Değerli Konuklar, Kadir Has Üniversitesi’nin Değerli Öğretim Üyeleri, Değerli Öğrenciler, Onların Aileleri,
Hepinizi sevgi ve muhabbetle selamlayarak sözlerime başlamak istiyorum.
Bugün gerçekten mutluyum. Kadir Has Üniversitesi, tabii sizler için çok şey ifade ediyor. Sizler mensubusunuz, ama ben de doğrusu Üniversite'nin bir şekilde mensubu hissederim kendimi. Çünkü Kadir Has Bey, benim hemşehrimdi. Biraz önce sinevizyonlarda, konuşmalarda en güzel şekilde izah edildi. Ve kendisiyle daima hep gurur duyduğumuz, Türkiye’nin en değerli müteşebbislerinden, iş adamlarından birisiydi. Dolayısıyla onun ismini taşıyan bir üniversitenin akademik yılının açılışında bulunmak, benim için gerçekten büyük bir mutluluktur. Bu vesileyle, başta değerli eşleri Rezzan Hanım’a, oğulları Can Bey’i, Nuri Bey’i ve bütün Has ailesini, burada görmekten de ayrıca bir kez daha memnunum. Ama en büyük memnuniyetim şu: Ailesinin Sayın Kadir Has’ın mirasına -ki bu mirası tarif etmek istiyorum, bu miras onun misyonu olarak ortaya koyduğu, ulaşmak istediği hedefler- en iyi şekilde sahip çıkmaları. Oğullarının, ailesinin bütün fertlerinin aktif bir şekilde burada büyük fedakarlıkta bulunmaları, sahiplenmeleri, bu beni gerçekten ziyadesiyle mutlu etmiştir. Eminim ki Kadir Bey de bunu böyle görmek isterdi zaten. Ama en güzel şey şu: İnsanların insanlığa faydalı işler yapıp, güzel hoş seda bırakıp, bu dünyadan gitmesi. Nihayetinde, herkes, hepimiz bu dünyadan gideceğiz. Bu hoş sedayı bırakanlar, bazen tek bir seda bırakıyorlar. Bazılarının sedası daima duyuluyor. Eğitim kurumu olunca da işte bu daima duyulan bir hoş seda oluyor.
Beş bin mezun vermiş Üniversiteniz. Çok mutlu oldum gerçekten. Kuruluşunda ve bugüne gelmesinde çeşitli vesilelerle hep katkısı olan bir kişi olarak, Üniversite'nin geldiği bu durumdan ben de çok gurur duydum. Bugünkü gelişimde gezdiğimde, binaların ne kadar tarihi mirasa uygun bir şekilde restore edildiğini, yapıldığını görmek, beni yine çok gururlandırdı. Ve inanıyorum ki bu, bütün diğer üniversitelere, diğer kurumlara da en güzel şekilde örnek olacaktır.
Bu binalar bir zamanlar, çok lüzumsuz şeylerle doluydu. Vaktiyle tabii ki fabrikaydı, ama daha sonra kasalar, lüzumsuz eşyalar, bu arazi, bu arsa boş bir işe yaramazdı. Bunların en modern şekilde restore edilmesi, ama tarihin yaşatılması, gerçekten Fatih’e, -Fatih Belediye başkanımız da burada- zaten tarihi kimliğiyle ortaya çıkan Fatih’e ayrı bir değer katmıştır. Bunun böyle devam edeceğine inanıyorum. Bunun çok güzel örnekleri var. Bu bakımdan hükümeti de takdir ediyorum. Çünkü bu kamu binalarını, kamu varlıklarını üniversitelere, kültür kurumlarına, müzelere tahsis ediyorlar. Eskiden çok kıskanılırdı, verilmezdi bunlar. Şunu unutmayalım ki: Tarihi binalar yaşanırsa, kullanılırsa, ayakta durabiliyor. İnsanlara kapatılmış tarihi mekanlar hiçbir zaman hayatını devam ettirmiyor. O, kendiliğinden çökmeye mahkum ediliyor. Şimdi bu anlayışın artık değiştiğinin çok güzel örneklerini görüyoruz. Birçok yeni vakıf üniversitelerine, müzelere bazı tarihi binaların devredildiğini, tahsis edildiğini görmekten gerçekten çok memnun oluyorum.
