"Sayın Başkan,
Saygıdeğer Parlamenterler,
Büyükelçiler,
Baylar ve Bayanlar,
Bugün, size Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak en içten kişisel duygularla hitap ediyorum. Dokuz yıl boyunca Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'nde aktif üyelik yaptım. Bu kürsüden son olarak, yaklaşık beş yıl önce, yeni seçilmiş Türk Hükümeti'nin Başbakanı olarak sizlere hitap etmiştim. Son dört yıldır, ülkemi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nde Dışişleri Bakanı olarak temsil ettim.
Avrupa Konseyi ile uzun yıllara giden bağlantım, bana büyük tecrübe kazandırmış ve ilham kaynağı olmuştur. Bu nedenle, bu Meclis'e tekrar gelmek, benim için sadece birçok eski dostu yeniden görebilmek için hoş bir fırsat değildir. Aynı zamanda derin duygusal anlam taşımaktadır.
Eski dostum Başkan Rene Van der Linden'e Parlamenter Meclis'e beni tekrar davet ettiği için içten teşekkürlerimi sunuyorum. Sayın Başkan, görev süreniz boyunca bu Meclis'in profilini ve görünürlüğünü güçlendirmek için yaptıklarınızdan dolayı size takdirlerimi sunuyorum. Yetkin liderliğiniz altında, Parlamenter Meclis'in tüm Avrupalılar için bir tartışma ve müzakere forumu olarak oynadığı rol güçlenmiştir. Kültürler ve dinler arası diyalog, Avrupa'da insan haklarının ve demokrasinin durumu gibi güncel konular üzerinde düzenlediğiniz tartışmalar, bu Meclis'in Avrupa'daki güncel sorunların çözümüne yaptığı katkıyı kanıtlamaktadır.
Sayın Başkan,
Ocak 2003'te Parlamenter Meclis'e hitap ettiğimde, Türk Hükümeti'nin kabul ettiği ve Kasım 2002 seçimlerinin ardından oluşan parlamentonun da desteklediği iddialı reform gündemini bilginize getirmiştim. Bu gündem, Türkiye'nin en ileri demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları standartlarına ulaşmasına yönelik güçlü taahhütleri içermekteydi. Bugün, üstlenilen taahhütleri yerine getirerek Türkiye'nin beklentileri karşıladığını belirtmekten gurur duyuyorum.
Bu taahhütler arasında ilk ve en önemlisi insan hakları politikasıydı. Bu politikanın ilk ayağı, insan hak ve özgürlüklerine ilişkin temel uluslararası belgelere taraf olmak suretiyle yeni yükümlülükler üstlenmekti. Türkiye'nin şu anda, Birleşmiş Milletler'in insan hakları alanındaki temel yedi sözleşmesine taraf olduğunu belirtmekten memnuniyet duyuyorum. Türkiye ayrıca, ölüm cezasını tüm koşullarda yasaklayan 6 ve 13 numaralı protokoller de dahil olmak üzere Avrupa Konseyi'nin çok sayıda sözleşme ve protokolüne taraftır.
Türkiye'nin insan hakları politikasının ikinci ayağını yasal reformlar oluşturmuştur. Bu alanda önemli ilerleme kaydedilmiştir: Gerek uluslararası, gerek Avrupa düzeyindeki taahhütlerimiz ışığında, mevcut yasa ve düzenlemeler gözden geçirilmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadı ve uluslararası denetim mekanizmalarının tavsiyeleri göz önünde bulundurulmuştur. Dokuz yasal reform paketi ve kapsamlı anayasa değişiklikleri Meclisimiz tarafından kabul edilmiştir. Siyasi Partiler Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu'nda değişiklikler, yeni Medeni Kanun ve Ceza Kanunu'nun kabul edilmesi ve yeni Dernekler Kanunu, yasal reformlarımızın temel taşları arasında yer almaktadır.
Bu bağlamda, kadın-erkek eşitliği, devletin bu eşitliği sağlama yükümlülüğüne vurgu yapılarak temel anayasal ilke haline getirilmiştir. Her türlü ayrımcılık yasaklanmıştır. Dernek kurma ve toplanma hakkına ilişkin yasal ve anayasal güvenceler güçlendirilmiştir. İfade özgürlüğüne getirilebilen sınırlamalar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihadına uygun olarak azaltılmıştır. Kültürel ve dini haklar daha da genişletilmiştir.
