Tunus Cumhurbaşkanı Sayın Mohamed Moncef Marzouki ile Düzenledikleri Ortak Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama

28.05.2013
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Basın Mensupları,

Tunus Cumhurbaşkanı, Aziz Kardeşim Sayın Munsif  Merzuki ve beraberindeki üst düzeyli heyeti Türkiye'de misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum.

Bildiğiniz gibi geçen yıl Mart ayında Tunus’a resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştim ve devrimden sonra Tunus’a yapılan ilk ziyaretlerden birisiydi bu. O ziyaret vesilesiyle Tunus’ta Ulusal Kurucu Meclisi ziyaret etmiş ve orada da bir konuşma yapmıştım. Tunus’ta bize gösterilen misafirperverlik olağanüstüydü. Zaten Türkler ve Tunuslular tarih boyunca hep kardeş olmuşlardır, hep dostluk içerisinde olmuşlardır, hep birbirleriyle övünmüşlerdir ve daima birbirlerinin iyiliği, kardeşliği arzusu içinde olmuşlardır. Hükümetler, rejimler ne olursa olsun, Türk ve Tunusluların kardeşliği her zaman güçlü olmuştur. Devrimden sonra Türkiye ile Tunus arasındaki ilişkiler ise olağanüstü bir noktaya ulaşmıştır. Ben Cumhurbaşkanı olarak Tunus’a ilk ziyaretimi yaptıktan bir buçuk sene sonra Sayın Cumhurbaşkanı da Türkiye'ye yine ilk ziyareti gerçekleştirmiştir. Bu arada, bundan 2 hafta önce Başbakanları ziyaret etmiştir, Tunus Başbakanı Türkiye'ye gelmiştir. Bildiğim kadarıyla, bizim Başbakanımız Sayın Erdoğan da bir hafta sonra Tunus’a gidecektir. Dışişleri bakanları, değerli bakanlar, çok sık temas içerisindeyiz. Bu, şunu göstermektedir ki: Tunus’la Türkiye arasında olağanüstü bir dayanışma vardır. Sizlerin de bildiğiniz gibi, Büyük Arap Uyanışı veya Arap Baharı dediğimiz olayların ilk adımı, ilk meşalesi Tunus’ta yakılmıştır. Tunus bunun onurunu daima yaşamaktadır ve Tunus’ta halk korku duvarlarını yıktıktan sonra diğer Arap ülkeleri de büyük bir cesaretle kendi devrimlerini gerçekleştirmişlerdir.

En çok sevindiğimiz nokta şudur: Tunus’ta bu devrim çok az bir maliyetle gerçekleşmiş ve büyük bir olgunlukla da devam etmektedir. Tunus’ta seçimler yapılmıştır, adil seçimler yapılmıştır, cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmıştır. Şu anda Kurucu Meclis vardır ve Kurucu Meclis’in seçimleri yapılmıştır ve yeni bir anayasa üzerinde de yine büyük bir olgunlukla çalışılmaktadır. Demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları gibi evrensel değerler temeli üzerinde yürütülen reform çalışmaları neticesinde inanıyoruz ki, anayasa da gerçekleşecektir. Bütün bunlar Tunus’a ayrı bir sorumluluk da yüklemektedir.

Nasıl ki Büyük Arap Uyanışının ilk meşalesini yakarak korku duvarlarını yıkan ülke olduysa, inanıyoruz ki, neticede bu süreci tamamlayan, anayasasını gayet modern bir şekilde gerçekleştiren ve halkıyla, komşularıyla barışık; ama halkının meşru taleplerini karşılayan bir yeni anayasayla da ortaya çıkacağından hiçbir kuşkumuz yoktur.

Türkiye'yle Tunus arasında Serbest Ticareti Anlaşması 2005 yılında imzalanmıştı. Ticaretimiz 1 milyar dolar civarındadır. Türk yatırımcıların Tunus’taki yatırımları 1 milyar dolar civarındadır. Büyük şirketlerimiz Tunus’ta faaliyet göstermektedirler ve onları daha çok teşvik ediyoruz, daha çok yatırım yapmalarını hep arzu ediyoruz. Hükümetlerimiz arasında çok yakın işbirliği ve ilişki vardır. Tunus, en çok dayanışmaya mazhar ilan edilmiştir Türkiye'de ve bütün devlet kurumları bu anlayış içerisinde hareket etmektedir. Türkiye'de son 10 yıl içerisinde yaşanan reformların Tunus’a en iyi şekilde tanıtılmasıyla ilgili de hükümetlerimiz arasında özel bir grup çok yakın bir çalışma içerisindedirler.