Kadir Has Üniversitesi 10 yılı geçti. Ama bu 10 yıl içerisinde, özellikle vakıf üniversiteleri içerisinde ayrı bir yeri oldu. Son günlerde üniversitelerin açılışına katılıyorum. Malum, eylül ve ekim ayı akademik yıl başlangıcı olduğu için, her üniversite, güzel merasimlerle bu akademik yıla başlıyorlar. Bu vesileyle katıldığım üniversitelerde düşüncelerimi paylaşıyorum. Sizinle de paylaşmak isterim. Türk eğitim sistemi yenileşiyor, özellikle üniversite eğitimi. Üniversite eğitimi deyince de sadece üniversiteleri eğitim veren kurumlar olarak görmemiz gerekir. O zaman onlar yüksek lise şeklinde kalır. Üniversiteler, eğitim vermenin yanında, aynı zamanda bilim, araştırma yapan kurumlardır. Dolayısıyla bilim üreten, teknoloji üreten kurumlardır.
Türk üniversitelerinin artık küresel çapta bilimsel gündem oluşturacak noktaya ulaşmaları gerekir. Uzun yıllar bunun gerisinde kaldık. Ve başka üniversitelerin gündemlerini, ürettikleri bilgileri ve teknolojiyi hep kullandık. Ama artık Türk üniversitelerinin de bunu en iyi şekilde yapması ve dünyaya çok hızlı bir şekilde açılması gerekmekte. Bu, gerek devlet üniversitelerinde olsun gerek vakıf üniversitelerinde başarılmaya başlandı. Çünkü üniversitelerimiz, asli fonksiyonlarına tekrar döndüler. Ve yoğunluklarını ve enerjilerini tekrar buna harcamaya başladılar. Çok değerli bilim adamları, çok zeki öğrencilerimiz, artık bununla uğraşıyorlar. Bunların muhakkak ki, neticesi ortaya çıkacaktır.
Şunu unutmayalım ki: Bilim üretmediğimiz süre içerisinde, teknoloji üretmediğimiz süre içerisinde, Türkiye’nin geleceği çok güçlü olamaz. Türkiye büyük bir ülkedir; bulunduğu bölge olarak, tarih olarak, nüfus olarak, etkinliği olarak. Her şeyden önce İstanbul’un üzerinden 3 tane imparatorluk geçmiş, bunların birikimleri var. Hangi ülkeyi gösterebilirsiniz, hangi şehri gösterebilirsiniz ki, 3 büyük imparatorluğun bütün birikimlerini üstünde taşıyor. Böyle bir ülke, İstanbul gibi böyle bir şehir, dünyada başka yok. Dolayısıyla bütün buna yakışır bir şekilde, bu müktesebata, bu birikime yakışır bir şekilde Türkiye’nin geleceği de yakalaması ve geleceğe de iz bırakması gerekmektedir. Bu, her şeyden önce üniversitelerimizde olacaktır, bilgiyle olacaktır.
Biraz önce burada çok güzel konuşmalar dinledim gerçekten. İnanın çok mutlu oldum. Nuri Bey’in, Can Bey’in, Rektör Bey'in, Üniversite'nin misyonunu tekrar burada hepimizle paylaşmaları ve çok içerikli konuşmaların yapılması, beni gerçekten çok ümitlendirdi. Buna uygun bir anlayış hakim olduğu süre içerisinde, ona uygun da üretim ortaya çıkacaktır. Bu üretim, Türkiye’nin ufkunu açacaktır. Artık Türkiye’nin buna ihtiyacı vardır. Türkiye’nin dedikodulara, günlük uğraşılara, enerjisini boşa tüketmeye ihtiyacı yoktur. Bunları yeteri kadar yaptık. Şimdi yapmadıklarımızı yapmamız ve asli görevlerimize hep beraber, topyekun, Türkiye olarak dönmemiz gerekir. Ve bunun da olmak üzere olduğunu görüyorum açıkçası. Onun için büyük bir özgüven içerisinde, hepimizin hareket etmesi gerekir. Bu özgüven bizim yolumuzu açacaktır. Problem olarak gördüğümüz birçok şeyin, aslında problem olmadığını da bize gösterecektir. Birbirimize saygı, sevgi çerçevesi içerisinde bunların hallolacağına inanıyorum. Ama tekrar dönmek istersem, üniversitelere çok görev düşmektedir. Türkiye’nin lokomotifi üniversiteler olacaktır. Artık çok sayıda da üniversitemiz var. Şimdi bu üniversiteler arasında, "Sadece Türk üniversiteleriyle rekabet eden değil, dünya üniversiteleriyle rekabet eden üniversitelerin sayısının çoğalması" sırasına geldik. Bu da olacaktır. Çünkü çok büyük kaynaklar, çok büyük teşvikler var. Bir taraftan kamunun teşviki, bir taraftan da özel sektörün, sivil toplum örgütlerinin -ki vakıfları da bunların içerisine koyuyorum- kaynaklarının aktarılması.
