Ekselansları,
Değerli Temsilciler,
Baylar ve Bayanlar,
"Avrupa İşleri Enstitüsü" ile İzmir Ticaret Odası'nın başarılı işbirliğiyle düzenlenen 9. Kuzey Güney Avrupa Ekonomik Forumu vesilesiyle sizleri İzmir'de görmekten büyük bir memnuniyet duymaktayım.
Türkiye'ye hoşgeldiniz.
Sayın Şarık Tara'nın öncülüğü ve önemli katkılarıyla başlayan bu Forum'un bu yıl dokuzuncusu için biraraya gelmiş bulunuyoruz.
Forumun, hedefine uygun doğrultuda Kuzey ve Güney Avrupa ülkeleri arasında işlevsel bir köprü olma özelliğini koruduğunu görmekten memnuniyet duyuyorum.
Forum, diğer taraftan, hükümetler ve iş çevreleri arasındaki iletişimi güçlendirme, daha sağlam bir Avrupa birlikteliği oluşturma, Avrupalı liderlerin birbirleriyle yakınlaşmaları ve Avrupa ülkeleri arasında mevcut sorunların, olası gerilimlerin azaltılması yolunda da önemli bir rol oynamaktadır.
Bugün değerli dostlarım Sayın Hırvatistan ve Karadağ Cumhurbaşkanları ve Sayın Bosna-Hersek Cumhurbaşkanlığı Konseyi Başkanıyla ve diğer seçkin Avrupalı devlet adamı dostlarımızla birlikte olmaktan özel bir mutluluk duyuyorum.
Forum'un yarattığı işbirliği atmosferi, kuşkusuz Avrupa'da bölgeler arasında siyasi ve ekonomik bağların güçlenmesine katkıda bulunmaktadır.
Bu anlayışın önümüzdeki dönemde daha da önem kazanacağı muhakkaktır.
Kuzey Güney Avrupa Ekonomik Forumu'nun, bu kez, yeni bir küresel mali krizin yaşanmakta olduğu kritik bir dönemde İzmir'de düzenlenmesi anlamlı olmuştur.
Zira, İzmir 1923 yılında Türkiye'nin ilk ve tarihi İktisat Kongresi'ne de evsahipliği yapmış ve bu vesileyle ülkemizin makroekonomik vizyonuna büyük katkıda bulunmuştur.
Bugün de Avrupa'nın öndegelen bir liman şehri olan İzmir, Akdeniz-Avrupa kültürünün ve değerlerinin de canlı bir kanıtıdır.
Sayın Konuklar,
Bildiğiniz gibi, dünyanın içinden geçmekte olduğu küresel krizin sanayi üretiminden dış ticarete, fakirlikle mücadeleden istihdama kadar birçok alanda olumsuz etkileri olacağı tahmin edilmektedir.
Dış kaynaklara bağımlı ekonomilerde krizin etkisinin daha yoğun hissedileceği anlaşılmaktadır.
Bununla birlikte, çeşitli örneklerden de biliyoruz ki, ekonomik ve mali yapısı sağlam, rekabet gücü yüksek ve pazar ve kaynak çeşitlemesini başarabilmiş ülkelerin bu tür krizleri zorlanmadan atlamaları mümkün olabilmektedir.
Son mali krizin beşiği olan gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere, uluslararası toplumda dünya ekonomisini düzenleyen kuralların gözden geçirilmesi yönünde bir ihtiyacın teslim edilmesi olumlu bir gelişmedir.
Böyle bir gözden geçirme süreci, bazı kuralların değişmesi, yeni kurallar konulması sonucunu verecektir.
Bu tür bir gelişmenin arifesinde, geniş Avrupa coğrafyasında işbirliğinin güçlenmesi daha da ehemmiyet kazanmaktadır.
Bilindiği üzere, küresel düzeyde görüldüğü oranda olmasa da Avrupa'da da, özellikle bölgesel bağlamda eşitsizliklerin mevcut olduğu bir gerçektir.
