Türkiye-Slovenya İş Konferansı'nda Yaptıkları Konuşma

15.07.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
“Değerli Konuklar,

Türkiye'nin ve Slovenya'nın Çok Değerli İş Adamları,


Bugün dost ve müttefik bir ülkede sizlerle birlikte olmaktan büyük bir memnuniyet duymaktayım. Sayın Türk değişik vesilelerle birkaç kez ziyaret etmişti Türkiye'yi. Ben de doğrusu bu ziyaretleri iade etmek ve burada bulunmak istiyordum. Biraz geç oldu, ama bugün buradayım.

Türkiye ve Slovenya gerçekten dost ve müttefik iki ülke. Her bakımdan; hem halklarımız hem de devlet yöneticilerimiz arasında büyük bir muhabbet var. Şimdi tabii, bunun neticelerini almak istiyorum. Ayrıca, şunu da ifade etmek isterim ki: Slovenya, eski Yugoslavya'nın parçası olan ülkeler içerisinde en süratli bir şekilde başarıları elde eden; Avrupa Birliği'ne tam üye olan, NATO'ya tam üye olan, OECD'ye tam üye olan; yine eski Yugoslavya'nın bir parçası olan ülkeler içerisinde -bu bölgede, Balkanlar'da- Avrupa Para Birimine ilk geçen ülkelerden birisi olması açısından çok büyük başarıları kanıtlamış, herkesin de takdirini kazanmış ve bu başarılardan dolayı bölgesinde de bir nevi örnek olmuş bir ülkedir. Bundan dolayı, herkesi önce tebrik etmek istiyorum. Ve bu başarıların tabii ki devamını temenni ediyorum.

Ayrıca, Türkiye'nin Avrupa Birliği ile müzakerelerinde Slovenya, Türkiye'ye her kademede güçlü destek vermektedir. Bu destek sadece devlet kademelerinde; Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Hükümet, Parlamento değil, halk seviyesinde de güçlü bir şekilde gözükmektedir. Bundan dolayı da şükranlarımı sunmak istiyorum.

Türkiye de, şüphesiz ki, önemli bir ülke. Ülkelerin nüfusları, ekonomileri tabii ki büyük olabilir, ama önemli olan, niteliklerinin de çok güçlü olmasıdır. O anlamda Slovenya, gerçekten, her bakımdan çok nitelikli bir ülke. Nüfusu belki Türkiye gibi büyük değil, ama çok yetişmiş insan gücü, önemli olaylardaki gelişimleri; bütün bunlar çok büyük takdir görmektedir.

