Oğuz Haksever: Son 1 yıl nasıl geçti, uzak mıydınız siyasetten?
Abdullah Gül: Siyasi hayatım Meclis'e girmemle başlamaz ondan önceki hayatım lise, üniversite yıllarım hepsi vatan millet meselesi ile ilgili. Dolayısıyla hayatımın neredeyse tamamı bu işlerle geçen bir insanın kapattım ve siyaset, devlet millet meseleleriyle uğraşmıyorum demesi mümkün değil şüphesiz. Bir sene aktif şekilde kamuoyu önünde olmadım ama ilgimi kaybetmedim şüphesiz. Dışarıda bir çok toplantılara davet edildim şeref misafiri olarak konuşmalar yaptım. İçerde de yeni ofisler yeni düzeni kurmak kolay olmadı tabi. Misafirlerim dostlarımla yine devlet millet meselelerini konuşmaya devam ettik.
Ayşe Böhürler: Bir anıyla başlamak istiyorum ben. Partinin kuruluş çalışmalarını yaparken biliyorsunuz sizin ve sayın Erdoğan’ın davetiyle bana kuruculuk teklif etmiştiniz. Kuruluştaki isimleri belirlerken bana sıkça hatırlattığınız bir şey vardı kan uyuşmazlığına dikkat edin diye. Mutlaka bizim partimizde olacak kişilerle bizim kan uyuşmazlığımızın olmaması lazım demiştiniz. Bunu biraz açar mısınız? AK Parti kurulurken bir reformist, yenilikçi ve aslında farklılıkları barındıran bir taraftan da ilkesel bir birliği olan bir partiydi. Bunu o dönemki hayallerinizi biraz açar mısınız?
Abdullah Gül: O zaman ki siyasi atmosferde çok tıkanıklıklar olmuştu. Partimiz kapatıldıktan sonra o zaman biz yeni AK Parti’yi kurarken politikalarımızda farklıydı. Daha önceki partimiz daha dar bir çerçevede hareket ediyordu. Biz o tip siyaset tarzının kendimizi de partimize de davamıza da pek fayda getirmediğini görüp daha geniş şekilde, daha çok insanların kucaklayan aynı zamanda ilkeli, karakterli, prensip sahibi insanlarla bir araya gelmeye o zaman gayret sarf ettik. Bizim çizgimizden gelen arkadaşlarla birlikte bizim çizgimizin dışında olan ama saygın, prensipli isimlerde hep katılmışlardı. Sizde o zamanlar yazılarınızla filan dikkati çeken arkadaşlardandınız. Sizin gibi birçok arkadaşa teklifler yaptık.
Ayşe Böhürler: Koalisyon görüşmeleri sırasında bu lafınız hep aklımda kalmıştır. Diğer partilerle bir iletişim bir diyalog sağlanamadı. O koalisyon olması gereken bir şey miydi?
Abdullah Gül: Ben doğrusu güçlü bir hükümetin kurulmasını bugünkü Türkiye şartlarında çok faydalı görmüştüm. Her iki taraftan da liyakat esasına uygun insanlardan kurulan bir hükümet, yani bakanlar çok partizan olursa koalisyon hükümetleri yürümez. Ama liyakat esaslı insanlardan bakanlar kurulsa çok faydalı olurdu.
İlk soruya geri dönersek Oğuz beyin, benim ismimi taşıyan bir üniversite kuruldu. Devlet üniversite fakat bir vakıf tarafından da destekleniyor. Çok özel bir model olmuş oldu Türkiye'de. Ona çok emek veriyorum. Türkiye'de devlet üniversiteleri arasında ilk beşe girmiş durumda. Ders vermek her zaman zevkli olur. Bunun yanında ilk defa oluyor bir cumhurbaşkanlığı müzesi ve kütüphanesi gibi bir yapı içindeyiz ve buda bitmek üzere. Bu da Türkiye'nin ilk siyasi tarih ve demokrasi müzesi olacak. Sadece benim cumhurbaşkanlığımla ilgili değil cumhuriyet tarihinin bütün bir özeti olan özenle çalıştığımız güzel bir şey olacak. Kayseri’de eski bir tarihi bina var onu restore ediyoruz. Burada içinde olduğumuz bina da hem cumhurbaşkanı ofisi olarak hem de bir vakıf olarak burayı kullanıyoruz. Vakıf olarak kiraladığımız tarihi bir bina. Sultan Abdülaziz zamanında yapılmış Ayazağa Kasırları diye geçen terk edilmiş bir yerdi burayı da kazanmış olduk.
Murat Yetkin: 7 Haziran’dan bu yana Türkiye ciddi bir gerilime girdi. Terör örgütü saldırıları başladı Türkiye'de ciddi karşılık veriyor tabi. Basına olan saldırılar arttı. Bizimde içinde bulunduğumuz Hürriyet binası iki defa saldırıya uğradı. Bugünde Sedat Ergin suç duyurusunda bulundu bize yönelik terör iftirası atılıyor. Bir gerilim var ortada. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? 6 ay önce 17 Mart’ta Selehattin Demirtaş’ın seni başkan yaptırmayacağız çıkışı var ve o zamandan bu yana nereden nereye geldi Türkiye.
Abdullah Gül: Terörle ilgili şu anda Türkiye hiçbir haklı gerekçe gösterilemez. Şiddetle terörün karşısında durmamız gerekiyor. Terör örgütünün ne yaptığının farkında mı değil mi, nasıl kullanılıyor kim tarafından, nasıl motive ediliyor bunlar çok sorgulanacak şeyler. Sadece Türk ailelerinin ocağına ateş düşmüyor Kürt aileleri de ağlıyor. Burada terörle mücadele sonuna kadar devam eder. Teröristin silahı ne kadar güçlü olursa olsun devletin silahı daha güçlü olur. Terörle mücadele eninde sonunda kazanılır. Ama burada çok dikkat etmemiz gereken şey halk. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarımızın içinde Kürt aidiyeti olan vatandaşlarımızın aidiyetini zayıflatmamak gerekiyor. Terörle mücadele ederken eğer Kürt vatandaşlarımızın bir şekilde rencide edecek onların aidiyetini zayıflatacak bir şey olursa en büyük tehlike ile karşılaşırız. Bugün bütün Kürt vatandaşlarımızın bir siyasi şemsiye altında olmalarını da yanlış gördüm. Silahlı adamla sonuna kadar mücadele edilir. Halkı Türkiye'den uzaklaştırmamak lazım. Herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit vatandaşıdır. Bazen yanlış söylemler, yanlış davranışlar farkına varmadan başka gelişmelere yol açar. Ben daima hükümette olduğumda da cumhurbaşkanı olduğumda da bütün vatandaşlarımızın aidiyetini güçlendirici bağlığını güçlendirici ne gerekiyorsa yapmak gerekir. Terörle mücadele o zaman başarılı olur. Bu bölgesel bir mesele haline geldi. Herkes kendi problemini kendisi vaktiyle çözmesi gerekir. Tabi ki dış politikanın neticeleri de terörün bugün bu hale gelmesinde etkileri olabilir. Türkiye'yi bir şekilde rahatsız etmek isteyenlerin bölgede de dışında da bu terör örgütünü nasıl kullandıkları besledikleri bilinen gerçeklerdir. Yanımızda bel kemiği kırılmış iki ülke var. Irak ve Suriye. Onun için çok dikkatli olmak gerekiyor. Herkesin büyük bir dayanışma içinde terörle mücadele konusunda güçlü durmak gerekiyor.