Çabalarımızın ve kaynaklarımızın bu eşitsizliğin giderilmesi için seferber edilmesi Avrupa'nın geleceği bakımından yaşamsal önem taşımaktadır.
Bu bakış açısından değerlendirildiğinde, Kuzey Güney Avrupa Ekonomik Forumu ve benzeri platformların Avrupa'daki tüm ülkeler arasında işbirliği, ortak hedef belirleme ve karşılaşılan sorunlarla beraber mücadele etme anlayışının yerleşmesine büyük katkı sağlayacağı ortadadır.
Bu düşüncelerle, İzmir Forumu'nun, yaşanan küresel ekonomik sarsıntıların bir bütün olarak Avrupa'ya ve tek tek ülkelere etkilerinin asgariye indirilmesine ve hatta bu tür krizlerin fırsata çevrilmesi yönündeki fikir egzersizlerine katkıda bulunmasını temenni ediyorum.
Değerli Konuklar,
Bu yılki Forum, "Türkiye: Avrupa için Güçlü Bir Ortak" teması altında gerçekleştiriliyor.
Bu başlık, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne katılım sürecinin temelinde yatan Avrupa'ya yönelik vizyonunu da oldukça özlü ve çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor.
Dolayısıyla burada, Türkiye'nin Avrupa Birliği katılım sürecindeki son gelişmeleri de özetle dikkatinize getirmek istiyorum.
Bugün memnuniyetle söyleyebilirim ki, Türkiye, tedricen yaptığı ve özellikle son yıllarda hızlanan ekonomik ve siyasi reformlar sayesinde, birçok alanda Avrupa Birliği kriterlerine büyük ölçüde uyan bir ülke hâline gelmiştir.
Bunu söylerken, hâlâ yapmamız gereken çok şey olduğunu da göz ardı etmiyorum.
Katılım sürecimizde bugüne dek 8 fasıl müzakerelere açılmıştır. Bunlardan birini geçici olarak kapatmış bulunmaktayız.
Geçtiğimiz Haziran ayında ilk kez açılış kriteri olan iki fasıl müzakerelere açıldı.
Bu, ülkemizin katılım müzakereleri bağlamında üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmekte olduğunun bir göstergesidir.
Esasen bu yöndeki çalışmalarımız aralıksız sürmektedir.
Bu çerçevede, AB'nin Katılım Ortaklığı Belgesine cevaben hazırlanan AB müktesebatının üstlenilmesine ilişkin Türkiye Ulusal Program hazırlıkları son aşamaya gelmiştir.
Her vesileyle vurguladığımız üzere, Türkiye'nin hedefi AB'ne diğer üyelerle eşit koşullarda tam üyeliktir ve bu hedefe yönelik gayretlerimiz aralıksız sürdürülecektir.
Değerli Konuklar,
Bu yılki Forumun temasını oluşturan, "Türkiye: Avrupa için Güçlü Bir Ortak" ifadesinin, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne tam üyelik sürecindeki temel anlayışını yansıttığını ifade etmiştim.
Türkiye'nin Avrupa için neden şimdiden güçlü bir ortak olduğunu, güncel bazı ekonomik veriler de açıkça ortaya koymaktadır.
Her şeyden önce, Türkiye, Avrupa'nın en önde gelen ticaret ortaklarından biri olup, toplam dış ticaretinin ortalama yarısını Avrupa ülkeleriyle gerçekleştirmektedir.
2007 yılı verileri itibarıyla Avrupa ülkelerinin Türkiye'nin ihracatı içindeki payı yüzde 57, ithalatı içindeki payı ise yüzde 40 olmuştur.
Türk ekonomisi 2002-2007 döneminde reel olarak yıllık ortalama yüzde 7 civarında büyüyerek 659 milyar dolarlık bir milli gelire ulaşmıştır.
Satınalma gücü paritesine göre bu miktar 1 trilyon dolara tekabül etmektedir.
