Değerli Basın Mensupları;
Cumhurbaşkanı olarak, ülkemizin bu güzel şehri Artvin’i ziyaret etmekten büyük bir mutluluk duyuyorum.
Artvin, her bakımdan farklılıkları, zenginlikleri olan bir ilimizdir. Folkloruyla çok büyük bir turizm merkezi olmanın bütün vasıflarını taşıyan; ama görüldüğünde gerçekten fark edilen, her bakımdan cennet gibi çok güzel bir ilimiz. Ayrıca, Artvin’in şehir olarak yerleşimi de gerçekten Türkiye'de başka yok, ama dünyada da var mıdır bilmiyorum. Herhalde çok nadirdir. Bu kadar yükseklikte, bu kadar dağların, tepelerin üstünde; ama bu kadar da güzel, gelişmiş, mamur; yollarıyla, binalarıyla, bütün altyapısıyla böyle güzel bir şehrimiz. Tabii ki, burada çok tarihi eserler, camiler, kiliseler… Her şey olduğu gibi, esas barajlarıyla da Türkiye'ye çok büyük katkısı olan bir ilimiz. Ayrıca, Sarp Sınır Kapısı Türkiye'yi Kafkaslar üzerinden Orta Asya’ya bağlayan çok önemli bir güzergâh. Hopa Limanı aynı şekilde çok önemli bir liman Karadeniz’de. Deriner Barajı gibi, hepimizin gurur duyduğu, iftihar ettiğimiz, dünyada seçkin barajlar listesinde olan böyle bir barajı da yine Artvin ilimiz bünyesinde barındırıyor. O bakımdan, böyle bir ilimize gelmekten gerçekten büyük heyecan duyuyorum, büyük bir mutluluk duyuyorum. Şunu da itiraf etmem gerekir ki: daha önceki siyasi hayatımda Türkiye'de maalesef gelmediğim tek yer maalesef Artvin’di. Doğrusu, her zaman gelmeyi çok arzu ediyordum. O bakımdan, bugün ayrıca kendi açımdan da büyük bir noksanlığı gidermiş oluyorum.
Bu geceyi burada geçireceğiz ve ilin yöneticileriyle bir araya gelip ilimizle ilgili bilgileri aldıktan sonra, şehrimizin bütün ileri gelenleri, şehrin bir nevi sahipleri olan sivil toplum örgütleri, siyasi partilerimiz, hepsiyle akşam bir arada olacağız ve benim için de unutulmaz bir gün olacaktır. Buraya gecikmemizin sebebi de yol boyunca bütün ilçelerimizde durduk. Bütün vatandaşlarımız gerçekten büyük bir sevgi gösterdiler. Bir kez daha hepsine ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu vesileyle herkese muhabbetlerimi sunuyorum.
Soru: Dün, biliyorsunuz, Başbakan Erdoğan hem platformdan temsilcilerle, hem sanatçılarla görüştü. Burada, “Referanduma gidilebilir” kararı çıkmıştı; ama az önce Başbakan açıkladı, “Referandum yok, ama kamu görüşü almaya gidebiliriz” dedi. Diğer yandan mahkeme yürütmeyi durdurma kararı almıştı. Mevcut tabloyu yorumlar mısınız? Kamu görüşü yerine referandum daha mı iyi olur? Nasıl yorumlarsınız?
Sayın Cumhurbaşkanımız: Dediğiniz bu görüşmeler, mahkemeler, Türkiye'nin demokratik standartlarının nasıl çalıştığını, nasıl yüksek olduğunu, Türkiye'nin nasıl bir hukuk devleti olduğunu gösterme açısından da gayet dikkat çekicidir.
Belli bir projeyle ilgili itirazları olan ve bunu direnerek gösteren kişilerle nihayetinde buna en üst seviyede karar veren hükümetin başı Sayın Başbakanın bir araya gelip görüşmeleri güzel bir şey.
Dün de söyledim; diyalog dediğimiz şey böyle olurdu. Herkesin birbirini anlaması, itirazlarını anlaması böyle olur. Neticede, muhakkak ki bir nihayete ulaşacaktır, hiçbir şey askıda kalmayacaktır.
