Değerli Konuklar,
Fatih Üniversitesi'nin Değerli Öğretim Üyeleri,
Öğrencileri ve Öğrenci Velileri,
Sözlerime başlamadan önce hepinize sevgilerimi, muhabbetlerimi sunuyorum ve yine hemen sözümün başında, mezun olan bütün öğrencileri tebrik ediyorum. Bu arkadaşlarımızı tabii ayrıca, sizin huzurunuzda bir kez daha kutladık ve bu başarıların, Üniversitenin başarısı olduğunu da burada bir kez daha hepinize hatırlatıyorum.
Fatih Üniversitesi'nin 2009-2010 mezuniyet yıldönümü merasimlerine katılmaktan, sizinle beraber olmaktan, gerçekten büyük bir mutluluk duyuyorum. Rektörünüz Şerif Ali Tekalan beni davet ettiğinde, büyük bir memnuniyetle kabul ettim ve bugün hep beraber bu mutluluğu paylaşıyoruz.
Sizin de takip ettiğiniz gibi, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, özellikle üniversitelere verdiğim desteği göstermek için, onların ya akademik yıl açılışlarına veya bugün olduğu gibi, mezuniyet törenlerine katılıyorum ve üniversitelerle ilgili fikirlerimi paylaşıyorum. Mezun olanlara, mezuniyet sonrası tavsiyelerimi yapıyorum, üniversiteye yeni başlayanlarla da üniversite süresi içerisinde dikkat etmeleri gereken konuları paylaşıyorum. Bazen Cumhurbaşkanı olarak, bazen de bir eski akademisyen olarak bunu yapıyorum. Bu yaklaşımımı da titizlikle sürdüreceğim ve her fırsatta hiçbir ayrım yapmadan, üniversitelerimize -devlet üniversiteleri, vakıf üniversiteleri- onlara desteğimi vermeye hep devam edeceğim. Bu vesileyle dün de yine Sabancı Üniversitesi'nde Nanoteknoloji Merkezi'nin temel atma merasimine katıldım ve orada da bu görüşlerimi herkesle paylaştım.
Değerli Konuklar,
Fatih Üniversitesi 1996 yılında kuruldu ve neredeyse 15 yıl oluyor. 15 yıl içerisinde mezunlar vermeye başlamış ve mezunları hayatın her alanında kendisini gösteren, başarılı elemanlar olmuşlar. Bugün de üç bin öğrencinin mezun olması, olağanüstü bir şey; yani büyük bir rakam bu gerçekten. Gelecek sene de bir ona yakın, yine üç bin kişi mezun oluyor. Bu, Türk eğitim sisteminin geldiği noktayı göstermektedir. Bir vakıf üniversitesinin çok büyük özverilerle çalışması neticesindeki başarısını göstermektedir. Bu başarıda emeği olan herkesi, desteği olan herkesi, başta şüphesiz ki değerli hocalar olmak üzere, bilim adamları olmak üzere, Üniversitenin her türlü imkânlarına destek veren herkesi tebrik ediyorum ve herkese teşekkür ediyorum.
Şunu da ifade etmeliyim ki: Türk eğitim sistemine, özellikle yükseköğretime vakıf üniversiteleri büyük bir zenginlik katmıştır. Devlet üniversiteleri çok tecrübelidir tabii. Vakıf üniversitelerinin gelişmesinde, oralarda yetişen öğretim elemanları, onların çok büyük katkısı olmuştur ama, şu bir gerçek ki: Üniversiteler arasındaki rekabet, üniversiteler arasındaki yarış, Türk eğitim sistemini kaliteli hale getirmekte ve Türk eğitim sisteminin daha başarılı olmasını sağlamaktadır. O bakımdan, vakıf üniversitelerini özellikle başından beri destekledim ve bundan sonra da onları hep desteklemeye devam edeceğim. YÖK'le yaptığım görüşmelerde gayet dikkatli bir şekilde takip etmelerini, yeni imkânlar sunmalarını ama, yeni vakıf üniversiteleri açılırken, kriterlerin asla gevşetilmemesi gerektiği, kriterlerin çok dikkatli bir şekilde takip edilmesi gerektiği ama, yeni üniversitelerin açılmasına da daima fırsat verilmesi talimatlarını hep veriyorum.
Şu bir gerçek ki: Türkiye gibi büyük bir ülkede, daha çok üniversiteye ihtiyacımız vardır. Bir taraftan, üniversitelerin sayısıyla övünürken ve dikkatli bir şekilde onların sayısını artırırken, diğer yandan da üniversitelerdeki eğitim kalitesinin yükseltilmesi ve onların, dünyanın en iyi üniversiteleriyle mukayese edilebilir hale gelmesine de çok ayrı bir özen göstermemiz gerekmektedir, ki bunun altını özellikle çiziyorum.
