Sayın Cumhurbaşkanımızın Ulusal Basın Kulübü'nde yaptıkları konuşma aşağıda sunulmaktadır:
"Sayın Başkan,
Değerli Basın Mensupları,
Sayın Konuklar,
Bugün burada konuşma fırsatını bulmaktan büyük mutluluk duyuyorum.
Türkiye ve Japonya Asya Kıtasının doğu ve batı uçlarında yer alan, uzun tarihi geçmişe sahip, özgün kültürel miraslarını günümüze kadar koruma başarısı göstermiş iki büyük ulustur.
Her iki ulus da kurdukları imparatorluklarla tarih sahnesinde önemli konum edinmiş, önemli roller üstlenmiş, sahip oldukları zengin kültürel birikimleriyle medeniyet havuzuna önemli katkılarda bulunmuşlardır. Her iki toplum da modernleşme süreçlerini geleneksel değerleriyle bağdaştırarak ulusal benliklerini korumuşlar ve uluslararası sistemde hakettikleri yeri almışlardır.
Türkiye-Japonya ilişkileri dostluk temellerinde gelişmiştir. Karşılıklı saygı, işbirliği ve olumlu yaklaşımlar bu ilişkilerin temel dayanaklarıdır. Ben bu çerçevede sizlere Türk halkının en iyi dileklerini getirdim.
Bu vesileyle, ikili ilişkilerimizin kurumsal istişare ve resmi ziyaretlerle her alanda düzenli bir gelişim göstermekte olmasından duyduğum memnuniyeti vurgulamak isterim.
Bu ziyaret, Türkiye'den Japonya'ya Cumhurbaşkanı seviyesinde yapılan ilk resmi ikili ziyarettir. Bu açıdan, tarihi bir önem taşıdığına inanıyorum.
Ayrıca, bugün Majeste İmparator Akihito ve Majeste İmparatoriçe ile tanışmış olmaktan büyük bir şeref duyduğumu vurgulamak istiyorum. Majeste İmparator ile son derece yararlı bir görüşmemiz oldu. Bu vesileden istifade ederek, bana ve beraberimdeki heyete Japonya'ya ayak bastığımız andan itibaren gösterilen ilgi ve sıcak konukseverlik için kendilerine en samimi teşekkürlerimi sundum.
İki ülke arasındaki ilişkilerin tarihi itibariyle, yüzyılı aşan bir süre önce meydana gelen büyük bir trajediye de değinmek isterim. Japon İmparatoru Meiji'ye bir iyiniyet ziyareti gerçekleştirmek üzere Japonya'ya gelmiş olan Osmanlı Donanması'na ait Ertuğrul Fırkateyni 1890 yılında Kuşimoto önlerinde tayfuna yakalanarak batmış, sadece 69 denizcinin hayatta kalabildiği bu kazada Pasifik Okyanusu 550'den fazla Türk denizcisinin son istirahatgahı olmuştur.
Bugün Kuşimoto'da Türk-Japon dostluğunun öncüleri olan bu denizcilerimizin anısına inşa edilmiş bir "Ertuğrul Anıtı" bulunmaktadır. Japon insanının Ertuğrul Fırkateyni kazazedelerinin kurtarılması ve İstanbul'a dönmelerinin sağlanması konusunda göstermiş olduğu özveri ve yardımseverlik Türk halkının hafızasında silinmez şükran duyguları bırakmıştır. Bu suretle, bu elim hadise iki millet arasında vakur bir dostluk nişanesine dönüşmüştür.
Türk-Japon ilişkileri güçlü bir temel üzerinden ilerlemektedir. İşbirliğimizin yeni alanların ve projelerin dahil edilmesiyle genişleyeceğine inanıyorum. Bu inancımın temelinde halklarımız arasında coğrafi uzaklığa meydan okuyacak kadar güçlü olan dostluk bağları yatmaktadır.
Değerli Basın Mensupları,
Ziyaretimizin önemli bir hedefini de ticari ve ekonomik ilişkilerimizin geliştirilmesi oluşturmaktadır. İlişkilerimizin bu yönüyle de geliştirilmesi ve her iki ülkenin mevcut potansiyelini yansıtacak daha gerçekçi seviyelere getirilmesi, paylaştığımız ortak ideallerimiz ve uluslararası topluma yapabileceğimiz yapıcı katkıların da daha sağlam temellere dayanmasını temin edecektir.
Yarın Başbakan Sayın Fukuda ile ticaret, yatırım, bilimsel araştırma geliştirme, turizm ve kültür alanlarında ilişkilerimizin canlandırılması bakımından somut işbirliği imkanları üzerinde görüş alışverişinde bulunacağız.
