Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) Türkiye’yi yeniden denetim sürecine alma yönündeki kararından büyük üzüntü duydum.
Konunun soğukkanlı bir şekilde değerlendirilmesi ve kamuoyunda anlaşılması için bir süre beklemeyi tercih ettim. Bu arada ilgili makamlarımız da sorumlulukları icabı vermeleri gereken tepkileri ortaya koydular.
Geniş Avrupa coğrafyasında demokrasi, insan hak ve özgürlükleri ile hukukun üstünlüğünün tesisi ve korunması amacıyla kurulan AKPM’de, Refah Partisi ve Fazilet Partisi milletvekili olarak 10 yıl süreyle görev aldım ve pek çok komitesinde aktif çalıştım.
Türkiye’nin de kurucu üyesi olduğu bu teşkilatın Soğuk Savaş sırasında ve sonrasında Avrupa’nın demokratik dönüşümünde ve gelişiminde oynadığı rolü bizzat gördüm ve yaşadım.
1990’lı yıllarda terörle mücadele başta olmak üzere siyasi ve ekonomik pek çok krizle uğraşmak durumunda kaldığı için demokrasi, özgürlükler ve hukuk alanında sorunlar yaşayan ülkemiz, 1996 yılında AKPM tarafından denetim sürecine alınmıştı.
Önce Başbakan ve daha sonra Dışişleri Bakanı olarak görev yaptığım AK Parti iktidarları sırasında siyasi, ekonomik ve hukuk alanlarında hayata geçirdiğimiz kapsamlı reform süreci neticesinde 2004 yılında denetim sürecinden çıkarıldığımız hatırlanacaktır.
AK Parti’nin gerçekleştirdiği yapısal değişiklikler ve düzenlemeler AKPM’de taraflı tarafsız herkesin büyük desteğini almış ve nitekim ilk defa bir Türk milletvekili bugünkü Dışişleri Bakanımız Sayın Mevlüt Çavuşoğlu 2010 yılında AKPM Başkanlığına seçilmişti.
Avrupa’da gördüğümüz çok marjinal ve aşırıcı siyasi akımların temsilcileri AKPM’de her daim olmuştur. Hatta bunlar önyargılarıyla hareket ederek Türkiye’ye karşı her zaman olumsuz tutumlar da sergilemişlerdir.
Bununla birlikte, AK Parti mensubu bir milletvekilini Başkan seçebilecek kadar açık fikirli ve yeri geldiğinde Türkiye’yi destekleyen ana akım siyasi partiler ve önemli şahsiyetler AKPM’de daima etkin olmuşlardır.
Türkiye’nin AKPM serüvenini yakından bilen bütün bu süreci bizzat yaşamış ve katkıda bulunmuş bir siyasetçi ve devlet adamı olarak AKPM’nin bu kararını her şeye rağmen soğukkanlı bir şekilde değerlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Türkiye’nin geleceği, halkımızın mutluluğu ve arzu edilen ekonomik büyüme seviyelerine yeniden ulaşabilmek için 15 Temmuz hain darbe girişiminin yarattığı psikolojik travmayı süratle üzerimizden atarak, ülkemizin demokrasi, hukuk ve insan hakları standartlarını evrensel kriterlere yaklaştıracak kapsamlı bir refom sürecine yeniden girilmesi gerektiğine samimiyetle inanıyorum.
Bu şekilde oluşturulacak özgürlükçü ve reformcu iklimin sadece ülkemizin sorunlarının çözümü için değil, bölgemizin güvenlik ve refah beklentilerinin karşılanmasına da katkı sağlayacağını değerlendiriyorum.