Türkiye, bölgesinde önemli bir ülke; hem büyük bir ekonomisi hem büyük bir nüfusuyla. Ayrıca, çok farklılıklarıyla Avrupa Birliği’ne çok büyük katkıları olacak bir ülke. Avrupa Birliği’yle tam üyelik müzakerelerini 2005 yılından bu yana sürdürüyoruz. Tabii ki büyük ülkelerin müzakere süreleri biraz daha farklı şekilde cereyan etmekte; bunu hepimiz biliyoruz. Bu, İngiltere’nin de, İspanya’nın da vaktiyle başına gelmiştir. Ama bu süre içerisinde, zaman zaman karşılaştığımız, gerçekten, hak edilmemiş engellemeler, artificial, görünmez, indirekt problemler; bunlar bizi rahatsız etmektedir. Ama bütün bu konularda, Slovenya’nın desteğini görüyoruz ve anlayışını görüyoruz. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Bugün bu ziyaretlerimiz gerçekleşirken, dünden beri, bana hep gazetecilerle yaptığım hep toplantılarda, Sloven gazeteciler, televizyoncular şu soruyu sordular: “Avrupa’da bir kriz yaşanıyor. Türk ekonomisi ise daha parlak bir şekilde gözüküyor. Neler düşünüyorsunuz?” şeklinde. Gerçekten, Avrupa’da bir finans krizi yaşanıyor. Aslında geçen sene, evvelki sene başlayan, New York piyasalarında, Londra’da başlayıp, bugün Avrupa’yı ciddi şekilde etkileyen kriz, bütün dünyayı etkiledi, bizi de etkiledi geçen sene. Ama Türkiye, finansal krizini, kendi krizini 2001 yılında çok şiddetli bir şekilde yaşamıştı. O zaman, milli gelirimizin neredeyse dörtte birini kaybetmiştik ve ondan ders alarak, o günden bugüne Türkiye kendi finans sektörünü, ekonomi sektörünü o kadar yeniden yapılandırdı ki, o kadar çok köklü reform paketleri geçirdi ki, bugün bu büyük finans krizinden, bankalarımız hiç sarsılmadan ayakta durabildiler. Bu, bizim daha önce aldığımız tedbirlerin neticesinde oldu. Bankacılık sistemimizi, regülasyonları, kuralları monitörize etmeyi; bütün bunları ortaya çıkarttığımız yeni bir Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu vasıtasıyla hep yaptık. Ayrıca, köklü reformlar yaptık, sosyal güvenlik reformu gibi, vergi reformları gibi ki bunlar gerçekten çok zor reformlardır ve birçok Avrupa ülkesi, Birlik ülkesi hâlâ bunları gerçekleştirememiştir. Bütün bunları hep gerçekleştirmemiş olmamız meyvesini bugün vermekte, makroekonomik göstergelerimiz Maastricht Kriterlerinin ötesinde gayet iyi bir şekilde devam etmektedir. Ama bu kriz tabii ki bizi de etkilemektedir. Çünkü Türkiye, Avrupa Gümrük Birliği içerisindedir. Gümrük Birliği içerisinde olduğumuz için, ihracatımızın büyük bir kısmı Avrupa'yaydı. Avrupa’nın alım gücü azalınca, bizim de ihracatımız buna göre tabii etkilendi ve bunun olumsuzluklarını biz de Türkiye’de hissetmeye başladık. İşte bu noktada biz son 4-5 senedir kendimize açıkçası, yeni pazarlar bulma çalışmalarına başladık ve bu doğrultuda hem siyasi politikalarımızı hem ekonomik politikalarımızı match ederek, bu yönde bir politika takip etmeye başladık. Son yıllarda Türkiye’nin Afrika’ya, Latin Amerika’ya, Pasifiklere, Orta Asya’ya, tabii ki kendi bölgemiz olan Ortadoğu ve Kafkaslara olan açılımları çok güçlü bir şekilde oldu. Ve bütün buralarda yeni piyasalar ortaya çıktı. Ben, ziyaret ettiğim bütün bu ülkelere çok büyük iş adamı heyetlerimizle hep beraber gittim. Oralarda çok büyük görüşmeler oldu. Arkası hep takip edilmeye başladı ve neticede Avrupa Birliği’ne olan ihracatımız, yüzde olarak azaldı. Ama bu başka yerlerde ihracat artışı sağlayarak bu gerçekleşmiş oldu ve bu krizde, en şiddetli krizde bile Türkiye’nin ihracatı 100 milyar doların üstünde eğer olabildiyse, bunda biraz farklı piyasaların çok rolü oldu. Ama şu bir gerçek ki: Türkiye’nin bu güçlenmesi ki güçlenmesini hem ekonomik olarak hem demokratik standartları olarak veya bir yandan hard power, bir taraftan soft power; biraz önce Sayın Cumhurbaşkanı’nın söylediği bütün bu güçlenmelerine, Türkiye’nin Avrupa Birliği’yle bütünleşmesinin ve Avrupa Birliği müzakeresi yolunda ilerlerken, aynı zamanda fasıllar resmen açılsa da, açılmasa da, bunlarla bağlantılı olarak, aldığı köklü reform tedbirlerinin çok büyük katkısı olmuştur. Türkiye’nin serbest piyasa ekonomisinin bütün hukuki kurallarını tam uygulamasında, tabii ki yeni müzakerelere başlamamızın da çok büyük rolü olmuştur. Dolayısıyla, bunlar birbirini hep destekleyen konular olmuştur ve Türkiye müzakere yönünde güçlü bir şekilde iradesini devam ettirmektedir.