Özellikle son 10-20 yıl içerisinde, üniversitelerimiz çok içe kapalı kaldılar. Maalesef, uyguladığımız kurallar sebebiyle, kendi içlerinde de rekabet etmediler, dünyayla da rekabet etmediler. Çünkü dünyaya çok açılmadı üniversitelerimiz. Şimdi bu Üniversiteyi ziyaret ettiğimde, Fatih Üniversitesi'ni, çok takdir ettiğim bir husus; Üniversitenizin dışa açık olması. 700'e yakın yabancı öğrencinin olması, 70'in üzerinde ülkeden öğrencinin bu üniversitede eğitim alması, olağanüstü takdir edilecek bir şeydir. Çünkü üniversite demek, zaten evrensel demektir. Akademik bir iklim yaratmanız, oluşturmanız için, bütün dünyaya açılmanız, dünyanın bütün farklı renklerini, farklı dillerini, farklı kültürlerini, bütün bunları görmeniz gerekir. Üniversite sadece kitapları okutan, sadece bilgi aktaran merkezler, eğitim kurumları değildir. Üniversiteler, bilgi aktarmanın yanında, düşünceleri geliştiren, bilimsel faaliyetlerde bulunan, teknoloji geliştiren, üreten, dünyada olup bitenleri en iyi şekilde takip eden, dünyayı en iyi şekilde okuyabilen ve dünyayla en iyi şekilde bütünleşen kurumlar demektir.
Biraz önce bu binaya girerken, Sayın Rektör'le birlikte, bütün öğrenciler adına bana çiçek veren öğrenci arkadaşınızın Kamboçya'dan geldiğini öğrenince, doğrusu bundan çok gerçekten memnun oldum ve Fatih Üniversitesi'nin uluslararası, enternasyonal bir üniversite olduğunu gördüm. Bütün üniversitelerimizin bu şekilde, kendilerini dünyaya açmaları gerekir. Burada başka ülkelerin öğrencilerine eğitim vermenin, Türkiye açısından ileride, uzun vadede çok büyük bir getirisi olacaktır. Biz bunu biliriz. Ziyaret ettiğimiz ülkelerde Türk üniversitelerinden mezun olmuş, çok önemli mevkilerdeki devlet adamlarını gördüğümüzde, hep gurur duyarız. Ama başka bir şekilde, başka ülkelerden öğrencilerin size getirdikleri farklı kültürler, farklı gelenekler, farklı bilgiler, farklı alışkanlıklar; bu da Türkiye'ye zenginlik katma şeklindedir. Dolayısıyla, karşılıklı iki kazanç vardır ortada. Bu açıdan, Fatih Üniversitesi'ni bir kez daha tebrik ediyorum ve Üniversitenin bu konuda başka üniversitelere örnek olmasını diliyorum.
Şu görüşlerimi de sizlerle paylaşmak isterim; özellikle, mezun olan öğrenciler için: Eskiden üniversiteler sadece kamu yönetimine, devlet yönetimine memur yetiştirirlerdi. Üniversiteye gidenlerin de, büyük bir kısmı, devlete memuru olmak için giderdi. Artık öyle değil, biliyorsunuz. Mezun olanların çok az bir kısmı belki devlete memur oluyorlar, kamu yönetimine giriyorlar. Ama esas mezun olanların büyük bir kısmı, ya kendi işlerini kuruyorlar, ya özel sektörde çalışıyorlar veya mezun oldukları dalın başka alanlarında işler yapıyorlar. Önemli olan, üniversitede bir formasyon almak. O formasyonu aldıktan sonra, hangi işi yaparsanız yapın, onu muhakkak ki iyi yapacaksınız ve o işi iyi kavrayacaksınız demektir. Bu bakımdan, sizin artık çalışma alanlarınız sadece Türkiye değil, bütün dünya. Dolayısıyla, dünyada iş bulacaksınız. Sadece Türk şirketlerinde değil, dünya şirketlerinde iş bulacaksınız. Oralarda rekabet edeceksiniz. Lisansüstü eğitimlerinizi yapacaksanız, sadece Türkiye'de değil, dünyanın farklı üniversitelerinde belki bunları yapacaksınız. Onun için, hayat aslında mezun olduktan sonra başlıyor sizler için. Önemli olan, bu Üniversitede aldıklarınızı daha da geliştirebilmenizdir. Bu Üniversite veya bütün üniversiteler, size aslında bunu, bu formasyonu veriyorlar. Bunu asla unutmayın ve daima iddialı olun ve daima başarılı olmak için çok uğraşın. Kendinizi hiç dar kalıplar içerisine koymayın. Doğu da, Batı da, her taraf sizin için açıktır. O açıdan, alanınız çok geniş ve bu noktada şunu da söylemek isterim ki: Türkiye'nin gerçekten çok geniş bir hinterlandı vardır. Hitap edebileceğiniz, çalışabileceğiniz çok geniş alanlar vardır. Bunu derken, bugün çok tartışılan, hatta politik seviyede tartışılan çok dar anlamda, "Türkiye nereye gidiyor; Doğu'ya mı, Batı'ya mı gidiyor, eksen mi kayıyor?" gibi laflara hiç aldırmayın. Bu Üniversitede siz bütün dünyaya hükmedebilecek ve bütün dünyada çalışabilecek şekilde eğitildiniz. Önemli olan, değerleri ülkemizde geliştirmektir.
