Değerli Konuklar,
Hepinize sevgilerimi, muhabbetlerimi sunuyorum. Doğrusu buraya gelirken, bunlardan hiç haberim yoktu. Biraz önce çağrılınca, yani sizlerle beraber öğrendim bu ödülü.
Bilmiyorum eşimin, Hayrünnisa Hanım'ın haberi var mıydı kendisine verilecek olan ödülden, onu da soracağım biraz sonra kendisine. Bunlar bizim için sürpriz oldu.
Tekrar teşekkür ediyorum.
Her şeyden önce bugün Eskişehir'de bulunmaktan gerçekten büyük bir mutluluk duydum. Bu mutluluğu hâlâ tadıyoruz ve hissediyoruz. Çünkü dolu dolu bir gün geçirdik sabahtan bu yana. Şimdi de EGSİAD'ın bu güzel geleneksel toplantısında bulunuyoruz. Bundan da ayrıca büyük bir memnuniyet duyuyorum ve bu toplantıyı organize edenlere, tertip edenlere, 3. Beyaz Altın Türkiye Girişimcilik Ödülleri Töreni'ni düzenleyenlere de teşekkür ediyorum. Sizi tebrik ediyorum.
Bundan birkaç ay önce Sayın Vali, Sayın Belediye Başkanı ve rektörler beni Ankara'da ziyaret ettiklerinde Eskişehir'e davet ettiler. Tabii memnuniyetle kabul ettim. Çünkü bir vesileyle bütün illerimizi ziyaret etmeyi çok arzu ediyorum ve bunu gerçekleştiriyorum. Sizler de takip ediyorsunuz.
Bunun için güzel bir vesile olsun derken, "Yunus Emre'yi Anma Toplantısı vesilesiyle Eskişehir'e gelirseniz, çok iyi olur, çok mutlu oluruz" dediler. Ben de bunu güzel bir vesile olarak gördüm ve bugün Eskişehir'e geldik.
Eskişehir'e gelirken yine güzel bir yolla geldik; hızlı, yükseltilmiş, hızlandırılmış, trenle geldik. Gerçekten gurur duyduk. Öğrendim ki, uzun yıllardan sonra ilk defa bir cumhurbaşkanı trenle seyahat ediyormuş. Hatta bizim protokolümüz, yaverimiz buna göre yeni bir düzen aldılar.
Atatürk'ün trenle seyahatlerini hep hatırlarız; pencereden sarkıp verdiği pozları ve halkı selamladıyışını. Hızlı trende tabii pencereler açılmıyordu. Onun için pencerenin içinden selamladık herkesi. Ama gerçekten gurur duydum. 250 kilometreyi geçen bir hızla Ankara'dan Eskişehir'e geldik. Emeği geçen herkesi tebrik ediyorum, hepimizin büyük bir gururu.
Türkiye uzun yıllar tren yolculuğunu ve tren yollarını unutmuştu, ihmal etmişti daha doğrusu. Hâlbuki Osmanlı İmparatorluğunun en zor dönemlerinde, bu devlet o zaman Hicaz Demiryolu'nu yapmıştı, İstanbul'u Medine'ye bağlamıştı. Şam'dan geçen demiryolu, birçok önemli merkezleri birbirine bağlamıştı ve o günkü zor şartlarda, bugün kullandığımız finans modellerini kullanarak, kısa süre içerisinde o tren yolu gerçekleşmişti. 100. yıl dönümünü bildiğim kadarıyla geçen sene veya evvelki sene yaşadık. İlk defa bugün kullandığımız tren güzergâhları belirlendi.
Daha sonra Cumhuriyet'in kurulduktan sonra yine en zor dönemlerimizde, en sıkıntılı yıllarda, gelirimizin en az olduğu, kendimizi toparlamakla meşgul olduğumuz yıllarda; o zaman da yine demiryollarına çok önem verildi ve Anadolu demir ağlarla hep örüldü. O yıllarda Atatürk döneminde yılda 150 kilometreye yakın, 140 kilometre civarında demiryolu yapıldığını bana Demiryolları Genel Müdürümüz Süleyman Bey söyledi.