Ziyaretimde geniş bir işadamı heyeti de bana eşlik etmektedir. İşadamlarımız bugün öğleden sonra bir İş Forumu'nda Japon muhataplarıyla biraraya geldiler. Buraya gelmeden önce o toplantıda katılımcılara hitap etme imkanı buldum. Keza, öğleden önce de işadamlarımız Japon iş dünyasının çeşitli sektör temsilcileriyle toplantılar yaptılar. Bu toplantılarda Japon firmalarının Türkiye'ye daha fazla yatırım yapmaları amacıyla mevcut imkanların değerlendirilmesi için neler yapılabileceği üzerinde durdular.
Uzakdoğu'daki üçüncü büyük ticaret ortağımız olan Japonya ile ticaret hacmimiz geçen yıl 4 milyar doları bulmuştur. Japonya ayrıca ülkemizdeki yatırım olanaklarına da ilgi duymaktadır. Nitekim, Japon yatırımları 2007 yılında bir önceki yıla oranla %50 oranında artarak 3 milyar dolara ulaşmıştır. Bu Japonya'yı ülkemizde yatırım yapan ilk 10 ülke arasına sokmaktadır.
Türkiye bugün 660 milyar dolarlık Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ile dünyanın 17. büyük ekonomisidir. Satın alma gücü paritesi ile ölçüldüğünde yaklasık 950 milyar dolarlık milli geliri ile dünyanın 15. ve Avrupa'nın 6. büyük ekonomisidir. Geçtiğimiz 6 yıllık süre zarfında, ekonomimizde gerçekleştirdiğimiz ortalama %7 oranındaki büyüme sayesinde kişi başına düşen milli gelir üç katına çıkarak bugün 9300 dolara yükselmiştir.
Maastricht kriterlerini karşılamış, AB ile tam üyelik müzakerelerini yürütmekte olan Türkiye, 2000'li yılların başından beri yürüttüğü kapsamlı ekonomik reformlar sayesinde, dünyada en fazla yabancı yatırımı cezbeden ülkeler listesinde ön sıralarda yer almaktadır. Halihazırda ülkemizdeki yabancı sermaye toplamı yaklaşık 66 milyar dolardır. Geçen yıl doğrudan yabancı sermaye girişi ise toplam 22 milyar dolardır.
Bugün küresel anlamda çetin ekonomik rekabetin olduğu bir dünyada yaşıyoruz.
Bu durum, benzer bakış açılarına sahip ülkelerin kendi aralarında daha yakın işbirliği kurmalarını zaruret haline getirmiştir. İşte bu nedenle, Türkiye ve Japonya her alanda karşılaştıkları rekabet unsurlarını ortak işbirliği fırsatlarına dönüştürmek için özel bir çaba göstermelidirler. Ayrıca, Türkiye'yi çevreleyen kuşakta ve farklı yörelerde birbirini tamamlayan ortak programlar ve projeler uygulanabileceğine inanıyorum.
Bu yönde atmamız gereken en önemli adım, bir taraftan karşılıklı ihraç ürünleri yelpazesini genişletip ticaret hacmini arttırırken, diğer taraftan ticaret dengesini sağlayabilmektir.
İkinci adım ise enerji, inşaat, taşımacılık ve teknoloji alanlarındaki karşılıklı yatırımların teşvik edilmesidir. Saydığım bu sektörlerin değerli girişimcilerimizin belirlediği diğer sektörlerin yanında umut vadeden öncelikli işbirliği alanları olduğunu düşünüyorum.
Bu bağlamda, Japon özel sektörünün ülkemizi uygun bir yatırım merkezi olarak görmesi önemlidir. Japon firmalarının Türkiye'ye girişlerinde her türlü kolaylığı göstermeye hazırız. Yatırım Destek ve Tanıtma Ajansımız, diplomatik temsilciliklerimiz ve özel sektörümüzün çatı kuruluşları bu konuda ellerinden geleni yapmaya hazırdırlar.
Üçüncü olarak, şunu belirtmek isterim ki, Türk ve Japon girişimciler, ikili işbirliği alanlarını tanımlarken kendilerini yalnızca Türkiye ve Japonya ile sınırlamamalıdırlar. Avrupa, Ortadoğu, Orta Asya, Karadeniz ve Afrika gibi daha geniş coğrafyayı birlikte hedef almalıdırlar.
