Değerli Dostum, Sayın Almanya Federal Cumhurbaşkanı Wulff,
Sayın Bakan,
Hem Almanya’dan Hem Türkiye’den Değerli Milletvekilleri,
Değerli Odalar Birliği Başkanı,
Hem Türkiye'nin Hem Almanya’nın Değerli İş adamları,
Hepinize bir kez daha hoş geldiniz diyorum. Ama bu sefer tabii doğduğum şehirde, memlekette "hoş geldiniz" demenin zevki ayrı, onu da paylaşmak istiyorum. Ayrıca Sayın Bakanın da, Odalar Birliği Başkanı’nın da memleketi burası. Bu ziyaretiniz gerçekten Türkiye ile Almanya arasındaki var olan dostluğa yeni bir ivme kazandırmakta. Türkiye ile Almanya, tarihi derinliklere giden bir dostluğa sahip olan iki ülke. Son dönemlerde yine çok büyük işbirliği içerisindeyiz. Ama ilişkilerimizin en önemli boyutu, özellikle 50 yıl önce Türkiye’den Almanya’ya davet edilen ve artık sayıları 3 milyona yaklaşan, bunların 700 bini sizin vatandaşınız olan Türklerin varlığı. Bugün Almanya’da öyle şehirleriniz var ki, oradaki Türklerin sayısı Anadolu'daki bazı şehirlerimizin nüfusundan daha büyük. Dolayısıyla bu bir gerçek. Bu geçen süre içerisinde tabii ki çeşitli zorluklar, çeşitli sıkıntılar, bütün bunlar hep karşılıklı olarak yaşandı. Ama bugün memnuniyetle görüyoruz ki, orada yaşamaya devam eden ve oralı olmaya karar veren Türkler, Almanya ile en iyi şekilde entegrasyon içerisine girmeye; bir taraftan Müslüman Türk kimliklerini koruyarak, aynı zamanda da Alman vatandaşı olup Almanya’ya en güzel şekilde sadakatlarını gösteren, güzel örnekler de vermeye başladılar. Spordan siyasete, iş dünyasından sanat dünyasına kadar bunun çok güzel örnekleri var. Bunların tabii çoğalmasını arzu ediyoruz ve bu sürecin en iyi şekilde, en sağlıklı şekilde devamı için hep beraber bütün kurumlarımız çalışmaya devam edeceklerdir.
Bu şehirden de Kayseri’den de ve Kayseri’nin civarından da çok sayıda vatandaşımız, Almanya’ya vaktiyle gitmişlerdir ve onların büyük bir kısmı, bir kısmı orada kalmışlardır. Dolayısıyla orayla bura arasında çok büyük irtibat vardır. Bildiğim kadarıyla Kayseri ile Almanya’da bazı önemli şehirler, kardeş şehirdir, Belediye Başkanımız daha iyi bilir bunu. Gidiş-gelişler, direkt uçak seferleri, bütün bunlar vardır. Bu, bütün Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkilerin sağlamlığını gösterdiği gibi, Anadolu’daki birçok şehirle birlikte Kayseri’nin de ilişkilerine ayrı bir önem kazandırmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı, Değerli Dostum, bu şehir şöyle de bilinir: "Anadolu Aslanları" diye bir tabir vardır, iş dünyasında. Anadolu’nun birçok şehirlerinden büyük şirketler, çok büyük müteşebbisler çıkmaktadır, işte onların bazıları da bu şehirden çıkmaktadır. O bakımdan iş dünyasıyla çok barışık olan ve iş ve endüstriye çok meyyal olan bir şehir burası. Burada sizi ağırlamaktan, ayrıca gerçekten büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilerde, siyaseten her bakımdan bir anlaşma içerisindeyiz ve ortak görüşlerimiz var. Ekonomik ilişkilerimiz, ilişkilerimizin önemli bir ayağı. Dış politikada yine ortak görüşlerimiz var, dünyanın önemli meseleleriyle ilgili. AB söz konusu olduğunda da AB’nin en önemli lokomotif ülkesi olan Almanya, daima Türkiye’yi hep desteklemiştir. Zaman zaman farklı politikacılardan farklı sesler duyulsa da, -ki çoğulculuğun bazen gereğidir bu da- Almanya daima ahde vefa duygusu içerisinde olmuştur. Atılan anlaşmalara daima hep sadakat göstermiştir ve Türkiye’yi AB ile müzakere sürecinde desteklemiştir. Hatta sizin başkanlığınız döneminde, en çok faslı açtık. Dört fasıl açıldı, Türkiye ile AB arasında, Almanya’nın dönem başkanlığında. Diğer ülkelerin dönem başkanlığında bu kadar fazla fasıl açılmadı. Dolayısıyla bu desteğin devamını bekliyoruz. Şundan dolayı: Türkiye’nin ekonomik olarak güçlenmesi, demokratik olarak standartlarının yükselmesi, hukuk standartlarının yükselmesi, Türkiye’yi çok güçlü yapacaktır ve yapmaktadır. Güçlü bir Türkiye Avrupa’nın da, dünyanın da, komşularının da faydasınadır. Türk ekonomisi büyüdükçe, bu sadece bizim değil Alman ekonomisinin çıkarına da olacaktır, daha çok iş yapılacaktır. Türkiye eğer bu sene yüzde 12 büyümeyi gerçekleştiriyor olmasaydı, ne Türk şirketleri ne de Alman şirketleri bundan kazanç elde edebilirlerdi. Eğer Türk ekonomisi kriz içerisinde olsaydı, bu tabii ki bizim aleyhimize olacaktı, ama alışveriş yaptığımız dostlarımızın da aleyhine olacaktı.
