Sayın Cumhurbaşkanımızın Avrupa Günü münasebeti ile yayımladıkları mesaj aşağıda sunulmaktadır:
Avrupa Birliğinin temellerini atan 1950 tarihli Schuman Deklarasyonunun yayımlanmasının yıldönümü münasebetiyle 9 Mayıs Avrupa Gününü en içten duygularımla tebrik ediyorum.
Schuman Deklarasyonu, Avrupa tarihinin savaşlardan ibaret olmadığını tüm dünyaya göstermeye matuf bir barış manifestosudur. Bu vizyondan yola çıkan Avrupa Birliğinin kurucuları, demokratik değerler ve hukukun üstünlüğü ilkeleri üzerine tesis edilmiş, hak ve özgürlüklerinin güçlendirilmesini esas alan ülkelerin, ortak evrensel değerler etrafında barış içinde birarada yaşayabilecekleri inancıyla yola çıkmışlardır.
Aradan geçen süre zarfında bu inanç müşahhas bir gerçeğe dönüşmüştür. Altı ülkeyle başlayan entegrasyon süreci, üye sayısı ve işbirliği sahalarının genişlemesiyle bugünkü halini almıştır. Böylece, yıllarca savaşlarla tahrip olan kıtada barış ve refahın hüküm sürmesi sağlanmıştır.
Avrupa Birliği bugün, uluslararası sistemdeki değişiklikler ile küresel ekonomik krizin etkileriyle karşı karşıyadır. Doğru kararlar alınmadığı takdirde, Birliğin kuruluş felsefesinden uzaklaşılması tehlikesi mevcuttur.
Esasen Avrupa Birliği, bu zorlu süreçten başarıyla çıkmasını mümkün kılacak müktesebata sahiptir. Ancak müreffeh yaşam koşullarına sahip Avrupa halklarının önündeki en büyük tehlike korumacı güdülere kapılıp, içe kapanma refleksiyle hareket edilmesi olacaktır. Nitekim ortak değerler üzerine kurulu Avrupa Birliği, günümüzdeki konumuna içe kapanarak değil, dışa açılarak gelmiştir. Genişleme, AB projesinin başarısında anahtar rol oynamıştır.
Bu bakımdan, yaklaşık iki hafta sonra yapılacak Avrupa Parlamentosu seçimleri kritik öneme sahiptir. Seçimlerle yalnızca Avrupa Parlamentosu üyeleri belirlenmeyecektir. Aynı zamanda, Avrupa Birliği’nin temel kurumlarını yönetecek ve geleceğe dönük stratejik politikalarını uygulayacak yeni liderlik kadrosu da şekillenecektir.
AB’nin yeni yöneticilerinin Birliği uluslararası ekonomik ve siyasi gelişmelere uyarlayarak, etkili bir küresel aktör haline getirebilecek stratejik vizyonu taşımaları çok önemlidir.
Zira Avrupa genelinde, AB’nin üzerine kurulu olduğu değerleri sorgulanır hale getiren aşırı akımların zemin kazanmasını endişeyle takip ediyoruz. Entegrasyondan geri dönülmesini ve sınırların kapatılmasını dahi savunan bu tür akımların, tarihin akışına ve AB projesinin gelişme seyrine tezat teşkil ettiği kanaatindeyiz.
Şurası hatırdan çıkartılmamalıdır ki; Avrupa Birliği insan hakları, demokrasi ve hukukun üstünlüğü ilkeleri üzerine inşa edilmiştir. Bugüne kadar “Çeşitlilik içinde Birlik” ilkesini şiar edinmiştir. Son yıllarda AB ülkelerinde yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve İslamofobiden beslenen aşırı akımların güçlenmesi, öncelikle Avrupa’nın kendi değerlerine yönelik bir tehdit oluşturmaktadır.
Böyle bir dönemde Türkiye, stratejik tercihi olan Avrupa Birliği üyelik perspektifini kararlıkla muhafaza etmektedir. AB’nin karşı karşıya bulunduğu sorunların çözümüne katkı sağlama iradesi de tamdır.
Avrupa Birliğinden ise, teknik bir süreç olan üyelik müzakerelerinin “ahde vefa” ilkesi çerçevesinde sonuna kadar götürülmesini beklemektedir. Türkiye, bu süreci iyi niyetle ve gerçekçi bir yaklaşımla ilerletmekte kararlıdır. Mevcut aşamada önemli olan, bu sürecin tamamlanarak Türkiye ve Avrupa Birliği’nin aynı standartlarda buluşturulmasıdır.
Önümüzdeki dönemde karşılıklı olarak stratejik ve vizyoner bir liderlik sergilenerek yeni fasılların müzakereye açılmasıyla, daha güçlü, dinamik ve huzurlu bir Avrupa oluşturma misyonuna büyük katkı sağlanacağına inanıyoruz.
Bu düşüncelerle, başta vatandaşlarımız olmak üzere bütün Avrupalıların Avrupa Günü'nü kutluyorum.