Referandum, yine demokratik toplumların başvurduğu araçlardan birisidir, o olabilir. Hukuk yolu hepimizi bağlayıcı bir yoldur. Hukuk yolu, nihayetinde itirazları da olan ve nihai kararların çıktığı bir yoldur.
Bunlarla meselenin yürütülüyor olması ve böyle tartışmalı bir konunun böyle bir istikamete girmiş olması sevindiricidir. Bütün dünyaya örnektir, izlenmesi gerekir.
Demek ki, problemlerimizi konuşarak, tartışarak, diyalog ve hukuk çerçevesi içerisinde çözebilme olgunluğunu gösteriyoruz demektir bu.
O bakımdan memnuniyetle karşılıyorum birkaç gün içerisindeki bu gelişmeleri.
Soru: Gezi Parkı’nda dün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan bir açıklama yaptı, “İçişleri Bakanına talimat verdim, 24 saat içinde bu alanın boşaltılmasına yönelik.” Ancak, Gezi Parkı eylemcileri de kesinlikle boşaltmayacaklarını dile getiriyor. Bir de geçtiğimiz günlerde olaylarda yaralanan bir gencin beyin ölümü gerçekleştiği yönünde haberler var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sayın Cumhurbaşkanımız: Önce tabii, bu geçen 10 gün içerisinde hayatını kaybeden birkaç vatandaşımız oldu. Bunların hepsine çok üzüldük. Biri de polis memurumuz. Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum, ailelerinin acısını paylaşıyorum. Ümit ederim ki, bir daha bu acılar olmaz.
Kamu düzeninin sağlanması ayrı bir konudur; barışçı bir şekilde protestoların, itirazların yapılması ayrı bir konudur. Muhakkak ki, şiddete başvurmadan itirazlar her zaman yapılabilir, protestolar her zaman yapılabilir. Bunlar demokrasinin doğası gereğidir. Ama diğer insanları rahatsız edecek şekilde çarşıları, caddeleri, ana meydanları, şehrin hayatını felç edecek şekilde, şiddet yanlısı veyahut da şiddete başvurarak yapılan gösterileri de hiç kimse tabii ki tasvip etmez. Nihayetinde bunlar kurallara ve kanunlara aykırıdır. Onların nihayete erdirilmesini sağlamak da hem devlet görevlilerinin görevidir, hem de vatandaşlar olarak herkesin. Çünkü düşünün ki, haftalarca bu tip kuralsız gösterilerin yapıldığı yerlerde işyeri olan insanların borçları harçları var, kiraları var veyahut da trafiğin kavşak noktası olan meydanlar var. Bütün bunları düşünmek lazım. Oraların tabii ki sürekli olarak işgali, bunlar da kabul edilemez, dünyanın hiçbir yerinde buna müsaade etmezler. Ama bu tip şiddete başvurmadan ve başkalarını rahatsız etmeden yapılacak protestolar, itirazlar, bunların da tabii ki gayet toleransla karşılanması gerekir.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanı; dün Başbakan, Gezi heyetiyle bir görüşme yaptı; ama Deniz’in de az önce söylediği gibi, İçişleri Bakanı da “24 saat içinde bu eylemler bitirilsin” talimatı verdi. Acaba bu görüşmelerden nasıl bir sonuç bekleniyor, bu görüşmelerin sonucu dikkate alınacak mı bu eylemlerin sona erdirilmesi konusunda. Yoksa 24 saat içinde bir müdahale olabilir mi?