Ümit ediyorum ki, Türkiye Avrupa Birliği’yle tam bütünleştiğinde, Avrupa’nın mevcut pastasını büyütecektir. Bazıları şöyle görüyorlar: "Avrupa’da bir pasta var. Türkiye de gelecek, bu pastadan pay alacak. Dolayısıyla, bizim pastamız, bize düşen hisseler küçülecek." Bu, doğrusu, hiçbir şeyin farkında olmayan insanların yorumu olabilir. Ama birazcık Türkiye’yi bilen, Türkiye’nin dinamizmini bilen, Türkiye’nin büyük potansiyel gücünü bilen, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne neler katacağını bilen insanlar, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne ne büyük katkı getireceğini çok açık görmektedirler. Aslında, Türkiye ile müzakerelere başlamadan önce yapılan stratejik çalışmalar, raporlar; bütün bunlar sonunda, Türkiye'nin Avrupa Birliği’ne bir yük mü olacağı, yoksa bir katkı mı sağlayacağı net olarak ortaya çıktı ve Türkiye’nin çok büyük katkılar getireceği anlaşılınca, oybirliğiyle herkes Türkiye’nin üyeliğine “evet” dedi.

Buradan şuna gelmek istiyorum: Şüphesiz ki, Sanayi Devrimi'nin olmasında, İngiltere başta olmak üzere, onun yurdu, birçok büyük gelişmeler, çok büyük buluşlar hep Avrupa’da oldu. Aynı zamanda, Avrupa’nın demokratik yapısı, Avrupa’nın, demin söylediğimiz gibi, yine soft power’ı her şeyin çok üstünde. Avrupa’da insan hakları standartları, hukukun üstünlüğü, kadın-erkek eşitliği ve birçok bu prensipler, Avrupa’nın çok büyük bir gücü. Avrupa Birliği, bu büyük gücünün son yıllarda çok farkında değil açıkçası. Ama Türkiye, bu değerleri paylaşan bir ülke. Hem nüfusu Müslüman olan bir ülke. Ama bütün bu değerleri de paylaşan bir ülke ve bu değerleri de gerçekleştiren bir ülke. Bu değerleri gerçekleştiren büyük bir ülke, bunları çevresine de, aynı zamanda yaymaktadır ve bu değerler herkesi etkilemektedir. Kim etkilenmez şeffaflıktan, kim etkilenmez kadın-erkek eşitliğinden, kim etkilenmez hukukun üstünlüğünden. Her ülke etkilenir. İyi şey, her şeyi, herkesi etkiler. Dolayısıyla, Türkiye o anlamda bir nevi bütün çevresine bir ilham kaynağı olmaktadır. Avrupa'nın bunun da farkına varması gerekir ve bunu da doğrusu takdir etmesi gerekir.

Memnuniyetle şunu ifade etmek isterim ki ve büyük bir samimiyetle: Sayın Cumhurbaşkanı Türk, Sayın Başbakanınız ve Slovenya’da karşılaştığım birçok devlet adamı ve düşünür, bunu çok iyi görmekte ve bunu çok iyi takdir etmekte, Türkiye’nin bu rolünü.

İşte, bütün bunlardan dolayı, aramızdaki işbirliğini her alanda daha da güçlendirebiliriz. Bunun temeli vardır. Ticaretimiz hızla gelişmektedir, 1 milyar dolara ulaşmıştır, ama herhalde potansiyelin daha büyük olduğuna inanıyorum. Bunu gerçekleştirebiliriz. Ortak, beraber başarılı olacağımız alanlar var; bunlardan birisi Balkanlardır, Balkanlar. Slovenya, Balkanların batısında, bizse doğusunda olan, ama bir Balkan uzantısı olan bir ülkeyiz.

Balkanların istikrarı, huzuru ve güvenliği hepimiz için çok büyük bir önem arz etmektedir. Güvenlik ve istikrar, sadece politik ve askeri güvenlik tedbirleriyle olmamaktadır. Onlar belli bir noktaya gelince, eğer ekonomik kalkınma, zenginleşme, refah söz konusu olmazsa, istikrarsızlık her zaman yine ortaya çıkacaktır, kırılgan bir yapı olacaktır. O açıdan, iki ülkenin Balkanlardaki ekonomik işbirliği, ortak yatırımlar yapması, ortak teşebbüslerde bulunması, Balkanlara ve dolayısıyla Avrupa’nın güvenliğine yine çok büyük katkı olacaktır. Hem ekonomik faaliyet olacaktır hem bu bir anlamda güvenlik ve siyasi faaliyet olacaktır.

Yine dün geldiğimden itibaren, gerek Sloven basınından aldığım sorular, gerek yetkililerle yaptığım görüşmelerde bu konunun çok öne çıktığını ve bunun Slovenya’da da çok iyi, takip edilen bir konu olduğunu görmekten memnuniyet duydum. Dolayısıyla, siz değerli iş adamlarına buradan sesleniyorum. Burada bir işbirliği alanı var, müşterek. Türk ve Slovenya şirketlerinin mukayeseli üstünlükleri var. Bunlar bir araya getirilerek, beraber yapılacak işler vardır ve bunlar fizibıldır, kârlı işlerdir. Dolayısıyla bu işlere yoğunlaşmanızı, özellikle buradan bir kez daha hatırlatmak isterim.

Tabii ki Türkiye’nin Avrupa dışarısındaki büyük piyasalarda yine büyük başarıları olmuştur; başında da söylediğim gibi. Bunlar bazen müteahhitlik şirketlerimiz vasıtasıyla olmuştur, değerli başkan Hisarcıklıoğlu burada söyledi. Türk müteahhitlik sektörü gerçekten çok başarılıdır. Dünyanın en büyük 225 müteahhitlik firması listesinde, 31 tanesi Türkiye’den. Dolayısıyla, büyük başarılar ve dünyanın her bölgesinde, Ortadoğu’dan Afrika’ya, Rusya’dan Orta Asya’ya, Afganistan’dan Magrip ülkelerine kadar, Türk müteahhitlerin bitirdiği projelerin değeri, 200 milyar dolara yaklaşmaktadır ki; bunlar büyük altyapı projeleridir. Bunların bir kısmı da devam etmektedir; havaalanları, yollar. Dolayısıyla, buralarda işte Türk iş adamları, sizlerin, Slovenya şirketlerinin başka dünyalara açılmasına da fırsat olabilir, diye düşünüyorum.

Avrupa Birliği büyük bir pazar şüphesiz, sizin için. Bizim için de aynı şekilde. Ama pazarları biraz artık çeşitlendirmek, satış yerlerini çeşitlendirmek, faaliyet alanlarını çeşitlendirmek de haliyle herkesin artık önceliği haline gelmektedir. Nasıl, yumurtaları bir sepete koymak doğru değilse, burada da düşündüğümüzde, bütün yönelişimizi, imkânımızı, ekonomik faaliyetlerimizi sadece Avrupa pazarına koymanın, doğrusu çok güvenilir olmadığı kanaatindeyim. Yine, dünden beri yaptığım görüşmelerde, Slovenya’da bu konunun da çok konuşulduğunu gördüm. Bu bakımdan, işte, Türk firmaları sizin için bir fırsat olabilir. Bu konularda iyi anlaşmalar yapabilirsiniz. Bazı yerlere beraber gidebilirsiniz, bazı projelere sizler de katılabilirsiniz.

Son olarak şunu söylemek isterim: Tabii ki iki ülkedeki yatırımlar; Türkiye kendi başına büyük bir pazardır sizin için. 71 milyon nüfusu olan büyük bir ülkeyiz. Ayrıca, komşularımız da bizim hinterlandımız içerisine girer. Kafkaslardan Orta Asya’ya, Türkçe konuşan cumhuriyetlere kadar, bütün bunları da yine Türkiye piyasası içerisinde görebilirsiniz. Avrupa Birliği zaten ortak; Gümrük Birliği’nde olduğumuz için. Ayrıca biz komşularımızın çoğuyla serbest ticaret anlaşmaları imzalamış bir ülkeyiz. Yani, büyük bir yatırım alanı var.

