Frankfurt Kitap Fuarı'nın Açılış Töreni'nde Yaptıkları Konuşma

14.10.2008
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
"Değerli Dostum Steinmeier,
Ekselanslar,
Değerli Katılımcılar,
Değerli Yazarlar ve Yayıncılar,
Bayanlar, Baylar,
60. Frankfurt Kitap Fuarı'nın açılış töreninde bulunmaktan büyük bir mutluluk duyuyorum.
Kültür, sanat ve özellikle edebiyat alanındaki gelişmelerin, birikimlerin paylaşılacağı bu ortamda sizlerle birlikte olmak benim için gerçekten bir ayrıcalıktır.
Bu yıl, dünyanın en büyük gelenekselleşmiş Kitap Fuarı'nda ülkemin onur konuğu olmasından da şüphesiz ki büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Türkiye'nin konukluğunun, bu önemli Fuar'ın 60'ıncı yılına denk gelmesini, ayrıca anlamlı buluyorum.
Geçen altmış yıl, dünyada kitapların yayım ve dağıtım imkânlarını gerçekten çok genişletmiştir.
Bu gelişmede, gerek teknolojideki hızlı ilerlemeler ve yenilikler, gerekse dünyada tedricen yaşanan demokratikleşme etkili olmuştur.
Dünyanın birçok ülkesinde insan hakları standartlarının yükselmesi, fikir ve ifade özgürlüğüne giderek daha çok saygı gösterilmesi, evrensel kültür hayatını doğrudan etkilemiştir.
Yazarlar, daha çok saygı görmeye, onurlandırılmaya başlanmıştır. Önlerindeki engeller yok olmasa da, göreli olarak azalmıştır.
Yazarlar ile okurlar doğrudan temas ve iletişime geçmeye başlamışlardır. Kitapların en ücra köylere kadar hızla ulaşması mümkün hâle gelmiştir.
Buna karşılık, geçen 60 yıl içinde dünyanın yaşamış olduğu bazı büyük ekonomik, sosyal veya siyasi krizler, maalesef, evrensel kültür hayatını da doğrudan veya dolaylı olarak olumsuz biçimde etkilemiştir.
Bu etki, kimi zaman kültürel çatışmalar ve kimlik bunalımları, kimi zaman kültürel yozlaşma şeklinde ortaya çıkmıştır, çıkmaya da devam etmektedir.
Örneğin, ders ve okul kitapları, kültürel önyargılardan çok etkilenmiştir. Birçok ülke ve başta UNESCO olmak üzere, uluslararası kuruluşlar bu etkinin izlerini ortadan kaldırmak için gayret göstermektedir.
Savaş, şiddet ve terör, kütüphaneleri ve yazarları da vurmaktan geri kalmamıştır. Saraybosna ve Bağdat'taki milli kütüphanelerin başına gelenlerin acı hatıraları hâlâ tazeliğini korumaktadır.
Diğer yandan, kitapların kimi zaman salt ticari meta olarak görülmesinin, kültürel düzeyin yükselmesine her zaman yardımcı olduğu da söylenemez.
Her şeye rağmen, her yıl olduğu gibi bugün de Frankfurt'ta mutlulukla tanık olduğumuz gibi, insanların kitaplara sarılma ihtiyacı her hal ve şartta geçerlidir ve geçerli olmaya devam etmektedir.
Değerli Katılımcılar,
Son 60 yıldır meydana gelen ve yukarıda saydığım olumlu veya olumsuz gelişmeler, uluslararası toplumun bir parçası olan Türkiye'yi de doğal olarak etkilemiştir.
Türkiye'de yayınlanan kitapların sayısı, çeşitliliği ve kalitesi giderek artmıştır.
Yazarlar ve kitaplar üzerinde uygulanan bazı baskı ve sınırlamalar zaman içinde azalmış veya ortadan kalkmıştır.
Bu süre içinde maalesef terörizme kurban verdiğimiz yazarlar da olmuştur.