Ayrıca, ülkelerimizin sahip oldukları sanayi altyapı, insan kaynakları ve teknoloji düzeyinin birbirlerinin alternatifi değil, tamamlayıcıları olduğu unutulmamalıdır. Türk ve Japon şirketleri birikim ve iş tecrübelerini birleştirdiklerinde, iş yapılan geniş coğrafyalarda diğer firmalara karşı daha güçlü olacaklardır.
Sayın Konuklar,
Türkiye, Batı ile Doğu'nun kültür ve değerlerini eşit oranlarda harmanlamayı başarmış, iki kıta arasında köprü olan çağdaş bir Avrasya ülkesidir. Orta Asya'daki köklerimiz ve Batı dünyası ile olan yüzyıllarca senelik geçmişe sahip etkileşimimiz, bize aynı anda iki yarıkürenin de bütüncül bir parçası olmak gibi istisnai bir konum bahşetmektedir.
Türkiye toprakları Asya'dan Avrupa'ya dek uzanmaktadır. Bu sebeplerle, bu iki bölgeden herhangi birini bir diğerinin karşıt tezi veya alternatifi olarak görmemekteyiz.
Günümüzde, Türkiye Güneydoğu Asya'ya, Uzakdoğu'ya, Pasifik havzasına, Afrika'ya ve Latin Amerika'ya açılmak suretiyle ufkunu aktif bir şekilde genişletmektedir. Avrupa Birliğine üyelik hedefimiz ve dünyanın diğer bölgeleri ile daha yakın ilişkiler kurmak, Türk dış politikasının birbirlerini tamamlayıcı nitelikteki unsurlarıdır.
Demokratik, çoğulcu ve laik siyasi sistemi, işleyen serbest piyasa ekonomisi, NATO İttifakına üyeliği ve AB'ye üyelik süreciyle Türkiye, bölgesinde bir güvenlik ve istikrar unsuru olarak dikkat çekmektedir. Tarihi ve kültürel bağlara sahip olduğumuz komşularımızla ilişkilerimizde yapıcı bir tutum sergilemekteyiz. Aynı zamanda, iyi komşuluk ilişkilerini ve ekonomik işbirliğini teşvik eden bölgesel işbirliği süreçlerine de öncülük etmekteyiz.
Türkiye, farklı kültürler ve inanç sistemleri arasında barış içinde birarada yaşama, karşılıklı saygı, dostluk, uyum ve işbirliğini geliştirmek konusunda da çaba sarf etmektedir. Bu amaç, Türkiye'nin AB ile İslam Konferansı Örgütü'nün 2002 yılında ilk kez düzenlenen ortak toplantısına ev sahipliği yapmak konusundaki kararının arkasında yatan temel itici güçtür. 2005 yılında, Türkiye önemli bir adım daha atmış ve İspanya ile birlikte Birleşmiş Milletler çatısı altında Medeniyetler İttifakı Projesi'ni başlatmıştır. Bu proje, kültürlerarası diyalogu geliştirmeye ve köktencilikle mücadeleye yönelik küresel çabaların öndegeleni olma yolundadır.
Uluslararası barış, güvenlik, istikrar ve kültürlerarası diyaloğa yaptığı giderek artan katkı doğrultusunda Türkiye, 2009-2010 dönemi için BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine adaylığını açıklamıştır. 1961 yılından bu yana Konsey'de temsil edilmeyen ülkemizin seçilmesi, artan sorumluluklarla birlikte hakça bir karar olacak ve BM'nin hedefleri ve vizyonunun gerçekleşmesine önemli oranda katkıda bulunacaktır.
Öte yandan ülkemiz, hızla büyüyen dinamik ekonomisiyle bölgesel ekonomik işbirliği, bütünleşme ve dönüşümün katalizörlüğünü de yapmaktadır. Bu meyanda, Türkiye'nin başlattığı bir girişim olan Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı günümüzde kurumsal bir yapıya kavuşmuş, geçtiğimiz yıl 15. yıldönümünü kutlamıştır. Benzer şekilde, coğrafi konum ve stratejik gereklilikler, Türkiye'nin dünya enerji arzının güvenliği ve çeşitlendirilmesinde önemli bir rol oynamasını gerektirmektedir.
Dünyanın petrol ve doğalgaz yataklarının çok önemli bir kısmı bölgemizdedir. Bu bağlamda, bugüne kadar tamamlanmış ve faal olan boru hatlarının yanısıra, Türk-Arap Doğalgaz Boru Hattı ve Türkiye-İsrail enerji koridoru gibi yapım veya plan aşamasındaki projeler, Türkiye'nin enerji güvenliğindeki kilit rolünü daha da artıracak ve ülkemizin öndegelen bir küresel enerji merkezine dönüşümünü sağlayacaktır.
