63. BM Genel Kurulu Genel Görüşmelerinde Yaptıkları Konuşma

23.09.2008
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Sayın Başkan,
Sayın Genel Sekreter,
Ekselansları,
Saygıdeğer Delegeler,
Sözlerime başlarken, 63. Genel Kurul Başkanlığına seçilmesinden dolayı Sayın D'escoto Brockman'a samimi tebriklerimizi sunuyorum.
Aynı zamanda 62. Genel Kurul Başkanı Sayın Srgjan Kerim'i de geçmiş dönemde sergilediği dirayetli liderlikten ötürü takdirle anıyorum.
Sayın Başkan,
Türkiye bakımından Birleşmiş Milletler Yasası insanlığın ortak özlemlerini ve vicdanını temsil etmektedir.
Birleşmiş Milletler, yeni ihtilafları önleyecek, insan haklarını ön planda tutacak ve refahın eşit ve sürdürülebilir biçimde dağılımını sağlayacak adil, daha iyi bir uluslararası düzen kurmaya yönelik çabalarımız için siyasi ve ahlaki bir pusula durumundadır.
Bu çerçevede, uluslararası toplumun önündeki en acil görevin en zengin ve en fakir ülkeler arasındaki büyük uçurumun mümkün olduğu kadar süratle kapatılması olduğuna inanıyoruz.
Bin Yıl Kalkınma Hedefleri'nin karşılanması yönündeki çabalar da dahil olmak üzere kuşkusuz bu doğrultuda önemli ilerlemeler kaydettik. Bununla birlikte yoksulluk, cehalet, salgın hastalıklar, çocuk ölümleri ve iklim değişikliğine karşı verdiğimiz mücadele henüz sona ermemiştir.
Aksine, değişken akaryakıt fiyatları, gıda krizi ve küresel ekonomik durgunluk kalkınma ve güvenlik ortamında daha da çetin koşulların ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bu koşullar altında terörizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı ve her türlü dini ayrımcılık ve aşırılıklar ile mücadelenin önemi daha da artmaktadır.
Gerçekten, farklı kültürler ve dinler arasında yabancılaşmanın daha da artması riskine karşı azami ölçüde müteyakkız olmamıza ihtiyaç bulunmaktadır. Bu kapsamda, BM Genel Sekreteri'nin gözetimi altında İspanya ile birlikte eş-sunuculuğunu yaptığımız Medeniyetler İttifakı girişimini böyle tehlikeli bir mecraya girmemizi önleyecek önemli bir araç olarak görüyoruz.
Türkiye, Avrupa Birliği ve İslam Konferansı Örgütü de dahil olmak üzere dünya çapında desteğe sahip olan bu girişimin amaçlarının gerçekleştirilmesi bakımından öncül ülkelerden biri olmaya devam edecektir.
Halen Latin Amerika'dan Avrupa ve Asya'ya kadar farklı bölgeleri temsil eden 76 ülke ve 14 uluslararası kuruluşun üyesi olduğu Medeniyetler İttifakı Dostlar Grubu'nun büyümeye devam edeceğini ümit ediyoruz. Bu çerçevede, gelecek Nisan ayında İstanbul'da evsahipliğini yapacağımız Medeniyetler İttifakı ikinci Forum toplantısını iştiyakle bekliyoruz.
Sayın Başkan,
Belirttiğim gibi, gündemimizde çok yüksek önceliğe sahip bir konu gelişmekte olan ülkelerin sorunlarının çözümüdür. Hiç kuşku yok ki sürdürülebilir kalkınma süreçlerinde bu ülkelere ihtiyaç duydukları her türlü yardım sağlanmalıdır.
Gelişmekte olan ülkeler yenilenmiş bir küresel kalkınma gündemi çerçevesinde ve artan yabancı yatırımlar ile genişletilmiş ticaret imkanları yoluyla desteklenmelidirler.
Kendi adına Türkiye, her şeyden önce kalkınma yardımlarını arttırmak suretiyle bu çabalara katkıda bulunmaktadır.
Türkiye aynı zamanda dünyanın çeşitli köşelerinde kalkınma, sağlık, eğitim ve tarım projeleri için özel finansman imkanları sağlamaktadır.
Hızla büyüyen sözkonusu yardım programlarının sonucunda, Türkiye şimdi uluslararası toplum tarafından bir "yükselen donor ülke" olarak kabul edilmektedir.