İşkence ve kötü muamele ile mücadele diğer bir önceliği teşkil etmiştir. İşkenceye karşı "sıfır hoşgörü" politikası etkili sonuçlar vermiştir. İşkenceyle mücadele için etkin bir yasal çerçeve oluşturulmuştur. Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi eski Başkanı'nın sözleriyle, bugün, "İşkence ile mücadele alanında Türkiye'den daha gelişmiş düzenlemelere sahip bir Avrupa Konseyi üyesi ülke bulmak güçtür".
Türkiye'deki insan hakları reformu, Avrupa'dan Orta Doğu'ya kadar uluslararası toplum tarafından geniş ölçüde takdir edilmektedir.
Türkiye'de bu reformların çok elverişli bir uluslararası ortamın bulunmadığı bir dönemde gerçekleştirildiğine dikkat çekmek isterim. Bu reformları, Irak'ta yoğun bir savaşın hüküm sürdüğü, çevremizdeki diğer bölgelerde savaş tehditlerinin durmadığı ve yakın çevremizde diğer çatışmaların devam ettiği bir dönemde gerçekleştirdik. Aynı dönemde dünya ekonomisi de sıkıntılara karşı koymaktaydı.
Sayın Başkan,
Türkiye'de sürmekte olan dönüşüm Türk halkının özlemlerine uygundur. Demokratik reformların bütüncül etkisi, Türkiye'nin bugün daha çoğulcu, kucaklayıcı ve hoşgörülü bir ülke haline gelmesi olmuştur. Bu yaz yapılan genel seçimlerin yüzde 85'e yakın katılımla ve en ileri standartlarda gerçekleşmesi, Türk halkının demokratik değerlere bağlılığını teyid etmektedir.
Türkiye'deki reform süreci devam edecektir. Bizimki gibi nüfusu büyük bir ülkede, köklü reformları bir gecede tüm ülke sathında uygulamaya koymak kolay değildir. Bu nedenle, insan hakları politikamızın üçüncü ayağı olan etkin uygulamada, halen bazı güçlüklerle karşılaşıyoruz. Yeni Türk Hükümeti bu güçlüklerle mücadeleye öncelik vereceğini açıklamıştır. Hükümet ayrıca, her bireyin temel hak ve hürriyetlerine saygı gösterileceği konusundaki kararlılığını ilan etmiştir.
Türkiye'deki siyasi reformlara, kapsamlı ekonomik reformlar, mali disiplin ve ekonomide yapısal değişiklikler eşlik etmiştir. Böylelikle, ekonomik büyüme ve dinamizm önemli ölçüde artmıştır. Reformlar ayrıca, Türkiye'deki kültürel, edebi ve sanatsal hayatın da canlanmasına yol açmıştır. İstanbul'un 2010 yılı için Avrupa kültür başkenti seçilmesi ve Türkiye'nin 2008 Frankfurt Uluslararası Kitap Fuarı'nda odak ülke olarak belirlenmesi bunun göstergelerinden sadece birkaçıdır.
Sayın Başkan,
Saygıdeğer Parlamenterler,
Türkiye'nin reform sürecine bağlılığı devam edecektir. Yasama çalışmalarına henüz iki gün önce başlamış olan yeni Türk Parlamentosu'nun mevcut sorunları ivedilikle ele alacağına eminim. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yeni yasama yılı açış konuşmamda, reform sürecinin devam etmesi, derinleştirilmesi ve tümüyle uygulamaya geçirilmesi gerektiğini güçlü şekilde vurguladım. Türk demokrasisinin ulaştığı olgunluk düzeyinin, geriye kalan insan hakları sorunlarını etkin şekilde çözmemizi sağlayacak düzeyde olduğundan kuşku duymuyorum.
Sayın Başkan,
Bugün, Türkiye'de, tamamen yeni bir anayasa hazırlanması veya mevcut anayasanın kapsamlı şekilde değiştirilmesi konusunda geniş katılımlı ve canlı bir tartışma cereyan etmektedir. Bu tartışma, tüm siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, meslek kuruluşlarının, üniversitelerin, düşünce kuruluşlarının, aydınların, basının ve vatandaşların katılımı ile devam edecektir. Bu tartışmanın Türkiye'nin anayasal normlarının 21. yüzyılın gereklerine uygun şekilde geliştirilmesiyle sonuçlandırılacağına inanıyorum.