Ancak, bugün memnuniyetle söyleyebilirim ki, Türkiye, tedricen yaptığı ve özellikle son yıllarda hızlanan ekonomik ve siyasi reformlar sayesinde, fikir ve ifade özgürlüğü ve kültürel çeşitliliğe saygı alanlarında Avrupa Birliği kriterlerini büyük ölçüde gerçekleştiren bir ülke hâline gelmiştir. Şüphesiz ki hâlâ yapacağımız çok şeylerin olduğunu gözardı etmek istemiyorum.
Buna, fikrî mülkiyet haklarının korunması alanında gösterilen çabalar -henüz tam sonuç vermemiş bile olsa- dahildir.
Bu gelişmeler, kültür hayatımızı daha canlı hâle getirmiş, sanatçı ve aydınlarımızın artistik ve entelektüel yaratıcılıklarını teşvik etmiştir.
Kültür hayatımız giderek daha özgür ve özerk bir kimliğe de bürünmektedir.
Bunun en somut kanıtı, bugün Frankfurt Kitap Fuarı'nda onur konuğu olan Türkiye Pavyonu'ndaki kitapların ve yayınevlerinin çeşitliliği ve yüksek kalitesidir.
Bu Fuar'da da gördüğümüz gibi, Türk yazarları diğer dillere giderek daha çok tercüme edilmeye başlanmıştır.
Önceki yıl, Nobel Edebiyat Ödülü'nün değerli Türk yazar Orhan Pamuk'a verilmiş olması, Türk Edebiyatının evrensel olarak kabul edildiğini bir kez daha teyit etmiştir. Şüphesiz ki bundan büyük bir gurur duyuyoruz.
Fuar münasebetiyle, düzenlenecek konuk ülke etkinlikleri de Türkiye'deki kültür hayatının diğer bütün alanlardaki derinliğini, çeşitliliğini ve zenginliğini sizlere gösterecektir.
"Bütün Renkleriyle Türkiye" tabirini kullananları tebrik ediyorum. Türkiye gerçekten çok renkli, çok farklı bir ülke. Bunu bütün dünyaya teşhir etme açısından fuarı fırsat olarak görüyorum. Her zaman şunu tekrarlıyorum, bizim farklılıklarımız, renklerimiz bizi zayıflatan değil güçlendiren bir özelliktir. Bundan gurur ve onur duyuyorum.
Türkiye'nin İstanbul şehrinin 2010 Yılı Avrupa Kültür Başkenti olarak tespit edilmesi de, ülkemdeki kültürel yeniden canlanmanın bir başka göstergesi olmuştur.
Bütün Avrupa ülkelerinin biraraya gelerek bu kararı vermesi ülkemdeki zenginliği, çeşitliliği tanıma açısından çok önemlidir.
Bu vesileyle, hepinizi 2010 yılında İstanbul'a davet etmek isterim.
Değerli Katılımcılar,
Günümüzün evrensel kültürü, insanlığın ortak zenginliğini oluşturmaktadır.
Dünyanın giderek küçüldüğü, milletlerin birbirine daha da yakınlaştığı günümüzde, çok kültürlülük en büyük kazanımımızdır.
Farklı kültürlere saygı ve hoşgörü, bu imkândan gereğince yararlanmanın anahtarı, öz kültürümüze katkıda bulunmanın en geçerli yöntemidir.
Bu noktada, Türk kültürünün tarihsel evrimine de bu fırsattan istifade değinmek istiyorum.
Ülkem, Antik Çağ'ın şehir devletlerinden Hitit, Bizans ve Roma, Selçuklu ve Osmanlı'ya kadar tarihî uygarlıkların mirası olan kültür hazinelerini bünyesinde barındırmaktadır.
Türk kültürü, Çin'den İspanya'ya birçok kültürle ilişki halinde çeşitliliğe, çoğulculuğa, diyaloğa, etkileşime ve hoşgörüye açık olagelmiştir.
Büyük yazarlarımızdan Yaşar Kemal bu olguyu şöyle tanımlamıştır:
"Anadolu bir köprüdür, ister istemez uygarlıklar oradan gelip geçmişlerdir. Biz, böyle zengin bir toprakta kültürlerin tortusu üstünde oturuyoruz."
