kazanımlar getirir.

Değerli Konuklar,

Biliyorsunuz, teknolojiye çok önem veriyorum ve bütün konuşmalarımda "Türkiye sadece teknoloji transfer eden, başkalarının ürettiği bilimi ve teknolojiyi uygulayan bir ülke olamaz" diyorum. Ve bunun için de Türkiye’nin muhakkak teknoloji üretmesi, bilgi üretmesi ve bunları başkalarının bizden transfer etmesi gerektiğini söylüyorum. Memnuniyetle yine ifade etmek isterim ki, Türkiye bu yolda önemli mesafeler almaya da başlamıştır. Bununla ilgili kanunlar, yasalar, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden çıkmış, bununla ilgili teşvikler, Hükümet ve Meclis tarafından hep yerine getirilmiş ve bu yönde çok büyük bir Türkiye’de ivme başlamıştır. Bunlardan biri de teknokentlerdir veya teknoparklardır. Bundan 5-6 sene önce Türkiye’de sayısı 3-4 civarında olan teknokentlerin sayısı, bugün bildiğim kadarıyla, 40’a yaklaşmıştır. Büyük üniversitelerimizin hepsinde teknokentler kurulmuştur ve bunlar çok güzel cazibe merkezleri oluşturmuşlar ve faaliyetler yapmaktadırlar.

İşte bunların arasına bugün Çukurova Teknokenti de katılmaktadır. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyorum. Çünkü üniversiteler sadece eğitim veren kurumlar değildir. Üniversiteler sadece talebelere öğreten, diploma veren ve ondan sonra yolcu eden değil, üniversiteler bilim üreten, teknoloji üreten ve bunları uygulayan kuruluşlardır aynı zamanda. Siz bilim adamları, akademisyenler sadece öğretmiyorsunuz, sadece eğitmiyorsunuz; aynı zamanda araştırmalar yapıyorsunuz, aynı zamanda buluşlar, aynı zamanda paketler, aynı zamanda projelerin gerçekleştirilmesi, bunları yapıyorsunuz. Bunlar da üniversitelerin önemli fonksiyonlarından birisidir. İşte bu fonksiyonları, yani araştırma-geliştirme, bilim üretme ve üretilen bilimi uygulamaya dönüştürmek için teknokentler çok güzel görev ifa etmektedir. Onun için teknokentlere Türkiye çok önem vermekte, teşvik vermekte, vergi muafiyeti vermektedir. Bunların çoğalmasına çok önem vermekteyiz.

Çukurova, Adana kendine has mukayeseli üstünlüğü olan bir bölgedir. Malum, başarılı olmak için, nerede üstünsünüz? Başkalarıyla mukayese ettiğinizde, mukayeseli üstünlüğünüz nedir? Bunları önce iyi tespit etmek ve öne çıkartmak ve onlar üzerine yoğunlaşmak, sizi başarılı kılar. Çukurova ve Adana dediğimizde, muhakkak ki, ilk akla gelen şey, ziraattır, tarımdır, gıdadır. Bu bir veridir buraya. Buranın coğrafyası, buranın tabiatı, buranın iklimi başka yerlerde yok. Bunu oluşturamazsınız başka yerlerde. Bu bir veridir ve büyük bir avantajdır. Dolayısıyla, önce hemen akla bu gelmektedir ve gıdaya dayalı endüstri, gıdaya dayalı ticaret, gıdaya dayalı teknoloji; bunlar, bu bölgenin mukayeseli üstünlükleridir ve eminim ki Adana bu yönde yoğunlaştığı süre içerisinde, sadece Türkiye için değil, bütün dünya için çok önemli olacaktır.

Bugün dünyada en çok konuşulan konulardan birisi, gıda güvenliğidir malum. İnsanlar zenginleştikçe, geri kalmış ülkeler veya gelişmekte olan ülkeler kalkındıkça, dünyanın gıdaya olan ihtiyacı çok daha fazla artacak ve gıda üretimi çok daha öne çıkacaktır. İşte Adana'nın bu açıdan önümüzdeki dönem içerisinde hem gıdaya dayalı teknoloji hem de gıdaya dayalı ticaretin bir üssü haline muhakkak gelmesi gerekir. Bu yönde, Üniversitenin çok büyük katkısı olacağına inanıyorum.

Ziraat Fakültesi, buraya çok uygun bir fakültedir. Ziraat Fakültesinin ne kadar, başka fakültelerden önde olduğunu şimdi anlattınız, öğrendim. Bundan da çok memnun oldum. Çünkü ziraat fakültelerinin alanda aslında kendisini ispatlaması lâzım. İspatlayacağı en güzel alan da bu bereketli topraklardır. Bu bereketli topraklara daha çok bereket katabilmek, daha çok verimli yapabilmek ve daha çok verim alabilmek de teknolojinin geliştirilmesiyle ilgilidir. Buna çok güzel örnekler misal verilebilir. Çok güzel bazı ülkeler var ki, bu konularda çok başarılı olmuşlar. Türkiye’nin de bu konuda çok başarılı olması gerekir.