Bu milli gelir düzeyi ile Türkiye dünyanın 17'nci, Avrupa'nın ise 6'ncı büyük ekonomisi haline gelmiştir.
Bu dönemde Türkiye ekonomisinde dikkat çekici verimlilik artışları gerçekleşmiştir.
Türkiye'nin ekonomik alanda izlediği istikrarlı politikalar ve sergilediği başarılı performans bu tablonun sağlanmasında en önemli rolü oynamıştır.
Değerli Konuklar,
Bölgesinin sorunlarını bilen ve bu sorunların çözümüne katkıda bulunacak birikim ve tecrübeye sahip olan Türkiye, sadece Avrupa ve yakın çevresinde değil, Avrupa'nın hayati çıkarlarının bulunduğu başka bölgelerde de aktif bir dış politika izlemektedir.
Türkiye bugün çeşitli bölgesel ihtilafların halli yönünde, özellikle de uzlaştırma ve yeniden yapılandırma faaliyetleri bağlamında, etkin rol oynamaktadır.
Türk Silahlı Kuvvetleri ve emniyet teşkilatımıza bağlı unsurlar bu çerçevede Bosna-Hersek'ten Afganistan'a, Kongo'dan Lübnan'a vazife yapmaktadırlar. Dünya barışını korumakta insanlığa yardımcı olmaktadır.
Gürcistan'daki krizi müteakiben bu sorunlu bölgedeki ilgili tüm tarafları bir araya getirmek amacıyla Kafkas İstikrar ve İşbirliği Platformu'nun kurulmasını önerdik.
Amacımız, bölgenin sorunlarına bölge ülkeleri tarafından sahip çıkılmasını ve yine bölge içinde çözümler üretilmesini temin etmektir.
Bu itibarla, sadece çevremizdeki ihtilafları değil, kendi sorunlarımızı da çözmeye gayret sarfediyoruz.
Yaklaşık iki ay önce bu maksatla bir milli maç vesilesiyle Ermenistan'ı ziyaret ettim.
Tüm bunlara ilaveten, Ortadoğu'da güven arttırıcı ve ihtilafları önleyici mekanizmalar içeren bir bölgesel güvenlik ve işbirliği platformu fikri üzerinde de çalışıyoruz.
Yine aynı anlayışla, Kıbrıs sorununa kalıcı, adil ve kapsamlı bir çözümün bulunmasına yönelik kararlığımız devam etmektedir.
Bu sorunun çözümü, Güney Doğu Avrupa ve Doğu Akdeniz'de barış, güvenlik ve refahın güçlendirilmesine katkıda bulunacaktır.
Büyüyen ekonomimiz, Türkiye'nin güvenilir enerji kaynaklarına ve kaynak çeşitlendirmesine olan ihtiyacını arttırmaktadır.
Avrupa'nın da bu konuda kendi endişe ve menfaatleri olduğunun bilincindeyiz.
Türkiye, Orta Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu gibi zengin enerji kaynaklarıyla çevrili bir ülke olarak, hem kendisi, hem Avrupa için enerjiyi güvenli biçimde ulaşılabilir kılmak amacıyla önemli mesafe katetmiştir.
Sayın Konuklar,
Bu vesileyle Avrupa'nın ayrılmaz bir parçası olan Balkanlar'daki gelişmelere de kısaca değinmek istiyorum.
Geçmişte iç karışıklıklar, etnik huzursuzluklar ve büyük çaplı bir iç savaşla anılan bir bölge olan Balkanlar'da barış, istikrar ve işbirliğinin önemi geçmişe oranla daha iyi anlaşılmış görünmektedir.
Buna karşılık, bazı bölge ülkelerinin siyasi yapılarındaki kırılganlık hepimiz için hala endişe kaynağı olmaya da devam etmektedir.
Balkanlar'ın AB ve NATO üyeliği perspektiflerinin bölgede reformların devamı bakımından en önemli teşvik unsuru olduğuna inanıyoruz.
