Sayın Cumhurbaşkanımızın Tarihî Kentler birliği Sempozyumu'nda yaptıkları konuşma aşağıda sunulmaktadır:
(Konuşma İrticalen Yapılmıştır.)
Değerli katılımcılar, saygıdeğer misafirler; değerli bakanlar, valiler, belediye başkanları, değerli bilim adamları, siyasetçiler, önce böyle güzel bir vesileyle sizlerle beraber Bursa'da olmaktan duyduğum memnuniyeti, mutluluğu ifade etmek istiyorum ve hepinize sevgiler sunuyorum.
Gerçekten Bursa, Türkiye'nin en şirin, en yeşil, tarihin izlerine en çok rastlandığı kentlerinden birisi. Bugün de böyle güzel bir faaliyete ev sahipliği yapıyor. Bursa sekiz yıl önce bu güzel kervanın, bu güzel hizmetlerin temelini attı ve bugün de bu kervan dönmüş dolaşmış tekrar Bursa'da. Tarih bilinci, kültür bilinci, ortak mirasa sahip çıkma bilinci ve bunun da ileriye gitmesiyle ilgili çalışmalar burada ele alınıyor. Bu faaliyetlere verdiğim önemi göstermek için, bu faaliyetlerin daha çok dikkate alınması ve bu faaliyetlerin daha çok desteklenmesi gerektiğini göstermek için bugün aranızdayım. Başından beri bu faaliyetlere destek veren, önce tabii ki öncülük yapan bu faaliyetleri yürüten herkesi tebrik ediyorum, herkese teşekkürler ediyorum. Başkanlara ve onlara yol gösteren, onlara daima bilimin, ilimin, kültürün, tarihin gerçeklerini sunan, vizyon yükleyen bilim adamlarına da çok teşekkür ediyorum ve bir şeyi de çok takdir ettiğimi burada belirtmek istiyorum ki, bu tip faaliyetlerin ciddiyetini gördüm ve onun için bütün bunları tekrarlıyorum. Tarihi Kentler Birliği yöneticileri olarak sizler, bilim adamlarına gerçekten çok önem veriyorsunuz, değer veriyorsunuz ve bunu her ortamda tekrarlıyorsunuz. Aslında bunu, bundan birkaç ay önce Ankara'da Profesör Metin Beye verdiğimiz ödülle de göstermiştiniz.
Bunlarla şunu söylemek istiyorum. Herkes faaliyet yapar, kendi kapasitesi, kendi zekâsı, kendi akıl çerçevesi içerisinde güzel şeyler yapar, ama herkesin kabiliyeti sınırlıdır. Eğer onların öncüleri, onların bu işleri meslek edinmiş, bundan dolayı da görgüleri bilgileri engin olan insanlardan fikirler almazlarsa, o zaman yaptıkları faaliyetler yine güzeldir, ama onlar geçicidir, iz bırakıcı değildir. Burada biraz önce çok güzel bir şey gördüm, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanımız, iz bırakanlar gibi siz de iz bırakın diyor; iz bırakabilmek için o zaman çok büyük vizyon sahibi olmak, derinliğine bir kültür birikimi olmak gerekiyor. Bu da işte bilim adamlarıyla birlikte yapılan çalışmalarla gerçekleşiyor.
Türkiye, topraklarımız, vatanımız, çok büyük medeniyetlere ev sahipliği yapmıştır. Bazı ülkeleri ziyaret ettiğimde, müzelerini gördüğümde aslında müzeleri çok çağdaş diyebileceğim kadar yenidir, ama Türkiye gibi gerçekten birçok medeniyete ev sahipliği yapmış topraklara sahip olan ülke devlet de çok azdır. Biz Milattan önce 4000-5000-10000 yıllarından bahsederken, bizi dinleyenler hep ağızları açık dinlerler adeta ve hayranlık duygularıyla gelip görmek isterler bizi.
Bunu da şunun için söylüyorum. Eğer bu kadar büyük hazineyi ve medeniyetlerin izlerini biz muhafaza ediyorsak, bizim topraklarımızın üzerinde ise tabii bunun da getirdiği bir sorumluluk vardır. İşte bu sorumluluğu maalesef uzun yıllar birçok sebeplerden çok ihmal ettik. Tarihi Kentler Birliği Başkanı, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Özhaseki'nin söylediklerine aynen katılıyorum. Bir taraftan tarihimiz için canımızı veririz, ama yeri geldiğinde de çok ihmal ederiz. Sebeplerine girmek istemiyorum, ama Türkiye böyle dönemleri geçirmiştir, tarihini çok ihmal ettiği ve bu eserlerin kıymetini bilmediği dönemler geçmiştir, ama büyük memnuniyet verici olan şey, bu bilinç, birden bire çok güçlü bir şekilde uyanmıştır Türkiye'de. Güçlü bir şekilde uyanmasının bir sebebi de geçmişin ihmalini yine fark etmiş olmaktan gelmektedir.
