Değerli Misafirler,
"Türkiye Sanayisine Sektörel Bakış: Mobilya Sanayii" Konferansı'na katılmaktan duyduğum büyük mutluluğu ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum.
TÜSİAD'ın İstanbul ve Ankara'nın dışına çıkıp, Türkiye'de büyük üretim potansiyeli, ticaret potansiyeli olan şehirlerde toplantılar yapması, ortak faaliyetlere girmesi, eminim ki Türk ekonomisine ayrı bir ivme kazandıracaktır. Bunu da büyük bir takdirle karşıladığımı burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Bakan'ın konuşmasını doğrusu dikkatlice dinledim, gerçekten çok güzel şeylere değindi. Türkiye'de üretimin sadece artması değil, üretimin kalitesinin, niteliğinin de değişmesi gerektiğinin altını çizdi. Bu konuda özellikle dikkatimi çeken şey ise şu oldu: Bir tasarım merkezi kurulduğundan, bununla ilgili yeni atılımlar başlatıldığından bahsettiniz. Şunu ifade etmek istiyorum: İstihdam, -özellikle belki mobilya sektörü için bu geçerli de olabilir- sıradan istihdam değil, bir de entelektüel bir emek, istihdam var ki Türkiye'nin çok ihmal ettiği konulardan birisiydi bu. Ümit ediyorum ki bu konularda da Türkiye önemli gelişmelere sahne olur.
Değerli Misafirler,
Tabii ki Türk ekonomisi giderek güçleniyor. Türk ekonomisi güçlenirken bütün sektörler de; sanayi de, ticaret de, hizmet sektörü de, turizm sektörü de; bütün sektörler de giderek güçleniyor. Ama ekonominin sanayi sektöründe daha güçlü hale gelmesine ayrı bir önem atfediyorum. Çünkü Türkiye gibi büyük bir ülkenin, nüfusu 72 milyona ulaşan bir ülkenin, coğrafi büyüklüğü ve konumu itibariyle dikkati çeken bir ülkenin, sadece hizmet sektöründe, turizm sektöründe veya diğer sektörlerde gelişip, sadece bir ticaret ülkesi olmaması gerekir. Böyle bir ülkenin muhakkak köklü bir üretim yapısı ve üretim merkezi haline de gelmesi gerekir. Eğer köklü bir üretim, sağlam bir üretim yapısı söz konusu olmazsa, o zaman sadece ithal eden, ithal ettiğini belki satan ve export yapan ve yine refaha ulaşabilen bir ülke olabilir ama, bu ülkenin daima sıkıntılı anlara da hazır olması gerekir. O bakımdan Türkiye gibi büyük ülkelerin, Türkiye gibi nüfusu, coğrafi konumu ve siyasi değeri büyük olan ülkelerin çok sağlam üretim potansiyellerinin olması gerekir. Şüphesiz ki üretimin sadece ağır sanayi veyahut da klasik sanayi kollarında değil, çağın yine anlayışına uygun bir şekilde, bilime dayalı bir şekilde gelişmesi gerekir.
Maalesef biz tarihimize şöyle baktığımızda, bazı büyük sanayi atılımlarını, ekonomik atılımları anında yakalayamayan bir ülke durumunda kaldık. Özellikle sanayi inkılâbı gerçekleştiğinde, onu çok gerilerden takip ettik. Daha sonra bilgisayar teknolojisi başladığında mikro konularla ilgili yine biraz geriden takip etmeye başladık. Ama sevinerek görüyorum ki bu bilinç Türkiye'de yerleşmiş vaziyette ve bugünün, çağın bilim kollarında Türkiye daha çok faaliyet göstermekte ve bunları sanayie dönüştürebilme için de yine büyük gayret sarf etmektedir. O bakımdan Sayın Bakan'ın konuşmasına biraz önce dikkat çektim. Türkiye bilgiyi üreten ve üretilen bu bilgiyi sanayie ve ekonomiye çevirebilen bir ülke, sağlam bir ülke haline geliyor bugün. Yoksa sadece transfer etmek, mal transfer eder gibi bilgi transfer etmek, teknoloji transfer etmek, fabrika transfer etmek; bunlar sizi çok güçlü hale getirmiyor. Bu konularda Türkiye'de önemli gelişmelerin olduğunu, en azından güçlü bir bilinç, bir şuurlanmanın olduğunun farkındayım. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyorum.
Genellikle bizler makroekonomiden bahsederiz ekonomiden konuşurken, makroekonomik göstergelere dikkat çekeriz ve makroekonomik analizler yaparız. Ama makroekonominin sağlam olması için onun altı olan tabii ki sektörlerin de çok sağlam bir şekilde çalışması gerekir. Küçük çarklar, uygun ve güçlü bir şekilde çalışacak ki, en büyük çarkı iyi çevirebilsin. O açıdan bu toplantıların makroekonomik, sektörel bazda olmasını da çok gerçekten değerli ve faydalı buluyorum. Çünkü sektörlerde bazı ince ayarların yapılması gerektiği kanaatindeyim. Bazen makroekonomik göstergeler çok iyi giderken aldatıcı da olabilir. Onların dengesini bozmadan, esas istikametini bozmadan, sektörlerde de yeri geliyorsa ince ayarların yapılması ve onların da çok yakın bir şekilde gözlenmesi, gözlemlenmesi, takip edilmesi gerekmektedir ki, sizler de biraz önce bahsettiniz.
İşte artan stokları nasıl eritir diye vergilerde sunulan avantajlarla, durmakta olan ekonominin nasıl canlandırıldığı açıkça görülüyor. O açıdan çok sıkı bir takip yapılması, rehavete hiç fırsat vermeden, her şeyin çok kırılgan olduğu bir dönemde kemerlerimizi daha sıkı bir şekilde bağlayarak arabamızı sürmemiz gerektiğine inanıyorum. Özellikle bu ekonomik krizden çıkarken bu dikkatlere çok ihtiyaç var. Çünkü bazı iyi haberler, rehavete de sevk edebilir. Unutmayalım ki hâlâ finansal krize sebep olan ülkeler rahata kavuşmamış vaziyettedir. Özellikle Avrupa'da hâlâ sıkıntılar vardır. Önümüzdeki yıl da bu sıkıntıların devam edeceği görülmektedir. Dünya ekonomisine entegre olmuş olan bir Türkiye, tabii ki dünyadaki gelişmelerden de hemen etkilenebilmektedir. İhracatımızdaki azalmanın nedeni, Türkiye'nin beceriksizliğinden değil, tam tersine müşterilerimizin alım gücünün inmesi ve onların beceriksizliğinden kaynaklanmış bir şeydir. Onlar artık satın alamaz hale geldiği için biz satamadık. Dolayısıyla dünyayı çok yakın takip etmemiz gerekiyor, Türkiye'yi ona göre hazırlamamız gerekiyor.
Kayseri ile ilgili yeteri kadar övgü yapıldığı için, bir Kayserili olarak ben fazla bir şey söylemek istemiyorum. Ama şu bir gerçek ki: Bir ülkenin en önemli unsuru insan unsurudur; girişimci, nitelikli insan unsurudur. Eğer girişimci, müteşebbis ruhlu, atılgan, iş bilen insanlarınız varsa, o zaman birçok şeyleri başarabiliyorsunuz.
Gayet güzel örnek verdiniz biraz önce burada. Ne mobilyanın ne de tekstilin hammaddeleri bu şehirdedir ama, eğer işinizi iyi bilebiliyorsanız, bunu gerçekleştirebiliyorsunuz, en iyi üretimi siz yapabiliyorsunuz. Dünyada da hep böyle olmuştur. Sık sık verdiğimiz örnekler vardır. İkinci Dünya Harbi'nden sonra ülkelerin nasıl ayağa kalktığı ve nasıl tekrar en ön saflara geçtiği, dünyaya nasıl liderlik yaptıkları; bu ülkeleri biliyoruz. Bütün bunlar işte, insanların niteliğiyle ilgilidir. Onun için daima konuşmalarımda da söylerim; eğitime çok önem veririm. En iyi yatırım da eğitime yapılan yatırımdır. Eskiden geleneksel usullerle girişimcilik ve müteşebbislik ruhuyla, iş hayatı, ekonomi götürülebiliyordu ama, bundan sonra artık öyle değil. Bundan sonra artık daha iyi eğitimli, daha çok görgülü, daha çok bilgili insanların elinde ekonomi daha çok büyüyecektir, iş hayatı daha çok genişleyecektir. O açıdan hepimizin öncelik vermesi gereken konuların başında da eğitim gelmektedir.
Ben bir kez daha sizlere başarılar diliyorum; bu toplantıyı düzenleyen her iki kurumu tebrik ediyorum. Sanayi Bakanlığı'nın verdiği desteği özellikle çok takdir ediyorum. Çünkü unutmayalım ki ne kadar çok iltifat olursa, o kadar çok da marifet ortaya çıkıyor. Başarıları da hep beraber görmemiz gerekir. Kayseri'nin bu başarılarını gördüğünüz gibi herkes takip ediyor, övünüyor ve birçok şehrimize de örnek oluyor. Bundan dolayı da sizleri tekrar tebrik ediyorum. Başarılar diliyorum.