Değerli Misafirler,
UNESCO'nun geçen yıl 800'üncü doğum yıldönümünü bütün dünyada düzenlenen etkinliklerle kutladığı Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin yanında, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Nasrettin Hoca gibi birçok isim Türk kültürünü hoşgörü temeline oturtmuştur.
Sözünü ettiğim bu büyük şahsiyetlerin evrensel sevgi anlayışlarından esinlenen felsefelerinin bütün dünyada günümüzün en çok başvurulan referanslarını oluşturması, bu açıdan anlamlıdır.
Bu geleneğimizi, çağdaş edebiyatımızda da Nazım Hikmet ve Necip Fazıl gibi büyük isimler sürdürmüştür.
Sayın Katılımcılar,
Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünü yaptığı çağdaş Türkiye Cumhuriyeti, zamanın imbiğinden süzülüp gelen bütün bu zengin kültürler tortusunu çağdaşlıkla harmanlamayı başarmıştır.
Demokrasi, insan hakları ve temel özgürlükler konusunda giderek artan duyarlılığımızla, kültür hayatımızı hoşgörü temelinde yoğurarak bugünkü içeriğine kavuşturmuş bulunmaktayız.
Kültürümüzü dış dünyaya tüm enginliğiyle açmak ve evrensel boyuta taşımak, son dönemlerde yürüttüğümüz kültür politikalarının esaslarından birini oluşturmaktadır.
Kültürlerarası diyalog çalışmalarının önem ve hız kazanmasının ötesinde bir gereksinime dönüştüğü günümüzde, Türkiye'nin farklı inanç ve kültürlerin barış içinde birarada yaşayabildiğini göstermek açısından somut bir örnek oluşturmasından gurur duyuyorum.
Değerli Misafirler,
Türk kültürünün en değerli araçlarından biri de Türkçe'dir. Türkçe, Uzak Doğu'dan Batı Avrupa'ya kadar büyük bir coğrafya üzerinde asırlar boyunca çeşitli iklimlerde yoğurularak şekillenmiştir.
Türkçe, insanlık tarihinin erken dönemlerinden beri taştan başlayarak kağıda kadar bütün materyallere yazılmış, pek çok alfabe ile kaleme alınmıştır.
Sanat ve kitaba verilen önem, Türkiye'nin çağdaşlaşma sürecinde de devam etmektedir.
Bu çabalar sonuç vermeye başlamıştır. Türkiye'de uluslararası alanda rekabet edebilecek yayınevlerinin sayısı artmıştır.
Orta ölçekli yayınevleri bu süreçte yeni pazarlara açılarak rekabet gücü kazanmıştır.
Karşılıklı tercümelerle Türk okuru dünya edebiyatındaki gelişmeleri eşzamanlı izleme imkânına kavuşmuştur.
Türk edebiyatçılarının eserleri tüm dünyadaki edebiyatseverlere daha büyük kolaylıkla ulaşmaya başlamıştır.
Böylece, ülkemizdeki edebi üretim artmış, basılan kitap sayısı büyük artış kaydetmiştir.
Bu arada, halkımızın geleneksel olarak Türkçe'nin yanı sıra kullanmakta olduğu diğer dillerde de zengin bir yayın hayatı bulunduğuna dikkat çekmek isterim. Birçok dilde her türlü kitap, gazete, dergi, sözlük ve müzik ürünleri yayınlanmakta, bazı radyo-TV yayınları yapılmaktadır.
Değerli Katılımcılar,
Yurtdışında yeterli sayıda Türk Kültür Merkezi'nin bulunmamasının oluşturduğu eksikliğin bilincindeyiz.
Bu boşluğu gidermek ve mevcut kültür merkezlerini eşgüdümlü hale getirmek üzere, önümüzdeki dönemde dünyanın birçok şehrinde "Yunus Emre Kültür Enstitüleri" açmayı kararlaştırdık.
Bu enstitülerin ivedilikle faaliyete geçerek, Türkiye'nin diğer ülkelerle kültürel ve bilimsel alışverişini güçlendirmeye başlamasını sağlamaya yönelik çalışmalarımızı büyük heyecanla sürdürüyoruz.
Bununla ilgili bir kanun TBMM'den geçti ve bunun organizasyonunu Kültür Bakanlığı bitirmek üzere.