Türkiye'nin neresine bakarsanız bakın, doğusuna, batısına, kuzeyine, güneyine, Orta Anadolu'ya, hepsinin farklı bir özelliği vardır, hepsinin ayrı bir hazinesi ve serveti vardır. Hepsi ayrı bir dönemin şahididir. Dolayısıyla bu kadar zenginliğimiz varsa, o zaman bunları bir an önce ortaya çıkarmak, kaybolmak üzere olanları tekrar koruma altına almak ve bütün bunları sadece kendi vatandaşlarımızın değil, bütün dünyanın bilgisine, görmesine ve onların takip edebileceği bir duruma getirmek sorumluluğumuz vardır. O açıdan Tarihi Kentler Birliği'nin çok değerli çalışmalar yaptığını görüyorum. Bunu Hükümet olarak sayın bakanların, diğer kurumların, üniversitelerin, hepsinin desteklemesini canı gönülden istiyorum.
Bunları şunun için de söylüyorum. Şimdi kentler, kentlerin kimlikleri tarih derken, sadece bizim geçmişle de ilgilenmememiz gerekiyor. İnsanın diğer canlılardan en büyük farkı, sosyal, kültürel bir varlık olmasıdır. İnsanlar yaşadıkları mekanlarla yine ortaya çıkıyor. Geçmişten gelen tarih çok kıymetli ama bugün de söz konusu, ayrıca gelecek de söz konusu. Bildiğim kadarıyla bugünkü panelimizde bunları zaten görüşeceksiniz, konuşacaksınız. Dolayısıyla Tarihi Kentler Birliği'ni oluşturan belediyeler, sizler, aslında insanların günlük hayatına en çok etki eden kurumlarsınız. Hayatınızı zorlaştıran veya kolaylaştıran, hayatınızı modernleştiren veyahut da daha da kötüye götüren çevreler sizin elinizde oluşuyor. O bakımdan sadece geçmişi korumak yeterli değil, bugünü en iyi şekilde yapmak, bugünü yaşayan insanlara en onurlu bir şekilde yaşayabilecekleri hayatı sunmak, geleceğe de geçmişten iz bırakanlar gibi güzel izler bırakabilmek gereklidir. Bu açıdan baktığınızda, maalesef yine uzun yılların ihmalinden dolayı şehirlerimizin merkezi belki biraz daha çok gözaltında tutabilmişiz, ama şehirlerimizin girişlerine baktığımızda, hiç yakışmayacak çirkinlikleri görebiliyoruz. Bazen öyle oluyor ki, hele bir misafiriniz olursa, "Şuraları görmeden şehrin ortasına getirsem." onu diyorsunuz.
Onun için ilgi alanınız çok geniş. Bir taraftan insanların huzurlu, insanların rahat yaşayabilmesi için her türlü altyapıdan, bir taraftan da çevrenin kirliliğinden, görsel kirlilikten, tüm bunlardan da sorumlusunuz. Gelecekle ilgili de modern gelecekte kalıcı olacak binaların yapılması, altyapı hizmetlerinin yapılması, bütün bunlar da şüphesiz ki yine siz belediye başkanlarının ve belediyelerin en önemli görevlerinden birisidir. Bunları yaparken de, sadece kendi bilgi ve görgünüzle değil de, bu konularda ihtisas sahibi olan, başta bilim adamları olmak üzere, mühendisler, mimarlar, görgüsü olan insanlar, kültür adamları, bütün bunların size aktaracakları tecrübelerle hareket ederseniz, o kadar çok da geleceğe dönük iş yapmış olursunuz. Yoksa "Ben bu işi çok daha iyi biliyorum." diye bazı şeyleri planlarsanız, olabilir, ama onun handikaplarının problemlerinin ileride çıktığını görürsünüz. O açıdan siz belediye başkanlarına çok kuvvetli tavsiyem, üniversitelerle, bilim adamlarıyla ve saygın meslek kuruluşlarıyla çok yakın bir işbirliği içerisinde olmanızdır. Ayrıca, şu da tabii bir gerçek ki, demokrasilerde herkesle ilgili bu tip kararları verirken, katılımcılık da çok önemli. Yani şehrin geleceğiyle ilgili de karar veriyorsunuz, şehre damgasını vuracak, sadece o şehirde o dönemi yaşayan insanlar değil, gelecekte de yaşayacak olan insanları bir nevi bağlayacak büyük projeler yapıyorsunuz. Bütün bunlar olurken de, ne kadar çok katılım olursa, ne kadar çok o çevrede yaşayan insanların fikrini, düşüncesini, onları aydınlatarak dikkate alırsanız o kadar çok da yaptığınız projeler hem doğru olacaktır, hem yaptığınız işler çok daha fazla takdir edilecektir ve sahiplenilecektir.
