KİTAPLAR

Fotoğraf Galerisi

Video Galeri

Günün Fotoğrafı

 

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Karar Gazetesi Mülakatı

02.08.2022
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Karar Gazetesi Mülakatı

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Karar Gazetesi Yazarı Mehmet Ocaktan'a bir mülakat verdi.Enflasyonla çok kararlı, rasyonel, güçlü bir şekilde mücadele etmek için artık son vakit, diyen Gül, önemli açıklamalarda bulundu...

 

Mehmet Ocaktan: Türkiye’de yönetimde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçildiğinden bu yana dış politika, ekonomi, eğitim gibi birçok alanda göstergeler çok iyi görünmüyor. Şüphesiz başkanlık sisteminin de demokrasiler içerisinde bir yeri var. Sonuçları itibariyle şu anda çok olumsuz bir tablo görünüyor fakat sizce Türkiye’de başkanlık modeli gerçekten doğru uygulanabilir miydi? Sizin cumhurbaşkanlığı ve siyaset tecrübeniz var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Abdullah Gül: Demokrasi dediğimizde, demokrasinin temel özelliğinin, serbest seçimlerin ötesinde kuvvetler ayrılığının sağlandığı denge sistemlerinin bir bütünlük içerisinde olduğu anlaşılır. Biliyorsunuz ben cumhurbaşkanı olduğum dönemde  parlamenter sistemin Türkiye için daha uygun olduğunu hep söyledim. Ama kategorik olarak da başkanlık sistemine karşı olmadım. Bugünkü anayasa yapılırken aslında bütün kuvvetler bir elde nasıl toplanır amacıyla yapıldı ve böyle bir arzuya karşı bu anayasa dizayn edilmiş oldu. Dolayısıyla böyle bir anayasa yapılırken Türkiye’nin en iyi hukukçularının, en iyi anayasacılarının çalışarak ortaya çıkardığı bir belge olmadı. Elbette bu çok üzücü. Çünkü anayasa en üst, kuşatıcı ve bağlayıcı bir belgedir. Anayasaların değil bir cümlesinin bir kelimesinin bile değiştirilmesinin ne kadar zor olduğunu biliyoruz. Ve anayasalar sadece bir dönemi, bir kişiyi ilgilendiren değil, ondan sonraki dönemleri, iktidarları, yönetimleri de bağlar. Getirdiği yetkileri anayasayı yapanlardan sonrakiler de uygulacağı için çok dikkatli ve evrensel kriterlerleri esas alarak yapılması gerekirdi.

Mehmet Ocaktan: Bunun yanında muhalefet parlamenter sistem ile ilgili çalışmalar ve açıklamalar yapıyor, nasıl görüyorsunuz?

Abdullah Gül: Parlamenter sistemle ve temel siyasi ve hukuki konular hakkında yaptıkları açıklamalara baktığımda doğru, ileri demokrasilere yakışan ilke ve prensipleri ortaya koyduklarını görüyorum ve çalışmaları çok değerli buluyorum. Ama önemli olan bunların gerçekleştirilip gerçekleştirilemeyeceği.

Mehmet Ocaktan: Bu bağlamda kurulduğu günden bu yana başbakanlık, dışişleri bakanlığı ve cumhurbaşkanlığı görevlerinde yer aldığınız Ak Parti iktidarları 2011 yılına kadar çok önemli başarılara imza attı. Ak Parti’ye karşı olanlarlar da, herkes bunu takdir ediyor. Ancak bir süredir bu trend kaybolmuş durumda. Bunun sebebi sizce ne olabilir?

Abdullah Gül: Ak Parti’nin kuruluşundan epeyce bir vakit geçti. Ak Parti’nin kuruluş çalışmalarına, belgelerine, seçim beyannamelerine, ilk hükümet programımızdaki demokrasi, hukuk, ekonomi, insan hakları ve dış politika konularına bakışımıza baktığımızda ben bunların hala taze ve Türkiye için geçerli olduğuna inanıyorum. Uzun süre bu  programları  hep beraber samimiyetle sahiplenip uygulayınca, onların ülkemize çok şey kazandırdığını gördük. En büyük ayrıcalığımız da her makamda ve mevkide liyakatli insanlarla çalışmamız oldu. Demokrasilerde sizin dünya görüşlerinize uygun kişileri kurallar çerçevesinde en üst makamlara getirmek sizin hakkınız oluyor ama liyakat esası çerçevesinde olmak şartıyla. Amerika’da demokrat bir başkan demokrat bir kişiyi anayasa mahkemesine atayabilir. Atarken de bunu muhakkak liyakat şartlarını karşılamak suretiyle yapabilir veya FED’in başına veya diğer önemli kurumların başına birisini getirirken. Bizim ilk dönemde yaptığımız şey de buydu. O zaman bütün bürokraside, devletin önemli kurumlarında kariyer mesleklerinde yetişmiş, başarılarıyla dikkat çekmiş kişileri getirdik ve onlarla çalıştık. Onlar da hep doğruları yaptılar. Dolayısıyla o dönemdeki başarımızda bürokrasinin büyük katkısı oldu. Doğrusu sapmayı burda görüyorum. Artık önemli makamlarda mesleki kariyerinden çok siyasi geçmişi öncelikli insanlar var.