Sayın Başkan,
Saygıdeğer Parlamenterler,
Bugün, küresel ölçekte yaşanan sorunların başında, uluslararası toplumun kültürel ve dini fay hatları üzerinde derinleşen şekilde kutuplaşması gelmektedir. Her iki taraftaki radikal unsurlar farklılıkları sorumsuzca istismar etmektedirler.
İnanıyorum ki ılımlıların, aşırı uçlar kadar cesaretli olmalarının zamanı gelmiştir.
Son yıllarda yaşanan sıkıntılı olaylar anlamlı bir diyaloğu hepimiz için gerekli kılmaktadır. Milletler arasındaki gerçek diyalog, diğer kültür ve medeniyetlere karşı saygı ve anlayışı gerektirir.
Temel ilkelerimiz olan insan haklarına saygı, demokrasi ve hukukun üstünlüğü evrenseldir. Bu ilkeler gerçek bir diyalog için mükemmel temel oluşturmaktadır. Çünkü bu değerler, insanlığın kaydettiği ortak ilerleme ve aydınlanmanın ürünüdür.
Ancak, günümüzde, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, anti-semitizm ve dini veya etnik temelde ayrımcılık birçok toplumda artmaktadır.
Tüm dünyadaki göçmen topluluklar ve özellikle Müslümanlar, 11 Eylül sonrası dönemde önyargı, nefret ve hoşgörüsüzlüğe karşı savunmasız kalmışlardır.
Ayrımcılık ve nefretin her çeşidiyle mücadele, güçlü bir siyasi kararlılık ve her alanda pro-aktif bir tutum gerektirmektedir. Benzer şekilde, terör ve aşırılığın herhangi bir din ya da kültürle özdeş tutulmasına karşı çıkmalıyız. Gerçek fay hatları dinler veya kültürler arasında değil, demokrasiler ve otoriter rejimler arasındadır.
İşte bu nedenlerle, Türkiye, kültürler ve dinler arasında diyaloğu ve işbirliğini teşvik etmek amacıyla, BM çatısı altında, İspanya ile birlikte, Medeniyetler İttifakı Girişimi'nin eş-başkanlığını üstlenmiştir. Tarihten gelen çok kültürlülük deneyimi bulunan, çok geniş coğrafya ile bağları olan ve toprakları birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Türkiye, farklı kültürler arasındaki karşılıklı iletişimin mümkün, gerekli, faydalı ve zenginleştirici olduğunu iyi bilmektedir. Türkiye'nin kendi tecrübesi, laik demokrasinin, halkının çoğunluğu Müslüman bir toplumda gelişebileceğinin en güçlü kanıtıdır.
Avrupa Konseyi, farklılıklara saygı gösteren, birlikteliği teşvik eden girişimlere ön ayak olmuştur. Avrupa Konseyi'nin halihazırda sürmekte olan "herkes farklı - herkes eşit" kampanyası bu amacı en çarpıcı şekilde yansıtmaktadır.
İçinde bulunduğumuz küreselleşme çağı farklılıkları kaçınılmaz kılmaktadır. Küreselleşme ile karşımıza çıkan asıl sorun, farklılıklara saygılı bir birlikteliği sağlamaktır.
Sayın Başkan,
Saygıdeğer Parlamenterler,
Avrupa coğrafyasında ve çevresinde geçmişten arta kalan siyasi uyuşmazlıkların çözümlenmesi, güvenli, istikrarlı ve müreffeh bir gelecek için şarttır.
Kıbrıs, Avrupa'daki çözümlenmemiş en eski uyuşmazlıktır. Kıbrıs sorunu, 24 Nisan 2004 tarihinde BM Çözüm Planı için gerçekleştirilen eşzamanlı referandumlar ile çözüme kavuşturulabilirdi. Ancak, bu fırsat Rum tarafının bu planı reddetmesiyle kaçırılmıştır.
Bu fırsat heba edilmemiş olsaydı: Kıbrıs şimdi birleşmiş bir ada olabilir ve Meclisinizde bu şekilde temsil edilebilirdi. Kıbrıs Türkleri üzerindeki izolasyonlar kalkmış olurdu. Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Rumların mülkiyet sorunları çözümlenmiş olurdu. Yunanistan ve Türkiye'nin Ada'daki askeri varlıkları hususu çözüme kavuşturulabilirdi. Kıbrıs'ta ulaşılacak bir çözüm Doğu Akdeniz'i Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs adası arasında bölgesel işbirliği merkezi haline getirebilirdi.