İşte bütün bunlar, teknolojik ve bilimsel çalışmayla, dayanışma içinde olunurse ancak neticelenebilir. O bakımdan, üniversitelere ve akademik kadrolara çok büyük görev düşmektedir. Üniversiteler ve akademik kadrolar ne kadar çok ekonomiyle iç içe olurlarsa, ne kadar çok bütün bilgi ve akademik birikimlerini ekonomiye aktarabilirlerse, o kadar çok ülke yararına, kendi yararlarına ve tabii ki üniversite yararına da iş yapmış olabilirler. İşte bu teknopark veya teknokent, bunun için en iyi fırsattır. Ümit ederim, kısa süre içerisinde diğer binalarınızı da tamamlarsınız. Adana’daki şirketlerin, büyük şirketlerin, önce onların buraya muhakkak ilgi göstermeleri gerekir. Araştırma ve geliştirme departmanı güçlü olmayan hiçbir endüstri, hiçbir fabrika rekabet edemez ve uzun süre de ayakta duramaz; bunu açıkça söylüyorum. Onun için, iş adamlarına, müteşebbislere, sermaye sahiplerine sesleniyorum: İşiniz küçük bile olsa, muhakkak orada güçlü bir araştırma-geliştirme departmanı, bölümü muhakkak kurun. Eğer orada kuramıyorsanız, burada kurun, teknokentte kurun. Burada büyüyün, ondan sonra kendi fabrikanıza taşıyabilirsiniz onları.

Burası, biraz önce söylendiği gibi, çok güzel bir yuvadır, yetiştirme açısından. Burası çok güzel bir üretim merkezidir, bilim üretim merkezidir, bu anlamda. Ama esas üretimi siz fabrikalarınızda yapacaksınız. Onun için burayı çok iyi desteklemek gerekir. Ayrıca, üniversitedeki akademik kadrolara da seslenmek istiyorum: Siz de bir taraftan ders verirken, bir taraftan kitaplarınızı okuturken, bir taraftan da burada ekonomik faaliyet içerisinde bulunabilirsiniz. Başarılı öğrencileriniz, lisansüstü öğrencileriniz, bunları en iyi şekilde organize edip, buralarda küçük şirketler kurabilirsiniz. Buralarda atacağınız küçük adımlar, ileride çok büyük buluşlara, ileride çok ilgi görecek projelere fırsat verebilir. O bakımdan bu imkânları iyi değerlendirmek gerekir. Üniversite'nin de muhakkak bunu en iyi şekilde desteklemesi gerekir; akademik kadrolarını, ekonomiyle birleşebilecek ve nihayetinde onları bir ekonomik değer haline getirebilecek çalışmaları ortaya çıkartma konusunda. O açıdan, burası çok bereketli toprak. Sadece bu bereket, tarım ve gıda için değil, bu bereketin bilimsel faaliyetler için de çok bereketli olması gerekir. Buralar hep onun için yapılıyor, onun için hazırlanıyor bütün bu imkânlar. Bu konuda ne kadar çok yarışırsak, o kadar çok başarılı oluruz.

Üniversitelerde genellikle şu kadar yayınları var diye, hocalar öne çıkıyorlar. Yayınların yanında ne kadar çok patent var, yayınların yanında ne kadar çok proje gerçekleştirilmiş, yayınların yanında ulusal veya uluslararası fonlardan ne kadar çok faydalanılmış, bunların da çok önemli gösterge olduğuna inanıyorum. Bir üniversitenin başarısını ölçmek için, yayınların muhakkak ötesine geçmek gerekir. Bu konuda da bugün çok büyük imkân var. TÜBİTAK’ın fonları, Sanayi Bakanlığı’nın fonları, Avrupa Çerçeve Programı’nın fonları, burada ismini sayamayacağım diğer fonlar; bunlar aslında hepsi üniversiteleri beklemekte. Üniversitelerde lisansüstü öğretim yapan, master, doktora yapan öğrencileri beklemektedir. Onlardan faydalanmak gerekir. Hani nasıl, bazen su akıyor, ondan hiç faydalanmıyorsun; su akıyor, gidiyor. Fonlar da böyledir. Çok fon var, çok finans var, ama bunlardan faydalanmak gerekir. Faydalanmazsanız, onlardan başkaları faydalanıyor veya onlara çok uzak kalıyorsunuz. Bu konuda bir atılımın, bir ivmenin Türkiye’de başladığını görüyorum. Çünkü gittiğim üniversitelerde hep soruyorum. Daha önceki yıllarla karşılaştırıldığında, son yıllardaki araştırma-geliştirme, fon kullanma, patent, proje sayılarında çok ciddi bir artış var. Onun için, Türkiye’nin geleceğinin çok parlak olduğuna gerçekten inanıyorum.