"Sizin ihracatınızın azalması" demek, "Bizim sizden ithalatımızın azalması" demektir veya farklı bir şekil, "Bizim ithalatımızın azalması, sizin ihracatınızın azalması" demektir. Bunu biz bu son birkaç yıl içinde yaşıyoruz. 2008 yılında ticaret hacmimiz, 30 milyar doları geçmişti. Ama ekonomik krizden dolayı, Avrupa ve Avrupa Birliği ülkeleri daha çok etkilendiği için, bizim Avrupa’ya olan ihracatımız azaldı. Bununla şunu söylemek istiyorum: Komşuların, aynı bölgede yaşayan ülkelerin güçlü olması, hepsinin çıkarınadır. Yani Türkiye, AB’ye katılırsa, AB’nin mevcut pastasından bir pay almayacak. Önce o pastayı büyütecek, ondan sonra ondan bir pay alacak kendisine. Bunun belki sokaktaki insanlar tam farkında olmayabilirler. Ama eminim ki siyasetçiler, devlet adamları, bu konularla ilgili yazan, çizenler ve başta iş adamları, bunu çok iyi biliyorlar. Bunu herkese anlatmamız gerekmektedir. Çünkü daha çok ticaret, daha çok yatırımlar ekonomiyi büyütmektedir. Türkiye’de yatırım yapılacak atmosfer çok iyidir. Son yıllarda çok köklü reformlar yapıyoruz ülkemizde. Bu reformlar, hem siyasi alanda hem de ekonomik alanda el ele devam etmektedir. Artık Türkiye’deki ekonomik standartlar ve ekonomiyle ilgili hukuk, Almanya’daki, Fransa’daki, İtalya’daki hukuktan farklı değildir. Çünkü AB ile müzakerelere başlayabilmek için şart olan bir konu vardı. Bunlardan biri politik alanlardı, Kopenhag Siyasi Kriterleri'ni gerçekleştirmek; diğeri de çalışabilen, işleyebilen bir serbest piyasa ekonomisi gerçekleştirmekti. Dolayısıyla Türkiye serbest piyasa ekonomisinin bütün kurallarını gerçekleştirdiği için AB ile müzakerelere başlamıştır.
Bununla şunu söylemek istiyorum değerli iş adamları: Türkiye’ye güvenebilirsiniz. Türkiye’nin hukukuna güvenebilirsiniz. Türkiye’deki ekonomik kurallara güvenebilirsiniz. Sizin ülkenizdeki ekonomik kurallar neyse, Türkiye’deki ekonomik kurallar da aynı şekildedir. Herhangi bir şekilde bir anlaşmazlık söz konusu olup da mahkemeye giderseniz, mahkemeler Türkiye’de Türk mü, Alman mı, Yunan mı, Arap mı; buna bakmaz. Kim haklı, kim haksız buna bakar. Dolayısıyla Türkiye’nin yabancı yatırımlar için cazip hale gelmesinin altındaki en önemli sebeplerden biri, köklü hukuk reformu olmuştur. Alman firmalarını Türkiye’ye daha çok davet ediyoruz. Türkiye’de 4 binin üzerinde -4 bin 300 kadar, bildiğim kadarıyla- Alman şirketi var. Aslında hangisi Alman şirketi, hangisi Türk şirketi bunu da karıştırıyoruz doğrusu. Almanya’da da çok sayıda, -işte biraz önce misaller verildi- 70 binin üzerinde Türk şirketi var deniyor. Aslında bunlar artık karışık, kardeş şirketler. Biraz önceki toplantıda söz alan Şafak Hanım, dedi ki, "Ben Almanya’da doğdum" dedi, "Stuttgart’ta doğdum" dedi. "Orada okula gittim" dedi, "Kayseri’ye geldim" dedi, "Kayseri’de iş yapıyorum" dedi, görüyorum kendisini. Dolayısıyla "Sizin heyetinizde, bir kadın iş adamı, iş kadını yok" diye, sakın hayıflanmayın. Siz kadın iş adamını zaten burada buldunuz. Almanya’da doğduğunuza göre, hem Alman vatandaşı hem Türk vatandaşısınız. Bu kadar birbirine karışmış vaziyette, hatta biraz önce sizin ve benim yanımda duran korumanız dedi ki, "Ben Türkçe de konuşurum" dedi. "Yani ikinizi de koruyorum" dedi. Yani güvenlik boyutunda bile bu kadar Türk ve Alman kardeşliği söz konusu olmuş. Bütün bunlar, iki ülkenin ne kadar yakın olduğunu gösteriyor.