Sayın Cumhurbaşkanımız: Tabii, nihayetinde bunlar benim karar vereceğim konular değil. Bu tip konularla ilgilenen belediyeler vardır, Türkiye'nin yönetiminden sorumlu olan hükümet vardır. Nihayetinde, hükümetin ilgili bakanları, Sayın Başbakan, onlar nihayetinde görüşmeleri yapıyor. Ama böyle bir noktaya gelindikten sonra herkesin birbirini dinlemesi çok önemli, niçin itiraz edildiğinin anlaşılması çok önemli. O bakımdan, dünkü görüşme önemli. Biliyorsunuz, daha önce ben de bu itirazları yapanları davet ettim, onlarla ben de görüştüm, hatta bu itirazların içerisinde bulunan kişilerden bazılarıyla basına haber vermeden de görüştüklerim oldu. Dolayısıyla önce dinlemek çok önemli. Dinledikten sonra da muhakkak ki sağduyuyla ortak bir yol bulunacaktır.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım; Artvin’e hoş geldiniz diyoruz. Gerçekten bizi mutlu ettiniz. Artvin’e de “Cennet” dediniz.
Sayın Cumhurbaşkanımız: Biliyorsunuz, dün Rize’deydim. Rize, Artvin, buralar yemyeşil.
Soru: Bir sorunumuz var efendim, onu arz etmek istedim.
Sayın Cumhurbaşkanımız: Buyurun.
Soru: Hemen tepemizde, Cerattepe Madencilik diye bir şey var; bu cenneti tehdit ettiğini düşünüyoruz. 20 yıldır da Artvin halkı bununla ilgili mücadelesini veriyor, sizden de yardım istiyor. Neler söylersiniz?
Sayın Cumhurbaşkanımız: Bu tip şeylere tabii ki dikkat edilmesi, dinlenmesi gerekir. Sayın Bakanımız da zaten onun için aramızda. Bir taraftan şehirlerimizin yaşanılır olmasını bozmamamız lazım; yani güzelliklerini. Allah'ın verdiği güzellikleri insan eliyle bozmamamız lazım; ama bir taraftan da yaşayacağız tabii ki. Nüfus büyüyor, ona göre yollar oluyor, ona göre evler oluyor. Tabii, kaynaklar varsa, çevreye zarar vermeyecek şekilde onların işletilmesi… Bütün bunlara siyah-beyaz gibi bakmamak gerekiyor; ama dikkatli bir şekilde bunları incelemek, halkın da tabii ki görüşlerini almak ve tedbirler alarak bu şekilde değerlendirmek gerekir. Başka yerlerde de görüyoruz; gerek madenlerle, gerek HES’lerle ilgili oluyor. Bunlara tabii ki, dikkatli bir şekilde bakmak lazım. Bazen öyle oluyor ki, mesela çok küçük bir HES, bazen değmiyor. Bir söz vardır; “Attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değmez” derler. Bu tip durumlar da oluyor. Onun için bunları iyice değerlendirmek lazım. Ama bakın, dünyanın en büyük barajlarından birisini, Deriner Barajı’nı yapmakla da hepimiz nasıl gurur duyuyoruz. Onun da Artvin’de olması sizler için de ne kadar büyük bir gurur kaynağı. Dolayısıyla bunlara bakmak, incelemek, tartmak ve sonunda ona göre, artılarını, eksilerini yan yana koyarak karar vermek gerekiyor.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım; 2 Şubat 2012’de size bir tivit mesaj atmıştım. “Sayın Cumhurbaşkanım; Karadeniz halkı ve Artvin sizi bekliyor. Biz sizi özledik, gelin bu memlekete” demiştim. Nihayet, bu sizin programınız veya bizim o tivitten attığımız şey olabilir, ne sayarsanız. Ama öncelikle hoş geldiniz.
Sayın Cumhurbaşkanım; 2014 yılında görev süreniz doluyor. Görev süreniz dolduğunda biz sizi nerede göreceğiz? Bir de başkanlık sistemiyle ilgili düşüncelerinizi almak istiyorum Sayın Cumhurbaşkanım.
Sayın Cumhurbaşkanımız: Demokratik sistem dediğimizde, bu parlamenter olabilir, başkanlık şeklinde olabilir; nihayetinde, bu bir tercih konusudur, onun için de dengeler vardır. Onların çok iyi olması ve o sistemin demokratik olma niteliği, hukukun üstünlüğünü koruma niteliğiyle ilgili prensipleri yerinde olursa, o artık yeter. Onun ötesinde, hangi sistem olacağı çoğunluğun karar vereceği bir şeydir.