Vakıf üniversiteleri tamamen yeni bir sinerji doğurmuştur. Yeni bir soluk getirmiştir. Yeni bir şevk getirmiştir. Ve nihayetinde, bilim dünyasında yeni bir rekabet ortamını oluşturmuştur.
Hatırlayacaksınız, uzun yıllar Türkiye’ye yabancı öğrenci çok az gelirdi. Aslında eskiden, bizim öğrencilik yıllarımızda çok vardı. Ama daha sonra çok içe dönük olduk ve bu içe dönüklük içerisinde, kendi sınırlarımızda, kendi kendimize kaldık. Bu büyük bir noksanlıktı. Ben, Yükseköğretim Kurulu'na talimat verdim, "Hiç değilse vakıf üniversiteleriyle başlayın. Ve vakıf üniversiteleri kendilerini yurt dışına açsınlar. Hatta yurt dışından gelecek öğrencileri kendileri seçmeye başlasın. Kendileri, kendi kriterlerini koysunlar. Ve kendileri öğrenci almaya başlasınlar" dedim. Kadir Has Üniversitesi ne kadar bu konuda aktif, onu bilemiyorum, ama eminim ki, biraz önce diğer üniversitelerle ilişkilerinizden bahsettiniz; bu konuyu da hep değerlendireceksinizdir. Aranızda ben, yabancı öğrencileri görmek isterim. Dini farklı, rengi farklı, ırkı farklı, dili farklı öğrenciler gelsinler. Hep beraber olun ki dünyanın da ne olduğunu öğrenin. Dünya, sadece bizden ibaret değil. Dünyayı görmezseniz, eğer dünyanın başka yerlerindeki insanları tanımazsanız, bunları sadece mezun olduktan sonra gidip görürseniz, o büyük bir noksanlık olur. Ayrıca, başta Türkiye’nin komşuları olmak üzere, diğer ülkelerden gelecek öğrencileri burada eğitmek, Türkiye’ye de yapılacak büyük bir yatırımdır. Türk dış politikasına yapılacak büyük bir yatırımdır. Türk ekonomisine yapılacak büyük bir yatırımdır. Düşünün ki Kadir Has Üniversitesi'nde sizlerle beraber okumuş bir komşu ülkeden öğrenci ülkesine döndüğünde, Türkiye ile ne güzel köprüler kuracaktır. Oranın devlet kademesinde yer alırsa, Türkiye’ye karşı ayrı duyguları olacaktır. Oranın özel sektöründe çok başarılı bir iş adamı olursa, Türk iş dünyasıyla çok ayrı ilişkileri olacaktır. Bütün bunlar işte aynı zamanda Türkiye’ye yatırımdır. O bakımdan dar değil, çok geniş bir vizyonla düşündüğümüzde, yabancı öğrencilerin de Türkiye’ye çok büyük katkısı olacağına inanıyorum. O bakımdan Üniversitenizi de teşvik ediyorum, bu konuda. Uğraşın, başta çevremiz olmak üzere, yakın komşularımızdan, uzak komşularımızdan herkesi davet edin ve bu güzel Üniversite'yi tanıtın.
"Üniversitelerimizin kamu imkanları da çoğalıyor" dedim. Başta tesisler olmak üzere, kaynaklar da aktarılıyor. Eminim sizin de dikkatini çekiyordur değerli bilim adamları; son yıllarda ilk defa araştırma ve geliştirme için, Türkiye bütçesi içinde kaynaklar ayrılmaya başlandı. Eskiden böyle değildi. TÜBİTAK, çok yoğun bir şekilde sizin araştırmalarınızı, projelerinizi fonlamaya başladı. Yabancı fonlarla, bölgesel fonlarla çok iyi ilişkiler kuruldu. Sadece Türk yerli fonlar, imkanlar, mali kaynaklar, finans imkanları değil, yabancı fonlar, yabancı imkanlar da Türk araştırmacılarının hizmetine sunulmaya başlandı. Bunları en güzel şekilde değerlendirmenizi çok isteriz. Çünkü üniversite, başında da söylediğim gibi, sadece eğitim veren kurum değil. Araştırma yapacak, projeler geliştirecek, patentler alacak. Aldığı bu patentleri, buluşları, kısa süre içerisinde ekonomiye transfer edecek, bunun yollarını bulacak. Bu anlamda teknoparkınızın da kısa süre içerisinde gerçekleşmesini gerçekten çok arzu ederim. Çünkü teknoparklar çok güzel imkan oluyor, köprü oluyor. Hatta öğrenciyken veya doktora öğrencisiyken, master öğrencisiyken küçük şirketler kurabiliyorsunuz. Bilimsel faaliyetlerinizi, ticarete, ekonomiye, dolayısıyla kazanca çevirebiliyorsunuz. Bütün bunlar aslında en gelişmiş ülkelerin geçtikleri safhalardır. Bizim bu safhaları süratli geçmemiz gerekiyor. Çünkü başkalarının denediklerini artık denemeden onları çok çabuk bir şekilde uygulamamız gerekiyor. Bu açıdan da üniversiteleri özellikle sadece eğitim verme değil, araştırma-geliştirme, proje, patent; bu konularda da çok teşvik etmeliyiz ve imkanlarını arttırmalıyız.
Bazen üniversitelere gittiğimde, üniversitelerin yayınları çok öne çıkartılıyor. Tabii ki bilimsel yayınlar, her şeyin temelidir. Ama tek başına yayının, o üniversitenin performansını, başarısını göstermek konusunda yeterli olmadığı kanaatindeyim. Ona ilaveten demin söylediğim hususların da, projelerin, patentlerin, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin de eklenmesi gerekir.
Tabii ki üniversiteniz, daha 15. yılını bile doldurmadı. Bunları, şunun için konuşuyorum: Çok iyi bir öğretim kadronuz var, çok iyi bir mekanınız var. Bu mekan başlı başına çok cazip bir mekan. Şehirle bu kadar iç içe olan çok az üniversitemiz var. Şehirle iç içe olmanın da çok büyük avantajları var tabii. Bunları en iyi şekilde değerlendirin. Ve bütün bu imkanları başarılı olmak için seferber edin diye söylüyorum. Kadir Has Vakfı sizler için her türlü imkanı hazırlıyor. Bu konuda çok iddialılar. Ayrıca Kadir Has vakfı, sadece üniversiteyle ilgili değil, Türkiye’nin dört bir yanında çok büyük faaliyetleri var. Kimse zannetmesin ki Kadir Has bütün eserlerini, Kayserili olduğu için Kayseri’ye bıraktı. Değil. Hakkari Üniversitesi’nin Rektörü gelip bana söylemişti, nasıl Kadir Has Üniversitesi’nin kendilerini desteklediklerini. Bugün bu kürsüden de duyunca doğrusu siz de teyit ettiniz, çok memnun oldum. Türkiye’nin dört bir yanında, her yerde, çok değişik dallarda bu kadar çok hizmeti olan bir vakıf azdır.
Biz, Kadir Bey’i daima hayırsever olarak düşündük. Hayırseverlik çok güzel bir kelime aslında, diğergam. Kendi biriktirdiğini sadece kendisi için değil, insanlarla paylaşmak, onlara bırakmak. Bunların sayısı da çoğalıyor. Kadir Bey, hayırseverlikte attığı adımlarla birçok başka müteşebbise, iş adamına örnek oldu. Onlara bu lezzeti, bu tadı tattırdı. Bu açıdan da Türkiye’de büyük bir liderlik yaptı. Bugün birçok ilimizde, çok değerli hayırsever insanların olduğunu görüyorum. Onlar da işte bu güzel örnekleri, örnek alıyorlar ve yaşatıyorlar. Ben kendisine tekrar rahmet diliyorum. Ailesini tekrar tebrik ediyorum; bütün hatırasına ve misyonuna sahip çıktıkları için ve bu uğurda çok büyük çaba gösterdikleri için. Üniversitenize başarılar diliyorum. Yeni öğrencilere başarılar diliyorum. Artık mezunlarınızın sadece Türkiye’de değil, dünyanın her tarafından başarılı olacağına, oralarda çok güzel işler gerçekleştireceklerine inanıyorum. Yeni akademik yılınız da hayırlı olsun. Sağolun.