Alman iş adamlarının Türkiye’de aslında kendi evlerinde gibi hareket ettiklerini biliyorum. Ve siz, Meclis'te yaptığınız konuşmada, güzel bir cümle söylediniz, "Türkler ve Almanlar hem ev sahibi hem misafir" dediniz. Gerçekten doğru bir laf bu, ikisini de gerçekleştiriyoruz biz. Dolayısıyla Almanlar’ın tereddüt etmesine hiç gerek yok. Tek tereddüt gerekçeleri şu olabilirdi: Türkiye’deki yatırım ortamı müsait mi değil mi? Türkiye’deki yatırım ortamı gerçekten çok müsait. Çünkü makro ekonomik göstergelerimize baktığımızda açıkça görüyoruz. Memnuniyetle ifade etmek isterim ki, Avrupa’nın en sanayileşmiş, kalkınmış, ekonomisi büyük bazı ülkelerinden risk primimiz daha düşük bizim. Yani bu ne demektir? Risk primi, geleceğe bakıyorsunuz, gelecekte bu ülke parlak mı değil mi, ona göre risk primini yüksek veya düşük tutuyorsunuz. Türkiye’nin risk primi İtalya’dan da, İspanya’dan da, Portekiz’den de, birçok AB üyesinden de daha düşüktür. Bu büyük bir potansiyel demektir. Ayrıca genç nüfusumuz, eğitimli nüfusumuz ve çalışkan nüfusumuz da Türkiye’de iş yapmayı yine cazip kılan sebeplerden birisidir. Türkiye’de firmalarımızın bir noksanı, yabancı firmalarla, -özellikle Anadolu’daki firmalarımızı söylüyorum- ortaklıkları biraz azdır. Biraz içe kapanıktır. Şimdi onlar da bunun farkına varmıştır ve dışarı açılmaya ve yabancılarla ortaklığa çok önem veriyorlar. Yabancılar deyince de kendilerini yabancı saymayan Almanlar tabii ki daha önde gelir. O bakımdan Alman iş adamları, özellikle buradaki sanayicileri, yatırımcıları, hepsini tereddüt etmeden Türkiye’deki iş adamlarıyla yakın işbirliğine davet ediyorum. İçerideki toplantıda gördüm ve büyük bir memnuniyet duydum. Kayseri’deki bir çok önemli şirketin de Alman şirketleriyle ortaklık içerisine girdiğini, yeni şirketler, ortak şirketler kurduklarını, hatta ortak kurdukları şirketle üçüncü ülkelere gidip oralarda yatırım ve iş yapma niyetlerini dinledik. Bundan gerçekten büyük bir kıvanç duydum, gurur duydum. Bu ziyaretiniz, sizin, birbirimizi daha çok tanımamıza imkan vermiştir. İş adamlarımızı daha çok cesaretlendirmiştir.
Muhakkak ki, burada geçen bütün bu olumlu, güzel seyahatin neticesinde turist sayısı da artacaktır. Zaten 4,5 milyon turist, Almanya’dan her sene Türkiye’ye geliyor. Türkiye’den daha çok belki Almanya’ya gelecek, ama malum sebepten dolayı biraz herhalde o sayı daha fazla olmuyor; vize meselesi. Sadece Türk iş adamları değil, Alman iş adamları da vize konusunun daha rasyonel bir noktaya getirilmesini, bunun bir engelleyici bir unsur olmaktan çıkartılmasını, açıkça ifade ettiler. Eminim ki hepinizin bürokratları ve kurumlarımız, sorumlularımız bu konuya da ciddi bir şekilde bakacaklar. Bu konuda da kolaylaştırıcı tedbirleri de alacaklardır.
Ben tekrar sizlere hem Türkiye’ye hem Kayseri’ye teşrif ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Bu ziyaretinizin bundan sonraki bölümünde, Kapadokya, Ürgüp, Göreme, oraya gideceksiniz, Adana, Tarsus’a gideceksiniz, daha sonra da İstanbul’da tekrar hep beraber olacağız. İstanbul gibi çok da heyecan verici bir şehirde, orada programımız devam edecek.
Hepinize tekrar başarılar diliyorum ve bütün Alman iş adamlarının da Türkiye’de hoş vakit geçirmelerini diliyorum. Sağolun, varolun.