En başından beri siyasi davalara karşı tepki gösteren bir siyasetçi ve eski bir cumhurbaşkanı olarak, Tunuslu siyasetçi Raşid Gannuşi'nin hala hapiste olmasına dikkat çekmek benim için bir görev. Bu yaz sona ermesi gerekirken tutukluluğu daha da uzayacak gibi duruyor. Bu ihtimal, demokrasiye inanan herkes gibi beni de üzüyor. Gannuşi ülkesine ve halkına dürüstlükle hizmet etmişti. Parmaklıklar ardında unutulmayı hak etmiyor.
Tunus’taki Yasemin Devrimi'nin ardından Mart 2012'de ülkenin Kurucu Meclisi'ne hitap eden ilk yabancı devlet başkanı olmuştum. Meclisteki konuşmamda laikler ve muhafazakârlar arasındaki ulusal uzlaşıdan etkilendiğimi ve bunun önemli bir başarı ve demokratik olgunluğun işareti olduğunu vurgulamıştım. Vurguladığım gibi “Tüm dünya, özellikle de özgürlük, adalet, haklar ve haysiyet için mücadele eden Arap ve İslam dünyası, akıllarını ve kalplerini Tunus'a çevirmişti”.
25 yıllık bir tek adam rejiminin ardından Tunus’un dünyaya net bir mesaj gönderiyordu: Demokrasi sadece Batı'ya özgü bir yönetim biçimi değildi. Bu mesajın arkasında ise demokratik ilkelere bağlılığı ve hoşgörüsüyle herkese örnek olan bilge bir adam vardı: Gannuşi.
Tunus İslami demokratik hareketi Ennahda'nın kurucusu ve lideri olan Gannuşi, farklı insanlar ve grupların bir arada yaşamasına samimiyetle inanan sofistike bir entelektüeldir. Her ne kadar bu alanda hak ettiği takdiri maalesef görmese de aynı zamanda özgürlük, demokrasi gibi değerlere sahici bir bağlılık içeren, İslami anlayışın çağdaş yorumunu sunmaya çalışan cesur bir din alimi ve toplumda, ekonomide ve dini kurumlarda kadın haklarının cesur bir savunucusudur.
Gannuşi'nin bu değerleri onu hem Tunus'ta hem de dünya çapında örnek bir siyasi lidere dönüştürdü. Ancak bu değerlerhayatını kolaylaştırmadı. 1941 doğumlu Gannuşi, 1980'lerde siyasi bir mahkumdu, 22 yılını ise Avrupa'da sürgünde geçirdi. Tunus Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali 2011'de devrildiğinde ülkesine döndü ve Tunus'un en popüler siyasetçisi olarak karşılandı. Bu noktada, dünyadaki birçok mevkidaşı gibi popülizmi tercih edip, Ennahda'nın baskın parti olarak yerini sağlamlaştırıp, kendi ilkelerinden taviz vermeyip iktidarını pekiştirebilirdi.
Tam aksine, bölgede nadiren tercih edilen bir yolu seçerek risk aldı. Başkalarıyla uzlaşmaya ve geniş koalisyonlar kurmaya, laikler, sosyal demokratlar ve diğer gruplarla birlikte hareket etmeye özen gösterdi. Destekçilerinin taleplerinin tersine, Cumhurbaşkanı adayı olmadı, kendi partisi içindeki daha radikal sesleri yumuşatıp genç nesillerin önünü açtı. Ve zamanı geldiğinde, tek parti yönetimi altında gücü kendi tekeline almaya çalışmadı, bunun yerine ülkenin önde gelen laik insan hakları aktivisti Moncef Marzouki'nin cumhurbaşkanlığı adaylığını destekledi.
Çıkan her siyasi veya sosyal kriz karşısında sunduğu çözüm önerisi "yürütme, yasama ve yargı güçlerinin ayrı olduğunu, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu ve vicdan, ifade ve örgütlenme özgürlüklerinin garanti altına alındığı bir devletin” inşa edilmesiydi.
Tek parti yönetiminin geçmişteki hatalarının tekrarlanması durumunda sürdürülebilir barış ve istikrarın sağlanmayacağını çok iyi biliyordu.
Bu öngörülü ve kapsayıcı yaklaşımı sayesinde yeni bir demokratik anayasanın yazılmasına liderlik eden bir grup sivil toplum kuruluşu olan Tunus Ulusal Diyalog Dörtlüsü 2015 Nobel Barış Ödülü'ne layık görüldü. Uzun bir demokrasi mücadelesinin ardından Tunus, nihayet bölgenin geri kalanı için örnek model teşkil edebilecek bir anayasaya kavuşmuştu.
Tunus toplumunun tüm ana sütunları - laikler, liberaller, İslamcılar ve solcular - çoğulculuk ve özgürlük adına zor ama geniş bir uzlaşıya varmıştı. Bu, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve daha geniş anlamda Müslüman dünyası için olağanüstü bir andı.
Ne yazık ki Tunus’un hikayesi başladığı gibi bitmedi. Üç yıl önce, demokratik yollarla seçilen Tunus parlamentosu askıya alındı ve feshedildi. Hükümet, görevden alındı. Geçtiğimiz Nisan ayında ise Meclis Başkanı Gannuşi tutuklandı, bir yıl hapis cezasına çarptırıldı. Kısa bir süre önce de Gannuşi'nin tutukluluk süresini keyfi olarak uzatma girişimi olarakgörünen bir kararla Gannuşi'yi üç yıl daha hapse mahkum edildi.
82 yaşındaki Gannuşi'nin uzun süreli hapsi, Tunus'un 12 yıl önce bölgeye ve dünyaya gönderdiği ilham verici mesajı boşa çıkarıyor. Tunusluların, Gannuşi'nin gerçekleşmesi için çok çaba sarf ettiği demokrasiye geçiş döneminini sağlamlaştırmaya ihtiyacı var, tersine değil. Tunus'un daha fazla katılımcılığa ihtiyacı var, dar görüşlülüğe değil.
Müslüman bir toplumda böylesine ılımlı bir liderin hapse girmesi, bir arada yaşama ve hoşgörü ideallerini savunan diğer siyasetçiler için de kötü bir işaret.
Bu nedenle şahsi umudum Gannuşi'nin tutukluluğunun yakında sona erdirilmesi yönünde.
Bu durum özgürlüğü, hoşgörü ruhunu ve İbn Haldun'un değerli mirasını bünyesinde geleneksel olarak barındıran Tunus’a yakışan sağlam bir jest olacaktır.