Ali Bayramoğlu: Bu sorun açıldığı zaman sadece terör değil bu meseleyi çözmek için kullanılan politikaların yanlışlığı, doğruluğu, zamanlaması dolayısıyla bu acıdan ve çatışmadan Türkiye'nin yönetimine düşen payda çok tartışılıyor. Sizden sonra bir cumhurbaşkanı seçimi yaşadık bir genel seçim yaşadık, AK Parti kongresi yaşadık bunların tümüne baktığımız zaman Türkiye nasıl yönetiliyor? Türkiye nereye gidiyor? Siz şu anda Türkiye’yi yöneten partinin kurucularındansınız ve o parti tarafından cumhurbaşkanı seçildiniz. Türkiye'nin bir yılı yönetimi açısından eski bir AK Partili ve eski bir cumhurbaşkanı olarak nasıl geliyor size?
Abdullah Gül: Bugünkü bu gerginlik bu stres halinin devam etmesi Türkiye'ye çok maliyetli olur. Gerginlik kısa dönemli olabilir 3 ay 6 ay olabilir ama birkaç sene olamaz. Bundan bir an önce Türkiye'yi çıkartmak lazım. Yoksa bu kutuplaşma sadece siyasi partiler arasında değil, yazarlara çizerlere toplumun başka kesimlerine dağılıyor. Gazeteler gazetelikten çıkıyor PR organı halin geliyor. Bugünkü bölge şartlarında Türkiye'nin çok sağlam bir ada olması ve kendini çok konsolide etmesi gerekir. Bu nasıl olacak tabi ki ülkeyi yönetenler bunu yapacaklardır. Türkiye çok daha zor dönemlerden geçti. 2000 krizinde çok büyük zorluklar çekti Türkiye ama ondan sonra doğru politikalar ve reformist yaklaşımlarla çok parlak bir dönemini yaşadı Türkiye.
Ali Bayramoğlu: Neden bu noktaya geldik? İçerideki sorunlar mı, bölgesel konjonktürün değişmesinden mi, AK Parti’deki yönetim tarzından mı? Bu devam etmemesi gerekir dediğiniz sorunun nedenlerini nasıl açıklıyorsunuz?
Abdullah Gül: İçeride tabi birçok gerekçe söylenebilir. Ben bunu hep kendimizde bulurum. Komplo teorilerini çok itibar etmem. Türkiye'yi yönetenlerin şüphesiz bunun farkında olarak demin söylediğim şeyden çıkartmaları lazım Türkiye'yi. Bunun içinde bakış, anlayış 10 senede ne kadar köklü reformlar yaptı Türkiye, siyasi reformlar yaptı, ekonomik reformlar yaptı, dünyanın her tarafında çok büyük itibarlar sağladı Türkiye. Dünyada başarılı bir Müslüman ülkeye ihtiyaç var ve bu Türkiye olmuştu. Herkes gıpta ile bunu görmüştü ve herkes takdir etmişti. Bunu hep birlikte yaptık herkes yaptı. Tekrar bu politikalara süratle dönülebilir.
Ayşe Böhürler: Katar’da çıkan Şark gazetesine bir röportaj vermişsiniz sanırım ve Türkiye'nin tekrar İslam ülkelerine ilham verici hale gelmesi için dış politikasını özellikle Ortadoğu ve Arap politikalarını daha gerçekçi bir şekilde gözden geçirmesi gerektiğini söylüyorsunuz. Burada daha gerçekçi bir dış politika derken kastınız nedir? Sayın Davutoğlu sizinle birlikte siyasete başlayan birisiydi. Türk dış politikası gerçekçiliğini ne zaman kaybetti ve neyi kastediyorsunuz gerçekçi olmalı derken?
Abdullah Gül: Bazı şeyler bizim dışımızda gelişen olaylarda var şüphesiz ama ben Ortadoğu ve İslam ülkeleri ile ilişkimizde Türkiye bütün bu ülkelere 'Soft power’ı ile çok etkili olur. Bu ülkenin iç meseleleri ile uğraşarak veya askeri güçle bu ülkelerde Türkiye'nin bir etkisi olmaz. Softpower’ını kullandığı andan itibaren eski tarihi coğrafyamız, bizimle iyi hatıralarını hatırlarlar ve hepsi Türklüklerini ispata çalışırlar, hepsi Türkiye'yi överler ve hepsi Türkiye'nin propagandasını bizden çok yaparlar. Ama biz onların içişleri ile siyasi şeylerine girmeye taraf olursak o zaman hepsi tarihteki kötü hatıraları öne çıkartırlar.
Ali Bayramoğlu: Cumhurbaşkanı iken bu söylediğinizin aksi politikalar geliştirilirken zaman zaman uyarılarda bulundunuz mu?
Abdullah Gül: Şüphesiz tabi ki. En çok önem verdiğim ve en çok zaman harcadığım iş dış politika ile ilgili. Ama şüphesiz Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasasına göre politikalarda nihai kararları hükümetler verir ve uygularlar.
Ayşe Böhürler: Suriye politikasını yanlış mı buluyorsunuz Türkiye'nin?
