Sayın Cumhurbaşkanımızın İsviçre Konfederasyonu Başkanı Sayın Pascal Couchepin onuruna verdikleri akşam yemeğinde yaptıkları konuşma aşağıda sunulmaktadır:
"Sayın Başkan,
Zat-ı Devletlerini ve beraberinizdeki değerli heyet üyelerini Türkiye'de ağırlamaktan büyük memnuniyet duyuyorum.
Ülkelerimiz arasında ilk kez Devlet Başkanı düzeyinde bir ziyaret gerçekleştiriliyor olması, bugünkü buluşmamızı daha anlamlı ve önemli kılmaktadır.
Ziyaretinizin, tarihi ve köklü ilişkilerimizin ve işbirliğimizin güçlendirilmesine hız kazandıracak bir dönüm noktası olacağına inanıyorum.
Sayın Başkan,
Değerli Misafirler,
Bu yıl İsviçre'nin Türkiye'deki diplomatik mevcudiyetinin 80. yıldönümünü kutluyoruz. Ziyaretinizin bu bakımdan da önemi büyüktür.
İsviçre'nin Cumhuriyet tarihimizde ayrı bir yeri olduğunu şüphesiz biliyorsunuz.
İsviçre kentleri tarihimizin fevkalade önemli dönemlerine tanıklık etmişlerdir.
Çağdaş Türkiye Cumhuriyeti'nin ve milletimizin varlığını, egemenliğini ve birliğini uluslararası düzeyde kayıt altına alan Lozan Antlaşması İsviçre'nin evsahipliğinde imzalanmıştır.
Dünyadaki stratejik önemi tartışmasız Türk Boğazlarından geçiş rejimini düzenleyen anlaşma da Leman Gölü kıyısındaki Montreux (Montrö) kentinde akdedilmiştir. Montreux Sözleşmesi, imzalandığı tarihten bu yana ayakta kalabilen nadir çok taraflı anlaşmalardan biridir.
Yakın geçmişe baktığımızda, Kıbrıs'ta kapsamlı, adil ve kalıcı bir çözüm için müzakere edilen Birleşmiş Milletler planına dair nihai görüşmelere yine İsviçre'nin, Bürgenstock'ta, evsahipliği yaptığını görüyoruz.
Birleşmiş Milletler'in çözüm planı Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nde gerçekleştirilen halkoylamasında da kabul edilmiş olsaydı; Kıbrıslı Rumlar da, Kıbrıslı Türkler gibi Ada'da kalıcı çözüme cesaretle "evet" diyebilselerdi, kuşkusuz Bürgenstock görüşmeleri Avrupa tarihinde daha farklı bir öneme sahip olacaktı.
Saygıdeğer Konuklar,
İlişkilerimizin ortak çıkarlarımızın yanısıra paylaştığımız demokrasi, insan hakları, dünya barışı gibi ortak değer ve ilkeler temelinde güçlendirilmesi kararlılığına sahibiz.
Aslında ilişkilerimizin dayandığı ortak değer ve ilkelerin ifadesini, Atatürk'ün bundan 80 yıl önce, 11 Kasım 1928 tarihinde, İsviçre'nin ilk diplomatik temsilcisini kabul ederken yaptığı konuşmada da bulmak mümkündür.
Atatürk bu konuşmasında şöyle diyor:
"Türk milleti de İsviçreliler gibi istiklal ve hakimiyetini temin için giriştiği çetin ve sürekli mücadelelerin ardından, toplumsal hayatının demokratik esaslar dahilinde tanzimini gaye edinmiştir. Türkiye bugün yüksek bir medeniyete sahip ve sulhperver İsviçrelilerinkilerle mümasil kurum ve kanunlara sahiptir."
Bugün de, Türkiye olarak bu ortak değer ve ilkelerimizden hareketle, bölgemizde ve dünyada barış, istikrar ve huzur için çalışan bir güç olmak; demokrasi, insan hakları, saydamlık, kadın-erkek eşitliği gibi ortak değerlerimizi güçlendirmek için tüm imkanlarımızı seferber ediyoruz.
Terörizm ve şiddet, kitle imha silahlarının yayılması, ırkçılık, hoşgörüsüzlük, yabancı düşmanlığı ile her türlü etnik-dini ayrımcılık ve aşırıcılıkla mücadele alanlarında da titizlikle gayretlerimizi sürdürüyoruz.
Önemli uluslararası ve bölgesel konulara yönelik tutum ve yaklaşımlarımızdaki işte bu tarihi yakınlık, uluslararası sahnede Türkiye ile İsviçre arasında verimli bir işbirliği yürütülmesine olanak sağlamaktadır.
Sayın Başkan,
Ziyaretiniz sırasında yapacağımız görüşmelerin ve Türkiye'de edineceğiniz izlenimlerin mevcut olumlu atmosfer çerçevesinde işbirliğimizi güçlendireceğine eminim.
İsviçre ile sahip olduğumuz köklü ve tarihi ilişkilerin ve işbirliğimizin geleceğe dönük bir anlayışla her alanda daha da ileri götürülmesine ve çeşitlendirilmesine önem atfediyoruz.
Siyasi konularda olduğu gibi, ekonomik ve ticari ilişkilerimizin geliştirilmesi için de gerekli altyapıya sahibiz.
İsviçre'de yaşayan ve sayısı, çifte vatandaşlarımız dahil, 110 bini aşan Türk toplumu, ülkelerimiz arasındaki işbirliğinin çeşitlendirilmesi için önemli bir potansiyel; toplumsal ve kültürel anlamda da bir dostluk köprüsü teşkil etmektedir.
Bu önemli potansiyeli değerlendirerek, eğitim ve kültür alanında ülkelerimiz arasında yeni işbirliği olanakları yaratabiliriz.
Bunun bir örneği de, önümüzdeki yıl Uluslararası Cenevre Kitap Fuarı'na Türkiye'nin onur konuğu olarak katılmasının kararlaştırılmış ve bu konudaki çalışmalara başlanmış olmasıdır.
Tüm bu gelişmeler, Türk ve İsviçre halkları arasındaki karşılıklı anlayışın geliştirilmesine yönelik olarak atılan çok önemli adımlardır.
Sayın Başkan,
Ülkemize İsviçre'den Devlet Başkanı düzeyinde gerçekleştirilen bu ilk ziyaretten duyduğum büyük memnuniyeti tekrarlıyor; ziyaretinizin en iyi şekilde geçmesini temenni ediyorum.
Ziyaretinizin Türkiye'nin İsviçre'de, İsviçre'nin Türkiye'de daha iyi tanınmasına ve anlaşılmasına önemli katkılarda bulunacağına; ilişkilerimizin her alanda gelişmesine ivme kazandıracağına inanıyorum.
Bu duygu ve düşüncelerle, bir kez daha Türkiye'ye hoşgeldiniz diyor; kadehimi sağlık ve mutluluğunuza, dost İsviçre halkının esenliğine, Türkiye-İsviçre ilişkilerinin geleceğine kaldırıyorum."