Sayın Cumhurbaşkanıyla baş başa yaptığımız görüşmelerde bütün bunları bir kez daha paylaştık. Ayrıca, bölgemizde cereyan eden en büyük önemli olay Suriye meselesi, bu konuyla ilgili geniş bir görüş alışverişinde bulunduk. Diğer konularla ilgili de çok faydalı görüşmeler oldu heyetler arasında.

Her alanda ilişkilerimizi daha da ileri götürme konusunda güçlü bir siyasi irademiz vardır. İnanıyorum ki, gelecekte ilişkilerimiz çok daha ileri düzeye ulaşacaktır. Bir kez daha Sayın Cumhurbaşkanına “Türkiye'ye hoş geldiniz” diyorum. Evet, soru sormak isteyen varsa buyursun.

SORU: Ben, iki Sayın Cumhurbaşkanına da aynı soruyu sormak istiyorum. “Suriye konusunu ele aldık” dediniz. Avrupa Birliği ülkeleri dün akşam Suriyeli muhaliflere silah sevkiyatı yasağını kaldırdılar, ama 2 aydan önce bunu uygulamayacaklarını söylediler. Acaba sizce, bu karar Suriye’deki çatışmaları şiddetlendirir mi ya da bir sona doğru götürür mü?

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Suriye’deki çatışmalardan, Suriye’de olup bitenlerden büyük bir üzüntü duyuyoruz tabii ki. Önce bir bölge ülkesiyiz biz. Bölgemizde istikrar, güven ve ayrıca Suriye halkının çektiği acılar da şüphesiz ki bizi derinden yaralamaktadır. Önce bunun herkes tarafından bilinmesini isterim.

Bu acıların çekilmemesi için de Türkiye olarak ne kadar çok uğraştığımızı, gayret sarf ettiğimizi de tekrar hepinizin hatırlamasını isterim. Sayın Cumhurbaşkanı aziz kardeşim biraz önce, nasıl bir devrim yaptıklarını ve niçin bunu yapmak zorunda kaldıklarını özetle de olsa söyledi. Ben de dedim ki, Büyük Arap Uyanışının ilk adımı, meşalesi Tunus’ta atıldı ve korku duvarları yıkıldıktan sonra diğer bütün Arap ülkeleri de meşru talepleri doğrultusunda halklarının sokaklara döküldüğünü gördüler. Suriye halkı da bundan cesaretlenerek meşru taleplerle yola çıktı. Talepleri neydi? Daha çok özgürlük, daha çok adalet ve demokrasi. Buna karşın, maalesef gelinen noktada her türlü ağır silahlar, dünya tarihinde ilk defa balistik füzelerin ülke içerisinde kendi halkına karşı kullanılması, bütün bunları görmeye başladık. Dolayısıyla halkın kendi kendini koruyabilmeleri, daha çok ezilmemeleri, daha büyük katliamların olmaması için hep uğraştık.

Bütün Türkiye'nin yapmak istediği ve Türkiye'nin gayretleri bu yöndedir. Ümit ediyoruz ki, bu dönemde artık zorla, silahla, ordu güçleriyle halkların sindirilemeyeceği anlaşılacaktır. O açıdan, dünyanın, uluslararası camianın muhalefete sahip çıkmasını ve muhalefeti desteklemesini doğrusu biz memnuniyetle karşılıyoruz.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanım, özellikle Türkiye siyasetini yakından ilgilendirdiği için bu soruyu sormak istiyorum. Çünkü çok uzunca bir süredir tartışılıyor, 3 sandığın da referandumla birlikte aynı yıl yapılması şeklinde. Acaba Cumhurbaşkanı olarak siz bu seçeneği doğru buluyor musunuz? Türkiye Cumhuriyetinin acaba hem ekonomik açıdan, hem de siyasi açıdan 3 sandığı kaldırabileceğini düşünüyor musunuz? Teşekkürler.

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Doğrusu bunlar siyasetin vereceği kararlardır. Tabii ki, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin tarihi belli. Bunun dışında, seçimlerin erkene alınması, sonraya ertelenmesi, bunlar Türkiye Büyük Millet Meclisinin vereceği kararlardır, nihayetinde siyasetin vereceği kararlardır. O açıdan, söyleyecek bir şeyim yok; siyasete bırakıyoruz. Türkiye'de erken seçimler ilk defa da olmadı, çok olmuştur. Öne alınabilir, vaktinde yapılabilir. Referandum tartışmaları var. Bunların hepsinin kuralları bellidir, şartları bellidir. Nihayetinde bunların hepsi siyasi tartışmalardır ve siyasetin bileceği işlerdir.