Uzun yıllar demiryolları ihmal edildi ama, memnuniyetle ve iftiharla görüyoruz ki, son yıllarda tekrar hızlı bir şekilde demiryollarına önem verildi. Yine yılda 150 kilometrenin üzerinde demiryolu inşa edildiğini öğrendim. Bunların hepsiyle iftihar ediyoruz.
Tabii bugünkü demiryolu, bugünkü tren seyahati farklı. Çocukluğumuzda seyahat ettiğimiz veya gençliğimizde çoğumuzun seyahat ettiği kadar trenlerle, ekspres trenlerle, o tren sesiyle bugünkü tren sesi farklı. Tabii ki hızları da farklı. Ben ilk defa 1991 yılında milletvekiliyken Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'ndeydim. O zaman İspanya'nın Sevilla şehrinde büyük EXPO vardı. O vesileyle Madrid ile Sevilla arasında hızlı tren yapmışlardı. O zaman ilk defa hızlı trene binmiştim ve 250 kilometre hızla gidince gerçekten çok konforlu, süratli gelmişti ve hayran olmuştum. Sonra Japonya ve Çin, oralarda da bindim ama, bugün aldığımız hazzı hiçbir zaman almadım doğrusu.
Değerli Konuklar,
Bir ülkenin gelişmişliği bakımından birçok göstergeler vardır. Her şeyden önce istatistikî göstergeler. Milli geliri, fert başına düşen gelir, otomobil sayısı, telefon sayıları bütün bunlar vardır. Ama bütün bunun ötesinde şöyle bir ülkeye baktığımızda, otobanlar, havaalanları, yine alışveriş merkezleri; bütün bunlar o ülkenin gelişmişliğiyle ilgili çok iyi göstergelerdir. Ama açıkçası süratli, hızlı tren çok daha ayrıcalıklı bir gösterge bugün. Çünkü her gelişmiş ülkede yok. Gerçekten bir prestij projesi aynı zamanda. Bugün bunun Türkiye'de gerçekleşmiş olması ve Ankara-Eskişehir arasında çok etkin bir şekilde çalışıyor olması, kısa süre içinde milyonu aşan bir yolcu taşımış olması, hepimizi gururlandırmaktadır. İnanıyorum ki kısa süre içerisinde İstanbul bağlantısı da yapılınca şüphesiz ki çok farklı olacaktır.
Kimse şundan tereddüt etmesin. Türkiye'de hâlâ insanlar az seyahat ediyor. Otobüs firmalarımız, uçak firmalarımız, tren yolları, bunların daha gelişmeye çok ihtiyacı vardır. Kalkınmış, gelişmiş ülkelerdeki seyahat eden insan sayısına, nüfusun seyahat eden oranına biz daha ulaşmadık. Daha biz çok gerilerdeyiz. Türkiye'nin her şehrinde havaalanlarımız olmasına rağmen, Türkiye'deki modern terminal sayısı Avrupa'nın hiçbir ülkesinde bulunmamasına rağmen. Biliyorsunuz İstanbul'da 2, Antalya'da 2, İzmir, Dalaman, Ankara havaalanları tüm bunların sayısı 6'ya ulaşmaktadır. Bu seviyede modern havaalanı ve terminal Avrupa'nın hiçbir ülkesinde yoktur. Bütün bunlarla çok kıvanç duyuyoruz ama, hâlâ Türkiye'de seyahat eden insan sayısı azdır ve önümüzdeki yıllarda seyahat edenler daha da çoğalacaktır. Bütün bunlar, bugün tattığım çok mutlu anlar oldu. Sizinle doğrusu paylaşmak istedim.
Eskişehir, çok özellikleri olan bir ilimizdir. Eskişehir başta ulaşım kavşağıdır ama, çok geleneksel sanayi kültürü olan bir ilimizdir. Organize Sanayi Bölgesi Türkiye'nin en büyük organize sanayi bölgesidir. Aslında Organize Sanayi Bölgesi, 5-6 sanayi bölgesi birleşmiş de bir sanayi bölgesi çıkmış gibidir. Vaktiyle iyi planlanmış, dolayısıyla şehrin farklı yerlerinde yeni organize sanayi bölgelerine gerek kalmamış, büyüyor.