Unutmayın ki, sadece katılımcı olmadıkları için yaptığınız işlere karşı çıkanlar olur. Aslında iş çok iyidir, ama onun ufacık da olsa bir tuzu, emeği görüşü olmadığı için karşı çıkarlar. Onun için özellikle büyük projeler söz konusu olduğunda katılımcılık, herkesin fikrini almak, herkesin görüşünden birazcık istifade etmek, ama tabii ki uzmanlarla hareket etmek, hem sizi çok başarılı kılacaktır, hem şehirlerimizi çok kalıcı kılacaktır, hem de geleceğe çok büyük eserler bırakmanızı sağlayacaktır. Bunların örneklerini Türkiye'nin artık birçok yerinde görüyorum. Bunlarla ilgili fonlar daha çok ayrılıyor. Bunlarla ilgili var olup da kullanılmayan fonların nasıl kullanılacağını artık herkes çok daha iyi öğreniyor. Bu, işte bilincin gelişmesidir, bunları görmekten çok büyük bir mutluluk duyuyorum. Başında da söylediğim gibi, benim buraya gelişimin sebebi aslında budur. Şehirlere girerken çirkin binaları görünce hepimiz çok üzülüyoruz. Sayın Bakan, eski binalardan, üstelik hanlar, hamamlar, vilayet binaları, camiler, medreseler, bunlar aslında kamu binaları, yani eskiden kalma kamu binalarından bahsetti. O günkü kamu binalarıyla bugünkü kamu binalarımızı son, daha modern dediğimiz dönemde, tekniğin daha geliştiği dönemde, imkânların daha fazla olduğu dönemde yaptığımız kamu binalarımızı karşılaştırdığınızda, zarafet açısından, görüntü açısından, sağlamlık açısından maalesef çok iyi durumda olmadığımızı göreceğiz. Onun için bilhassa kamu binalarının örnek olma görevi olduğuna da inanıyorum. Kamu binaları yapılırken yeri geldiğinde, açıkçası bir şeyden kaçmamak gerekir. Çünkü o herkesin binası oluyor, herkese hizmet ediyor Belediye Başkanımız da konuşurken Milattan 200 yıl önce yapılmış olan, o zamanki kaynaklardan tesislerden hala faydalandığımızı söyledi. Bu inanılmaz bir şey. Demek ki o kadar doğru bir yerde ve o kadar sağlam bir şekilde yapılmış ki, bugün onu yıkmayı ve yok etmeyi, onun yerine tamamen başka bir şey yapmayı düşünmüyorsanız veyahut da bir şekilde de olsa faydası devam ediyor. Bugünkü kamu eserlerinin de aynı şekilde yüzyıllar boyunca devam etmesi gerekir, özellikle bugünkü teknoloji söz konusu olduğunda. Bunların en iyi şekilde bundan sonra yapılacağına inanıyorum. Çünkü bunlara özellikle öncülük yapan sizler, şüphesiz ki valiler, illerimizde hükümet görevlileri, bunun farkındalar. Bu, Türkiye için çok sevinilecek bir şeydir. Son olarak şunu söylemek istiyorum.
Son yıllarda tabii ki bütün şehirlerimiz gibi, Bursa da çok güzelleşiyor. Aslında dünyanın birçok coğrafyasında güzellikler var, ama biz Türkler büyük bir alanda eserlerimizi serpiştirmişiz, bırakmışız. Bugün bazı yerlerde yurdumuz olmasa bile, kültürümüz, eserimiz yaşamaktadır.
Geçen hafta içerisinde Balkanlardaydım. Makedonya'da Üsküp'e ve birçok şehre gittim. Gittiğim her yerde doğrusu Balkanlar söz konusu olunca ne kadar yeşil olduğunu en iyi sizler bilirsiniz, -çünkü orayla akrabalık içerisinde olanların büyük bir kısmı Bursa'da- hep Bursa'yı hatırlatır. Üsküp'te konuşma yaparken, "Bursa'daki kubbeler ve minareler kadar Üsküp'te de işte kubbeler ve minareler var." dedim. Ohri'de çarşıda gezerken, buradaki çarşıda geziyormuş gibi o hissiyatı gördüm. Çünkü kültürümüz yaşıyor, çınarlarımız, o zaman diktiğimiz çınarlar hala büyüyor, büyümeye devam ediyor.
Bursa'yı Türkiye sınırları dışında kalan kültür eserlerine de sahip çıktığı için tebrik etmek istiyorum. Orada Osman Gazi Belediyemizin yaptığı yine büyük bir eserin, daha doğrusu ortaya çıkardığı eserin açılışını yaptım, başka belediyelerimizin Balkanlarda başka yerlerdeki kültür miraslarımızı ayakta tutmak için uğraşlarını biliyordum. Yine Kültür Bakanlığının, Vakıflar Genel Müdürlüğünün, TİKA'nın ve Türkiye'nin diğer kurumlarının, sadece Türkiye içerisinde değil, Türkiye dışında da varlığını, kültür varlığını devam ettirirken, bu yöndeki gayretlerini ayırdıkları fonları biliyorum ve bütün bunları takdir ediyorum.
Ben bu toplantının çok faydalı olmasına inancımı bir kez daha tekrarlıyorum, emeği geçen ve geçecek olan herkese teşekkürlerimi tebriklerimi sunuyorum.
Sağ olun var olun.