Abdullah Gül: Suriye’deki rejimden hepimiz nefret etmişizdir. Suriye’nin Akdeniz’in kıyısında bir tek parti iktidarının devam etmesi zaten mümkün değildi Türkiye'de zaten Suriye ile olan ilişkilerinde onları değiştirme yönünde çok gayret sarf ediyordu. Ne zaman olaylar başladı silahlı mücadeleler başladı tabi bizim dışımızda başlayan şeylerdi ve ilişkiler çok değişti. O süre içinde maalesef dış dünya bizim daha çok diyalogla konuşarak etki etmemize de çok fırsat vermedi. Suriye konusunda ben esas uluslar arası camiayı suçlarım. Olaylar başladığında ı kadar yüksek hamasi retorik yaptı ki arkasına güç koymadı. Arkasına güç koymayan hamasi söylemler ve retorik hemen görüldü. Ben bunu ok açık gördüm diğer muhatabım cumhurbaşkanlarına Amerika ve Avrupa başkanları başta olmak üzere İran ve Suriye’nin kendilerini komut ettikleri kadar karşı güç koyamıyorsanız bu savaşın uzun bir şekilde sürüp gitmesine göz yummuş olursunuz. O zaman büyük bir boşluk olur ortada. Bu boşluktan da nelerin çıkacağını kimse bilemez. Maalesef neticede gelinen nokta o oldu. Bugün mültecilerde, terörde bütün radikal unsurlarda sürpriz değil. Irak savaşında en çok muhataplarıma söylediğim şey Irak küçük bir Ortadoğu’dur bu Pandora’nın kutusundan ne çıkar belli olmaz. Onun için dikkatli açmak gerekir. O zaman tabi çok farklı davranışlarla o kutu öyle bir açıldı ki içinden hala neler çıkıyor. Neticede Türkiye'yi de etkiliyor. Bizim çevremizde ateş varsa o yangın bizi de çok etkileyecektir. Çözümden başka bir yol yok. Bu meselenin böyle süre giden bir savaş haline gelmesi daha çok acıları ve yıkımı, gözümüzün önünde bitip giden bir coğrafyayı ortaya çıkarıyor. Suriye’ye komşu olan ne Irak ne Ürdün, ne Suudi Arabistan, Mısır bunlar bir araya gelip bu ateş hepimize sıçrıyor demiyorlar ben hayret ediyorum.
Murat Yetkin: Siyasi çözüm deyince konuşmak akla geliyor, siz burada Beşar Esad’la konuşulacak mı konuşulmayacak mı?
Abdullah Gül: Bunu hemen oraya getirtmemek lazım. Yoksa 2 milyon insan Türkiye'ye girer bu kadar insan başka tarafı gider, orada bulunanlar yaşıyor mu yaşamıyor mu belli değil geriye ne kalıyor?
Murat Yetkin: Suriye’deki durumdan herkesin suçu var haklısınız. 2011’in Eylül’ünde bir üst düzey bir hükümet şahsiyeti bize dedi ki 6 ay ömrü kaldı Esad’ın dedi. Pek 6 ay olmadı. Bu tür şeyler konuşuldu mu? Cumhurbaşkanının evet yetki başbakanındır ama cumhurbaşkanının da çok yetkileri var. Bu yanlış tahlilleri görüp düzeltmek imkanı olmadı mı?
Abdullah Gül: Bunları çok konuştuk tabi. Son yılların en büyük dış politika meselesi şüphesiz bu oldu. Ama bazıları çok çabuk düşeceğini zannediyorlardı benim fikrim hatta çok açıkta yaptım Rusya’yı dengeleyecek Amerika yok, İran’ı dengeleyecekte başka bir ülke yok. Onlar sonuna kadar bu işin içinde olduğu sürece karşısındaki bu kadar belirsiz güç koymayan o zaman olan Suriye’ye ve halka olur.
Oğuz Haksever: AK Parti kongresinde Sayın Cumhurbaşkanının ağırlıklı bir MKYK’sının ortaya çıktığı gibi çok şeyler söylendi. Sizin dikkat çekici bir mesajınız vardı. Neler düşündürdü AK Parti kongresinde yaşananlar?
Abdullah Gül: Ben basından takip ettim. Bazı üzücü olaylar olmuş ama onları geride bırakıp seçime en iyi şekilde hazırlanmak lazım. Ben mesaj gönderdim ve biraz öncede söyledim tavsiyelerimi paylaştım. Ortak aklın öne çıkması gerektiğini, tekrar partimizin reformist bir anlayış içinde toparlanması gerektiğini, başarılı olunan dönemlerdeki politikalara tekrar dönülmesinin çok faydalı olacağını özetleyen bir başarı mesajı göndermiştim.
Ayşe Böhürler: Kongreye gelmeyi hiç düşünmediniz mi?
Abdullah Gül: Sayın Başbakan telefon etti davet etti beni bende teşekkür ettim. Daha önce unutmuşlardı böyle olunca ister istemez alınganlığı oluyor herkesin.
Murat Yetkin: Sayın Bülent Arınç size yapılan davet şeklini de beğenmediğini söyledi. “Biz kültürü yerine ben kültürü” hakim oluyor dedi. Siz zaten hep bunu vurguluyorsunuz o günlere dönelim diye. Dikkat ettim hep 10 yıl dediniz böyle yönetildi diye halbuki 13 yıllık bir AK Parti dönemi var. Partinin kurucususunuz, Necmettin Erbakan gibi bir devin karşısına aday olarak çıktınız. Sizin kurduğunuz parti mi AK Parti? 2002 koşullarına dönmek mümkün mü çünkü Türkiye o Türkiye değil artık.
Abdullah Gül: Öncelikle demokrasilerde bu kadar uzun süre iktidarda durmak büyük bir başarı. Bu süre içinden Türkiye'yi ne kadar çok dönüştürdüğü bütün alanlarda köklü yapısal reformları yaptı ve Türkiye'yi parlayan bir yıldız haline getirdiği ortada partinin. Kim olsa hangi ülkede olursa olsun uzun yıllar iktidarda olunca bazı yıpranmalar söz konusu olur. Önemli olan bunun farkına varıp hemen ortak akılla, doğru politikalarla nasıl başarılı olduk tekrar o politikalara dönmektir. Bu kadar uzun iktidardan sonra yıpranmalar, yozlaşmalar kaçınılmaz. Demokrasinin cilvesi bunlar. Ama önemli olan bunun farkına varmak ve dönüş mümkündür. Aynı parti aynı insanların çoğu var büyük işler yaptılar tekrar yapılabilir aynı işler.
Ali Bayramoğlu: Bir önceki konuşmamızda da cumhurbaşkanı olduğunuz dönemde yasaların, etik kuralların çizdiği çerçevede bazı uyarılar yaptığınızı söylediniz. Şimdi sizinle ilgili Abdullah Gül bundan sonra siyasi kariyerini nasıl tanımlıyor? Kriz sadece AK Partililerin değil AK Partili olmayanlarında madem AK Parti ile yönetileceğiz bu AK Parti’nin içinde bir değişim olur mu Abdullah Gül AK Parti’nin başına gelir mi, gelmezse başka parti kurar mı gibi sorular var. Bunu sormak istiyorum. Bazı kritik anlarda ağırlığını farklı şekilde koymayı ters giderken bir takım işler hiç düşünmediniz mi? Mesela siyasete gitmeyi düşünüyorsanız kamuoyu önüne çıkıp cumhurbaşkanlığı için tekrar aday olacağınızı ilan etmeyi ya da partiye cumhurbaşkanlığından ayrılıp lider adayı olarak döneceğinizi yani buna değmez miydi? Gidiş iyi değil derken bunu neden yapmadınız?
Abdullah Gül: Siyasi kariyer derseniz cumhurbaşkanlığından daha öte bir kariyer yok. Bütün hayatım siyasetle geçti. Ben açıkçası siyaset tarzım ihtiraslı bir siyasetçi olmadım hiç. Muhakkak ben olayım şeklinde bir siyaset tarzım olmadı benim. İhtiras benim motivasyonum olmadı hiç. Cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra o günkü şartlar içinde olmamın doğru olmadığını söyledim. Cumhurbaşkanlığından ayrılmış memleket meseleleri benim gündemimde hiç değil diye bir şey söz konusu olabilir mi? Benimde gecem gündüzüm bu mevzularla geçiyor.
Murat Yetkin: Devam edeceksiniz ama nasıl? Dün TÜSİAD’ın daveti vardı ve orada herkesin sorduğu soru buydu. Nasıl devam edeceksiniz? Konferanslar mı vereceksiniz ya da daha aktif şekilde siyasete ağırlığını mı koyacaksınız?
Abdullah Gül: Ben burada oturmuyorum. Dışarıda ve içeri de birçok toplantılara katılıyorum fikirlerimi söylüyorum. Belki daha açık fikirlerimi söylemeye devam edeceğim. İleride ne gözükür ona bakmak lazım. Ben siyaseti bir hırs ve makam mevki içinde yapmadım. Şüphesiz ki bir ihtiyaç benim daha yapabileceğim bir şey olursa ona bakarım. Benim konumumdaki bir insan doymamış gibi bir siyaset merakı içinde olamaz. Bir ihtiyaç söz konusu olursa bu ayrı bir konu. Şimdi bütün arzum arkadaşlarımın başarılı olması.
Ali Bayramoğlu: Bir dönem eleştirildiniz. İki türlü eleştiri oldu AK Parti’nin o en iç dokusunda sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül kimi Gezi olayında, Cemaat olayında partiden çok uzak durdu gibi bir eleştiri oldu, diğer taraftan da neden Abdullah Gül daha etkin ses çıkartmıyor ya da neden yarışmadı ve alanı bıraktı geri çekildi diye eleştiriler oldu.
Abdullah Gül: Atacakları adımlar, verecekleri kararlar insanları, yığınları ilgilendiriyorsa on kez düşünerek hareket edecekler tabi ki. Dolayısıyla birisinin beklentisine karşı birisi bir şey söylüyor diye ona hemen karşılık verme durumunda olursanız açıkçası bu benim devlet adamlığı bakış tarzıma aykırı bir şey. Devlet içinde kamuda kim çalışıyorsa tek sadakati anayasaya, kanuna ev yasal üstlerine olabilir. Devlet içinde ayrı bir örgütlenme, ayrı bir talimat alma asla söz konusu olmaz. Ben bunu çok aleni söyledim.
Ayşe Böhürler: Milli Görüş geleneğinden gelen birisiniz ve bu gelenek Fettullah Gülen cemaatine her zaman bir mesafe koymuştur. 28 Şubat bu mesafeyi daha da perçinlemiştir. Ancak AK Parti’nin kapsayıcı bir siyaseti oldu. Bu kapsayıcı siyasetin mimarlarından birisi de sizsiniz. O çerçevede bir çok cemaate olduğu gibi Gülen cemaatine de dostluk kapıları açıldı. Onların bir Truva atı gibi devletin içinde örgütlendiğiniz düşünüyor musunuz? Siz bunu hissettiniz mi önceden? Bu örgütlenme ile birlikte ortaya çıkan sonuçlara karşı yorumunuz nedir? Nasıl mücadele edilmeliydi benzer örgütlerle?
Abdullah Gül: Ben bu kavgalar çıkmadan önce birçok şeye itiraz eden ve bir çok şeylere mani olan insandım ben. Savcıların, hakimlerin bir çok uygulamalarını alenen konuşan ama şüphesiz kapıların arkasında yaptıklarım ayrıdır bunları yanlışları söyleyen ilerde büyük sıkıntılar çıkaracağını söyleyen kişiyim ben. Ben bunu sadece onlara değil, herkesin görüşleri olabilir ama siyaset işlerine devlete müdahaleleri her zaman karşı olmuşumdur.
Oğuz Haksever: Kapıların ardında yaptıklarım ayrıdır sözünüzü nasıl tanımlarsınız?
Abdullah Gül: Devlet idaresinde her düşündüğünüzü aleni de konuşamazsınız her aklınızdan geçeni aleni televizyonda söyleyemezsiniz. Bütün bunların neticeleri vardır. Söylenmesi gerekenleri söylenmesi gereken insanlarla bir araya gelip, ona göre sizin kurumlarınız vardır, beraberlikleriniz vardır buralarda tartışırsınız herkes görevini yapar.
Ayşe Böhürler: AK Parti siyasetinin reformist ve kapsayıcı bir şekilde devam etmesinde kırılma noktalarından birisi değil miydi?
Abdullah Gül: Haklısınız burada. Bu çok etkiledi tabi. Burada çok akıllı bir mücadeleyi tuzağa düşmeden yapılabilirdi kanaatindeyim.
Murat Yetkin: Sizce kırılma noktası neydi?
Abdullah Gül: Son bir iki sene içinde olağanüstü durumlar yaşamıyor muyuz? Türkiye bütün enerjisini kendi içinde harcamaya başlamadı mı? Kendi içimizde çok cepheler açılmıyor mu? Bunlar esas yapılması gereken şeylerden Türkiye'yi uzak tutuyor. Bu bir tuzaktır ve Türkiye'nin bundan çıkması gerekir.
Ayşe Böhürler: Devleti ele geçirmeye çalışan bir tablo var ortada…
Abdullah Gül: Hepsiyle hukuk yoluyla mücadele edilir. Bir ülkenin güçlü olması için demokrasi, güçlü bir hukuk sistemi, hukukun üstünlüğü, evrensel anlamda hukukun üstünlüğü bunların gerçekleşmesi lazım. Yanlış yapanlar hukuk çerçevesi içinde gereken sonuna kadar yapılır.
Ali Bayramoğlu: Reformcu fabrika ayarlarına geri dönüş söylediniz bunlar.
Abdullah Gül: Ondan da ileriye gitmesi gerekir. Devamlı yenilenmek kendinizi çağa uydurmak devamlı ileriye gitmeniz gerekir.