Ayrıca çok nitelikli sanayinin olduğu, hem kamuda uçak sanayii ile ilgili, lokomotif sanayii ile ilgili, hem özel sektörde yine uçak sanayiyle ilgili, havacılıkla ilgili, hem de tekstilde dünya markası çıkarmış bir şehrimiz. Diğer alanlarda da, biraz önce de ESO Başkanımızın özetlediği gibi çok nitelikli sanayii olan bir ilimiz.
Eskişehir aynı zamanda üniversiteler kenti. 1958 yılından beri Eskişehir'de üniversite var. Bugün ziyaret ettiğim gerek Anadolu Üniversitesi, gerek Osman Gazi Üniversitesi kendilerini ispatlamış, kendilerini çok geliştirmiş köklü kuruluşlarımızdır. Burada 50 bine yakın üniversite öğrencisinin olması, ama daha da önemlisi 4 bine yakın akademisyenin olması, Eskişehir'in olağanüstü bir zenginliği.
Tabii ki Eskişehir, şehir olarak da Türkiye'nin en modern şehirlerinden birisidir. Kartpostallarda Eskişehir'e baktığımızda, artık farklı bir Eskişehir görüyoruz, herkesin örnek aldığı. Dolayısıyla böyle bir şehirde sizlerle beraber olmak mutluluk verici. Ne kadar şehrinizle övünseniz, ne kadar gururlansanız tabii ki azdır.
Bu vesileyle şu fikrimi de paylaşmak isterim: Bugün Sayın Vali Bey ve Belediye Başkanı ile de paylaştım. Yunus Emre büyük Türk ozanı, büyük şair. Derviş Yunus olarak söylediği sözler, Türkçe'nin en güzel sözleri olarak ifade edildi, en basit şekilde ifade edildi ama, derinliği çok olan sözlerdir. Gerçekten Yunus Emre, hepimizin hafızasında olan mısralarıyla çok büyük bir insan. Eskişehirli olduğuna göre, Eskişehir'deki diğer merkez belediyelerden birine ismini verebilirsiniz. Yunus Emre'nin Eskişehir ile bütünleşmesi o zaman çok daha farklı olacaktır. Konya ile Mevlana'nın bütünleşmesi gibi, Yunus Emre'yi bütün dünyaya tanıtma açısından, daha bilimsel çalışmaların yapılması, tercümelerin yapılması açısından da, üniversitelerin daha çok rol alması açısından da bunun olumlu olacağı kanaatindeyim. Ama bunu size bırakıyorum.
Şimdi bu toplantıyla ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaşmak isterim. Girişimcilik, müteşebbislik gerçekten çok önemlidir. Bir ülkenin en önemli serveti, o ülkenin yetişmiş girişimci, müteşebbis insanlarıdır. Buna inanan birisiyim. Çok kişi belki biliyordur, aslında ben de üniversitede hocalık yaptım ve bir akademisyenim, ekonomi öğrettim. Orada da hep bunun altını daima çizmişimdir ama, devlet hayatında ve çalışma hayatında bunun önemini çok ayrı gördüm, çok ayrı tattım.
Bir ülkenin gerçek lokomotifi, bir ülkeyi gerçekten kalkındıranlar, bir ülkeyi geliştirenler, o ülkenin müteşebbisleri ve girişimcileridir. Türkiye için de bu böyledir. Türkiye, son 10-20 yıl içerisinde özel sektörüyle kalkınmaktadır. Serbest piyasa ekonomisine geçtikten sonra artık devletin fonksiyonları farklı değerlendirilmiştir ve devlet yapması gerekenleri yapmaya başlamıştır. Türkiye'nin sağlam, kararlı, istikrarlı kalkınmasının lokomotifi Türkiye'nin müteşebbisleri, iş adamları, sanayicileri, tüccarları olmuştur.