Mehmet Ocaktan: Tabii dediğiniz önemli, kariyeri, liyakati önemsiyorsunuz ama normalde Ak Parti  iktidara gelirken beklenti şuydu; işte bunlar gelecekler, her tarafı bir takım islamcılarla dolduracaklar, başkalarına kapıları kapatacaklar, böyle bir kanaat vardı. Oysa dediğiniz gibi Ak Parti o dönemde hakikaten işin ehli kimse, liyakat sahibi kimse onları daha çok göreve getirdi ve başarı da galiba biraz burdan. Şimdi o yol biraz tahrip oldu gibi.

Abdullah Gül: Yönetimde genel olarak şöyle iki tarz vardır; birincisi, siyasetçi bir konuda nihai kararı vermeden önce o hususu kapsamlı bir şekide kendi bürokrasisi en detaylı şekilde çalışır ve dosyayı siyasetçinin önüne getirir, siz ona göre  karar verirsiniz. Başka bir yöntemde siz siyasetçi olarak bir konu hakkında talimat verirsiniz, aşağıya da onun doğruluğunu yanlışlığını hiç tartışma hakkı vermezsiniz, onlar da sadece o işi kılıfına uydurur. Şimdi böyle olursa yanlışlar çok olmaya başlar. Fizibıl mı değil mi, verimli mi değil mi, önceliği var mı yok mu, bu tip yanlışların çoğaldığını görüyorum.

Mehmet Ocaktan: Siz hem batı dünyasını hem de islam dünyasını iyi tanıyan bir isimsiniz. Bütün o dünyayı da dikkate alarak, dinin siyasette araçsallaştırmasını nasıl değerlendirirsiniz? Ya da dinin tümden siyasetten arındırılması da belki doğru değil, bu konuda siz neler düşünüyorsunuz?

Abdullah Gül: Şimdi tabii temel hak ve özgürlükler dediğimizde, bunun alt başlıklarına baktığımızda, nasıl ifade özgürlüğü bunlardan biriyse din özgürlüğü de bunlardan birisi. Dolayısıyla dini tamamen hayatın dışında tutmak diye bir şey gerçekçi değil. Burda önemli olan şey şu, dini bir araç olarak kullanmaktan uzak durmak. Çünkü din, zamanların mekanların çok ötesinde bir mevzu, inanç. Siyaset ise konjonktürel bir yapı. Siyasetin doğasında başarılar olduğu kadar başarısızlıklar da var, bazen beyaza bilerek siyah deme durumları söz konusu. Eğer kendinizi bir dinin temsilcisi veya partinizi bir din partisi gibi sunmaya başlarsanız bütün bu yanlışlıklar, noksanlıklar sonunda dine atfedilir. Bu çok tehlikeli bir durum.  Bu  dinin anlatılmasına da, tebliğine de en büyük zararı veren büyük bir sorumsuzluk olur. Yapacağınız şey, din özgürlüğünün önünde hangi engeller varsa kaldırmaktır. Bunun ötesinde dinin herhangi bir şekilde araçsallaştırılmasına asla fırsat vermemek gerekir. Dolayısıyla bu çok hassas bir konu, tarihte de bunun örnekleri çoktur. İslam tarihinde de iktidarlar, emirleri sultanlar bu hataya çok düşmüşlerdir ve dine çok zarar vermişlerdir.

Mehmet Ocaktan: Şimdi ekonomi konusuna gelecek olursak, yaşayarak gördüğümüz bir durum var, ekonomik kriz toplumun bütün kesimlerini rahatsız eden bir boyuta ulaştı. Tüm kamuoyu araştırmaları da gösteriyor ki bu ekonomik tablo böyle devam ederse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2023’te onay alması biraz zor görünüyor. 2011 yılına kadar bu tarz krizlerde olumlu sonuçları herkese gösteren Ak Parti bu süreci başka türlü yönetemez miydi? Ekonomide bazen niye bunu yapmıyorlar, şunu yapsalar düzelecek dediğimiz durumlar oluyor. Neden yapmıyorlar sizce?