Türk tarafı, yerleşik BM parametreleri temelinde ve BM Genel Sekreteri'nin "iyi niyet misyonu" çerçevesinde, Ada'nın yeniden birleşmesini sağlayacak siyasi bir çözümü desteklemeye devam etmektedir.
Aranızda Kıbrıs Türk toplumunun iki seçilmiş temsilcisinin de bulunduğunu görmekten mutluluk duyuyorum.
Kıbrıslı Türklerin üzerindeki siyasi izolasyonun hafiflemesine katkısı olan bu mütevazi, ancak anlamlı adımı atmış olmanızdan dolayı Meclisinize teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
Güney Kafkasya, süregelen çözümlenmemiş anlaşmazlıkların etkisindeki kritik bölgelerden biridir. Donmuş uyuşmazlıklar bölgedeki barış ve istikrar için ciddi tehdit oluşturmaya devam etmekte ve bölgenin tamamını kapsayan işbirliği girişimlerinin önünde büyük engel teşkil etmektedir. Bu anlaşmazlıklar gelecek nesillerin refah umudunu da zayıflatmaktadır. Bu nedenle, Güney Kafkasya'daki anlaşmazlıkların çözümü, bu bölge için olduğu kadar çevresi için de en öncelikli ve acil konulardan birini teşkil etmektedir. Sözkonusu anlaşmazlıklara bulunacak barışçı çözümler, Azerbaycan ve Gürcistan'ın toprak bütünlükleri ve egemenlikleriyle ilgili meşru kaygılarına cevap vermelidir.
Türkiye'nin Güney Kafkasya'ya yaklaşımını, bölgede kapsamlı işbirliği tesis edilmesi yönündeki samimi arzusu şekillendirmektedir. Her üç Güney Kafkas ülkesinin de bu yönde katkıda bulunmalarını arzu ediyoruz.
Güneydoğu Avrupa'ya dönersek, eski Yugoslavya'nın parçalanmasına yol açan kriz, yirmi yıl önce başladığı yer olan Kosova'ya geri dönmüştür. Türkiye, Kosova'nın nihai statüsünün belirlenmesi konusunda uluslararası toplumla birlikte hareket etmektedir.
Şimdi, Güneydoğu Avrupa'da, geçmişe değil, ulaşmak istediğimiz hedeflere odaklanmalıyız. Bölgenin karşı karşıya bulunduğu sorunlar, Balkan devletleri arasında ikili ve çok taraflı işbirliğini gerekli kılmaktadır.
Sahip olduğu enerji koridorlarının yanı sıra, bölgedeki stratejik ulaşım ve ticaret yolları nedeniyle Karadeniz bölgesine dönük uluslararası ilgi ve dikkat giderek artmaktadır. Karadeniz'e kıyıdaş tüm devletler Avrupa Konseyi'ne üyedir. Bu olgu, bölgede işbirliğini yaygınlaştırmak için elverişli ortak bir zemin oluşturmaktadır. Türkiye, yaklaşık yirmi yıl önce, Karadeniz'in bir işbirliği bölgesi haline gelmesini ve bölgenin küresel ekonomiyle bütünleşmesini sağlamak amacıyla Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü'nün kuruluşuna öncülük etmiştir. Ekonomik işbirliğinin gelişmesi, bölgedeki siyasi sorunların çözümüne de katkıda bulunabilecektir.
Meclisinizin Irak'taki gelişmelerle yakından ilgilendiğini biliyorum. Irak'ın toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve istikrarı, bulunduğu bölge için olduğu kadar komşu bölgeler için de hayati önem taşımaktadır.
Türkiye, Irak'taki ulusal uzlaşma ve siyasi diyalog sürecini ilerletmek için mümkün olan her katkıyı yapmaktadır. Irak'ta siyasi uzlaşmaya varmak için, ülkedeki tüm siyasi unsurların adil şekilde temsili ve doğal kaynakların hakkaniyete uygun şekilde paylaşımı gereklidir.