Bu anlamda baktığınızda, bundan hepimiz büyük bir gurur duyuyoruz. Demokrasinin standartları Türkiye'de giderek yükseliyor, giderek güçleniyor. Herhangi bir Avrupa Birliği ülkesi seviyesindeki standartlara ulaşmak zaten hedefimiz. Bu yolda çok şeyler yapıldı ve bu yolda yapılacak. Muhakkak ki daha başka eksiklikler var. Bunlar da muhakkak ki olacaktır. Yine insan haklarına saygı konusunda, insan haklarını ülkemizde geçerli kılmak, temel hak ve özgürlükleri ülkemizde geçerli kılma açısından da çok tabii ki önemli mesafeler alınmıştır ama, hâlâ eksiklerimiz vardır. Önemli olan, fikir özgürlüğünün, ifade özgürlüğünün, din özgürlüğünün, hangi dinden olursa olsun insanlar, inanç özgürlüğünün doyasıya yaşanabilmesi. Diğer taraftan, Türkiye'de serbest piyasa ekonomisinin kurallarının güçlü bir şekilde çalışır olduğunu göstermek ve ekonomiyi güçlü hale getirmek. Dolayısıyla, bu değerlere bakmamız gerekir. Bu değerlerde, Türkiye nereye gidiyor? Kadın ve erkek eşitliği açısından Türkiye nerede? Türkiye, bu bahsettiğim bütün değerlerde eğer güçlü bir şekilde yükseliyorsa, o zaman Türkiye'nin eksenini falan hiç tartışmamak gerekir. Türkiye komşularıyla, tarihi hatıraları olan ülkelerle, tabii ki çok yakın ilişki içinde olacaktır. Nasıl, Birleşik Krallık dediğimiz İngiltere Commonwealth Topluluğuyla ilişkilerini güçlü bir şekilde devam ettiriyorsa; Yeni Zelanda'dan, Avustralya'dan Kanada'ya kadar, hatta Bangladeş, Pakistan'dan Güney Afrika'ya kadar, hepsiyle eski, tarihi ilişkilerini canlı tutmak için uğraşıyorsa ve zaman zaman bir araya geliyorlar, özel kendi gündemleri varsa ve bu Avrupa Birliği'yle ilişkilere zarar vermiyorsa; nasıl İspanya Latin Amerika ülkeleriyle olan çok güçlü ilişkilerini devam ettiriyorsa, Latin Amerika'nın en devrimci ülkeleriyle bile İspanya güçlü temaslarını muhafaza ediyorsa ve bu Avrupa Birliği'ne hiçbir engel teşkil etmiyorsa; nasıl Fransa, Afrika ülkeleriyle, -eski kolonileri diyeceğim- güçlü ilişkilerini muhafaza ediyorsa, daha da derinleştirmek için uğraşıyorsa; şüphesiz ki Türkiye de komşularıyla, Türk Cumhuriyetleriyle, bütün İslam ülkeleriyle, eskiden, tarihte beraber olduğu ülkelerle güçlü bir şekilde ilişkilerini devam ettirecektir ve bunlar hiçbir zaman bir tezat olarak görülmeyecektir.
Onun için söyledim, sizin çalışma alanlarınız çok geniş diye. Bütün bu coğrafyada işte, hepiniz çalışabilirsiniz, hepiniz oralarda başarılarınızı ispatlayabilirsiniz. Onun için bu Üniversitede okudunuz, onun için hocalarınız sizi burada bilgilerle yüklediler. Size onun için çok güzel eğitim verdiler ve onun için sizin bu mezuniyetiniz ve diplomalarınızla da hepsi gurur duyuyorlar. Ben bir kez daha, önce hocalarınıza teşekkür ediyorum, verdikleri emek için; sonra da sizi ve ailelerinizi hep tebrik ediyorum. Hepinize hayat boyu başarılar diliyorum. Sizin başarılarınız, Türkiye'nin başarıları olacaktır. Sağ olun, hepinize tekrar, başarılar diliyorum. Mutluluklar diliyorum.