SORU: Efendim, Suriye’de iç savaş devam ederken, bu savaşın mezhepsel olarak Ortadoğu'ya sıçraması noktasında bazı endişeler var. İran Devrim Muhafızlarının Suriye’de mücadele ettiğini görüyoruz. Aynı şekilde, geçtiğimiz günlerde de Hizbullah’ın net bir açıklaması oldu ve Esad’a destek vereceklerini söylediler. Bu bağlamda, hem Hizbullah, hem de İran’ın Suriye politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Bu konularla ilgili yaptığım açıklamalara, konuşmalara bakarsanız göreceksiniz. Hep dikkati çektiğim nokta şudur: Bütün İslam dünyasının bölgede birikmiş bir potansiyeli vardır. Bu potansiyelin kendi içinde eritilmemesi lazım, kendi içinde çatışmalarla tüketilmemesi gerekir, kendi içinde kendi acıları çekilmemesi gerekir. Bu Suriye için de geçerlidir.

Suriye’yle ilgili cevabımı verirken, Suriye’nin aslında gözümüzün önünde tükendiğini, büyük acıların çekildiğini ve savaşın tabii ki bir an önce durdurulması, acı çekenlere de sahip çıkılması gerektiğini söylerken, bu ateşin orada kalması gerektiğini…

Bugün maalesef görünen şey o ki, Proxy Savaşları deriz biz; Suriye şu anda ona dönüşmekte ve bir taraftan da mezhep savaşları haline…

Bunlar önümüzde daha büyük tehlikelerdir. Bunların asla olmaması gerekir, bunlara fırsat verilmemesi gerekir ve bunun için de bu bölgedeki herkese, bütün liderlere, herkese sorumluluk düşmektedir ve en büyük sorumluluk da şüphesiz ki Suriye’yi yönetenlere düşmektedir. Böyle bir kapı açılmaması gerekir. Eğer böyle bir durum olursa, ileride bütün İslam dünyasının ve nesillerin lanetleyeceği bir durum ortaya çıkar. Dediğiniz gibi, mezhep savaşları, başka savaşlar olursa.

Bunlardan ders almak gerekir. Vaktiyle İran-Irak Savaşının 10 sene sürdüğünü ve bütün kaynakların nasıl tüketildiğini ve 1 milyona yakın insanın nasıl öldüğünü düşünürseniz, bundan çıkacak dersler vardır.

Onun için, kimsenin dar bakışlarla, mevzi kazanımlarla hareket etmemesi gerekir. Olması gereken şey şudur: Bugün bütün Müslüman ülkeler kendi halklarının meşru taleplerine cevap vermek durumundadır. Hiçbir ülkenin yöneticisi, kendi halkı baskı altındayken, kendi halkı istibdatla yönetilirken, kendi halkı tek partili rejimlerle yönetilirken “Başım dik” diyemez, onur duyamaz, gurur duyamaz. Bunu herkesin anlaması gerekir ve barışçı bir şekilde ülkelerindeki demokratik dönüşümlerin öncülüğünü yapması, buna fırsat vermesi gerekir. Bu olmazsa sonunda olacak şey nedir; çatışmalardır.

Bazısında bu kolay atlatılır, Tunus ve Mısır’da olduğu gibi. Bazısında da, bugün Suriye’de olduğu gibi çok büyük çıkmazlara girilir, çok büyük acılar olur ve bu ateş daha da çevreyi yakmaya başlar. Onun için, bu konularda herkesin sorumluluğu vardır. Söyleyeceğim şey budur.

SORU: Sayın Cumhurbaşkanı, konuşmanızın başında Türk yatırımcılarının Tunus’ta yatırım yapabilmeleri için onlara gerekli teşvikleri sunacağınızdan bahsettiniz. Bundan Türk yatırımcılarının Tunus’a karşı çekincelerinin halen var olduğunu, özellikle emniyet açısından çekincelerinin olduğunu anlayabilir miyiz? Teşekkür ederim.