Abdullah Gül: Çok haklısınız. Ben de gerçekten çok hayret ediyorum. Önce şunu söyleyeyim, en büyük hayret ettiğim şey enflasyonun bu kadar hafife alınması. Enflasyonla çok kararlı, rasyonel, güçlü bir şekilde mücadele etmek için artık son vakit. Bundan sonra vakit kalmıyor seçime kadar. Yani birinci öncelik bu olması lazım. Enflasyonun ne olduğunu, enflasyonun nasıl büyük bir bela, kötülük, ahlaksızlık, hastalık olduğu ve bir kamu hırsızlığı olduğu gerçekten idrak edilmezse enflasyonla amansızca bir mücadele içerisine girilemez. Şimdi baktığımda bunun farkında olunulmadığını görüyorum. İçinde yaşadığımız bu yüksek enflasyon palyatif, çeşitli taktiksel yöntemlerle asla yenilemez, bunlar enflasyonu ve yan etkilerini daha da azdırır. Sizin söylediğiniz gibi, iktidar için bir seçim mağlubiyeti söz konusu olursa bunun en büyük sebebi enflasyonu hafife almak olur. Bakın milli gelir hesaplanırken birçok yöntemler var. Bunlardan birisi de gelirlere göre milli gelir hesabıdır. Bir ülkedeki herkesin kazancı, geliri toplanır ve bu milli geliri ortaya çıkartır. Bundan 2 ay kadar önce açıklanan son milli gelir tabloları, ücret, maaş ve sabit gelirlilerin toplam milli gelirdeki paylarının ne kadar ciddi bir şekilde düştüğünü gösteriyor. Bunun ötesinde karların, rantların, faizlerin, bunların da nasıl arttığını. Bu çok dehşet verici bir şey. Bu orta sınıfın nasıl gerilediğini, bu gelir dağılımının nasıl bozulduğunu, tablolarla, matematiksel şekilde ortaya koyuyor. Bunun bütün müsebbibi enflasyon. Özellikle dini değerleri önemseyen iktidarların ekonomi politikalarında sadece faizi düşük seviyede tutmak amacıyla değil, diğer kötülüklerden de halkı koruyabilmeleri için enflasyonu birinci öncelik olarak gözaltında tutmaları gerekir. Şimdi dünyada  enflasyonun % 6-7 olduğu ülkelerde olağanüstü seferberlik varken Türkiye’nin enflasyonla daha büyük bir mücadele içerisine girmesi gerektiğine inanıyorum. Bunun için birinci şart bununla mücadele edecek kadronun, yani ekonomi ve finanstan sorumlu kadroların içeride ve dışarıda kredibilitesinin, güveninin oluşturulması lazım.

Mehmet Ocaktan: Tam burada Naci Ağbal Merkez Bankası’nın başına getirildiği zaman, Lütfi Elvan’da Hazine ve Maliye Bakanı olmuştu, birgün sonra sayın cumhurbaşkanı dedi ki, çok doğru bir iş yapmışız ki dış dünyada da içeride de bir güven havası oluştu. Ekonomi zaten temel itibariyle güven meselesi. Buna rağmen niye 3 ay bile sabredilemedi?

Abdullah Gül: Doğrusu o zaman büyük bir fırsat kaçmış oldu. Bahsettiğiniz arkadaşların cumhurbaşkanına sadakatinde bir tereddüt söz konusu değildi. Ama yaptıkları şey rasyonel, test edilmiş, dünyada benzer krizlerde denenmiş ve netice alınmış politikaları kararlılıkla uygulamalarıydı. bunun neticesi olarak da güven oluşmaya başlamıştı. Hatta Naci Ağbal’ın görevden alındığı hafta The Economist Dergi’si övgü dolu bir yazı yazmıştı. Artık bundan sonra faizler düşmeye başlar, çünkü  doğru politikaların uygulanacağına herkesi inandırdı diye. O hafta Naci Bey’in görevden alınması büyük bir talihsizlik oldu. Dolayısıyla birinci mesele inandırıcı ve güven verici bir kadronun göreve getirilmesi, ikinci mesele ise tabii ki o ekibin kapsamlı enflasyonla mücadele programını açıklaması ve bunun uygulanacağına dair siyasi iradenin ortaya konmasıdır. Bazen üzülerek görüyorum, hükümetteki  bazı arkadaşlar, bize ezberletilen politikalarla Türkiye fasit daireden çıkamaz, zincirlerini kırıp şahlanamaz gibi açıklamalar yapıyorlar, çok yetkili makamlardaki kişiler, çok şaşırıyorum doğrusu. Çarpan cetveli de bize ezberletilmiş ona bakarsanız. Dolayısıyla bu tip retorikler bizi felakete götürür. Dikkat çekmek istediğim şey burda seçimlere bir sene kalmışken sizin de söylediğiniz gibi son fırsat, enflasyonla mücadele açısından büyük bir hamle yapmak lazım.