Onun için onların önünü açmamız gerekir. Onların önünü açmak demek de, Türkiye'nin hukuk yapısını, Türkiye'nin demokratik standartlarını, Türkiye'nin diğer insan hakları standartlarını -ki bütün bunlar ekonomiyle bağlıdır ve ilgilidir- en üst seviyeye çıkartmak gerekir. Onları en üst seviyeye çıkarttığımızda Türk girişimcileri ve müteşebbisleri inanın ki çok şeyler yapacaklardır ki, bugün zaten yapmaktadırlar. Bunu defalarca paylaştım kamuoyuyla. Türkiye'nin iş dünyasının dinamikliği, vizyonu ve atılganlığı bizim devlet sistemimizin, kamu sistemimizin fersah fersah ötesindedir. Bunu özellikle seyahatlerimde bana eşlik eden, Türkiye'nin dört bir yanından iş adamlarımız ve yatırımcılarımızı tek tek tanıyıp, onlarla tek tek konuşunca, çok daha fazla fark ediyorum. İnanılmaz bir dinamizm, inanılmaz bir atılım var. Özellikle genç kuşakta bunu çok daha fazla görüyorum.
Türkiye'nin ihracatı eğer, dünyada, büyük diğer ekonomi buhranından sonra en büyük buhranın yaşandığı geçen yılda 100 milyar doları aştıysa bu, Türkiye'nin girişimcileri ve müteşebbisleri sayesinde olmuştur. İstihdamı yaratacaklar da, vergiyi daha çok ödeyecekler de, ihracat yapacaklar da Türkiye'nin müteşebbisleridir. O bakımdan önlerini açmamız lazım. Gayet şeffaf bir şekilde kuralları uygulamamız lazım. Önlerini açmamız demek, herhangi bir şekilde birisine bir ayrımcılık yapmak demek değil. Kuralları şeffaf, eşit uygulamak, birçok bürokratik engeli kaldırmak anlamında söylüyorum. Bunlar kalktığında inanın ki Türkiye'nin iş adamları çok daha büyük harikalar yaratacaklardır. Ben kendileriyle konuştuğumda, görüştüğümde, seyahatlerimde sorduğumda, artık 10, 20, 30, 50, 100 milyon dolarlık projelerden bahsetmiyorlar, milyar dolarlık projelerden bahsediyorlar. Yaptıkları, gerçekleştirdikleri projeler, yurt dışında Türkiye'nin gururu oluyor, Türkiye'nin iftiharı oluyor. Hava alanlarından limanlara kadar, büyük yaptıkları shopping, iş merkezlerinden büyük sulama projelerine kadar bütün bunlar Türkiye'nin gücüne dışarıda güç katıyor. Bütün bunları devlet eliyle yapmıyoruz biz. Bunları devlet şirketleri yapmıyor. Bunları Türkiye'nin özel şirketleri yapıyor, yani ülkenin girişimcileri ve müteşebbisleri yapıyor. O bakımdan onlara her türlü desteği vermemiz gerekir. Onların başarısı Türkiye'nin başarısıdır. Artık başarıları o kadar büyümüştür ki onlar kendilerinin olmaktan da çıkmıştır açıkçası. Türkiye'nin şirketleridir, Türkiye'nin varlıklarıdır. O bakımdan gerçekten bir ülkenin en değerli varlıklarından birisi olarak o ülkenin müteşebbislerini, yatırımcılarını, sermayedarlarını görüyorum. Onları takdirle karşılıyorum. Her ortamda açıkça destekliyorum, desteklemeye de devam edeceğim.
Bugün sizleri de tebrik ediyorum ki, böyle bir konuyu 3 senedir görüp takdir ettiğiniz için. Marifet iltifata tabidir. Yapılan başarıların tanınması, onların hep beraber ortak yaşanması, yeni başarıları da getirecektir. Bundan dolayı sizin bu ödülleriniz gerçekten kıymetlidir, teşvik edicidir. Sizleri tekrar tebrik ediyorum, hepinize başarılar diliyorum.