Enerji diplomasimizden ayrı olarak, son yıllarda giderek büyüyen uluslararası yardım bütçesinden görüleceği üzere, önemli oranda artış gösteren insani yardımlar ve kalkınma yardımları Türk dış politikasının göze çarpan bir diğer özelliği haline gelmektedir.
Bu bağlamda Türkiye, 2007 yılında ilk defa En Az Gelişmiş Ülkeler Zirvesi'ne evsahipliği yapmıştır. Ayrıca, yardım programlarımız Afrika ülkelerinden, Irak, Filistin, Lübnan, Afganistan ve Pasifik Adaları'na kadar geniş bir coğrafyayı kapsamaktadır. Bütün bunların sonucunda ülkemiz, yükselen bir bağışçı ülke profili çizmektedir.
Türkiye, komşu ülkelerdeki kronik meselelerin çözümünde de aktif bir çaba göstermektedir. Geniş Ortadoğu coğrafyası bağlamında İsrail ve Filistinliler arasında süregelen şiddet döngüsünün kırılması, barış sürecinin yeniden canlandırılması, İsrail'in güvenliğinin sağlanması, Filistinliler için yaşayabilir bir devlet yaratılması, Lübnan'daki siyasi krizin sona ermesi, İran'ın Batı'yla daha istikrarlı ilişkiler kurmasının desteklenmesi ve Afganistan'da kaos ortamı ve aşırıcılığın nüksetmesinin engellenmesi Türkiye'nin önceliklerini teşkil etmektedir.
Ülkemizin bölgemizdeki sorunlara çözüm arayışları bağlamında yaptıklarının tümünü burada saymak herhalde mümkün olmayacaktır. Ancak bahsettiğim sorunlara yönelik katkılarımızın sadece bir kısmını telaffuz etmem bile, değindiğim kronik meselelerin çözümünde Türkiye'nin oynadığı aktif rolün genişliği ve önemi hakkında bir fikir vermeye yetecektir.
Tarihi bağlarımız bulunan Afganistan'da Türkiye önemli bir askeri güç ile temsil edilmektedir. Türkiye, ISAF'ın komutasını iki defa üstlenmiş ve bu görevi üstün başarıyla tamamlamıştır. Ayrıca bu ülkede yeniden imar ve kalkınma çabalarına önemli katkılarımız bulunmaktadır. Altyapı sağlanması, okullar ve hastaneler inşa edilmesi konularında Türkiye çok önemli bir görev üstlenmiştir. Bugün Türkiye'nin inşa ettiği hastanelerde tedavi görmüş olan Afganların sayısı bir milyonu aşmıştır. Savaşın genç zihinlerde bıraktığı izler, Türkiye'nin kurduğu okullarda verilen çağdaş eğitimle silinmektedir. Hedefimiz, bir taraftan aşırıcıkla mücadele ederken, diğer taraftan Afgan halkının hayat standardını yükseltmek ve ihtiyaçlarını karşılamaktır.
Orta Doğu tarihi bağlarımız bulunan, halklarının bir kısmı ile akrabalık ilişkileri içinde de olduğumuz diğer önemli bir bölgedir. Burada vurgulanmasında önem gördüğüm bir husus, Türkiye'nin Orta Doğu'daki ülkelerin tümüyle iyi bir diyalog içinde olduğudur. Bizler bu bölgedeki ihtilaflara taraf devletlerle konuşabilme yeteneğimizi sorunların çözümü için kullanmaya kararlıyız ve bunu çeşitli biçimlerde yapmaktayız.
Amacımız, tarafların biraraya gelerek görüşmeler gerçekleştirmelerine imkan sağlayan üst düzey siyasi ve diplomatik temaslar için güvenilir ve tarafsız bir kolaylaştırıcı işlevi görmektedir.
Bu bağlamda Başbakanlığım döneminde Irak'a komşu ülkeler diyalog mekanizmasının kurulmasına önayak olduk. Bu mekanizma daha sonra BM Güvenlik Konseyi'nin Daimi Üyeleri ile Japonya'nın da dahil olduğu G-8 ülkelerini de kapsayacak şekilde genişledi. Bu platform Irak'a ilişkin meselelerin etraflıca ele alınması bağlamında çok önemli bir işlev üstlendi.
Ayrıca, Türkiye, İsrail ve Filistin Ulusal Yönetimi arasında bir üçlü Cumhurbaşkanları toplantısına evsahipliği yaptık. Bu ülkelerin devlet başkanları ve ben Türkiye Büyük Millet Meclisine beraber hitap ettik ve böylece tarihi bir ana beraber imza attık. Filistin'de bir sanayi bölgesinin ve üniversite kampusünün kurulmasına yönelik somut projeler üzerinde ilerleme sağladık.