Değerli Katılımcılar,
Sözlerime son vermeden önce, Türk-Alman ilişkilerine de değinmek isterim.
Değerli dostum Steinmeier konuşmasında çok güzel şeyler söyledi, kendisine teşekkür ederim. Özellikle Türkiye'de bir Alman üniversitesinin açılmasını, bir değil birkaç Alman üniversitesinin açılmasını yürekten destekliyorum. Bunu Dışişleri Bakanı olduğum dönemde de destekledim. Sayın Başbakan ve hükümet de çok arzu ediyor. Bunun Türk-Alman ilişkilerinde çok önemli bir yeri olacağına inanıyorum. Burada üç milyona yakın Türk kökenli insanın yaşadığını ve bunların bir kısmının Alman vatandaşı olduğunu düşündüğümüzde, Türkiye'de bu tip üniversitelerin olmamasını büyük bir eksiklik olarak görüyorum. Bir an önce bunun gerçekleşmesini istiyorum.
Frankfurt Kitap Fuarı'na katılımımızı, büyük değer ve önem verdiğimiz, çok boyutlu geleneksel Türk-Alman dostluk ilişkileri açısından da mühim bir aşama olarak değerlendiğimi ifade etmek isterim. Kitapların ve sanatın, halklarımızın birbirini daha iyi tanıyarak daha da yakınlaşmasında üstlendiği seçkin işlevi çok önemli buluyorum.
Her iki ülkenin de bu ilişkilerin daha da gelişmesine verdiği önemin bilincindeyim. Bu tarihi dostluk geleneğinin kültürel boyutu da son derece önemlidir.
Bunun da ötesinde, her yıl çok sayıda Alman vatandaşını ülkemizde ağırlıyoruz. Çok sayıda Alman vatandaşının yaşamlarını Türkiye'de sürdürmeyi seçmiş olmalarını da büyük bir kazanım olarak değerlendiriyoruz.
Diğer taraftan, çok sayıda vatandaşımızın Almanya'yı ikinci vatanları olarak seçmiş olmaları da ortak zenginliğimizdir.
Edebiyat alanına geri dönmek gerekirse, Almanya'da doğan Türk yazarlarının ve sanatçılarının Almanca veya Türkçe kaleme aldıkları eserler, Türkiye ve Almanya'nın ortak renklerini oluşturmanın ötesinde kültürlerarası diyalog konusunda evrensel mesajlardır.
Sadece yazarlar değil, şarkıcılar, artistler, sinema yapımcıları. Sanatın her dalında çok yetenekli Türklerin kendilerini ispatlamaları inanıyorum ki, hem Türkleri hem Almanları gururlandırmaktadır.
Bu bağlamda, ünlü Alman düşünürü ve yazarı Goethe'nin daha 1827'de evrensel edebiyatın zamanının geldiğine büyük bir isabetle işaret ederek, herkesi bu süreci hızlandırmaya çağırmış olduğunu hatırlatmak isterim.
Bu anlayışı edebiyattan tüm kültürel etkinliklere taşıyabilirsek, çocuklarımıza çok daha renkli ve barışçı bir dünya hazırlayacağımızdan eminim.
Birazdan birlikte gezeceğimiz Türk Pavyonu'nun uzun soluklu hazırlık sürecine değerli katkılarda bulunan başta Kültür ve Turizm Bakanımız Sayın Ertuğrul Günay, selefi Sayın Atilla Koç olmak üzere tüm yetkililere de takdirlerimi ifade etmek isterim.
Türkiye'nin edebiyat ve yayıncılık alanındaki köklü birikiminin korunmasına ve sürekli aşama sağlamasına katkıda bulunan başta gurur kaynağımız yazarlarımız, çevirmenlerimiz ve fedakar yayıncılarımız olmak üzere, tüm vatandaşlarıma da saygılarımı sunarım.
Fuarın gerçekleşmesine katkıda bulunan tüm ilgililere bu düşüncelerle teşekkür etmek isterim.
60. Frankfurt Kitap Fuarı'nın çok başarılı geçmesi temennisiyle, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum."
Yazdır Paylaş Yukarı