Mehmet Ocaktan: Peki şuan Merkez Bankası enflasyonla mücadele konusunda hükümete yardımcı oluyor mu?

Abdullah Gül: Çok üzücü ki tam tersine, yasayla birinci görevi ülkede finans istikrarını sağlamak olan banka, sanki böyle bir yasal sorumluluğu yokmuş gibi davranıyor. Finans istikrarı enflasyonun en düşük seviyede tutulması demek. Yani ekonomik faaliyetlerde karar alınırken enflasyonun dikkate alınmayacak kadar düşük seviyede olması demek. Dolayısıyla, ancak Merkez Bankası esas sorumluluğunu unutmadan büyüme ve istihdam politikalarına destek verirse o zaman hükümete yardımcı olur ve başarısına katkı sağlayabilir. Bunlar tabii ki teknik konular, doğrusunun yapılabilmesi için siyasi direktiflerden Merkez Bankası’nın bağımsız olması gerekir. Güven ve inandırıcılığın kaybedilmesindeki en büyük faktör bu.

Mehmet Ocaktan: Seçim geliyor, diyelim ki Erdoğan’ın yerinde siz olsanız, baktınız ekonomi bu denli kötüye gidiyor, bu şekilde bu durumdan çıkamam dersiniz herhalde?

Abdullah Gül: Benim yapacağım iş, gerçekten Türkiye içerisinde ve dışarısında bütün finans ve iş çevrelerinin, herkesin helal olsun çok doğru insanları buldu ve göreve getirdi, diyebileceği bir ekibi kurmak olur ve bu ekibin de kararlı bir şekilde çalışması için müsade eder, yetkiyi veririm. Şimdiye kadar dünyada enflasyon sorunu ilk defa yaşanmıyor ki, iktisat tarihine bakıldığında hangi ülkeler nelerle karşılaştı, ne makaleler yayınlandı, ne yazılar, ne teoriler var, daha önce enflasyonla nasıl mücadele edildi ve nasıl bu durumlardan çıkıldı, bütün bunları bilen sağlam bir ekibi iş başına getiririm ve arkasına da siyasi gücü koyarım. Siz bunu deklare edin, inanın enflasyon bugünden düşmeye başlar. Şimdi ben size bir soru sorayım. Siz iş adamı olsanız ve inansanız ki bir sene sonra gerçekten her şey çok iyi olacak, bugün ne yaparsınız? Bugünden yarışa girersiniz, yeter ki bir sene sonra her şeyin iyi olacağına inanın. Şimdi önemli olan bu. Yoksa teknik bir sürü buluşlarla, onun külahı buna bunun külahı ona, bunların hepsi pansuman şeyler, bunların hepsinin yan etkileri var, büyük ayrı problemler ortaya çıkarıyor. Bir problemi kapatayım derken başka bi yerden açık veriyorsunuz. Ama asıl olması gereken gayet sade bir şekilde ben enflasyonla mücadele edeceğim diye programı ilan edip bunu da çok kararlı bir şekilde uygulamak.

Son olarak şunları da ekleyeyim.

Bunları sadece seçim kazanıp kaybetme kaygısının da ötesinde Türkiye’nin geleceği açısından bakmak lazım. Çünkü eğer doğru işler yapılmaz, gelecek yılki seçim için popülist politikalar yapılır, yanlış harcamalar içerisine girilir ve ekonomik göstergeler açık gizli çok daha negatif durumlara gelirse, Türkiye’nin gelecek nesillerini etkileyecek bir durum ortaya çıkar. Kim iktidar olursa olsun Türkiye dünyadan daha da kopar ve geriye düşer. Toparlanması da daha zor ve maliyetli olur. Türkiye kaybeder, gelecek nesiller, hepimiz kaybederiz.

Tüm Haberler

Yazdır Paylaş Yukarı