Ali Bayramoğlu: Somut olarak sorsalar size Türkiye'nin kamuoyuna veya parlamentosuna şu sorunları veya şu aksaklıkları gidermeniz gerekir deseniz neleri sayarsınız? Reformculuktan geri düşmemizin ana sebepleri neler?
Abdullah Gül: Öncelikle söylemlerin değişmesi lazım. Daha yapıcı daha yol gösterici olması lazım çatışmacı bir söylemden uzaklaşmak gerekir. Sadece söylem bile çok şeyi değiştirebilir. Diyalog olması lazım, konuşma olması lazım. Bu kadar yüz yüze bakamayacak noktalama gelmek, saygının sevginin olması lazım. Her şeyin başı sözle başlıyor, ondan sonrada kriterler. Demokrasinin yüksek standartlarına uyacaksınız ve uygulayacaksınız, ondan sonra hukukun evrensel anlamda uygulamaya başlayacaksınız. Bütün bunlar Türkiye'yi doğru bir istikamete sokacaktır. Sadece siyasetle suçlamayla enerji tüketmek olur bu.
Murat Yetkin: Türkiye'de dönem dönem her süreçte bunu maalesef gördük. Kurunun yanında yaşında yanması olayları. Sizinde şahsen tanıdığınızı bildiğim Boydak ailesinin başında bir sorun var. Memduh Boydak TÜSİAD yönetim kurulu üyesi gözaltına alındı akşam saatlerinde bırakıldı. Ayşe hanımında dediği üzere Fettullah Gülen cemaati ile ilişkileri çerçevesinde soruşturuluyor. Bunlar nereye doğru gidiyor? Şimdi bakıyorsunuz Hürriyet gazetesi terör suçlusu ilan ediliyor bunlar ifrat değil mi? Çok alan bunu görmüyor muyuz?
Abdullah Gül: Boydak ailesi Kayserilidir. Yaptıkları hayırla sadece bir cemaat değil bütün vakıf dernek kim iyi iş yapıyorsa herkese yardım eden herkese ellerinden geldiğin kadar veren insanlardır. Hiç kimse dokunulmaz değil ama her şeyin bir yolu var. Hukuk çerçevesi içinde ciddi bir mevzu varsa bunlar araştırılabilir ama incitmeden, rencide etmeden yapmak gerekir. O zaman tepkiler çok doğuyor. O zaman netice alıcı olmuyor bunlar. Bu tip şeylerde yanlışı göstermek ve desteklememeleri, yanlıştan uzaklaşmalarını sağlamak insanların gerekir. Mücadele akıllı olmazsa daha çok birleştirici daha çok dayanışma içine sokucu oluyor. Boydak aile Kayseri’nin vergisinin yarısını onlar öder. Basına yapılan saldırıların hepsi yanlış. Bunların yaşanmaması lazım. Böyle bir Türkiye görüntüsünü hiçbir zaman vermemek gerekir. Basın ifade özgürlüğü en dikkat edilmesi gereken hususlardan birisidir. Şüphesiz basınında dürüst olması lazım, sorumlu olması lazım, basın olunca her şey serbest değil.
Oğuz Haksever: Sayın Başbakan’a da sorduk genç milletvekilini nasıl karşılıyor diye. Abdurrahim Boynukalın.
Abdullah Gül: Ben çok üzüldüm doğrusu. Çok yakıştıramadım bir milletvekilinin böyle bir şeyin içinde olması akıl alacak bir şey değil.
Ayşe Böhürler: Bir tane AK Partimiz var ve AK Parti ile Türkiye'nin kaderi de kesişti maalesef ve seçimde başarmak zorunda AK Parti. Bu noktada seçime yönelik olarak ve AK Parti’ye destek olarak ne yapmayı düşünürsünüz? Aslında sorun olarak gördüğünüz şeylerin değişmesi için bir gayretiniz olur mu?
Abdullah Gül: Sorulursa, danışılırsa bütün bilgi birikim her şeyimi paylaşırım muhakkak. Başarılı olmak için doğru politikaları, doğru isimleri, doğru anlayışları ortaya koymak gerekiyor.
Ayşe Böhürler: Buna binaen sizi ve yeni sayın cumhurbaşkanımızı bir programa davet etsem gelir miydiniz? Türkiye'nin milli birlik ihtiyacının vurgusunun olduğu bir dönemde siyaset üstü bir dille belki Türkiye'nin meselelerini birlik mesajı verir miydiniz?
Abdullah Gül: Bizim bir araya gelme problemimiz yok biliyorsunuz. İki cumhurbaşkanının bir programda oturup konuşmaları olur mu bilmiyorum.
Ali Bayramoğlu: Türkiye'nin geleceği için ve siyasi iktidar tek başına iktidara gelebilecek mi bilmiyoruz. Ama gelemezse bile muhtemelen kurulacak bir koalisyonunun büyük ortağı olacak. AK Parti son kongresine baktığınızda orada çıkan MYK listesi büyük ölçüde sizin siyasete soktuğunuz, sizinle birlikte siyasete giren parti içinde liberal olarak bilinen pek çok ismin olmadığı bir liste olarak çıktı karşımıza. Bu sizde bir umutsuzluk hali yaratıyor mu yoksa bu sizde dönüşümü böyledir tabidir diye mi bakıyorsunuz?
Abdullah Gül: Onlar AK Parti’nin başarısında en büyük katkıları olan kişilerdir doğrusu. Eğer bu arkadaşların çok hesapsız, fedakar gayretleri çalışmaları olmasaydı bu başarılar ortaya çıkar mıydı bilmiyorum. AK Parti’nin en büyük başarısı ekonomideki başarısıdır. Son 10 yıl içinde yüzde 5 buçuk 6 civarında büyümeyi temin etmek bunlar bütün ekonomi politikaları ile ilgilidir tesadüf değildir. Bugünde Türkiye'nin en önemli meselesi terör çok ayrı devasal bir mesele ama ekonomidir. Türkiye gibi büyük bir ülkenin en büyük meselesi büyüme meselesidir. Türkiye'nin yüzde 2 buçuk 3 büyümelerle bir yere varamaz Türkiye. ABD’de 2 buçuk büyüdü. Bizi hala yolumuz, köyümüz, ilçelerimiz gelişecek. Bizim en az yüzde 6 büyümemiz gerekir. Türkiye'nin çok büyük dinamizmi ve çok büyük avantajı var. Yeter ki Türkiye'yi bu kavgalı ortamdan çok süratli şekilde çıkartalım ve önü berrak görülebilir bir ülke haline tekrar getirelim ve yatırım yapılabilir bir ülke haline getirelim Türkiye'yi. Türk halkının tasarrufu Türkiye’nin yüzde 6 büyümesini gerçekleştirmiyor. Türkiye'nin büyümesi için başkalarının tasarrufunu Türkiye'ye yatırım olarak getirmesi gerekiyor. O da ancak gücen ve istikrar geleceği çok açık olunca, hukukun gerçekten güven verdiği, kuralların çok açık olduğu. AK Parti demokratik ve hukuk reformlarını birlikte yaptı. Bunların durmaması lazım devam etmesi lazım. Birkaç sene daha Türkiye yüzde 2 buçuk 3 büyüsün şimdi G20’ler sev sahipliği yapıyoruz G20’nin dışına düşeriz. Onun için en önemli mesele bu. Her sene 1 milyon kişiye iş bulmanız gerekir. Yüzde 2-3 büyümeyle bulamazsınız. Bir zamanlar nasıl yüzde 9-10 büyüdü Türkiye yine öyle büyümesi lazım. Onun için enerjimizi siyasi işlere çok harcıyoruz buradan çıkmak lazım. Demokrasi sadece ekonomik büyümeyi getiren bir şey değildir. Sağlam kurumlar kuvvetli bir hukuk sistemi varsa getirir. Sadece seçimle ve milli irade ile iktidara gelmek ekonomik kalkınmanın garantisi değil. Demokrasi artı doğru politikalar, kuvvetli hukuk sistemi ve kuvvetli kurumlar ve liyakatli insanlar. Bunları AK Parti çok liyakatli insanları ekonominin başına getirdi. Onun için dışarıda kalmasına üzgünüm çünkü görünmeyen çok büyük hizmetler yaptılar. Aslında görünen. Türkiye'ye 1 milyar dolar gelmezdi 2002’den önce yatırımda. Türkiye’ye 28 milyar dolara kadar çıktı yıllık giriş yatırım olarak.
Oğuz Haksever: Anılarınızı yazacak mısınız bilmiyorum ama dolaylı diye algılanan bir kitap yayınlandı. O arada sizden yanıt pek alınamadı. Bu AK Parti’ye bombadır dendi ama sizin anılarınız değil danışmanınızın anıları. Neler oldu o tepkiler sırasında ne düşündürdü bu tepkiler?
Abdullah Gül: Bütün cumhurbaşkanlarının basın müşavirleri sonunda kendi anılarını yazmışlar. Bunu normal görmek gerekir. Ayrıca ben kendi şeylerimi kendim yazarım. Kendi düşüncelerini yazdırmış gibi bir şey asla Ahmet beyde demiş zaten kendiside benim çok arzulamadığımızı ama mani şekilde asla yapma diye bir yasak koymamı da kimse benden beklememesi gerekir. Burada önemli olan şey o kitapla yalan, hakaret bir saygısızlıkta yok doğrusu.
Murat Yetkin: Yanlış bir şey var mı?
Abdullah Gül: Okudum ben tabi.
Ali Bayramoğlu: Tayyip Erdoğan’ın rolünü çok küçümseyen bir bakış açısı olabilir mi?
Abdullah Gül: Böyle tenkitler yapılabilir tabi ama benim yanımda çalışan bir kişi benimle ilgili kısımları yazmış etmiş. Dolayısıyla burada önemli olan bir hakaret bir yalan çarpıtma var mı yok mu? Doğrusu da yok. Ben istemedim teşvikte etmedim ama engelde olmadım. Okuduğunuzda çok kıymetli şeylerde var. Oradaki AK Parti’nin bütün başarıları da var.
Ayşe Böhürler: AK Parti’nin en önemli başarısı nedir sizce?
Abdullah Gül: Biz hiçbir zaman kendimize İslamcı filan demedik bunu doğru da bulmam. Ama dışarıda böyle bilirler. Bir İngiliz gazetesini okursanız böyle derler. Dine önem veren, dindar, kendi değerlerini öne çıkartan o zaman biz muhafazakar demokrat olarak tarif ettik kendimizi. Böyle kimlikteki bir partinin Türkiye’yi demokratik ve ekonomik dönüştürmesi. Konuşulamaz bir çok şey konuşuldu, tabular gitti. AB’ne tam üyelik müzakerelerine başlattı Türkiye'yi. Kim yaptı? Bir İngiliz bir Amerikan gazetesinde ya Müslüman demokratlar derler, ya İslamcılar derler bir sürü dindarlar derler filan. Böyle bir hareket bende Tayyip beyde diğer arkadaşlarımızda eşlerimizle gittik Beyaz Saray’a. İngiliz Sarayına yalnız gitmedik ki. Orada neye inanıyorsak onu konuştuk, neyi savunuyorsak davamız dediğimiz şeyleri orada da savunduk. Biz orada yemek yerken burada kimse yok farklı yemek yiyelim demedik ki. İngiliz sarayının mutfağına benim aşçım gidiyordu benim yemeğimi özel hazırlıyordu. Tayyip beyin yemeğini özel hazırlıyorlardı Beyaz Saray’da. Bu doğuda da öyle oldu. Cumhurbaşkanıyken bütün dünyanın en önemli ülkelerinin cumhurbaşkanları Türkiye'ye koşarak gelmek istedi.
Murat Yetkin: Şu andaki durum ne sizce?
Abdullah Gül: Bir karşılaştırma açısından söylemiyorum bunu şu anda dünya şartları farklı oldu. Cumhurbaşkanlığı olarak icra makamı değilsiniz hükümetin uygulamalarıyla nihayet bütün başarılar elde ediliyordu. Herkes bizi davet ediyordu Avrupa ülkeleri senede iki ziyaret yaparlar. Biri Türkiye olacak diye herke yarışıyordu. AK Parti’nin başarısı bütün bunları gerçekleştirdi.
Ali Bayramoğlu: AK Parti’nin en büyük başarısını özgüven olarak telaffuz edebiliriz belki ve bunun dışa yansıması
Abdullah Gül: Doğru politikalarla. Hamasi laflarla özgüven olmaz. Doğru politikaları yaparsınız neticesi ortaya çıkar özgüven böyle olur. Araplar niye her yerde bize hayran kaldılar? Türkler de Müslüman onlar bu kadar yapıyorlar ekonomi, demokrasi, özgürlük biz niye yapamıyoruz dediler. Bu Arap Baharı filan hepsinde Türkiye'nin o başarısının, AK Parti başarısının itici katkısı vardır.
Ali Bayramoğlu: AK Parti sosyolojikte bir hareket. Bu sadece dinamiklerle olmuyor birilerinin ortaya çıkıp bu toplumun taleplerini ve isteklerini hayata geçirecek bir iradeyi ortaya koyması lazım. Siz bunlardan biriydiniz, bir başkası şu andaki cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan biraz önce saydığınız arkadaşlarınız var. Bugün AK Parti’yi kurduğunuz cumhurbaşkanlığını yaptığınız dönemde bugün tabi Tayyip Erdoğan faktörü olumlu olumsuz pek çok yönüyle tartışılıyor ama siz Tayyip Erdoğan’ı siyasi irade koyması açısından AK Parti’ni, Türkiye tarihinin neresine yerleştirirsiniz?
Abdullah Gül: Tayyip bey cumhurbaşkanı ben onun selefiyim. Dolayısıyla cumhurbaşkanlarının haleflerini seleflerini değerlendirmeleri hiçbir zaman şık olmaz.
Ali Bayramoğlu: Kitapta da benim en fazla gördüğüm noksanlardan birisi duygulardan da çokça bahsetmiş Ahmet bey.
Abdullah Gül: Benim yazdığım bir kitap değil. Ben kendisini çok eski tanıdım ve 28 Şubat’ta hiç ummadığımız destekleri verdi bize. Benimle çalışırken de sadece işine baktı doğrusu.
Ayşe Böhürler: Sizde aslında nispeten seçilerek geldiniz ama sizden sonra sayın Erdoğan tamamen halkın seçimi ile geldi. Bununla birlikte 200 yıldır devam eden bir yönetim modelinde bir sorun olduğunu düşünüyor musunuz? Türkiye'de bir yönetim modeli değişikliğini gerekli görüyor musunuz?
Abdullah Gül: Biz bir anayasa hazırlattık ve o zaman gerçekten demokratik ve hukuk kriterleri evrensel anlamda yüksek olan ve çalışabilir bir anayasa ve bugünkü anayasayı değiştirelim. Çok titiz çalıştılar ve bir anayasa taslağı verdiler ben onun doğru olduğu kanaatindeyim. Arzu ederdim ki onu getirip masaya koyalım isterdim. Şimdi devlet idaresinde belirsizlikler kuralsızlıklar olmaz. Bunları gidermek gerekir. İhtilal anayasası işte o zaman ki askeri ihtilalı yapan kişiye verilen yetkiler ben cumhurbaşkanıyken de söyledim bu yetkiler azaltılmalı diye. Dolayısıyla ben öyle bir anayasanın tekrar olmasını uygun gördüm. Böyle bir Türkiye tercih yapacaksa mevcut anayasanın bir maddesini 20-30 yıl geçiyor değiştiremiyoruz hepimiz çırpınıyoruz. Şimdi böyleyken yeni bir anayasa ve sistem değişikliği üzerine çok açık seçik yazılırsa ve bütün bunlar kavgalı ve kutuplaşmalı bir dönemde olmaz. Her şeyin ikna edici bir şekilde ortaya koyulması gerekiyor.
Murat Yetkin: Sayın Erdoğan cumhurbaşkanı seçildiği zaman artık vesayet dönemi bitmiştir dedi artık halk seçti dedi. Bu sizde bir hisse yol açtı mı? Sizi halk seçmemişti ama meclis seçmişti. Ben vesayet altında mıydım diye hissettiniz mi? İkincisi, geçenlerde sayın cumhurbaşkanı “benim halk tarafından seçilmemle rejim fiilen değişmiştir” dedi. Buna uygun bana bir anayasa yapın. Siz böyle bir rejim değişikliğine inanıyor musunuz ve anayasada halk tarafından seçime cumhurbaşkanının yetkileri ile seçilmeyen cumhurbaşkanının yetkileri arasında bir fark var mıdır?
Abdullah Gül: Bir sayın cumhurbaşkanının sözleri polemik konusu yapmak bana yakışmaz. Görüşlerimi gayet açık söyledim ben. Anayasada cumhurbaşkanının nasıl seçileceği konuları değişti yetkileri ile ilgili bir değişiklik yok. Ama 80 anayasasına göre ne kadar geniş yetkileri var onlarda ortada.
Oğuz Haksever: Bugün bir miting düzenlendi Pazar günü de bir miting var ve orada sayın cumhurbaşkanı ve sayın başbakan var. Bu tür etkinlikler hakkında bir değerlendirme alabilir miyiz?
Abdullah Gül: Bu kadar şehit verilirken ve bu şehitler maalesef haince ve kahpece oluyor uyuyan polisin kafasına ateş etmek, yolda giderken mayınlar patlatmak bunun öfkesi ve bunun heyecanını anlamak gerekir. Bu vesileyle de bütün şehitlerimize rahmet diliyorum, aileleri hepsi büyük bir avcıyı herkes çekiyor. Bu mücadele teröre karşı devlet daima sağlam duracaktır. Toplu olarak herkesin bir dayanışma içinde olması, farklı fikirlerden partilerden işte barolar birliğinden odalar birliğine kadar farklı görüşlerin bir araya gelmesi iyi bir şey. Bir taraftan terörle çok güçlü akıllı mücadele emniyet güçleri de fedakarca mücadele veriyor gerçekten. Burada dikkat edilecek şey halkı asla kaybetmemek. Doğu ve Güneydoğu’daki illerimiz ortada. Türkiye'de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup ve bunun bilincinde olan vatandaşlarımızın bu ülkeye olan bağlılığını zayıflatıcı hiçbir şey yapmamak gerekir. Onları bir mahallede bir yerde hiçbir şekilde zan altında bırakmamak gerekir. Türkiye'nin birliği ve bütünlüğü için esas dikkat etmemiz gereken şey burada. Eli silahlı olandan daha güçlü silahımız olur ama halkı daime düşünmemiz lazım.
Ayşe Böhürler: Türkiye'de yaşayan Kürt vatandaşların siyasi talepleri konusunda nasıl bakarsınız?
Abdullah Gül: Bu konularda şok önemli değişiklikler yapıldı. Bir zamanlar bunları konuşamazdınız, yazamazdınız. Şimdi AK Parti iktidarları çok önemli yasalar çıkarttı bu konuda. Bunların hep takdir edilmesi gerekir. Onun için ben kimse teröre gerekçe gösteremez. Eskiden yurtdışında çok propaganda yapılırdı ve terörü gerekçelendirirlerdi. Dışarıdan da bunlara hak verenler olurdu bugün kimse hak vermez. Bugün teröre sıkıştım ne yapayım başka çarem yom teröre başvuruyorum denecek bir şey söz konusu olamaz Türkiye'de. Bu demek değil ki daha yapılması gereken şey kalmadı. Daha yapıcı daha kucaklayıcı söylemler daha onur koruyucu söylemler önemli. Bunları hep göstermemiz lazım.
Ali Bayramoğlu: Sayın Bülent Arınç bir televizyonda koalisyon başarısızlığını kendi siyasi partisine maleden bazı açıklamalar yaptı. Arkasından çok keskin saldırılara uğradı. Bu konuda Bülent beyin çıkışları ile ilgili kanaatlerinizi sormak istiyorum. AK Parti çevrelerinde bütün AK Partililerde değil ama merkezinde Gezi olaylarından sonra bir tür tezgah, kumpas, kuşatılma duygusu çok baskın şekilde belirleyici bir rol oynamaya başladı. Liyakattan uzaklaşıp sadakate belki de bu duyguyla ilgili. Geçekliği yoksa bunun bir miktar yok çoğunlukla yoksa bunun kökenleri nerededir?
Abdullah Gül: Bülent beyle ilgili partimizde hareketimizin en önde gelen arkadaşlarımızdan birisidir. İçi dışı bir olan birisidir. Hesapları kafasında farklı düşünceleri filan yoktur. Çok hassas ve samimi bir arkadaşımızdır. Hepimizin farklı fikirleri olabilir ama Bülent bey Refah Partisi döneminin de partinin kuruluşunda da olağanüstü bir isim olarak katkıları bilinir. Ben kendisini her zaman takdir ederim. Toplumlarında partilerinde psikolojisi oluyor. Bu söylediğiniz psikoloji yaşandı. Bundan kurtulmak lazım, Bu bir tuzak. Bunu aşabilecek güçte aslında parti de hükümette. Gezi olaylarında ben o açıkça söylemiştim tavrımı. Türkiye'de o zaman bu olaylar Londra’da, Paris’te, Brüksel’deki olaylara benziyor demiştim. Arap sokaklarındaki gibi sokağa çıkmıyor insanlar demiştim. İklimlerde kontrol altına alınıp kapatılabilirdi. Ama sonra illegal örgütler devreye girdi ve illegal örgütler bunu aldı.
Murat Yetkin: Siz bir darbe girişimi olarak hiç adlandırmadınız. Yoldan çıkmış bir protesto olarak adlandırmadınız
Abdullah Gül: Şuradaki ağaçları kestirmeyelim diye toplanan insanlar güzel idare edilebilseydi akıllı bir şekilde emniyeti, yönetimi halledebilseydi orada kapanırdı o iş. Ama onda sonra o iş bütün illegal örgütlere malzeme oldu. İkinci safhasında bütün illegal örgütler döküldü yaktılar, yıktılar böyle oldu bu iş.
Oğuz Haksever: Kasım seçimleri yaklaşıyor bir değerlendirme alalım sizden.
Abdullah Gül: Keşke olmasaydı ama mecbur olunca halkın görüşüne başvuruluyor. Memleket için istikrar önemli siyasi istikrar olunca ekonomik istikrar ortaya çıkıyor.
Oğuz Haksever: MGK toplantılarına katıldınız yıllarca seçim güvenliği konusunda hükümet AK Parti özgüven sergiliyor ama onun dışında da endişeler var
Abdullah Gül: Baksanıza bütün bu olayların olduğu bir yerde nasıl olacak diye düşünüyorsunuz. Ama biz bunları düşünürüz ama bunun sorumlusu devleti yönetenler bütün tedbirleri alırlar. Dolayısıyla ne gerekiyorsa tedbirler en iyi şekilde alınacaktır.
Murat Yetkin: Anket sonuçlarının çok büyük kısmı şu anda 7 Haziran tablosunun bir benzerinin çıkacağını söylüyorlar. Öyle bir durumda keşke kurulsaydı demiştiniz bir koalisyon hükümeti mi denenmeli yoksa anayasa bir üçüncü tekrar da izin veriyor.
Abdullah Gül: Olmaz herhalde tekrar üçüncü bir seçim.
Ayşe Böhürler: İslamcı siyasetin sorunları nelerdi? Bugün geldiğimiz noktada kendimize dönüp baktığımızda toplum olarak, dünya görüşü olarak, sorunlarımız neler? Bütün İslam dünyasının içinde herkes birbiri ile kavga ediyor. Bir İslam kardeşliği tesis edilemedi bırakın onu biz kendi içimizde de bir kardeşlik tesis edemedik. Burada sizin gördüğünüz noktalar nedir?
Abdullah Gül: Ben siyasetten önce 10 seneye yakın İslam Kalkınma Bankası’ndan çalıştım ve bütün İslam ülkelerini dolaştım. Bütün zaaflarını büyün problemlerini gördüm. Sonrada 10 sene Avrupa konseyinde milletvekili oldum. Şimdi bu gördüklerimi karşılaştırdığımızda çok üzülecek durumdayız. Onun için ben 2003 yılında Tahran’da İslam konferansında bir konuşma yaptım. Bütün İslam ülkeleri biz kendi evlerimize düzene koymazsak, insan hakları, hukuk, şeffaflık, hesap verebilirlik bunlar bizim kendi değerlerimiz aslında batının değerleri değil. Bütün bunları eşitlik, adalet bütün bunları biz düzene koymazsak ya ülkelerimiz karışır ya da müdahaleler kaçınılmaz hale gelir dedim. Bu maalesef hepimizin yetersizliğidir. Şüphesiz ki bizim kendi inançlarımızdan gelen değerlerimiz hepsi çok yücedir ve onlar demokrasi ile hukukun üstünlüğü dediğimiz şeylerle en uygun olan şeylerdir. Türkiye’nin başarısından onun için herkes o kadar gururlandı. Bir Müslüman ülke başarılı oluyor diye herkes çok gururlandı. Kendi yapamadıklarını yapanlar vardı. Bunun nasıl olacağı da belli değerler çerçevesinde olacak. İyi idare her şeyin başında oluyor. Hukukun gayet üstün olduğu eğitim şüphesiz her şeyin başı.
Ayşe Böhürler: Türkiye'de sizin isminizi alan bir üniversitenizden ve onu destekleyen vakıftan söz ettiniz. Türkiye’de eğitimin bir vasat tarafı var maalesef. Bunu değiştirmek için bir şey yapacak mısınız?
Abdullah Gül: Eğitim en büyük meselelerimizden birisidir. Eğitim alanında başarılı değiliz. OECD ülkeleri arasında 34 ülkeden 32’inciyiz biz. Üniversitelerimiz çok ama iyi üniversitemiz çok değil. Biz Kayseri’deki üniversiteyi büyük değil iyi bir üniversite olsun istiyorum ve epey bir vakit ayırıyorum oraya. İş dünyası bir devlet üniversite olmasına rağmen çok destekliyor.