Türkiye'nin geçen yıl İstanbul'da evsahipliğini yaptığı BM En Az Gelişmiş Ülkeler (EAGÜ) Bakanlar Konferansı insani ve kalkınma yardımlarını sürdürme kararlılığımızı açıkça sergilemiştir. Şimdi de IV. EAGÜ Zirvesine evsahipliği yapmak arzusundayız.
Benzer biçimde, geçen ay İstanbul'da yapılan ilk Türkiye-Afrika İşbirliği Zirvesi kıta ile yeni işbirliği alanlarının belirlenmesi bakımından önemli bir fırsat teşkil etmiştir.
Sayın Başkan,
Türkiye, bütün dünya ve özellikle de gelişmekte olan ülkeler bakımından ciddi sonuçlar doğurmakta olan küresel ısınma ile mücadele konusunda da kararlıdır. Bu anlayışla, Kyoto Protokolü'nün yerini alacak yeni küresel iklim değişikliği anlaşması ile ilgili müzakerelere etkin biçimde katılmaktayız.
Türkiye dünyadaki su krizine de özel önem atfetmektedir. Gelecek Mart ayında İstanbul'da evsahipliğini yapacağımız 5. Dünya Su Forumu'nun bu önemli sorunun çözümüne yönelik yeni düşüncelere ve somut eylemlere ilham kaynağı olacağını ümit ediyoruz.
Sayın Başkan,
Bölgemizdeki siyasi sorunlara gelince, memnuniyetle belirtmek isterim ki, Türkiye diyaloğu kolaylaştırıcı rolüyle barışın ilerlemesine etkin katkılarda bulunmaktadır.
Aynı zamanda bölgesel işbirliği girişimleri yoluyla komşularımız arasında bir ortak sahiplenme bilincini geliştirmeye yönelik yoğun çabalar harcamaktayız.
Türkiye, güçlü bölgesel ilişkilerinden aldığı cesaretle, kısa bir süre önce bir travma yaşamış olan Güney Kafkasya'da yeni çatışmaları önlemeyi amaçlayan bir diğer girişimi gündeme getirmiştir.
Bu bağlamda, Türkiye'nin önerdiği Kafkas İstikrar ve İşbirliği Platformu'nun, bölgede ortak sorunlarımızın demokratik bir zeminde tartışılmasına imkan sağlayacak bir güven ortamının tesis edilmesi bakımından yararlı bir çerçeve teşkil ettiğine inanıyorum.
Benim komşularımız ülkeler Ermenistan ve Azerbaycan'a, Başbakan Erdoğan'ın da Rusya Federasyonu ve Gürcistan'a yaptığımız ziyaretlerden edindiğimiz izlenimlere göre, ilgili tüm taraflar bu fikre açık gözükmekte olup, bu girişime başarı şansı tanıyacaklarını ümit ediyoruz.
Samimi inancım odur ki, bu şekilde yaratılacak olumlu bir perspektif, işgal altındaki Dağlık Karabağ da dahil olmak üzere donmuş ihtilafların toprak bütünlüğüne saygı ilkesi temelinde çözümüne katkıda bulunacaktır. Böyle bir perspektif, kuşkusuz, bölge ülkeleri arasında ikili ilişkilerin iyileştirilmesine de yardımcı olacaktır.
Sayın Başkan,
Özünde Filistin sorununun yattığı Orta Doğu ihtilaflarının çözümlenmesi vakti de çoktan gelmiştir.
Türkiye bu temel soruna kalıcı bir çözüm getirilmesine ve Filistin halkının acılarının hafifletilmesine yönelik bütün çabaları etkin biçimde desteklemektedir.
Türkiye aynı zamanda Suriye ve Lübnan kanallarının ilerletilmesine yardımcı olmak amacıyla da her türlü gayreti sarfetmektedir.
Bunun son örneği Türkiye'nin gözetiminde geçtiğimiz Mayıs ayında İstanbul'da Suriye ile İsrail arasında başlayan dolaylı barış görüşmeleridir.
Türkiye, Irak halkına ve hükümetine de güçlü destek vermektedir. Buna yönelik ikili düzeydeki çabalarımızın yanı sıra, beş yıl önce başlatmış olduğum Komşu Ülkeler Sürecinin de iyi işlemeye devam ettiğini görmekten özel bir memnuniyet duymaktayım.
Uluslararası toplumun çabalarının başarılı olabilmesi için, Irak halkının aralarında Kerkük'ün nihai statüsü gibi konuların da bulunduğu tartışmalı meselelere ilişkin sorunlarını diyalog ve uzlaşı yoluyla çözmesi gerekmektedir.
Türkiye özel tarihi bağlara sahip olduğu Afganistan'da da, Afgan ulusunun geleceğine yönelik ciddi yatırımlar yapmaktadır. Türkiye'nin Afgan halkının güvenliğine ve yeniden inşa çabalarına katkıları devam edecektir.
Buna paralel olarak özellikle Pakistan ve Afganistan arasında bölgesel sahiplenme ve işbirliğine imkan sağlayacak bir ortamın tesisine yönelik girişimlerimizi de sürdüreceğiz. Bu aynı zamanda terörizme karşı ortak mücadelemiz ve bölgenin istikrarı bakımından da hayati önem taşımaktadır.
Öte yandan, İran'ın nükleer programı ile ilgili sorunun IAEA normları ve NPT yükümlülüklerine uygun şekilde ve nükleer enerjinin barışçı amaçlarla kullanımı hakkına saygı temelinde barışçı yollardan acilen çözümü de Türkiye'nin aktif diplomatik gündeminde en üst sıralarda yer almaktadır.
Sayın Başkan,
Orta Doğu'daki münferit ihtilaflara bulunacak çözümlerin ancak geleceğe yönelik olumlu bir vizyon içeren bütüncül bir yaklaşım benimsememiz halinde sürdürülebilir olacağına kainiyim.
Bu nedenle ilgili bütün tarafları, Orta Doğu'da karşılıklı güveni arttırmak, siyasi diyaloğu kolaylaştırmak ve ekonomik ve kültürel işbirliğini teşvik etmek suretiyle bölgesel güvenlik ve istikrarı sağlayacak kolektif düzenlemeler oluşturulmasına dair uzun süredir gündemde olan düşünceyi yeniden değerlendirmeye davet ediyorum.
Sayın Başkan,
Türkiye Kıbrıs'ta siyasi bir çözümü sağlamaya yönelik diplomatik çabalara tam destek vermektedir. Kıbrıs'ta çözüm eşit statüye sahip iki kurucu devletten müteşekkil yeni bir ortaklık devletinin kurulmasından geçmektedir. Bu hedefe yönelik süreç iki kesimliliği ve iki tarafın siyasi eşitliğini öngören BM parametrelerine dayanmalıdır.
BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu altında iki lider arasında kısa bir süre önce kapsamlı çözüm müzakerelerinin başlamış olmasını memnuniyetle karşılıyor ve bu süreci kuvvetle destekliyoruz.
Öte yandan, 2004 yılındaki referandumda BM Kapsamlı Çözüm Planı'nı diğer taraf ne yazık ki reddederken, cesurca plan lehinde oy kullanmış olan Kıbrıs Türklerine yönelik haksız kısıtlamaların da artık kaldırılması gerekmektedir.
Sayın Başkan,
Sözlerime son vermeden önce, bütün bu sorunların çözümünde Birleşmiş Milletler'in vazgeçilmez bir role sahip olduğunu vurgulamak isterim.
Etkin ve iyi işleyen bir dünya örgütü olmaksızın, uluslarımızın ümit ve beklentilerini gerçekleştirmemiz imkânsızdır.
İşte bu nedenle, BM sisteminin reformlar yoluyla bir bütün olarak daha da güçlendirilmesine büyük önem vermekteyiz. Yine aynı nedenle Türkiye, kalkınmadan barışın korunmasına ve insan haklarına kadar BM'nin gündemindeki bütün konularda katılımcılığını ve katkılarını sürekli arttırmaktadır.
Bu sorumluluk duygusuyla Türkiye, 2009-2010 dönemi için BM Güvenlik Konseyi geçici üyeliğine adaylığını koymuştur. Türkiye Konsey'de yaklaşık yarım yüzyıldır temsil edilmemektedir. İnanıyoruz ki dış politikamızın temel akideleri ile ekonomik, sosyal ve kültürel vasıflarımız Konsey'in çalışmalarına bir katma değer sağlamamızı mümkün kılacaktır.
Genel Kurul'un değerli desteği ile Türkiye'ye bunu gerçekleştirme fırsatını bahşedeceğini ümit ediyorum.
Teşekkür ederim.
Yazdır Paylaş Yukarı