Slovenya’nın, aslında nüfusuna göre baktığımızda, milli geliri hayli yüksektir. O bakımdan çok başarılı bir ülkesiniz. Yani zengin bir ülkesiniz ve tasarruflarınız çok. Bu tasarruflarınızın hepsini kendi ülkenizde değerlendiremeyebilirsiniz. Daha iyi eğer yatırım imkânları arıyorsanız, dolayısıyla Türkiye yine sizin için iyi bir getirisi olan bir yatırım alanı olur. Bu anlamda sizin JAPTI diye bir yatırım ajansınız var. İstanbul’da onun faaliyetlerini çok başarılı buluyoruz. Daha çok bilgilendirirler sizi. İşte, Odalar Birliği ve DEİK, yine Türkiye’yle ilgili, yatırım yapılacak yerlerle ilgili daha çok bilgilendirebilir. Türk yatırımcılar da dışarı çok yatırım yapmaktadırlar. Türk yatırımcıları, dünyanın her tarafında büyük yatırım yapmaktadırlar. Rusya’da yatırımları neredeyse 20 milyar dolara yaklaşmaktadır. Afrika’da çok büyük yatırımları vardır, Avrupa’da da aynı şekilde. Dolayısıyla, Türk şirketlerinin Slovenya gibi, böyle, her bakımdan çok temayüz etmiş bir ülkeye yatırım yapmaları tabii ki önemli bir şey. Ulaştırma alanında, gemicilik alanında, tren yollarının daha hızlı bir şekilde çalışması alanında, limanların daha iyi çalışması konusunda ulaştırma bakanlarımız güzel görüşmelerde bulundular. Bütün bunlar hep değerlendirilir.

Söylemediğimiz bir konu kaldı, Sayın Cumhurbaşkanı, ben de değinmedim: turizm alanı. Başta, Slovenlerin Türkiye’yi bir turizm destinasyonu olarak hep seçiyor olmalarından tabii ki büyük bir memnuniyet duyarız. Geçen sene 37-38 bin civarında vatandaşınız ziyaret ettiler. Türkiye, turizm konusunda gerçekten başarılı olan bir ülke. Geçen sene dünyanın her tarafında turizm geriledi. Turizmi ilerleyen tek ülke Türkiye oldu. Yüzde 2,5, Türkiye’ye gelen turist sayısı arttı geçen sene; 27-28 milyona ulaştı. Ümit ediyoruz ki bu sene bu rakamı da geçecektir. Havaalanları, otel hizmetleri ve servis sektöründe firmalarımız çok başarılı. Bütün bunlar tabii hep özel sektörün eliyle oluyor. Havaalanlarımız, özel sektör eliyle çalıştırılıyor. Türkiye’de 6 şehirde 6 tane büyük modern terminal var ki, bugün Avrupa Birliği’nin hiçbir ülkesinde; Almanya, Fransa, İngiltere dâhil, aynı seviyede 5 tane terminal, havaalanı gösteremezsiniz. Bütün bunları kendi firmalarımız yaptı ve kendi firmalarımız işletiyorlar. Bu konuda da Slovenya-Türk şirketleri, turizm faaliyetinde, turizm alanında da beraber çalışabilirler. Bu Slovenya’da olur, beraber Hırvatistan’a gidebilirler, beraber, ne diyeyim size, Karadağ’a gidebilirler, bütün Balkanlara gidebilirler. Çünkü sizin ayrı avantajınız var bu konuda. Birbirini tamamlayan beraber oteller açabilirler bütün buralarda ve ortak havayolları kurabilirler. Türk Hava Yolları, birçok havayoluna ortak oluyor. Bunu beraber yapabilirler. Bunu da çok iyi bir yine işbirliği alanı diye görüyorum. Dolayısıyla, biz iki Cumhurbaşkanı sizi teşvik ediyoruz, işte görüyorsunuz, daha çok beraber iş yapın diye. Takıldığınız herhangi bir konu olursa, Sayın Bakanlara, bize gelin. Biz de size her türlü desteği verelim.

Tekrar, hepinize başarılar diliyorum.”
 
 
Yazdır Paylaş Yukarı