Öte yandan, Lübnan'daki BM misyonu UNIFIL'e büyük katkıyı sağlayan ülkeler arasında Türkiye bulunmaktadır. Bu ülkedeki siyasi krizin çözülmesine yönelik çalışmalarda en üst düzeyde ve son derece faal biçimde yer aldık.
2007 yılında, İran'ın nükleer programıyla ilgili olarak İran'ın Başmüzakerecisi Larijani ve AB'nin Ortak Dış ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Solana arasında bir toplantıya evsahipliği yaptık.
Son olarak İsrail ve Suriye, aracılı barış görüşmelerine ülkemizin gözetiminde başlamışlardır. Bu görüşmeler sürecektir. Her iki tarafın da güvenini haiz olması nedeniyle bu sürece dahil olan Türkiye, görüşmelerin başarıyla sonuçlanması için elinden geleni yapacaktır.
Taraflar arasında diyalog sağlanmasını kolaylaştırma görevini sadece Orta Doğu ile sınırlı görmüyoruz. İmkan bulduğumuz her yerde bu görevi en iyi biçimde yerine getirmek için çalışıyoruz. Bu bağlamda, Pakistan ve Afganistan Cumhurbaşkanları arasında bir zirvenin yine 2007 yılında ülkemizde düzenlenmesinde öncü rol oynamamızı bir örnek olarak zikredebilirm.
Bu vesile ile, ihtilaflı bölgelerde rolümüzü sadece liderlerin diyaloglarını sağlamakla sınırlı görmediğimizi vurgulamak isterim. Başta TİKA olmak üzere, elimizdeki maddi imkanları çatışma ve fakirliğin sıkıntılarını yaşayan halklara yardım etmek için kullanmaya özen gösteriyoruz.
Japonya da dünyadaki ihtilaflara çözüm bulunması için çalışan, güvenilir ve yüksek saygınlığa sahip bir ülkedir. Ayrıca Japonya, yeniden inşa ve insani yardım alanlarında dünyadaki başlıca devletler arasında yer almaktadır. Bu durum, ülkelerimizin çok önemli bir ortak yönüne daha işaret etmektedir: Ülkelerimiz, dünyadaki sorunların ve sıkıntıların giderilmesi için çıkar veya kazanç beklemeden çalışmayı ilke edinmişlerdir. Bu ortak anlayış, küresel barış, istikrar ve refahın tesisi amacıyla işbirliği yapmamız için gerekli zemini sağlamaktadır.
Değerli Basın Mensupları,
Dünya giderek artan bir şekilde tüm insanlığı hedef alan terör tehdidiyle karşı karşıya bulunmaktadır. Uluslararası terör tüm dünyada can almaya devam etmektedir.
Terör nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, tüm uluslararası topluma yöneltilmiş bir saldırıdır. Hiçbir neden terörü mazur gösteremez. Dolayısıyla uluslararası toplum, dünyanın bu tehditten temizlenmesi yönünde tam bir birlik içinde olmalı ve terörün farklı biçim ve uygulamaları arasında ayırım yapmamalıdır.
Son yıllarda dünyanın çeşitli bölgelerinde yaşanan ıstıraplar, anlamlı bir diyaloğu hepimiz için kaçınılmaz kılmaktadır. Milletler arasında gerçek bir diyalog kültür ve medeniyetlere saygıyı ve birbirini anlamayı gerektirir. Farklı kültür ve medeniyetler arasında etkileşimin gerekli ve zenginleştirici olduğuna inanıyoruz.
Değerli Konuklar,
Günümüzde küreselleşme sürecini ve dinamiklerini tüm insanlığın yararına işleyecek şekilde yönlendirebilmemiz önem taşımaktadır.
Zira bu düzen, ancak uluslararası toplumun güçlü veya zayıf bütün aktörlerinin ortak beklentilerine cevap verilebildiği ölçüde kalıcı ve sağlam olacaktır.
Barış ve istikrarın hakim olduğu, güvenli ve adil bir dünya ortak hedefimizdir. Ülkenize yapmakta olduğum ziyaret bu anlayışın bir tezahürüdür. Ziyaretim, güçlü bir gelecek için bizi ortak paydalarda birleştirmeyi amaçlamaktadır.
Bu duygu ve düşüncelerle ve Türk-Japon ilişkilerinin parlak geleceğine olan inançla, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum."