Sayın Cumhurbaşkanımızın Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu tarafından Atatürk'ün ebediyete intikalinin 69. yıldönümü nedeniyle düzenlenen "Anma Toplantısı"nda yaptıkları konuşma aşağıda sunulmaktadır.
Değerli Konuklar,
Sözlerime başlarken, sizleri sevgi ve saygıyla selâmlıyorum.
Ebediyete intikalinin 69. yıldönümünde, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü minnetle ve rahmetle anıyorum.
Bu toplantılar, ona ait hatıraları yad etme vesilesi olurken aynı zamanda onun bize bıraktığı emaneti ne kadar doğru sahiplendiğimizi anlama ve bulunduğumuz konumu gözden geçirme süreçleridir.
Şunu ifade edebilirim ki, onun 69. ölüm yıldönümünde, ilelebet yaşatma azim ve kararlılığında olduğumuz Cumhuriyet, emin ellerdedir.
Ayrıca, onun gösterdiği hedeflere en çok bu dönemde yaklaştığımızı vurgulamak isterim.
Sayın Katılımcılar,
Cumhuriyetimizin kurulmasından bu yana seksen dört yıl geçmiştir.
Bu uzun yolculuğun bugün geldiği aşamada Türkiye, Atatürk'ün koyduğu "çağdaş uygarlık düzeyi" hedefi doğrultusunda ileri bir demokrasi olarak Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerinde ilerlemektedir.
Türk ekonomisi bütün sektörlerinde üretim ve kalite hamlesi yapmış ve böylece dünyadaki yükselen ekonomiler arasına girmiş bulunmaktadır.
Türkiye, barışçı diplomasisi ve modern ordusu ile dünya ve bölge barışına katkıda bulunan, böylece "Yurtta Sulh Cihanda Sulh" şiarını hayata geçiren, itibarlı bir konuma ulaşmıştır.
Türk halkı kendi kültür mirası ile çağdaş kimliğini ve değerlerini başarıyla uzlaştırmış, edebiyatta, sanatta, sporda, eğitimde ve bilimde yaşamakta olduğu bir çeşit rönesans ile dünyaya adını duyurmuştur.
Türkiye'nin bu konumu, milletimizin onyıllar süren ortak çabasının bir sonucudur. Atatürk bu ortak çabanın öncüsü ve mimarı olmuştur.
Türkiye'nin bu süreçte ulaştığı seviye, Atatürk'ün verdiği ilhamla milletimizin yaratıcılığının, çalışkanlığının, en iyiye ulaşma arayışının bir ürünüdür.
Bugünkü Türkiye, milletimizin bir yandan birlik ve bütünlüğüne, egemenliğine, çeşitliliğine, kimliğine ve değerlerine sahip çıkarken, aynı anda çağdaş dünya koşullarına ve evrensel değerlere uyum gösterme yeteneğine sahip olduğunun da ispatıdır.
Bütün bu gayretlerdeki ortak hedef, Türkiye'nin millî birlik, bütünlük ve huzur içinde gelişmesi, güçlenmesi, büyümesi, modernleşmesi olmuştur.
Bu hedefe ancak demokrasi ve hürriyet ortamında, laiklik ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde ulaşılabilmiştir.
İlerleyişimizin bundan sonraki aşamaları da aynı ilkeler doğrultusunda katedilecektir.
Değerli Katılımcılar,
Lider olmak demek, çağın ihtiyaçlarını iyi tespit edip tarihi yaşarken yakalayabilmek demektir. Bir başka ifade ile bu, çağın ruhunu da iyi algılamak demektir. Bu anlayışla kendi dinamik karakter ve özelliklerini birleştirebilen kişi gerçek liderdir.
Bu anlamda Mustafa Kemal, bütün çabalara rağmen çağının ruh ve dinamiklerini yakalayamayan son dönem Osmanlı idarecileri karşısında, gerçekçi, dengeli, açık ve Türkiye'nin özellikleriyle örtüşen bir lider olarak emsalleri arasında temayüz etmiştir.
Ayrıca, büyük bir medeni cesaret göstererek yeni durumla ilgili düşünce ve tekliflerini ifade etmekten çekinmemiştir.
Onun bu anlamda bir başka özelliği de, devletin 1. Dünya Harbindeki yenilgisi karşısında mücadeleyi terk etmeyerek milli güçleri gerçekçi ve meşruiyetçi bir çizgide TBMM çatısı altında biraraya getirmesi olmuştur.
Tarihimize milli mücadele ve İstiklal Harbi olarak geçen bu kutsal çaba, yine onun çağın ruhunu ve toplumun dinamiklerini ne kadar doğru anladığını göstermektedir.
Daha sonra karşımıza çıkan yeni Türkiye projesi de aynı anlayışın ürünüdür. Çünkü, 1. Dünya Savaşında imparatorluklarını kaybeden ülkeler başta olmak üzere pek çok devlet totaliter rejimlerin altında büyük bir insani drama doğru sürüklenmişlerdir.
Onun gerçek lider konumu, Türkiye'yi komünizme ve faşizme teslim etmemiştir.
Böylece onun gerçekçiliğinin bir başka görüntüsü olan ideolojik aşırılıktan kaçınma, demokratik sistemin asıl hedef olarak muhafaza edilmesi gayreti belirgin olarak öne çıkmaktadır.
Atatürk'ün bütün prensiplerini tamamlayan ve sahip olduğu çağdaş anlayışın donup kalmasını önleyen şey de bu taasuptan uzak tavrıdır.
Bu anlayışın arkasında her türlü eleştirel ve yeni düşünceye açık olma anlamına gelen bilimsel anlayışı yol gösterici alma prensibi yatmaktadır.
Atatürk bu anlayışıyla, değişen yurt ve dünya şartlarına asla ters düşmemiştir.
Onun ölümünden sonra belki de ihmal ettiğimiz şey, bilimsel düşüncenin gözardı edilmesi ve çağın ruhunun anlaşılamamasıdır.
Bu bakımdan 29 Ekim, 10 Kasım, 19 Mayıs, 23 Nisan ve 30 Ağustos gibi anlamlı günlerde yurt ve dünya şartlarının gerçekçi ve meşruiyetçi bir şekilde değerlendirilmesi Atatürk'ü ve Cumhuriyeti anlamamıza hizmet edecektir.
Cumhuriyet hala bir Medeniyet projesidir ve bu hedefe gerçekçi ve meşru yollarla varmak kararındadır.
Siyasi hayatımızın demokratikleşmesi hedefi tahakkuk etmekte, demokrasimiz derinleşmektedir.
Devletin yaptığı her şey, hukukun, kamuoyunun ve bilimsel düşüncenin denetim ve eleştirisine açıktır.
Bu vadide en geniş anlamda ifade hürriyetinin sağladığı imkanlarla meydana gelen tartışmalar sayesinde, Türkiye'nin çağın ruhunu yakalayarak yurtta ve dünyada barış ilkesini hayata geçirmesi mümkün olacaktır.
Belirtmek isterim ki, Atatürk'ün "büyük eserim" dediği, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti, O'nun işaret ettiği yolda ilelebet yaşayacaktır.
Bu emanetine bugün de aynı yüksek ruh ve şuurla sahip çıkarak Cumhuriyetimizi daha da yükseklere taşıma azim ve kararlılığında olacağız. Türkiyemizi daha güçlü, daha etkin, halkı refah içinde yaşayan, sözü dinlenir bir ülke haline getirme yolunda atılacak her türlü adım, aynı zamanda Yüce Atatürk'ün hatırasına en anlamlı saygıdır.
Böyle zamanlarda Atatürk'e bağlılığın ve saygının en güzel göstergesi, problemlerini çözme kudretindeki bir Türkiye'nin inşası için çalışmaktır.
Bu düşüncelerle sizleri saygıyla selamlarken, ebediyete intikalinin 69. yıldönümünde Cumhuriyetimizin kurucusu, İstiklal Savaşımızın unutulmaz önderi Gazi Mustafa Kemal Atatür''ü bir kez daha rahmet, minnet ve şükranla anıyorum.