Almanya Federal Cumhurbaşkanı Sayın Christian Wulff ve Bayan Wulff Onurlarına Verdikleri Resmi Akşam Yemeğinde Yaptıkları Konuşma

21.10.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Sayın Federal Cumhurbaşkanı,

Muhterem Hanımefendi,

Kıymetli Misafirler,

Değerli Dostum, Federal Cumhurbaşkanı Sayın Wulff’u, Muhterem Eşlerini ve heyetinizin kıymetli üyelerini şahsım ve eşim adına bu kez Essen ile birlikte 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul’da en samimi duygularımla selamlıyorum.

Dost ve müttefik ülkelerimiz arasındaki diplomatik ilişkiler, esasen ilk Osmanlı Elçisi Ahmet Resmi Efendi’nin 1763 yılında Berlin’e gönderilmesi ile başlamıştır. Birinci Dünya Savaşı’nda ve Soğuk Savaş döneminde “kader birliği” yapan ülkelerimiz, bugün medeni dünyanın öndegelen üyeleri olarak uluslararası barış, güvenlik ve refaha önemli katkılar sağlamaktadır.

On yıl aradan sonra Cumhurbaşkanı seviyesinde Almanya’dan Türkiye’ye yapılan bu resmi ziyaretiniz, böylesine köklü bir tarihi geçmişe sahip olan işbirliğimizde yeni ufuklara yelken açılması bakımından önemli fırsatlar sunmaktadır.

Bu vesileyle, yalnızca ülkelerimizi ilgilendiren çeşitli konular hakkında görüş alışverişinde bulunmakla kalmıyoruz. Aynı zamanda Türk-Alman dostluğunun müşahhas nişanesini teşkil eden önemli projelerin de temellerini atıyoruz. Bundan büyük memnuniyet duyuyorum.

Köklü tarihi geçmişe dayanan ilişkilerimizin bugün itici gücünü, ülkelerimiz ve halklarımız arasındaki güçlü bağlar teşkil etmektedir.

Bu çerçevede, Almanya’da yaşayan ve yaklaşık 700 bini Alman vatandaşı olan 3 milyona yakın Türk, ülkelerimizi birbirine sımsıkı kenetlemektedir. Siyasetten spora, sanattan bilim ve iş dünyasına kadar uzanan geniş bir yelpazede dünya çapında başarılara imza atan Almanya’daki Türkler, ülkelerimiz arasında sağlam bir bağ oluşturmaktadır. Bu etkileşimin diğer ayağında ise, her yıl Türkiye’yi ziyaret eden 4,5 milyon Alman vatandaşı ile Antalya gibi sahil kentlerimize yerleşen onbinlerce Alman hemşehrimiz yeralmaktadır.

Sözkonusu münasebetler halklarımızın birbirlerini daha iyi tanımalarını sağlamakta, karşılıklı şüphe ve önyargıların bertaraf edilmesine yardımcı olmakta ve Türkiye ile Almanya arasındaki dostluk ilişkilerini daha da güçlendirmektedir.

Sayın Federal Cumhurbaşkanı, Değerli Dostum,

Almanya’nın birleşmesinin 20. yıldönümü vesilesiyle 3 Ekim’de Bremen’de yaptığınız konuşmada dile getirdiğiniz hususlardan bu anlamda büyük memnuniyet duydum.

Zira, Türk “misafir işçiler”in davet üzerine Almanya’ya gidişlerinin gelecek sene 50. yıldönümünü idrak edeceğiz. Bu vatandaşlarımızın Almanya’nın ekonomik mucizesine katkıda bulunarak resme dâhil olmalarıyla, ilişkilerimizin insani boyutu da güç kazanmıştır.

Sizin de gayet isabetli şekilde belirttiğiniz üzere, Türklerin çoğunluğunu oluşturduğu “göçmenler” bugün artık Alman toplumunun vazgeçilmez unsurlarıdır. Bu insanların mensubu olduğu İslam dini de, diğer tüm semavi dinler gibi Almanya’nın ayrılmaz bir parçasıdır. Görüşleriniz, Türkiye olarak uzun süredir savunduğumuz “karşılıklı hoşgörü ve uyum” anlayışıyla örtüşmektedir. Sizin de ifade ettiğiniz gibi, bizi “ayıran değil birleştiren”, “farklılaştıran değil zenginleştiren” ve “geçmişe değil geleceğe bakan” değerleri ön plana çıkartmalıyız.

Demokrasi, çoğulculuk, hukukun üstünlüğü, insan hak ve özgürlükleri, eşitlik, adalet ve farklılıklara saygı gibi evrensel değerleri paylaşan Türkiye ile Almanya, aynı idealler doğrultusunda müşterek çaba göstermeye devam eden iki müttefiktir.

Bu bağlamda, 1933-45 yıllarında Nazi rejiminin baskısından kaçarak Türkiye’ye sığınan ve genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin atılmasında emeği geçen Alman sanatçıları ve bilim insanlarını da minnetle anıyorum. Onlar da Türkiye Cumhuriyeti’ne değerli katkılarda bulunmuşlardır.