Birçok konuşmamda, yurt dışında yaptığım konuşmalarımda örnek veriyorum. Malum, bildiğiniz BRIC diye tarif edilen ülkeler var; Brezilya, Hindistan, Rusya gibi ülkeler, Kore, Çin gibi; bütün bunlara Türkiye’nin de ilave edileceğini, bunun BRIC + T olacağını, Türkiye dışında yaptığım konuşmalarda çok söylüyorum ve bu çok yankı yapıyor. Şimdi yine memnunum ki, artık bizim dışımızdaki devlet adamları, bizim dışımızdaki bilim adamları, bizim dışımızdaki araştırmacılar, dergiler, gazeteler; bunlar Türkiye’nin kısa süre içerisinde başka bir yörüngeye oturacağını söylüyorlar. İşte, Türkiye’nin başka bir yörüngeye oturması, Türkiye’nin başka bir kademeye çıkmasını, bilim adamları, araştırma-geliştirme için yaptığımız gayretlerin neticeleri ve bu tip merkezler sağlayacaktır. Onun için bu destekler devam edecektir. Yeter ki, bunlar en iyi şekilde değerlendirilsin.

Üniversiteler, aynı zamanda serbest düşüncenin, her türlü fikrin rahatlıkla konuşulabildiği, tartışılabildiği, dile getirildiği alanlar da olmalıdır. Zaten, akademiyi akademi yapan şey de budur; düşüncede ve bilimsel çalışmalarda sonuna kadar özgürlük, serbestlik. Burada insanlar bu konuda eğer hür ve serbest olmazlarsa, o zaman gelişme ve ilerleme söz konusu olmaz. Bütün bunlar olurken, bunları engelleyici faaliyetlerin de olmaması gerekir. Düşünceyi, her açıdan düşünceyi, aykırı düşünceleri bile ifade etmek ve konuşmak, tartışmak farklı bir şey, ama eylemde ölçü kaçarsa, o zaman tabii bunu tasvip etmek de mümkün değildir. O zaman başka bir şey ortaya çıkar. O zaman üniversitelerin beklenen fonksiyonu yerine gelmez. Üniversitelerden beklenen fonksiyon, birincisi, gençlerimizi en iyi şekilde eğitmeleri, ikincisi Türkiye’nin kalkınmasına, gelişmesine, araştırma-geliştirme, teknoloji bulma ve bilim üretme faaliyetlerine büyük katkı vermeleri. Bu fonksiyonlarını gölgeleyecek bir eylem söz konusu olursa, bunu tabii ki tasvip etmek de mümkün değildir. Ama tekrar ifade ediyorum; üniversitelerde her türlü düşünce, bunlar çok rahat bir şekilde buralarda konuşulabilmeli, üniversiteler tam özgür olmalı. Bu konularda size herhangi bir kısıtlama söz konusu olmamalı. İsteyen istediği gibi düşünebilmeli, istediği gibi giyinebilmeli, istediği gibi gelebilmeli, ama sonunda başkalarına saygı gösterecek ve başkalarının düşüncelerini engelleyecek bir davranış içerisinde olmaması gerekir.

Tabii ki son günlerde gördüğümüz çeşitli olaylar, bunları dikkatli bir şekilde yine analiz etmek, takip etmek ve bunların üniversitelerin o güzel havasını bozacak noktaya gelmelerine müsaade etmemek gerekir. Ama bunu yaparken de gençliğin heyecanını, gençliğin kanının daha tez aktığını ve reaksiyon konularında onların daha hassas olduğunu, bunu da unutmamak gerekir. O zaman da tamamen en olgun, en yaşlı insanların davranışını beklemek gibi bir durum ortaya çıkar ki, bu da tabii ki doğru değildir. Burada yöneticiler, öğrenciler, hepsi birbiriyle çok daha beraber olmalı. Öğrencilerin dertleri nedir, onları çok daha iyi muhakkak ki takip etmeli, onları en iyi şekilde yönetime yansıtma kanallarını açmalı ve bu kanallarda öğrenciler de neler düşünüyorlarsa, bunları gayet özgür bir şekilde ifade etmeli; üniversite yönetimleri bunları dinlemeli; bunlar hükümetle en iyi şekilde paylaşılmalı, Meclis’le en iyi şekilde paylaşılmalı ve Türkiye bugün yakaladığı, özellikle bilimsel faaliyetlerde, araştırma-geliştirme faaliyetlerinde yakaladığı bu ivmeyi aksatmadan, bütün gücüyle yoluna devam etmelidir.

Ben bir kez daha, buraya emeği geçen herkesi tebrik ediyorum. Ama burayı açtıktan sonra, buradan beklentilerimizin büyük olduğunu da burada ifade etmek istiyorum. Burada ne kadar çok bilim, teknoloji üretilir, ekonomiye kazandırıcı faaliyetler yapılırsa, o kadar çok memnun oluruz ve o kadar çok da bunların sayıları artar ve size olan destek de o kadar çok çoğalır. Tekrar hepinize başarılar diliyorum ve burada faaliyet gösteren şirketlere de, onlara da başarılar diliyorum. Onların başarısı, buraya yeni şirketlerin gelmesine de muhakkak ki yol açacaktır. Hepinizi tebrik ediyorum. Sağ olun.

Yazdır Paylaş Yukarı