Irak'taki mevcut durum umut vaadetmiyor olabilir. Ancak kimse, mevcut sorunların Irak'ın bölünmesi suretiyle çözümlenebileceği yanılgısına düşmemelidir. Bu, gerek Irak halkı, gerek bölge için olabilecek en kötü senaryodur. Bu bakımdan, hiç kimse Irak'ın toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine saygı göstermeyen alternatif çözüm arayışlarına girmemelidir. Böyle bir hareket tarzı muhakkak ki mevcut durumu daha da karmaşık hale getirecektir.
Irak'taki durum, terörle mücadele alanında ortaya çıkardığı sıkıntılardan dolayı Türkiye'nin güvenliği ile de doğrudan ilgilidir. Terör örgütü PKK, Irak'ın kuzeyini güvenli bir sığınak olarak kullanmaya ve sınırlarımız içinde şiddet eylemleri gerçekleştirmeye devam etmektedir.
Günümüzde terörle mücadelede uluslararası işbirliği ihtiyacı açık ve zorunlu bir hal almıştır. Avrupa Konseyi'nin bu alanda uluslararası standartları belirlemeye yönelik çalışmaları övgüye değerdir. Bu çalışmalar Avrupa'da terörle mücadele alanında işbirliğini geliştirmek için gerekli hukuki temeli sağlamaktadır.
Sayın Başkan, bu vesileyle, geçtiğimiz günlerde Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki Şırnak ilinde PKK tarafından gerçekleştirilen vahşi saldırı karşısında gösterdiğiniz samimi ve zamanlı tepki için size teşekkür etmek istiyorum. Bir sulama projesinde işçi olarak çalışan, bölge ahalisinden 12 sivil vatandaşımız, geçtiğimiz Cumartesi günü akşam saatlerinde iftarlarını yapmak için evlerine dönerlerken bu saldırının kurbanı olmuşlardır.
Sayın Başkan,
Değerli Parlamenterler,
Türkiye, kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi'nin, kamuoyuna gereği gibi yansıtılmayan ama çok önemli bir rol oynadığına inanmaktadır. Avrupa kıtasındaki demokratik istikrarın temelinde Avrupa Konseyi'nin geliştirdiği standartlar yatmaktadır.
Avrupa Konseyi, kapsamlı sözleşmeler sistemi sayesinde, Avrupa çapında denetim mekanizmaları da bulunan ortak bir hukuki alan yaratmıştır. Konsey'in bağımsız organları arasında yer alan; İnsan Hakları Komiserliği, Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu ve Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi, son derece önemli çalışmalar gerçekleştirmektedir. Makamlarımız, bu organlarla mükemmel işbirliği içindedir. Ülkemizdeki reform sürecinde, bu organların tavsiyelerinden de yararlanılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi dünyada başka bir örneği olmayan bir kurumdur. Uzun yıllar boyunca geliştirdiği içtihat, Avrupa ülkelerinin vatandaşlarının bireysel özgürlüklerinin sınırlarını sürekli genişletmiştir. Türkiye, Mahkeme için daha verimli çalışma yöntemleri getirilmesini ve Mahkeme'ye daha fazla kaynak ayrılmasını desteklemektedir. 14. Protokol'ün daha fazla gecikmeksizin yürürlüğe girmesi, bu doğrultuda atılması gereken ilk adım olacaktır.
Bununla birlikte, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin getirdiği koruma mekanizmasının geçerli olmadığı büyük bir gri alan da mevcuttur. Bu durum, Avrupa Birliği'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne taraf olması ile düzeltilebilir. Böylece, milyonlarca Avrupalının hayatını doğrudan etkileyen konular Mahkeme'nin denetimine tabi olabilecektir.
Sayın Başkan,
Bugün, Avrupa, geçmişte görülmemiş bir demokratik istikrar ve refah içinde yaşamaktadır. Gelinen bu noktayı daha da ileriye götürmek, bizim kuşağımızın görevidir. Bunu sağlamak için; çözümlenmemiş bölgesel sorunları barışçı yollardan sona erdirmeli, kültürlerarası diyaloğu geliştirmeli, ayırımcılık ve terörizm ile mücadele etmeli, Avrupa kıtasının her yerinde insan haklarına daha fazla saygı gösterilmesini desteklemeliyiz. Avrupa Konseyi ve özellikle Parlamenter Meclis'in, bu hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik katkılarını sürdürmesini diliyorum. Parlamenter Meclis'in eski bir üyesi olarak, Sizleri bu yöndeki çabalara omuz vermeye davet ediyorum.
Teşekkür ederim."