Sayın Federal Cumhurbaşkanı,

Kıymetli Misafirler,

Yarın, ünlü Alman Generali Helmuth von Moltke’nin “kelimelerle anlatılması güç ‘bir büyük şehir’ olarak” nitelediği; Avrupa’yı Asya’dan ayıran değil, birbirine bağlayan bir kent olarak gördüğü İstanbul’un diğer yakasında, Türk-Alman Üniversitesi’nin temelini birlikte atacağız.

Her iki ülkenin de gözbebeği olacağına inandığım bu güzide eğitim kurumunun faaliyete geçmesiyle, Türkiye ve Almanya arasındaki ilişkilere yeni ve çok değerli bir boyut katmış olacağız. Bunun, haklı gururunu taşıyoruz.

Bu müstesna kurumun yalnızca Türk-Alman dostluğunu pekiştirmekle kalmayacağına, ülkelerimiz arasında bilimsel ve teknolojik işbirliğinin geliştirilmesi bakımından da önemli bir “mükemmeliyet merkezi” işlevi göreceğine inanıyorum.

Sayın Federal Cumhurbaşkanı, Muhterem Hanımefendi,

Ziyaretiniz sırasında ülkemizin değişik şehirlerini görme ve daha yakından tanıma imkânını buldunuz. Bu sayede, Türkiye’nin son dönemde yakaladığı dinamizmi yerinde müşahede ettiniz.

Şüphesiz, bu dinamik sürecin yakın bir gelecekte Türkiye’yi nerelere taşıyacağını düşünme fırsatını da buldunuz. Türkiye olarak, yakaladığımız bu ivme ve canlılığı, ait olduğumuz geniş Avrasya coğrafyasında barış, huzur, istikrar ve refahın arttırılması için kullanmak temel önceliğimizdir.

Öte yandan, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne tam üyelik vizyonu da, köklü tarihi geçmişe dayanan stratejik bir tercihtir. Bu, sadece şimdiki neslin tercihi değil, milletimizin yüzyıllara dayanan yöneliminin bir tezahürüdür. Önümüze ne kadar yapay engel çıkartılırsa çıkartılsın, vazgeçmemiz sözkonusu değildir.

AB’ye üyelik sürecini başarıyla tamamlamaya kararlıyız. Bu bakımdan, Almanya’dan en fazla dayanışma ve işbirliği beklediğimiz alanların başında AB üyelik sürecimiz gelmektedir.

“Kendini yok eden” değil, bilakis, küresel düzeyde uluslararası yükümlülüklerinin bilincinde bir aktör olarak “kendini yeniden tanımlayan” Almanya, bu stratejik tercihin getireceği katma değeri en iyi takdir edecek devletlerden biridir.

Avrupa’daki bazı dostlarımızın, ülkemizin üyeliğinin AB’nin kendi içindeki uyum ve insicamını zayıflatacağı endişesini taşımaları tamamen yersizdir. Türkiye, iç dayanışması, işbirliği ve entegrasyonu en üst seviyeye ulaşmış bir AB’ye üye olmayı hedeflemektedir. Küresel ölçekte gelişmelere yön verebilecek bir AB’ye üye olmayı arzulamaktadır.

Türkiye’nin üyesi olacağı Avrupa Birliği daha zayıf değil, daha güçlü bir siyasi ve iktisadi birlik olacaktır. Zira, uluslararası güç dengelerinin Doğu’ya ve Asya’ya doğru kaydığı bir konjonktürde, Türkiye’nin AB’ye üyeliği esasen stratejik bir zaruret teşkil etmektedir.

Avrupa’daki barış ve istikrarın, çoğulcu, demokratik ve müreffeh toplum modelinin dünyaya örnek teşkil etmesi açısından da Türkiye’nin üyeliği ayrı bir öneme sahiptir. Netice olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği, her bakımından tarihi bir fırsat oluşturacaktır.

AB üyelik sürecimizin, Zat-ı Devletleri’nin 3 Ekim 2010 tarihinde verdiği bir mülakatta da ifade ettiği gibi, adil bir şekilde ele alınması gerekir. Bu, her şeyden evvel “ahde vefa”nın bir gereğidir.

Sayın Federal Cumhurbaşkanı,

Kıymetli Misafirler,

Halen en büyük ticaret ortağımız olan Almanya ile ilişkilerimiz her alanda gelişmektedir. Güncel uluslararası meselelere yaklaşımımız da büyük ölçüde örtüşmektedir.

Tüm bu alanları kapsayan stratejik işbirliğimiz, örnek bir nitelik taşımaktadır.

Bu bağlamda, Balkanlar’dan Afganistan’a kadar uzanan geniş bir coğrafyada uluslararası barış, huzur, istikrar ve refaha katkıda bulunmak için yürüttüğümüz ortak çalışmaları iftiharla vurgulamak isterim.

İlişkilerimizi asıl güçlü kılan, ziyaretiniz sırasındaki görüşmelerimizde de teyit ettiğimiz üzere, geleceğe dönük işbirliği iradesi ve kararlılığımız ile paylaştığımız çağdaş değerlerdir.

Bu anlayışla, Zat-ı Devletleri’ni, Muhterem Eşinizi ve heyetinizin değerli üyelerini bir kez daha en kalbi duygularımla selamlıyor; kadehimi sağlık ve mutluluğunuz ile Türk ve Alman halkları arasındaki kadim ve ebedi dostluğa kaldırıyorum.

Yazdır Paylaş Yukarı