Türkiye, ayrıca Balkan ülkeleri arasındaki ikili ve çoktaraflı işbirliğinin oynadığı hayati role özel önem atfetmekte ve Balkanlar'da istikrar ile kalıcı barışın tesisini dış politika önceliklerinden biri olarak benimsemektedir.
Bu anlayışla Türkiye, Balkanlar'da faaliyet gösteren bölgesel girişimlerde aktif şekilde yeralmakta ve Güneydoğu Avrupa Ülkeleri İşbirliği Süreci (GDAÜ) ile yeni kurulan Bölgesel İşbirliği Konseyi (BİK) gibi bölgesel girişimleri desteklemektedir.
Bu çerçevede Türkiye, 2009 Mayıs ayından itibaren GDAÜ Dönem Başkanlığını üstlenecektir.
Mevcut sorunlara geçersek, Kosova'nın kalkınmasına gerekli desteğin sağlanması genel olarak bölge istikrarına da katkı anlamına gelecektir.
Türkiye bu amaçla Kosova bağışçılar toplantısında 30 milyon avroluk bir katkıda bulunmayı taahhüt etmiş bulunmaktadır.
Bölgede istikrarın güçlendirilmesi için Sırbistan'ın konumu da hayati önem taşımaktadır.
Sırbistan, Kosova'dan dolayı dış dünyadan soyutlanmamalıdır.
Uluslararası toplum, Sırbistan'ı NATO ve AB'ye katılma sürecini sürdürmesi için cesaretlendirmelidir.
Bu açıdan tüm bölge ülkelerinde olduğu gibi Sırbistan'ın da Avrupa yöneliminin devam etmesini temenni etmekteyiz.
Buna paralel olarak, Bosna-Hersek'in istikrarlı, etkin, demokratik bir devlet haline gelmesini ve Avrupa ve Avrupa-Atlantik kurumlarıyla bütünleşmesini de destekliyoruz.
Bu çerçevede, Bosna-Hersek'in AB'yle İstikrar ve Ortaklık Anlaşması imzalamasından, ayrıca NATO'yla Yoğunlaştırılmış Diyalog'a başlamasından memnuniyet duyduk.
Saygıdeğer Misafirler,
Önümüzdeki dönem geçmişe göre krizlerin etkilerinin küresel ölçekte daha güçlü biçimde hissedildiği ve büyük fırsatlar sunmanın yanısıra, ciddi yeni sınamaları da beraberinde getiren bir dönem olmaya namzettir.
Rekabetin yoğunlaştığı, belirsizliklerin arttığı bu yeni dönemde bireyler, kurumlar ve uluslar, bir yandan ortaya çıkan fırsatlardan azami ölçüde yararlanmaya, aynı zamanda risklere karşı korunmaya çalışmak durumundadır.
Böyle bir ortamda, ortak sorunlar karşısında Avrupa çapında güçbirliğine gitmenin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır.
Geldiğimiz bu noktada, ortak sorumluluğumuz gereği, acil sorunların çözümü yönünde Avrupa'daki tüm Hükümetler ile ekonomik ve siyasi kuruluşları samimi işbirliğinde bulunmaya ve kolektif çaba göstermeye davet ediyorum.
Tabiatıyla, iş dünyasının ve şirketlerin bu çabalara katkıda bulunmaları her bakımdan akılcı ve beklenen bir tutum olacaktır.
İşte bu Forumun, bu anlayışın tesisi yönünde önemli bir adım teşkil ettiğine inanıyor ve gerçekleştirilmesine katkıda bulunan, başta İzmir Ticaret Odası, "Avrupa İşleri Enstitüsü" ve Sayın Şarık Tara olmak üzere, herkesi kutluyorum.
Dünya ekonomisinin önemli bir safhadan geçmekte bulunduğu bir dönemde bizleri biraraya getiren bu Forumun verimli ve başarılı geçmesini diliyorum.
Teşekkür ederim.