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Aslında tabii ki güvenlik her şeyin başıdır, ama Tunus’u büyük güvenlik sorunları olan bir ülke olarak asla görmüyoruz. Çeşitli sorunlar vardır. Böyle bir geçiş süreci içerisinde bunları normal karşılıyoruz. Ama “Tunus’ta büyük güvenlik sorunları var ve bunun için yatırımlar olmuyor” dersek, bu yanlış olur. Kesinlikle Tunus’ta böyle bir güvenlik sorunu görmüyoruz biz. Önce bunun bilinmesini isterim. Tabii ki yatırımlar dediğinizde, özel şirketler gidecekler ve birikimlerini yatıracaklar. İstikrar istemeleri, gelecekle ilgili daha güvenli bir ortam görmeleri onlar için birinci tercihtir. Çünkü daha kârlı bir yere yatırım yapabilecekken, başka bir yere yatırım yapma kararlarını alıyorlar. Bu çerçevede bakmak lazım. Bu çerçevede baktığımızda, aslında Türk şirketleri Tunus’a yatırım yapıyor. Bildiğiniz gibi, en büyük şirketlerimizden biri global planda TAV şirketidir. Tunus’ta Enfidha Havaalanı yapmıştır ve işletmektedir. Bazı sorunlar vardır; Tunus Hükümeti büyük gayretler gösterdi ve bu sorunları çözdüler. Onlara müteşekkiriz. Sendikalar aynı şekilde, hep anlayış içerisinde oldular. Yine orada büyük bir Türk şirketinin büyük bir çimento fabrikası vardı. Onda da problemler vardı, onların da hepsi çözüldü. Bunlar çok büyük işaretler oldu. Türk şirketleri yatırım yapmaya devam ediyor. 1 milyar doların üzerinde yatırımlar vardır ve özellikle turizm alanında çok büyük bir ilgi vardır Tunus’a karşı. Türk turizm şirketleri sadece Türkiye'den turist getirmiyorlar, dünyanın başka bölgelerinden çok turist getiriyorlar, yurtdışında büyük organizasyonlar yapıyorlar. Bildiğim kadarıyla Rusya’dan turist organize eden ve getiren büyük Türk şirketleri Tunus’ta başarıyla faaliyet gösteriyorlar. Tabii ki, daha çoğalmasını istiyoruz. Bildiğiniz gibi, Türkiye'nin 500 milyon dolarlık bir finans paketi vardır Tunus’a karşı. Türkiye onaylamıştır, Tunus tarafı da onay sürecini yakında bitirecektir. Tahmin ediyorum ki, daha büyük canlılık ve atılım göreceğiz bu alanda.

SORU: Sayın Türkiye Cumhurbaşkanı, Suriye konusundaki konumunuz açıktır. Ancak sorum şöyle olacak: Suriye savaşını, Suriye muhalefetinin kazanmasından sonra Suriye’de yaşanacak aşamayı, muhalefetin savaşı kazanmasından sonraki süreci, garanti edebilir misiniz? Özellikle Suriye’de bulunan silah oranı ciddi derecede yaygınken? Teşekkür ederim.

SAYIN CUMHURBAŞKANIMIZ: Bunu Suriye’deki muhalefetle ilgili soruyorsunuz. Şunun iyi anlaşılmasını isterim her şeyden önce, tabii ki, silahsız, kan dökmeden, savaşsız bu işlerin hallolması tercihimizdir. Bunun için biz çok uğraştık doğrusu, bundan sonra da hep uğraşıyoruz, şimdi de uğraşıyoruz. Arzu ederiz ki, mesela Cenevre’de yapılacak görüşmelerde böyle bir neticeye ulaşılır ve biter. Ama söylemek istediğim şey, halka sahip çıkmak. Eğer halkın ezilmesine göz yumarsanız, o zaman zaten bir çözüm diye bir şey olmaz. Benim söylemek istediğim, muhalefet olarak söylemek istediğim şey budur. Tabii ki, hepimizin arzusu siyasi çözümdür; görüşerek, konuşarak, aklıselimin hâkim olmasıdır, uluslararası camiada diplomasinin hâkim olmasıdır ve kanla bir yere varılamayacağının görülmesidir. Çünkü ne kadar çok kan akarsa, ondan sonra o kadar çok da rövanş alma duyguları gelişmeye başlar. Bunlar çok tehlikeli yollardır. Ama eğer siz bir tarafa yani meşru talepler için yola çıkan halkı sahiplenmezseniz, muhalefeti sahiplenmezseniz, o zaman onların tamamen ezilmesine ve onların tamamen yok olmasına göz yummak anlamına gelir ki, bu da herhalde büyük vicdani sorumluluk yükler herkese. Söylemek istediğim şey bu. Teşekkür ederiz.

Yazdır Paylaş Yukarı